Ali Şeriati – Marksizm ve Diğer Batı Düşünceleri

Bu kitaba duyduğumuz tabiî ilgiyi, çağımızın en alçak zorbalarından birini yere sermeye ve yeni bir devlet, toplum, ekonomi ve kültür yaratmaya doğru engellenemez adımlarla yürüyen müslüman İran’ın politik ve entellektüel konumu daha da artırıyor. Bu eylemin mimarları arasında en önemli yeri, eşsiz tavır ve davranışlarıyla, yalnız politik ve dinî liderliği üstlenmekle kalmayıp, aynı zamanda İran ulusal ruhunun sembolü ve hepsinin ötesinde ideal İslâmî kişiliğin kıymetli bir örneği oluşuyla hiç tartışmasız İmam Humeynî alıyor. Fakat, İmam Humeynî’den başka, hiç kimsenin bu eserin yazan merhum Ali Şeriatî kadar güçlü bir etkisi olmamıştır. Burada, Ali Şeriatî’nin bir başka yerde yayınlanan (1) detaylı ve (1) Şeriati’nin biyografisi için, Gulam Abbas’ın, Şeriati’nin «On the Sociology of İslam» eserinin başına bak. (Bu eser. «İslâm Sosyolojisi Üzerine» adıyla Düşünce Yayınları arasında çıktı.) Açıklamalı biyografisini verecek değiliz, bunun yerine dikkatimizi, îran devrimi üzerinde özellikle ölümünden sonra yaptığı etkinin büyüklük ve derinliğine çevireceğiz. Ali Şeriati’nin bütün konuşma, yazı ve sohbetlerinde Pehlevî rejimi altındaki İran’ın politik, ekonomik ve diğer zavallılıkları üzerine belki tek bir söz bulamayız, ama buna rağmen o, İran İslâm devriminin baş fikir babasıdır. Hüseyni İrşad’da olsun, ülkenin başka yerlerinde olsun, verdiği (ve genellikle banta alman, yazıya dökülen ve her yana dağıtılan) konferanslar, İslâm’a yalnızca özel bir tapınma şekli olarak değil, tümden bağımsız, geçmişin ve şu ânın bütün ideoloji ve dinlerinden üstün ve kalbinde devrimci bir öz taşıyan bütün bir dünya görüşü (çok sevdiği deyimle cihanbinî) olarak yeni bir ilgi ve güven uyandırmıştır. Lâik eğitimden geçmiş, — dolayısıyla İslâm’dan ve îran halk kitlelerinden uzaklaşmış pek çok aydın, Şeriatî’nin doyurucu, etkileyici ve kendine özgü düşünce biçimiyle yeniden İslâm’a kazandırılmıştır. Onun, günümüz müslüman düşünürleri arasında özel bir üslûp eşsizliği vardır. Eski ve yeni Batı düşüncesini kelimenin tam anlamıyla kavramış, her türlü aşağılık duygusunu, yapmacık modernizmi ve «her iki dünyanın» iyi yanlarını alıp kaynaştırma fikrini bir yana bırakıp, milyonlarca İranlı’yı inandıran ve düşündüren, İslâm’ın manevî ve felsefî özü konusundaki yeni, derlitoplu ve güçlü görüşüyle buna karşı çıkabilmiştir. Öyle ki, İran içinde yapılan dinî konulardaki tartışmalara, bile Şeriatî, yeni bir düşünce tonu, yeni bir konuşma yöntemi ve yeni bir terimler dizisi kazandırmıştır. Bu da kuşkusuz, devrimci bir başarıydı. Bu başarı, 1978’de başlayıp, Pehlevî Hanedânmın, yıkılarak, İran Islâm Cumhuriyetinin doğuşuna neden olan on iki aylık güçlü mücadelede meyvesini verdi.


Iran camileri devrimin fikir ve örgüt merkezleri olduğundan, Ali Şeriatî’nin İran’ın müslüman halkında şehâdet özlemleri doğuran eser ve fikirlerinin yankılan, vaaz ve hutbelerin pek çoğunda duyulabiliyordu. Yazılarının hatrlanabilen cümleleri, açıklama ve yorum gerektirmeksizin devrimin hazır sloganları görevi gördü ve bütün büyük gösterilerde pankart olarak taşındı. «Şehit tarihin kalbidir!», «Her gün Aşure, her yer Kerbelâ’dır»… En önemlisi, kanlarıyla bu dünyada Islâm Cumhuriyeti’nin temellerini atan ve Cennet’i kazananlann pek çoğu, doğrudan veya dolaylı olarak Şeriatî’nin öğrencileriydi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir