Rene Guenon – Maddi İktidar, Manevi Otorite

Biz çalışmalarımızda, güncelliği (actuality), geçici dünya olaylarını referans verme alışkanlığına sahip değiliz. Zira asıl üzerinde durduğumuz, devamlılık gösteren olaylar şeklinde tezahür eden prensiplerdir, çünkü onlar zaman dışıdırlar. Söz konusu prensiplerin tatbikatlarına ilişkin tasarımlar yapmak üzere saf metafiziğin kapsamı dışına çıksak bile, bu çıkışı genel bir beşaret sağlayacak şekilde yaparız. İşte bu eserde yapacağımız da budur. Bu inceleme aracılığıyla sergileyeceğimiz mütalaalar, maddî dünya ve manevî dünya arasındaki ilişki ile belirlenen şartlar altında özel bir biçime bürünmüş olan siyaset ve din arasındaki alakalandırma üzerinde yoğunluk kazanmış tartışmalar nedeniyle, bugün için çok daha özel bir anlam taşımaktadır. Bu gerçeği teslim etmekle beraber, bu mütalaalara telmih ettiğimiz olgular nedeniyle vardığımızı ya da mütalaalarımızı doğrudan doğruya bu olgulara bağlamaya çalıştığımızı düşünmek hata olacaktır. Çünkü bu, olgu olmaktan başka bir niteliği olmayan ve hem doğası hem de kaynağı itibariyle gerçekte bambaşka bir düzenin kavramları üzerinde etkili olan olaylara abartılı bir önem atfetmek olacaktır. Öngörebileceğimiz tüm yanlış anlaşılmaları önceden gidermek için çaba gösterdiğimizden, herşeyden önce olabildiğince açık ve net olarak, bazı kişilerin, sahip oldukları politik ve dinsel ihtiraslar ve bazı basmakalıp düşünceler yüzünden kendimizi yerleştirdiğimiz bakış açısını idrak edememelerinden dolayı düşüncelerimiz hakkında varabilecekleri yanlış yorumlara mahal vermemeye de özen gösteriyoruz. Burada söyleyebileceğimiz herşeyi, bugün, tüm dikkatleri maddî ve manevî dünyalar meselesi üzerine çeken olgular oluşmadığı takdirde de aynı şekil ve aynı tarzda söylerdik. Günümüz koşulları bize, bütün bunların söylenmesinin gerekli ve uygun olduğunu şimdiye kadarkinden daha açık olarak göstermektedir. Bu şartlar bize, zamanımız elverdiğince biçimlendirmeye çalıştığımız geçici tatbikatlara elverişli olmayan ve diğerleri yanında ziyadesiyle tercih ettiğimiz bazı hakikatleri sergileme vesilesi yaratmıştır. Söz konusu tartışmalar içinde asıl ilgimizi çeken, taraflardan ne birinin ne de diğerinin meseleleri somut bir temele dayandırma, zorunlu ve arızî olan ya da zorunlu prensipler ve mümkin şartlar arasında kesin bir ayrım yapma kaygıları taşımamalarıdır. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu durum bizi pek fazla şaşırtmamıştır. Zira bu durum bugün tüm alanlarda hüküm süren ve diğer eserlerimizde açıkladığımız nedenlerden dolayı modern dünyanın belirleyici özelliği olarak tesbit ettiğimiz kaosa yeni bir örnek oluşturmaktadır. 1 Bununla birlikte, gerçek güçlerinin kaynağı olan bakış açılarını, yani adına konuşma görevini üstlenmiş oldukları doktrinin yüceliğini unutmuş gibi görünen otantik mana dünyası erkanının temsilcilerini bile etkileyen bu karmaşaya üzülmekten kendimizi alamıyoruz.


Herşeyden önce, prensip ve eyyamcılık meselelerini birbirinden ayırmak gerekiyor: Bunlardan ilki hakkında tartışılacak pek birşey yok, çünkü bu meselede, tartışmanın “din dışı” yöntemleri dışında kalan bir alandaki olaylar söz konusu edilmiyor. Zaten politik bir düzen olan, hatta diplomatik olarak da adlandırabileceğimiz ikincisine gelince, bu her halükarda ikincil bir nitelik taşıdığı için kesin olarak prensip meselesi olarak ele alınmalı ve bu nedenlerden dolayı karşıtlarına, meseleyi bu şekilde ortaya koyma olanağı verilmemelidir. Aksi takdirde, basit görüşlerle karşılaşılabilir. Şunu da ekleyelim ki, bu ikinci mesele bizi hiçbir şekilde ilgilendirmemektedir. Biz, kendi payımıza, yalnızca prensipler alanında yer almak istiyoruz, bu durum bize, tüm tartışmalar, polemikler, ekol ya da hizip çekişmeleri, ünvan ya da mevki kavgaları gibi, uzaktan yakından hiçbir ilişkimizin bulunmasını istemediğimiz birçok şeyin dışında kalma olanağı sağlayacaktır. Katıksız saf hakikat ile menfaat gözetmeyen hakikat dışındaki herşeyden bütünüyle bağımsız ve böyle kalmaya kesin kararlı olarak, kendimize, olguları olduğu gibi, herhangi birinin hoşuna gitmek ya da gitmemek konusunda en ufak bir kaygı duymaksızın basitçe ortaya koymayı öneriyoruz. Hiçkimseden bekleyecek birşeyimiz yok. Hatta kendi isteğimize göre şekillendirdiğimiz düşüncelerden avantajlar sağlayacaklar olabileceğini bile göz önünde bulunduruyoruz, gerisi zaten bizi ilgilendirmiyor. Alışılagelmiş çerçevelerden herhangi biri ile sınırlı kalmak istemediğimize ve bize herhangi bir etiket yapıştırma arayışının anlamsız olduğuna yeniden dikkat çekmek istiyoruz. Zira, Batı dünyası içinde kullanılmakta olan etiketler arasında bize gerçekten uygun olanı yok. Bize son derece karşı kesimlerden aynı anda gelen imalı sözler, bize, iyi niyetli insanların kesin bir karara varabilmesi ve bizim gerçek tavrımızla ve seçmiş olduğumuz bütünüyle doktrinsel bakış açısı ile uyuşmayan eğilimler yakıştırılmaması için bu açıklamayı yinelememizin yerinde olacağını göstermiştir. Sıradanlıktan uzak olan bu bakış açısının kendine özgü nitelikleri nedeniyle, güncel olayları oldukları gibi incelememizi aydınlatmak için vereceğimiz tarihsel örneklere geldiğimizde söz konusu olacak uzak geçmişe ilişkin olayları da son derece tarafsız bir biçimde değerlendireceğiz. Şu da iyice anlaşılmalıdır ki, biz bu bakış açısına, başından beri de söylediğimiz gibi, maddî güç ve manevî otoritenin zaman ve mekâna göre bürünebileceği özel biçimlerin ötesinde, bütünüyle genel bir anlam yüklüyoruz. Fazla gecikilmeden özellikle belirtilmesi gereken, manevî otoriteyi, Batı’da alışılagelenin tam tersine, ille de dinsel bir form olarak algılamadığımızdır. Dolaysız olarak gözler önüne sermeye çaba gösterdiğimiz özel durumlara ilişkin mütalaaları uygulamaya dönüştürme işini kişilere bırakıyoruz.

Söz konusu mütalaaların töreye uygun ve geçerli olması için, herşeyin, kelimenin gerçek anlamıyla geleneksel düşünce biçimi olarak adlandırdığımız ve ne yazık ki antitez ve inkâr gibi, özel olarak modern olan eğilimlere bağlı prensiplere uygun bir düşünce biçimi içine oturtulmuş olmaları gerekmektedir. Bu durum, daha sonra sözünü edeceğimiz modern çağ sapkınlığının bir görünümüdür. Bu inceleme, biraz evvel işaret ettiğimiz kitaplarımızda açıklama olanağı bulduğumuz mütalaaları tamamlayacaktır. Zaten göreceğimiz gibi, madde ve mana dünyası arasındaki ilişkiler meselesi üzerine son yıllarda geliştirilen hatalı görüşler yeni şeyler değildirler. En azından bundan önce ortaya çıkmış olan karşı çıkışların etkileri her zaman kısıtlı kalmıştı. Oysa ki bugün, aynı hatalar git gide genelleşen bir ruh biçimini tamamlayarak, genel zihniyetin ayrılmaz bir parçası haline gelmişlerdir. Özellikle kötü ve kaygı verici olan da budur. Kısa bir sürede meydana gelen düzenlemeler dışında öngörülmesi gereken, modern dünyanın, durmaksızın artan bir hızla yol alarak bir felakete doğru sürüklendiği gerçeğidir. Bu açıklamaları teyid edebilecek olan saptamaları daha önce sunmuş olduğumuz için 2 , bu konu üzerinde daha fazla durmayarak şunu eklemekle yetiniyoruz: Günümüz şartlarında, Batı dünyası için hâlâ selamete erme umudu varsa, bu umut, en azından kısmî olarak, geleneksel gücün varlığının korunmasında yatmaktadır. Ama bu korumanın gerçekleşebilmesi için bu gücün, dağınık ve eşgüdümsüz kalma tehlikesi altında olan güçlere fiilî§ temel yaratma kapasitesine sahip olacak şekilde, kendisinin bilincine varması gerekmektedir. Bu, en azından, geleneksel düşünce biçiminin yeniden düzenlenmesi konusunda dikkate mazhar olacak en acil tarzları ortaya koyacaktır. Hiç şüphe yok ki başka yöntemler de vardır, ama günümüzde yaşanan kargaşanın çözülmesinde tek çare olarak görülen bu yeniden düzenleme, olumsallık konusunda, metafizikten yola çıkarak vardığımız ve sürekli olarak göz önünde bulundurduğumuz temel nedendir. Bu noktada, şu an için gerçekleştirilme olasılığı son derece düşük görünen olasılıkları bile göz ardı etmediğimizi anlamak oldukça kolay olacaktır. Bu noktada ve hatta yalnızca bu noktada, gerçek niyetimiz ortaya çıkmaktadır. Bütün bunlar dışında, isnat edebileceğimiz herkes elbette ki önemsizdir.

İncelememizin devamında savunacağımız düşüncelerin bize, herhangi bir dış etki tarafından esinlendiğini ileri sürecek kişileri, daha şimdiden içtenlikle yalanlıyoruz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir