Aliyar Dengiz – Baba Ogul Ve Hayal

Tuna Nehri’nin doğduğu topraklarda, Almanya’nın Ulm kenti yakınlarında uzun yıllar unutulmaya terk edilmiş küçük havaalanında 19 ağustos gecesi olağanüstü bir hareket vardı. Bu küçük alana sivil uçakların inmesine uzun bir süreden beri izin verilmiyordu. Zaten savaş başladığından beri Alman semalarında hiç sivil uçak da kalmamıştı. Askerî haritaların büyük bir kısmında bu alanın yeri görünmüyordu. Güvenilir SS birlikleri çevre korumasını yapmış, kamuflaj tentelerinin altından küçük bir havaalanı binası ortaya çıkarılmıştı. Tüm pisti örten kamuflaj örtüleri de kırmızı bir halıymış gibi yuvarlanarak kaldırılınca, bu ıssız bölgede kendi haline bırakılan havaalanı yavaş yavaş canlanmaya başladı. Havaalanı binasının yanında duran, kapılarının üzerinde gümüş rengi kurukafa amblemi bulunan siyah kamyondaki telsizler cızırdayarak ilk sinyallerini, mesajlarını gönderiyordu. Telsiz başında konuşmalan dinleyen SS generali bekledikleri uçağın piste yaklaştığına emin olunca yaverine verdiği emir yirmi saniyede yerine getirildi. Pistin ışıklan yandı. Ardından ormanın ötesinden bir uçak sesi gelmeye başladı. Birkaç dakika içinde piste tekerleklerini değdiriyordu bile. Uçak pistte taksi yaparak havaalanı binasının önüne geldi ve motorlarını susturdu. SS generalinin yeni emri pist ışıklarının kapatılması ve kesin sessizlikti. Pilotlar uçaktan inmedi, sadece general kokpite girerek onlarla kısa bir konuşma yaptı. Uçak pistin kalkış noktasına doğru ilerledi ve karanlığa gömüldü.


Şimdi yeni bir bekleyiş başlıyordu. Gökte ay yoktu ve artık her taraf, tüm Almanya geceleri gibi kapkaranlıktı. Tabiî Müttefik bombardımanları dışında… 12 Önce ormanın içinden iki motosiklet göründü, arkasından zırhlı Mercedes’i koruyan küçük bir konvoy. Motosikletliler havaalanı binasına gelince buradaki subaylar koyu karanlık içinde bekleyen uçağın yerini gösterdiler. Konvoy hiç duraksamadan motosikletleri takip etti ve Mercedes gözlerden uzakta duran uçağın kapısına yanaştı. Konvoydaki araçlardan inen seçkin Alman komandoları göz açıp kapayana dek uçağın etrafında bir çember oluşturdular, yüzlerinde kar maskeleri, arkaları uçağa dönük çevreden gelebilecek her türlü tehdide meydan okumaya hazırdılar. Zırhlı Mercedes’te hiç hareket yoktu. Uçaktan inen SS generali Mercedes’in kapısını açtı ve çok özel iki yolcunun karanlığın içinde uçağın kabinine girmesine refakat etti. Ardından otomobilin bagajında bulunan iki büyücek bohçayı yolcuların yanına götürdü ve general de uçağa binerek kapıyı arkasından kapattı. Pist ışıklan uçak kapısıyla senkronize olmuş gibi aynı anda yandı. Motorlar çalıştı ve küçük uçak üç dakika içinde havalanmıştı bile. ¦* Uçak havalanır havalanmaz Alman komandolar araçlarına binerek geldikleri yöne, yani bilinmeyene doğru hareket ettiler. SS askerleri ise kamuflaj örtülerim yeniden piste ve küçük havaalanı binasına örtmeye başladılar. Olaya şahit olan Alman askerleri, hatta uçağı kullanan pilotlar bile bu özel yolcuların kim olduklarını bilmiyorlardı. Sadece pilotlar ertesi gün yolcularını bir başka havaalanına bıraktıklarında gün ışığında göz ucuyla orta yaşlı bir kadın ile üç dört yaşlarında bir çocuğu VÎP olarak taşıdıklarını fark edecek, ama kimliklerini ömürlerinin sonlanna kadar öğrenemeyeceklerdi.

SS generalinin de bildiği bu kadardı. Emirlere kayıtsız şartsız riayet etmeyi öğreneli neredeyse yarım asrı geçmişti, o sadece kendisine verilen emirleri uyguluyordu. Uçak gerekli yüksekliğe ulaşınca pilot yönünü doğuya çevirdi. O günlerde Almanya’dan doğuya uçmak hiç de akıl işi değildi. Hele de orta yaşlı bir kadın ve küçük bir çocuk için, bu düpedüz delilikti. Daha o gün Sovyetler, Doğu Cephesi’nin güney kanadında Romanya üzerine büyük bir taarruz başlatmışlar ve hızla ilerliyorlardı. Almanya’nın Đkinci Dünya Savaşı’nı kaybedeceğini Hitler’in dı- şında hemen herkes kabul ediyordu. Müttefikler, Normandiya’ya çıkartma yapmış, Sovyetler Baltık Denizi’nden Karadeniz’e dek geniş bir cephede Alman doğu ordulannı günden güne eritiyordu. Almanya’nın Doğu Cephesi’ndeki üç askerden biri cepheye yeniden sevk edilmiş yaralılardan oluşuyordu. Yeni alınan bir kararla, Almanya 1926 kurasını yani on sekiz yaşındaki gençleri de silah altına almıştı. Yine de cephede başta asker olmak üzere silah, cephane, akaryakıt ve aklınıza gelen her şey eksikti. Ordular Grubu Komutanı Mareşal Von Kluge, Hitler’e yazdığı özel mektupta sadece merkez ordu grubunda iki yüz bin askerin eksik olduğunu ve felaketi önleyebileceğine samimi olarak inanan tek bir komutanın olmadığını bildiriyordu. Almanya’nın Doğu Cephesi çökmek üzereydi. Hitler ise kendi emirlerinin yol açtığı başarısızlıklardan hiç etkilenmiyor ve yakın çevresine, “Benim itibarım hiçbir şekilde sarsılmaması gereken, yeri doldurulmaz bir sermayedir. Generallerin ise yerlerine yenilerini bulabiliriz” diyordu.

Savaşın son durumunu gözden geçiren ve bundan sonrası hakkında tahminler yürüten SS generalinin 19 ağustos gecesi doğuya giden uçakta düşünmekten başka yapabileceği hiçbir şeyi yoktu. Generalin gözü kabinin arka bölümündeki geniş deri koltuklarda oturan VÎP yolculara takıldı. Beyaz tenli, kumral saçlı küçük oğlan çocuğu çoktan uykuya dalmıştı bile. Çocuğun herhangi bir özelliği yoktu. Kumral saçlarına bakılırsa, san saçlı nesiller isteyen Ari ırk kuramcılarına göre çocuk melez hatta Yahudi bile olabilirdi. Ama o zaman bu uçakta işi neydi ? General çocuğun yüzüne dikkatle baktı, burun yapısını inceledi ve sonra onun Yahudi olamayacağına kanaat getirdi. Hem zaten bundan generale neydi. Çocuk ayakkabılarını çıkarmış, geniş koltukta kıvrılmış yatıyordu işte. Dizlerine kadar gelen beyaz çorapları, pamuklu gömleği ve askılı kısa şortuyla sıradan bir Alman çocuğuydu o. Kadın da ilk bakışta sıradan bir insan gibi görünüyordu. San saçlannı topuz yapmış, neredeyse ayak bileklerine dek uzanan gri bir etek giymişti. Boğazını kapatan dik yakalı, yakanın uçları dantellerle bezenmiş uzun kollu beyaz keten gömleği ve üç düğmeli ceketiyle otoriter bir havası vardı. Kadının bu ciddi havası generalin aklına lisedeki edebiyat öğretmenini getirdi. Frau Hel-ga da aynı bu kadın gibi dış âleme karşı otoriter, ciddi ve taviz vermeyen bir insan olarak görünürdü. Ama Frau Helga’mn iç dünyasında ne fırtınaların koptuğunu, üniforma gibi giydiği kıyafetin altında terbiye edilemeyen vahşi bir kaplanın bulunduğunu kimse bilemezdi, o zamanlar masum bir liseli olan generalden başka.

Çünkü general ilk cinsel deneyimi edebiyat öğretmeniyle yaşamıştı. Onu, onunla geçen saatleri hiç unutamamıştı. Tüm detaylar sanki biraz önce yataktan çıkmış gibi taptaze akhndaydı. Generalin düşünceleri kadınlara, kadınlarına kaydı. Sevdiği, seviştiği, kıskandığı, sahip olamadığı, hayal ettiği kadınlara… Bu görevi tamamlar tamamlamaz, alacağı ilk izinde Viyana’ya gidip eski sevgililerinden birini ziyaret etmeye karar verdi general. Viyana’daki sevgili de unutulmazdı, çünkü generalin edebiyat öğretmenine benziyordu Avusturyalı kadın. General düşlerini yeniden bilinçaltına itti ve pencereden dışarıya baktı. Gece karbon siyahlığından sıyrılıyor sabah oluyordu. Uçak da alçalmaya başlamış, inişe geçmişti. Motorun gürültüsünü ve uçuş açısının değiştiğini farkına varan kadın yarı kapalı 1 gözlerini olası bir tehlikeye karşı atmaca gibi açtı, karşısında dalgın dalgın oturan generalden başkasını görmeyince önce kendi koltuğunu, sonra yanmda uyuyan çocuğun koltuğunu dik duruma getirdi ve iniş sırasında çocuğa bir şey olmaması için adeta ona kol kanat gerdi. Uçak süzülerek Köstence Havaalanı’nm pistine doğru alçaldı ve zarif bir kuş gibi kondu. Pilotlar kuleden aldıkları talimat gereği uçağı pistin uzak bir köşesinde bekleyen zırhlı personel taşıyıcının bulunduğu yere götürdüler. Motor susturuldu, pervaneler durdu. Ancak onları karşılamaya kimse gelmemişti. General uçağın kapısını açtı ve zırhlı personel taşıyıcının geri geri gelerek yanaştığını gördü.

Taşıyıcının arka kapısı açılmıştı. Đçeride kimse yoktu, ama belli ki bu araca binmeleri bekleniyordu. General VĐP yolcularını ve bohçalannı zırhlı personel taşıyıcıya geçirdi. Taşıt aniden hareket etti, bu arada arka kapısını da kapatmıştı. 1933 yılından beri Nazizm’in içinde olan Berlin’de bin bir entrika gören ve yıllar önce artık onu hiçbir şeyin şaşırtmayacağına inanan general soran gözlerle yolcularına baktı. Kadının kendinden emin hali generalin ilk paniğini geçirdi ve ceketinin iç cebinde bulunan emir zarfını artık açma zamanının geldiğini düşündü. Orta boy zarfın içinde kendisine verilen kısa bir emir ve ikinci bir zarf daha vardı. Generalden yolcularını Köstence 30. U-Boot Filotila Üssü’ne götürmesi ve U-19 borda numaralı denizaltının komutanı Üsteğmen Huber Ferpoorten’e teslim etmesi isteniyordu. Đkinci kapalı zarfı da üsteğmene bizzat verecekti. General sıkıntıyla zırhlı personel taşıyıcının gözetleme deliğin- den dışanya baktı. Sabahın bu çok erken saatinde parke taşlı sokaklarda Alman devriyelerinden başka kimseye rastlanmıyordu. Đçinde bulundukları araç da meyilli bir yoldan yokuş aşağı yavaş yavaş ilerliyordu. Besbelli aracın sürücüsü dosdoğru denizaltı üssüne gideceklerini biliyordu. Araç 30.

U-Boot Filotila Üssü’ne varınca dış kapılar herhangi bir emre gerek duyulmaksızm açıldı. General sıkıntılıydı, sanki hayalet bir araçtaydılar. Dışarıda yine kimseler yoktu, dolayısıyla onları gören de yoktu. Araç hızını artırmadan üssün gözlerden uzak rıhtımında tek başına bağlı duran denizaltıya, U-19’a yöneldi. Güvertede otuz yaşlarında genç bir adam onlan bekliyordu. Siyah pantolon, siyah tişört giymiş genç adamın kafasında eğreti duran siperli bir şapka vardı ki, onun subay olduğu ancak böyle anlaşılıyordu. SS generali güvertedeki sarışın adama eleştiri dolu gözlerle baktı. Ardından kızgın bir edayla kendi kendine söylendi: “Denizciler, hele denizaltıcılar hep böyle disiplinsiz olurlar!” Zırhlı personel taşıyıcı geri geri denizaltıya doğru yanaştı. Arka kapak açılınca generalin dışarı çıkmasına fırsat vermeden genç deniz subayı araca girdi, alelusul selam vererek konuşmaya başladı: “General, ben Üsteğmen Huber Ferpoorten. Yolcuları burada sizden teslim almam dün Berlin’den gelen şifreli emirle doğrudan bana bildirildi.” Genç subay ardından orta yaşlı kadına döndü: “Frauline siz, yanınızdaki çocukla denizaltıda benim kamaramda kalacaksınız. Yolculuk boyunca her ikiniz de kamaradan çıkmayacaksınız. Mürettebatın sizin U-19’da olduğunuzu bilmemeleri herkes için hayatî önem taşıyor. Zaten şu an denizaltıda benden başka kimse yok. Mürettebatın tümü izinli.

Yani içeri girdiğinizi kimse görmeyecek. Umarım yanınızdaki çocuk da yol boyunca sesini çıkarmaz yoksa onu ilaçla uyutmak zorunda kalacağım.” Kadın sesini çıkarmadan verilen talimatları anladığını başıyla onayladı. Çocuğun elinden tutarak denizaltıya geçmek için ayağa kalktı. Üsteğmen ise onların bohçalarım almıştı bile. Ama tam adım atacakken generale döndü:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir