Anooshirvan Miandji – Samanadam

Soğuk ve karanlık gece, yerini yavaş yavaş serin ve aydınlık şafağa bırakıyordu. Yeni bir gün doğuyordu. Güneş, bilgece, Hacettepe’nin arkasından kırmızı ve turuncu renkleriyle geliyordu. Yeni bir gün, yeni bir hayat… Tarlanın yakınlarındaki ağaçlarda serçelerin sesleri duyulmaya başlıyordu. Hayattaki bu küçük ve yeni birimin başlangıcı için senfoni. Bir haziran günüydü. Her şey çok güzeldi. Tarlanın tam ortasındaki korkuluk neşeli bakışları ile serçelere eşlik ederken, üzerinde şebnem taneleri parıldıyordu. Serçeler birazdan korkuluğun yanına geleceklerdi. Korkulukta, korkmayı temsil eden tek şey belki sadece ismiydi. Korkuluk olmasına karşın kimseye zararı yoktu. 5 Kuşların hepsi onunla arkadaştı. Öyle güzel bir dostlukları vardı ki, hiçbir kuş, tarlanın tohumlarından beslenmezdi. Korkuluğun zor duruma düşmesini istemiyorlardı. Serçeler sık sık, sıkıldıklarında, korkuluğun çevresine toplanırlardı.


Bunun sebebi, korkuluğun çok güler yüzlü olmasıydı. Neşe dağıtan gülüşleri hepsini kendisine alıştırmıştı. Serçeler o yüzden, korkuluğa “Samanadam” adını takmışlardı. Serçeler Samanadam’m çevresinde uçuşurken güneş ortaya çıkmıştı. Yeni bir gün başlıyordu, herkes mutluydu. Samanadam, olacaklardan habersiz sessizce gülümsüyordu. Birazdan hayatının belki en önemli ânını yaşayacaktı ve bir daha geri dönmemek üzere yeni bir dünyaya adım atacaktı. Serçeler bir tur atmak için havalandı. Hemencecik geri döneceklerdi, bu her zamanki alışkanlıklarıydı. Samanadam serçelerin uçuşunu seyrediyordu. Küme halinde bir sağa bir sola, birileri önde, birileri arkada; ama hep bir arada… Onlara güzellik katan da hep bir arada olmalarıydı zaten. 6 Tam bu sırada, kafasında şapkası olmasına rağmen, sanki güneş ona daha yakınlaşmış gibi Samanadam’da bir ısınma hissi başlayıverdi. Hazirandı, havalar gittikçe ısınıyordu ama Samanadam bu kadarını beklemiyordu. Kendi kendine, “Ne olabilir ki?” dedi. “Belki bugün daha sıcak olacak.

Güneş bu işi herkesten daha iyi biliyor, böyle yapıyorsa bir bildiği vardır.” 7 Güneş, sanki korkuluğun kendi kendine konuşmasını duymuştu. Biraz daha ısıttı korkuluğu. Öyle ısıttı ki korkuluğun kollarında bir hoşluk, bir gıdıklanma hissi başladı. “Neler oluyor? Ben samanım, güneş biraz daha ısıtırsa beni, yanabilirim. Yoksa niyeti beni yakmak mı? Böyle bir şey düşünmem bile yanlış. O, herkesin dostu. Niye beni yaksın, ben bir şey yapmadım ki… Kendi halinde sade bir korkuluğum bu tarlada” diye söylenmeye başladı Samanadam. Bu sırada bir rüzgâr esti. İnanılmaz bir karışımdı: Isı ile serinlik iç içe, yan yana, sanki birbirlerini tamamlıyordu. Ancak, gıdıklanma hissi ellerinde yeniden başlamıştı. Güneş onun ellerini gıdıklamakta ısrarlıydı. “Niye böyle oluyor? Güneşin kötü niyetli olduğunu hiç sanmıyorum ama ellerime neden göz dikmiş? Ne oluyor, bu nedir?” diye endişelenmeye başladı Samanadam. Kafasını usulca ve kibarca yavaş yavaş kaldırıp güneşe baktı. Tabii güneşe bir an bakmak bile zordu; gözleri hemen kamaştı.

Güneş vazgeçecek gibi görünmüyordu. 8 Samanadam sol eliyle, kamaşan gözlerini ovuşturdu. Donup kaldı sonra… “Ben ne yaptım? Biraz önce ben ne yaptım? Sol elimi kullandım! Ama nasıl, ellerim iple bağlıydı! Ben hareket edemem ki… Ne oldu bana?” Samanadam bundan habersizdi ama güneş onu tahtaya bağlayan ipleri günler boyunca yavaş yavaş çürütmüştü, geriye kalan tek şey korkuluğun kendi iradesiyle ellerini hareket ettirmesiydi… Onun da zamanı gelmişti işte. Samanadam henüz şaşkınlıktan sevinmeye fırsat bulamamıştı. Kendi kendine “Pekâlâ” dedi. “Dur bakalım… Senin sol elin çalışıyor… O zaman, sağ elin de çalışmalı! Evet, aynen öyle!” Küçük bir hareketle sağ elindeki ipten kurtuldu, çürümüş ipler yere döküldü. Şimdi korkuluğun her iki eli de serbestti. “İnanamıyorum; ben, elleri hareket eden bir korkuluğum!” Sevinçle söylenirken ayağında da bir gıdıklanma başladı. 9 “Ah, güneş, ne yapıyorsun? Benimle oyun mu oynuyorsun?” Kendi kendine sordu: “Ya ayaklarım da hareket ederse?” Birazdan o da olacaktı. Artık Samanadam hareketsiz dikilen bir korkuluk değil, dolaşabilen bir canlıydı. Derin bir düşünce sarmıştı benliğini, binlerce cevapsız soru… “Bunlar nedir, niye oluyor, ne zamana kadar devam edecek, bir sınav mı yoksa bir hediye mi, yoksa bir sonuç mu?” Coşku, merak, heyecan ve mutluluğun karışımını yaşıyordu Samanadam. Bir süre sonra serçeler ondaki değişikliği fark edip yanma geldiler. Hepsi şaşkın, hepsi mutluydu. Samanadam ise sürekli sağa sola dönüp tekrar tekrar usanmadan son bir saat içinde neler yaşadığını anlatıyordu. Hiç bitmeyen bir coşku ve heyecanla… Tarla, orman ve tepelerle çevriliydi.

Ormanda bu güzel hikâyeyi duymak isteyenler vardı. Tarlanın sahibi ailesi ile birlikte Elmas Tepe’de yaşıyordu. Tepenin adını tek çocukları olan kızlarına vermişlerdi. Elmas zarif ve güzel bir genç kızdı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir