Kapitalizm karşıtlığı siyasî ve ideolojik yelpazenin sağında, solunda, ortasında, kısaca herhangi bir yerinde yer alan herkesin paylaştığı bir tavırdır. Kapitalizmi dolu dizgin eleştirmek sıradan bir davranış hâline gelmiştir. Bu niye böyledir. Kapitalizmin insanlığa kazandırdığı iyi bir şey yok mudur? Kapitalizm karşıtı zihniyet sağlam bir temele oturmakta mıdır? Yoksa tamamen hissi midir? Kapitalizm insanların erdemlerini görmezden mi gelmektedir? Bir dikkatsizlik kaynağı mıdır? Kapitalizm ortadan kaldırılsa, insanlık daha iyiye mi gidecektir? Liberte Yayınları bu soruların cevabını, düşünce tarihinin kararlı, kapitalizm savunucularından biri olan Ludwig von Mises’ten okuma fırsatını size veriyor; Antikapitalist Zihniyet ile. Laissez-faire 1 kapitalizminin kapitalizm öncesi İktisadî idare yöntemlerinin yerine ikame edilmesi, yeryüzündeki nüfusu kat be kat artırmış ve ortalama hayat standardını, daha önce görülmemiş bir şekilde yükseltmiştir. Bir millet, serbest girişim ile özel inisiyatif ruhunun önüne ne kadar az engel koyarsa o kadar fazla zengin olur. Amerikalılar, diğer bütün ülkelerin sakinlerinden daha zengindir, zira onların hükümeti, iş alemine mani olan politikaları, dünyanın diğer bölgelerindeki hükümetlere göre, oldukça geç bir dönemde devreye sokmaya başlamıştır. Her şeye rağmen, pek çok insan, ve hassaten entelektüeller, kapitalizmden tutku ile nefret ederler. Onlara göre; toplumun İktisadî teşkilâtlanmasının bu korkunç şekli acı ve ızdıraptan başka bir şeyi beraberinde getirmemiştir. İnsanlar, vaktiyle, sanayi devriminden önceki eski iyi günlerde mutlu ve zengindiler. Şimdi, kapitalist sistemde kahir ekseriyet (büyük çoğunluk), katı bireyciler tarafından acımadan sömürülen, açlıktan ölen yoksul kimselerdir. Zira, bu düzenbazlar para ile ifade edilebilen menfaatlerinden başka hiçbir şeyi dikkate almazlar. Onlar, iyi ve hakikaten faydalı şeyler üretmezler, sadece en yüksek kârı hâsıl edecek olan şeyi dikkate alırlar. Onlar, alkollü içkiler ve sigara ile bedenleri, küçük (tabloid) gazeteler [resimli ve heyecanlı haberler yayımlayan küçük gazeteler, ç.n.], müstehcen kitaplar ve basit sinema filmleriyle ruhları ve beyinleri zehirlerler. Kapitalizmin “ideolojik üstyapı”sı, çürüme ve bozulmaya ilişkin bir edebiyat, çok gülünç şovlar/gösteriler ve striptiz sanatı, Hollywood filmleri ve dedektif hikâyeleridir. Kamuoyunun önyargısı ve bağnazlığı; kendisini en açık şekilde, hiçbir kimsenin hiçbir zaman onaylamadığı, münhasıran iğrenç şeylere “kapitalist” etiketinin yapıştırılmasında gözlenebilir. Kapitalizmden herhangi bir iyilik üretmesi nasıl beklenebilir? Değerli-olan şey, kapitalizme rağmen üretilmiştir; ama kötü şeyler, kapitalizmin çıkıntılarıdır/fazlalıklarıdır. Bu denemenin amacı, kapitalizm karşılı bu önyargıyı tahlil etmek ve onun kökleri ile neticelerini açığa çıkarmaktır Modern kapitalizmin ayırt edici özelliği, kitleler tarafından tüketilmesi için tahsis edilmiş malların seri imalâtıdır. Netice; ortalama hayat standardındaki sürekli iyileşme, pek çok insanın artan ölçüde zenginleşmesi istikametindeki eğilimdir. Kapitalizm, “sıradan insan”ı proletaryalıktan kurtarıp bir “burjuva” seviyesine yükseltir. Kapitalist bir toplumuna ait piyasadaki sıradan insan, egemen tüketicidir; öyle ki, onun bir mal veya hizmeti satın alması veya bir mal veya hizmeti satın almaktan vazgeçmesi, nihaî olarak neyin, ne kadar ve hangi kalitede üretilmesi gerektiğini belirler. Sırf veya büyük ölçüde zengin vatandaşların zarif lüks mal talepleri için hizmet sunan dükkanlar ve fabrikalar, piyasa ekonomisinin İktisadî düzenlemesinde sadece tali bir rol oynar. Bunlar, büyük iş/işletme ölçeğine hiçbir zaman ulaşamaz. Büyük işletmeler, her zaman -doğrudan ya da dolaylı olarak- kitlelere hizmet sunar. Bu, kitlelerin yükselişidir; öyle ki, sanayi devriminin beraberinde getirmiş olduğu radikal sosyal değişim buna dayanır. Tarihin daha önceki çağlarında köle ve serf sürüleri ile yoksul ve dilenci sürülerini oluşturmuş bu alt tabakadan insanlar, kapitalizm sayesinde, lûtfuna mazhar olmak için iş adamlarının oy dilendikleri, satın alan halk hâline gelmiştir. Onlar; “her zaman haklı” olan tüketicilerdir, fakir tedarikçileri zengin, zengin tedarikçileri fakir yapma gücüne sahip patronlardır. Derebeylik zamanındaki -yarı hür yarı köle- köylüler ekmek kırıntılarıyla geçinmeye çalışırlarken; hükümetler ve siyasetçilerin ıslâhat plânları tarafından sabote edilmemiş bir piyasa ekonomisinde, halkı itaat etmeye mecbur kılan, haraç ve vergi (mükellefiyet) toplayan ve gösterişli bir şekilde ziyafet çeken asilzadeler ile köy eşrafından kimseler yoktur. Kâr sistemi, insanların isteklerini muhtemel en iyi ve en ucuz yolla karşılama konusunda başarılı olan insanları zengin yapar. Servet, sadece tüketicilere hizmet ederek elde edilir. Kapitalistler; halkın taleplerini en iyi tatmin ettikleri alanlara yatırım yapma konusunda başarılı oldukları takdirde, paralarını kaybederler. Her kuruşun bir oy hakkı verdiği, her gün tekrar eden plebisitte tüketiciler; fabrikalara, mağazalara ve çiftliklere kimin sahip olması ve onları kimin işletmesi/çalıştırması gerektiğini belirlerler. Üretimin maddî araçlarının denetimi/kontrolü, egemen tüketicilerin onayına ve müsaadesine tâbi sosyal bir işlevdir. Bu, modern hürriyet kavramından anlaşılan şeydir. Her yetişkin, kendi hayatını kendi plânlarına göre şekillendirme de hürdür. O; biricik plânını polisle, yani zorlama ve güç kullanmanın sosyal aracıyla, hayata geçiren bir plânlama otorite sinin direktiflerine göre yaşamaya zorlanmamaktadır. Bireyin hürriyetini sınırlandıran şey; başka insanların uyguladığı şiddet veya şiddet tehdidi değildir; aksine, bünyesinin psikolojik yapısı ile üretim faktörlerinin tabiî kıtlığıdır. İnsanın kendi kaderini belirlemesinin, hiçbir zaman, tabiat kanunları olarak adlandırılan şey tarafından çizilen sınırlara tecavüz edemeyeceği aşikârdır. Bu gerçekleri ortaya koymak; herhangi bir mutlak standart veya metafizik tasavvurla ilgili bir bakış açısından hareketle, birey hürriyetinin gerekçelendirilmesi anlamına gelmez; ister “sağ”, ister “sol” olsun, totaliterlik taraftarlarının revaçtaki öğretileri hakkında herhangi bir yargı ifade etmez. Bu, söz konusu öğretilerin, kitlelerin, “gerçek” ihtiyaçlarını en iyi şekilde tatmin edecek şeyi bilmek için çok aptal ve cahil oldukları ve kendilerini incitmesinler diye bir gardiyana, yani bir hükümete ihtiyaç duydukları şeklindeki iddialarıyla ilgili değildir. Bu gerçekleri ortaya koymak; bu türden gardiyanlık görevi için mevcut “süper” insanların varolduğu şeklindeki ifadelerin tetkiki de değildir. 2. İktisadî Gelişme Hasreti/İştiyakı Kapitalist bir sistemde, sıradan insanlar, geçmiş çağlarda bilinmeyen ve, bu yüzden, en zengin insanlar için bile ulaşılmaz olan kamusal hizmetlerin keyfini çıkarmaktadır. Ama bu motorlu araçlar, televizyon setleri ve buzdolapları, elbette, bir insanı mutlu etmek için yeterli değildir. İnsan, hayatını kolaylaştıracak araç ve/veya hizmetlere ulaştığı vakit, kendisini, öncesine göre, daha fazla mutlu hissedebilir. Ama isteklerin bir kısmı tatmin edilir edilmez, yeni ihtiyaçlar ortaya çıkar. Bu, insan tabiatıdır. Çok az Amerikalı, ülkesinin en yüksek hayat standardının keyfini çıkardığı ve ortalama Amerikalının hayat biçiminin kapitalist olmayan ülkelerdeki insanların büyük çoğunluğu için harikulade ve ulaşılmaz bir şey gibi göründüğü gerçeğinin bütünüyle farkındadır. Pek çok insan, sahip olduğu ve elde edebileceği şeyleri küçümsemekte ve diğer insanlar [kapitalist olmayan ülkelerdeki insanların büyük çoğunluğu] için ulaşılmaz bu şeyleri şiddetle arzulamaktadır. Çok ama çok daha fazla mal elde etmeye yönelik bu doymak bilmez arzu için ağlayıp inlemek nafile olacaktır. Bu istek/iştiyak, kesinlikle, insanları İktisadî gelişmeye giden yola sevk eden bir dürtüdür. Zaten daha yeni sahip olduğu veya kolayca elde edebileceği şeyle kendisini tatmin etmek ve maddî şartlarını iyileştirmeye yönelik herhangi bir çabadan duygusuzca/miskin miskin sakınmak, bir fazilet değildir. Böyle bir tutum, makûl insan davranışından ziyade, hayvani bir davranıştır. İnsanın en önemli ayırt edici yanı, amaçlı etkinlikle refahını artırmaya yönelik çabaları hiçbir zaman durdurmamasıdır. Mamafih, bu çabalar, amaç için uygun hâle getirilmelidir. Yani, amaçladıkları neticeleri beraberinde getirmesi için uygun olmalıdır. Çağdaşlarımızın pek çoğunun nezdinde yanlış olan şey; onların, çeşitli malların arzı için tutkulu bir şekilde özlem duyuyor olmaları değil, bu amacın elde edilmesi için uygun olmayan aracı seçmeleridir. Bu kimseler, sahte ideolojiler tarafından yanlış yönlendirilmektedir. Tam olarak üzerinde uzlaşma sağlanmış hayatî menfaatlerine karşı/ zıt politikaları kollarlar. Davranışlarının uzun vadeli kaçınılmaz neticelerini görmek için çok aptal olduklarından, davranışlarının gelip geçici kısa vadeli tesirlerinin tadım çıkarırlar. Nihaî olarak genel fakirleşmeye, işbölümü ilkesinin bir gereği olan sosyal işbirliğinin parçalanmasına ve barbarlığa geri dönüşe sebep- olmaya meyilli önlemlere kendilerini adarlar. İnsanlığın maddî şartlarını iyileştirmenin tek bir yolu vardır: Nüfustaki artışın zıddına olarak, biriktirilmiş sermayenin büyümesini hızlandırmak. İşçi başına yatırım yapılmış sermayenin miktarı ne kadar büyükse, o kadar fazla ve o kadar güzel mallar üretilebilir ve tüketilebilir. Kapitalizmin, yani çok fazla suistimal edilen/edilmiş kâr sisteminin, beraberinde getirmiş olduğu ve her gün yeniden beraberinde getirdiği şey budur. Yine de, günümüzdeki pek çok hükümet ile siyasî parti, bu sistemi tahrip etmek için can atmaktadır. Bu kimseler, niçin kapitalizmden bütünüyle nefret etmektedirler? Kapitalizmin onlara bahşettiği refahın keyfini çıkarırken, geçmişin “eski güzel günleri”ne ve günümüzün Rus işçisinin sefil şartlarına niçin özlem dolu gözlerle bakarlar?
Ludwig von Mises – Antikapitalist Zihniyet
PDF Kitap İndir |