Fancher – Ruh Biliminin Öncüleri

Bu kitap çağdaş ruhbilimi şekillendirmiş olan insanlardan kimilerinin yaşam ve çalışmaları üzerinedir. Çeşitli temel düşünce ve kuramları onlarla ilk kez karşı karşıya gelmiş bireylerin yaşam ve bakış açıları bağlamında sunar ve böylece onları edimsel olarak ortaya çıkış süreçlerinde örneklendirmeye çalışır. Yaşamöyküsel olanı kuramsal olanla karıştırarak, ve erken ruhbilimcilerin özel buluşlarına nasıl kendi kişilikleri ve yaşam süreçleri tarafından olduğu gibi yansız bilimsel çözümlemeleri tarafından da götürüldüklerini göstererek, başka türlü daha az çekici görünebilecek önemli düşüncelere dirilik ve ilginçlik vermeyi amaçlar. Ruhbilim öylesine geniş ve türlülük gösteren bir alandır ki bütün genişliğinin bu yolda tek bir ciltte ele alınması olanaksız olacaktır. Buna göre, bu kitap kapsamında geniş olmaktan çok temsil edicidir. Aşağıda betimlendiği gibi, bölüm konulan tipik bir giriş dersinde ele alınan birçok alanı yeterince örnekleme gibi bir görüşle seçilmiştir. Ruhbilime giriş ders kitaplarının çoğunun yapısıyla uyumlu olarak, tek tek bölümler kendi içlerinde bütünlük gösterir, böylece herhangi bir sıra ya da bileşim içinde okunabilirler. Açılış bölümü onyedinci yüzyıl felsefecisi René Descartes’ı konu alarak çağdaş ruhbilimin kimi genel temellerini sunar. Descartes’ın seçilmesinin nedeni ruhbilmin işlevine ilişkin ortaçağ görüşünden modern görüşe geçişte bir eksen olarak olağanüstü etkili rolüdür. Beyin, tepke düzenekleri, doğuştan düşünceler, tutkular ve anlık-beden ikiliği üzerine görüşlerinin tümü de bölümsel olarak ortaçağ skolastik düşüncesinde köklenmiş, ama ayrıca bu kitabın sonraki bölümlerinde tartışılan büyük gelişmeler için başlangıç noktaları olmuşlardır. Bölüm İki köklerini Descartes’ın düşüncelerinde taşıyan ve geçen iki yüzyıl boyunca sürekli ve yeğin olarak tartışılan fizyolojik ruhbilimden bir soru üzerinde, ruhbilimsel işlevlerin beynin belirli bölgelerinde yerleşmiş olup olmadıkları ve ne düzeyde yerleştikleri sorusu üzerinde odaklaşır. Bubölüm geç 1700’lerde frenolojistFranz Gall’den 1970’lerde sinir cerrahı W ilder Penfield’e dek bütün bir bireyler dizisini ele alır, 9 bedenin en gizemli ve karışık örgeninin davranışı denetlemedeki işlevini anlamaya çalışırken bunlann nasıl bir yandan birbirlerinin çalışmalarını çürüttüklerini ve öte yandan onlara dayandıklarını gösterir. Bölüm Üçün başlıca teması olarak çok yanlı kişiliği ile ondokuzuncu yüzyılın büyük bilimcisi Hermann Helmholtz’un seçilmesinin nedeni genel olarak çağdaş duyum ve algı kuramlarının gelişiminde en önemli tek kişilik olarak görülmesidir. Bölümün çoğunun Helmholtz’­ un kendisine ilişkin olmasına karşın, felsefesi Helmholtz’un çalışmasına bir çerçeve sağlayan Immanuel Kant ile başlar ve algı kuramları Helmholtz’un izinde ilerleyen Gestalt ruhbilimcileri ile kapanır. Wilhelm Wundt ve William James, Bölüm Dördün birarada alınan konuları, belki de üniversitelerde bağımsız ve çekici bir bilim dalı olarak ruhbilimin en önemli iki kumcusu olarak görülebilirler.


İkisi de 1875’te deneysel ruhbilim laboratuarları kurdular, ikisi de metinleriyle doğmakta olan alan için ilginç genel görüşler sağlamış çok bilgili genellemecilerdi, ve ikisi de daha önceleri felsefenin göreli olarak küçük bir dalı olan ruhbilime çok sayıda öğrenci çektiler. Birlikteliklerini sık sık anlaşmazlığa düşmeleri ve kişisel olarak birbirlerinden pek hoşlanmamaları olgusu daha öte renklendirir. Bölüm Beş birçok hipnotizma araştırmasını ve toplumsal etki süreçlerini tartışır, geç 1700’lerde Franz Mesmer’in “hayvan manyetizması” ile başlayarak bir yüzyıl sonra Gustave Le Bon’un kalabalık davranışı üzerine kışkırtıcı düşünceleriyle sonlanır. Bu konunun seçilmesinin nedeni bir dizi renkli karakteri çekerken, öte yandan henüz toplumsal ve anormal ruhbilim öğrencileri için önemli olmayı sürdüren birçok sorunu ortaya getirmesidir. Bölüm Altı Sigmund Freud’un ruhçözümlemeyi, zamanımızın en etkili ve tartışmalı olduğu ileri sürülebilecek bu ruhbilimsel kuramını yaratmak için bir doktor olarak nasıl kişisel deneyimleri üzerine olduğu gibi olağanüstü varsıllıktaki bilgi birikimi üzerine de dayandığını anlatır. Freud’un düşünceleri hiç kuşkusuz henüz anormal ruhbilim ve kişilik kuramı üzerine tartışmaların çoğuna egemendir ve bütün anhksal iklimimizi derinden etkilemiştir. Francis Galton’un yaşam ve çalışması Bölüm Yedinin konusudur. Bu çok yönlü ve tartışmalı Viktoryan beyefendi— ki ruhbilime olduğu gibi Afrika keşifleri, coğrafya, meteoroloji, istatistik ve parmakizi çözümleme gibi birçok başka konuya da önemli katkılarda bulunmuştur— ansal sınamanın yaratıcısıydı, ve anlak gibi ruhbilimsel kategorileri belirlemede kalıtımın çevreye üstünlüğüne açıkça inananlar arasındaydı. Çalışması davranış kalıtımı ve ansal ölçümler gibi çağdaş alanları damgalayan başarılar için olduğu gibi henüz çözülmemiş tartışmalar için de temeller sağlamıştır. Ruhbilimin Öncüleri 10 Önsöz Bölüm Sekiz çağdaş öğrenme kuramının ve uzun yıllar Amerikan ruhbilimine egemenliğini sürdürmüş davranışçılığın babalarına ayrılmıştır. Rus fizyologu İvan Pavlov’un yaşam öyküsü ve beyin süreçlerini incelemek için bir aygıt olarak koşullu tepkeyi buluşu ile başlayarak, bölüm daha sonra Amerikan ruhbilimcisi John B. Watson’un nasıl koşullu tepke kavramını insan ve hayvan davranışının çok daha geniş bir erimine uyguladığını ve onu kendi davranışçı ruhbiliminin köşe taşı yaptığını anlatır. Çağdaşımız olan ruhbilimcilerin en önemlilerinden ikisi, Jean Piaget ve B. F. Skinner, son bölümün konusudur.

Piaget’nin gelişimci bilgikuramı ve Skinner’in davranışçı işlemsel koşullandırma kuramı birbirleriyle birçok bakımdan güçlü bir karşıtlık içinde durur ve böylece ruhbilimin sürmekte olan türlülüğünü örneklendirirler. Aynı zamanda, hem Piaget’nin hem de Skinner’in çalışmalarından doğan geniş imlemler ve kılgısal uygulamalar ruhbilimin erken öncülerinin yaratıcı geleneklerinin henüz diri ve dinç olduklarını gösterir. Meslekdaşlarımdan hiç birinin kitaba bu bireylerden herhangi birinin alınmasını tartışma konusu edeceklerini sanmıyorum, ama hiç kuşkusuz çoğu bir ya da birkaç gözde kişiliğin dışarda bırakılmasını haksızlık olarak göreceklerdir. Savunma olarak, yalnızca kitap için koyduğum göreli olarak sınırlı hedefleri yineleyebilirim: ruhbilim alanını geniş kapsamlı olmaktan çok temsil edici bir yolda örneklendirmek, ve daha geleneksel ders kitabı sunuşlarında gömülme tehlikesi altında duran kimi önemli düşünce ve sorunlara dirilik kazandırmak. Eğer okuru ruhbilimin öteki öncüleri konusunda inceleme yapmaya, ya da ruhbilim tarihinin daha kapsamlı bir ele alınışı için çaba göstermeye güdüleyebiliyorsa, kitap başarılı olmuş olacaktır. Bu kitabı yazmak hem eğlenceli hem de kibir kinci oldu. Eğlenceli, çünkü çocukluğumda Paul de Kruiff’in Mikrop Avcıları’nı okuduğum günden bu yana bilimsel yaşamöykülerinin bir tiryakisi olduğum için erken ruhbilimcilerin yaşamları üzerine araştırmam bir çalışma olmaktan çok dinlendirici bir değişiklik oldu. Ama o denli de kibir kırıcıydı, çünkü araştırmada derinlere daldıkça ne denli az bildiğimi anladım. Kaçınılmaz olarak, en çoğundan yüzeysel bir bilgimin olduğu ruhbilimsel özelleşme alanlarına çekildim, ve en zayıf alanlarımda uzman olan meslektaşlarımın esirgemedikleri öğüt ve eleştirilerine büyük ölçüde bağımlı kaldım. Bu tür yardımlar açısından oldukça talihli olduğumu söylemem gerekir, ve Neil Agnew, Arthur Blumenthal, Kurt Danziger, Maureen Dennis, Norman Endler, Peter Kaiser, Bruno Kohn, Bernard Norton, Hiroshi Ono (ve algı üzerine bütün bitirme semineri), ve Malcolm VVestcott’un yardımlarını minnettarlıkla anıyorum. Sunuşumdaki yanlışlıklar hiç kuşkusuz tüm bu meslektaşların bana 11 Ruhbilimin Öncüleri öğretmeye çalıştıklarını öğrenmeyi başaramadığımı göstereceklerdir, ama kitap onların çabaları nedeniyle ölçülemeyecek denli daha iyi olmuştur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir