Georges Perec – Parali Asker

“Crndottiere’e (Paralı Asker) gelince, onu okuyacak olanın da kafasına sıçayım.” Hoşgeldin okur. Bu sersemletici hoyratlık, 1960 yılının Aralık ayında, yayınevi kitabını reddedince büyük düşkırıklığı yaşayan Georges Perec’in üzüntüsünü kendine göre dile getirir. Ama gelecek söz konusu olduğunda, yazar küfretmekten kaçınır: “Bırak olduğu yerde kalsın, en azından şimdilik. On yıl içinde, bir başyapıt vereceği dönemde tekrar dönüp bakarım, olmadı bir araştırmacı senin eski valizlerinden birinde bulup yayınlayana kadar mezarımda beklerim. 1 ” Georges Perec bir kez daha on ikiden vurur. Paralı Asker dokunaklı ve şaşırtıcı bir gençlik yapıtıdır – ve sahiden de başyapıtlar vermiştir, gelecek büyük metinlerin çekirdeğini içerir çünkü. Uyuyan Adam ya da Yaşam Kullannuı Kılavuzu gibi birbirinden çok farklı kitaplara enerjisini veren kilit noktalara rastlanır bu kitapta, her biri yeniden ele alınmış, tekrar düşünülmüştür. Ve kitap Perec’in ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra, daktilo edilmiş metnin gerçekten de “eski bir valizdekine” benzer şekilde bulunmasıyla yayınlanıyor şimdi. Üstelik can sıkıcı diyebileceğimiz bir hatanın ardından: Perec gençlik yapıtlarını “küçük bir valize” koyup kaldırdıktan sonra, l 966 yılında bir taşınma sırasında, atılacak kağıtları bir başka valize koyar, ama bunun yerine saklaması gereken valizi atar. “O metinleri yok etmek istediğimi sanmıyorum,” diye yazar, “hele ki Gaspard pas mort’la |Gaspard Ölmedi] birlikte Paralı Asker in farklı versiyonlarını.


” Dolayısıyla Georges Perec 1982’de, Paralı Asker i yitirdiğini sanıyor olmanın pişmanlığıyla ölmüştür -W ya da Bir Çocukluk Hnt/ras/’nda “tamamına erdirebildiğim ilk roman,” 2 der bunun için. David Bellos, o anıtsal Perec biyografisini yazmak için 3 1990’lı yılların başında Georges Perec’in dostu ya da tanıdığı kim varsa araştırmaya koyulmuşken, yazann bu metinlerinin birkaç kopyasını (ikisi Yugoslavya’da ortaya çıkar) -ve daha da önemlisi Paralı Asker i bulur: Bir kopyası L’HMnuı/ıite’de gazetecilik yapmış Alain Guerin’in evindedir, elinde herhalde çeyrek yüzyıldır Georges Perec’e geri vermediği daktilo edilmiş bir metin olduğunu hayal meyal hatırlar; bir ötekisi de Uı Ligııe generale döneminden dostu olan Jean Crubellier’nin evinde bulunur. Paralı Asker benim için heyecan dolu bir okuma deneyimi oldu. Geçmişte, La Ligne generale döneminde Georges Perec’in arkadaş grubunda yer alma şansına eriştiğimden, çevresinden başka birçok kişiye verdiği gibi bana da bu romanı okumam için teslim etmişti. 1960 yılındaki okurluğumla -sahiden de çocuktum- kitaptan gerçekten pek bir şey anlamamıştım. Kahraman Gaspard Winckler’in kaçmak için çok uzun saatler harcayarak bir yeraltı tüneli kazdığı ama kitabın son halinde kaldırılan uzun bir versiyonu okumuştum. Hikayenin sıkış tıkış ve boğucu olduğunu düşünmüştüm. Sahte bir tablonun olanaksız yapımından yola çıkılarak oluşturulmuş bir cinayet öyküsü de neyin nesiydi ki? Bu karmakarışıklık yazarın dile getirdiği anlatı zorunlulukları ve roman konusundaki görüşleriyle nasıl bir uyum içindeydi? Bu epeyce beklenmedik öykünün seyri içerisinde ne anlatmaya çalışıyordu? En azından şöyle bir sezinlemem gereken öyküyü kavramakta güçlük çekmiş. tuhaf bir duruma düşmüştüm. Boğucu tünellerle ya da başlangıçtaki cinayetle allak bullak olmuştum. Bütün bunlara belli anlamlar yüklemeden önce, Perec’in karanlık dükkanından hangi parçaları açık ettiklerini bulmam gerekmez miydi? Bu arada, kitap gayet iyi kotarılmış olsa da, yayıncılardan gelen red cevaplarını da anlayabiliyordum. Paralı Asker’i elli yıl sonra tekrar okuyorum. Gözlerim açılıyor sanki. Artık Georges Perec’in yapıtlarının tamamını, ağacı ve dallarını bildiğimize, hatta köklerini söküp çıkardığımıza göre, bu köklerin nereye uzandıklarını, nasıl sarmalandıklarını kestirebiliriz, ki bu daha da heyecan verici. Karşımızda hem ham hem de ince ince işlenmiş, hem opak hem de aydınlatıcı bir anlatı malzemesi var. İyi bir polisiye romanda olabileceği gibi, okuma güzergahlarının nasıl başladığını, nasıl biçimlenip bitiş noktasına vardığını izlerken bir detektifin hazzını alabiliyoruz. Yaşam Kullanma Kılavuzu’nun başında, Perec epigraf olarak Klee’nin deyişini aktarır: “Göz, yapıtın kendisi için düzenlediği yollan izler.” 1960 tarihli metinle l 978’in “romanları” arasında “düzenlenmiş” bu yollara gözünü dört açıp bak, sevgili okur! Sen bakarken bir yapbozun parçalan (bin tane oyunun merkezi, elbette) bir araya gelecek. Daha on sekiz yaşında, Estamptes’ta lise öğrencisiyken, Perec yazar olmak istediğini biliyor, kendini yazar sayıyordu.

Okuduklarını da bu sıkı kararlılık uyarınca seçiyor ve kâğıtları dolduruyordu. Yazar mı demeli? Aslında romancı demek daha doğru olur. Açıkça çok çeşitli yönlere uzanan yazı denemelerini doludizgin sürdüyordu. Şöyle böyle tamamlanmış diyebileceğimiz üç roman tasarısını ele alalım. Öncelikle Les Errants [Gezginler] ( 1955, bugün kaybolmuş, asla yayıncı önüne çıkmamıştır; Perec o sırada on dokuz yaşındadır), isyanla çalkalanan bir Guatemala’da kendilerini öldüretecek olan jazzmen’in hikayesidir. Tamamlanmış olan ikinci tasarı, L’Attentat de Sarajevo [Sarayevo Suikasti] gayet otobiyografik bir romandır (daktilo edilmiş metni bulunmuştur’) ve bir Yugoslavya yolculuğundan sonra yazılmıştır. Bir yayıncıya (Nadeau) gösterilmiştir. Kitap reddedilir, ama yazar. bu metinler üzerinde daha çok çalışması için yüreklendirilir. Sonra da hacmi, başlığı ve içeriği yıllar içerisinde birçok değişikliğe uğrayan ve yavaş yavaş Paralı Asker’e dönüşen kitap gelir. Kitabın ilk versiyonu La Nuit’yi [Gece|, Georges Perec, Jacques Lederer’e yazdığı bir mektupta “akrabasızlığın kitabı” olarak niteler: ‘”Oğul’ olmaktan o kadar acı çektim ki, ilk yapıtım beni meydana çıkaran her şeyin toplu kıyımından (cellat, şu bildik tema. kendini-doğurtma) başka şey olamazdı.” 4 Burada kitabı “geçmiş hayaletlerin yok edilişi”ne dönüştürerek bir anahtar. Paralı Asker’i okumak için ele alınması kolay bir işaret bırakır. La Nuit.

Gaspard’a, sonra da Gaspard pas morf’a dönüşür: Kahraman. yazan gibi Belleville’li bir çocuk olan Gaspard Winckler’dir, “sahtekârlar kralı, dolandırıcılar prensi, XX. yüzyılın Arsene Lupin’i”. Bu Gaspard’dan çok ufak parçalar kalır geriye. “4 kısım, 16 bölüm, 64 ‘alt bölüm’ ve 256 paragrafla” 5 , David Bellos’a göre “tutarlı bir bütün oluşturarak birbirini yok eden” temalarla, o dönemde romanın karmaşık bir yapısı olabilir: Kitabın redaksiyonu sırasında yoğun ve mutlu taşkınlıklar yaşayan Perec, “Tannsı olduğum paradokslar ve kaos,”‘ diye yorum yapar: “Gaspard belirginleşiyor, dağılıyor, yeniden gruplaşıyor, fikirlerle, heyecanlarla, duygularla, yeni fantasmalarla dolup taşıyor. [ …] Her şey her şeyin içinde.” 6 Bu tasannın ilerleyişini Perec’in Jacques Lederer’le yazışmalarında dile getirdikleri ışığında izleyenler için, belirgin bir ana eksen saptamayı zorlaştıran da (aylar içerisinde sürekli değişiklik gösterir çünkü) bu “her şey her şeyin içinde” saptamasıdır. Kitap büyük olasılıkla darmadağınık olmuş aşırı hırsından ve büyük bir incelikle bağlanmış düğümlerden mustariptir: “Çifte oyun, terazi, denge, ortalama an, bölünme, ekinoks, yeröte, talveg, su-lann bölünme çizgisi vb. tarzı deyişler (şu dillere bak) şu an harcadığım çabayı en iyi yönlendiren kavramlar.”* Ama kitabın ilk cümlesi, o gerçekten kusursuz cümle, bir versiyondan ötekine hep aynı kalır: ‘‘Madera ağırdı.” Gaspard’ın görece uzun, yaklaşık üç yüz elli sayfalık ilk versiyonunu Seuil yayınevinde Luc Estang okur ve kitabı reddeder. Perec, Gaspard Winckler’in, resmettiği sahte bir Giotto’yu berbat edip polisten kaçtığı ikinci bir versiyonu yazmaya soyunur. Yapı Paralı Asker’inkine yakındır. Bu kitabın sözde “yalnızca bir bilinçlenmenin öyküsü” olması bundan böyle gideceği yönü kesin olarak belirlemiştir. Gallimard’ın yöneticisi Georges Lambis’in çok heyecan verici ve yaratıcı kitap dizisi “Le Chemin”de, Gaspard pas mort başlığıyla yayınlamayı kabul ettiği tasan da budur.

Bu da Georges Perec’in banka hesabına Mayıs 1959’da altmış beş bin frank yatırılacak ve hayatında yeşil bir ışık yanacak demektir: Artık bir yazar ya da neredeyse yazar olmuştur. Gaspard pas nıort, 1960’ta bugün okuyabileceğimiz oldukça kısa Paralı Asker’e dönüşür – daktilo edilmiş yüz elli yedi sayfa. Dolayısıyla, kitap epeyce zikzaklı bir yolun sonudur. Bir başlangıç noktası belirlenebilir, oysa birçok yönden bu bir va-nş noktasıdır. Genç romancı uzun süre el yordamıyla yol alır, imgelemini serbest bırakma, düzenli bir yapılandırma sürecinin iddialı denemeleri ve fazlasıyla kendine odaklanmış senaryolar arasında gidip gelir. Bu farklı yönelişleri bir araya getirmenin yollarını bulduğuna inandığı için olsa gerek, Paralı Asker’i sonuna kadar götürür. Kitap gerçek atılımlar ve birbirini izleyen duraklamalarla yazılmıştır. Perec’in bu kadar çok ara vermesinin biraz da kendisinde geleceğin bir romancısını gördüklerini, ancak o an için önerdiği metinlerin henüz doyurucu olmadığını belirten yayıncıların olumsuz yanıtlarına da bağlı olduğunu söylemekten çekinmeyelim. Bu duraklamalara biraz da Ocak 1958’den Aralık l 959’a kadar, daha çok Pau’da bir paraşütçü birliğinde askerliğini yapması da neden olmuştur, yazı için pek elverişli bir ortam olmasa da, Perec daktilosunun önünde yalnız geçireceği saatler ayarlayabilmiştir. Perec’in La Ligne generale dergisinin projelendirilmesiyle entelektüel açıdan ne kadar meşgul olduğunu düşünecek olursak, bunlar biraz da gerekçeli duraklamalardır. Perec bu kitaba inanmıştır. Bu kitapla önündeki paranın hepsini öne sürdüğünü düşünür. İnatçı, (yalnızca) yirmi dört yaşında olmasına rağmen yaptığı seçimden kuşku duymayan, kendini bir yazar olarak gören, başka her türlü sosyallikten kaçınan Perec için, Paralt Asker farklılığının bir göstergesidir. Bu kitabın yayınlandığını, dolayısıyla onaylandığını gönnek, onun için yaşamsal tasarısının kabul edildiğine, ihtiraslarının meşrulaştığına tanık olmakla aynı şeydir. Çok büyük bir kumardır.

Kasım l 960. Georges ve Paulette Perec birkaç haftadır Sfaks’tadırlar (Tunus’ta geçirilen ve Şeyler’ de neredeyse tamamen aktarılan bir yıl). Derken Lambrichs’in (Gallimard) kararı okunur: “Paralı Asker reddedilmiş! Bu sabah öğrendim. Sana mektubu aynen aktarıyorum,” diye yazar bir dostuna: “Konunun ilginç olduğunu, zekice işlendiğini düşünüyoruz, ama beceriksizlik ve gevezelik yoğunluğu birçok okurun dikkatini dağıtabilir. Kimi söz oyunları da öyle. örneğin: “Un bon Tıtien vaux mieux que deın Ribera.” 7 That’s ali. N’apalım? Ne yapacağımı bilemiyorum. Baştan mı almalı? Başka bir yayınevine mi göndermeli? Bunu bırakıp başka bir şeyle mi uğraşmalı?” Tasarı ve yapılabilecekler konusunda genel bir saptama. Sitem sözleri. Ama bir göz kırpma olsun yok, yayıncıyla yazar arasında diyaloga benzer bir şey yok. Gallimard’ın inanılmaz küçümseyici yaklaşımı ve Perec’in sağlam söz oyunları arasında da bir yakınlık yok. “Beceriksizlik ve gevezelik, elbette. Bundan ders alabilirim. Ama yine de… Hayalkırıklığına uğradım.

Teselli et beni.” Paralı Asker’in, bir “can simidi” gibi gördüğü bu kitabın reddedilmesi, Georges Perec için hayalkı-nklığından çok yadsımayı ifade etmiştir. Üç yıl süren düzensiz çalışmalar ve sürekli değişse de devam eden tasarılar bir sonuç getirmemiştir. Varını yoğunu yazarlık mesleğine yatırmış Perec için, yazar kimliğinin ta kendisi masaya yatırılmıştır. Paralı Asker’in reddedilmesiyle (Kasım 1960) Şey/er’in 1965 yılında yayınlanması (sonunda yakalanan başarı) arasındaki dört beş yıl, Georges Perec için özellikle zor geçer. Kendisini yazar olarak görse de yıllar geçip gitmektedir, olgunluk çağına gelen bir adamdır artık ve yeteneği vardır ama hiçbir ilerleme olmaz. Hayata dair temel bir başarısızlık belirginleşir. Aynı zamanda yazı atölyesini açmış olması, resimde sahtecilik teması üzerinden hem kendi buhranlarını hem de sanatsal yaratımın özgün bir sorununu keşfetmenin çok benzersiz bir yolunu bulmuş olması, bir özgürleşme yolculuğunu betimlemeye cesaret etmiş olması ve kendi Discours de la methode’unda 10 [Yöntem Üstüne Konuşma] kaleme aldığı üzere, “koca bir çözümleme geleneğiyle bağlarını koparmanın bir yolu‘’nu” bulmuş olması Perec için bu başarısızlığı daha da katlanılmaz kılar. Ama görünen o ki gemisine çok fazla yük bindirmiş ve taşınan yükün niteliği fark edilememiştir. Paralı Asker birçok açıdan karmakarışık bir yumağa benzer. Anlatının ipleri birbirine karışır, düğümlenir, kaybolup gider. Bu “arapsaçı” ilk okurlarını şaşkına çevirir. Ama her yerden çıkan iplerin bugün bir ucundan tutabiliyoruz: Bizi yapıtın devamına götürtiyorlar. Her şey, Antonello da Messina’nın 1475’e doğru portresini yaptığı Paralı Asker’in “inanılmaz enerjik” yüzüyle başlar. Perec için “temel bir figürti” temsil eder bu portre, öyle ki “dünyaya egemen olma” burada ressamın ustalığıyla ifade edilir.

W 111 Paralı Asker’in epigrafında alıntı yaptığı lescaıtes, Perec için açık olmaktan çok içkin bir referanstı (bkz. yanılsamalar ve sahte gösterimlere k;ıi)ı sav^. bilgilerin kaynağında sistemli bir dönüş. “yöntem”in yüceltilmesi . ) ” “Paralı Asker h;zır bir kitap -/d esi (bu da demek oluyor ki) kora bir çözümleme geleneğiyle bağh.ınmı kop;n;una. onu aşmama olanak tanıyor.” ( 10/6/1959). ya da Bir Çocukluk Hatırasının tam bir sayfası bu billurlaşmayı anlatır. Bu figür çevresinde, görünürde birbirinden farklı fantasmalar somutlaşır: Sanatsal bir idealin canlanışı (ağırbaşlı bir gerçekçiliğin kusursuzluğu), çelik iradeli bir modelin imgesi, dehşet verici bir imago’nun (“sadist savaşçı: İki yıl boyunca yatağımın başucunda nöbet tutup, kendisini gördüğüm anda çığlıklar atmama neden olan bu askerin gölgesini yenebildim,” diye yazar 1956’da) 8 neredeyse koruyucu bir dinginlik figürüne, kişisel bir ambleme, hatta bir ikize dönüşmesi (“Paralı Asker’in üst dudağındaki küçücük yara izi”nde Georges Perec, Villardde-Lands’da çocuklar arasındaki bir kavgada aldığı ve kendisi için “ayırt edici”, dolayısıyla “değerli” bir işarete dönüşen yaranın aynısını görür)’\ Louvre’daki tablonun yazar için öyle bir çekiciliği vardır ki çarpıcı bir yoğunlaşmanın nesnesi olur. Paralı Asker’in Gaspard Winckler’i aylardır sahte bir Paralı Asker, sahte bir Antonello yapmaya adamıştır kendisini. Gaspard sahtekar kimliğine iyice bağlanmış bir sahte tablo ressamıdır. Zorunlu çıraklık dönemlerinden geçmiş, tekniklerin efendisi olmuştur, taklitlerin prensidir. Ama yine de kendisine tabloları ısmarlayan Anatole Madera’nın isteklerini yerine getiren basit bir işçiden başka şey değildir. Kitabın ilk sayfasında Madera’yı öldürür.

Ve kitap temelde bu cinayetin girdisini çıktısını gözler önüne serer, ki cinayetin bir nedeni de Winckler’in Antonello’yla boy ölçüşememesi olacaktır. Resimde ve görsel temsillerde sahtecilik sorunu, Perec’in yapıtında yer yer varlığını gösterir. Paralı Asker’de birçok kez Hollandalı sahte tablocu Van Meegeren’e ( 1889-1947) atıfta bulunur. Van Meegeren, hazırlayıp müzelere ya da özel koleksiyonlara sattığı XVII. yüzyıldan sahte Hollanda tablolarıyla (Hals, De Hooch, özellikle de Vermeer) meşhurdur. Bu tuvallerden biri Göring’in eline geçer. Savaştan sonra Nazilere ulusal hazineleri satmakla suçlanan Van Meegeren, temize çıkmak için polislerin gözleri önünde sahte bir Vermeer tablosu yaparak düzenbazlığını itiraf etmek zorunda kalır. 1955 yılı Haziran-Temmuz aylarında, Grand Palais’de, sanatta sahtecilik konulu büyük bir sergi açılır. Perec sergiyi görmüş olabilir mi? Metinde Sienna’lı kilio Federico Joni ya da heykeltraş Alceo Dossena gibi ünlü sahtecilerin adları anılır. Perec eski boyama teknikleri konusunda bilgi almıştır (örneğin gesso duro, eskilerde kullanılan alçıtaşı bazlı bir vernik). Ziloty’nin 9 yağlıboya resmin bulunuşuyla ilgili kitabından haberdardır. Kısacası, sahtecinin öyküsünü inandıncı kılabilmek için tüm olanaklar kullanılmıştır. 10 Van Meegeren’inki gibi bir hikayenin en ilginç yanı gerçek bir yaratıcının söz konusu olmasıdır. Vermeer’in dinsel tablo-lannı bile taklit etme cesaretini göstermiştir (Son Yemek, vb.).

Van Meegeren, Joni ya da Dossena, basit kopyacılar olmanın ötesinde, kendi türlerinde birer yaratıcı olmuşlardır. “Vermeer’in üç tablosundan yola çıkan Van Meegeren bir dördüncüyü yaratıyordu.” (Paralı Asker). Burada, Perec’in imgeleminde çok önemli bir yer tutan yapboz tekniğine yaklaşıyoruz. “Herhangi bir ressamın üç, dört tablosunu alıp hemen hemen her bölümünden öğeler seçiyordum, iyi oynuyor ve bir yapboz oluşturuyordum. 1960’taki Gaspard Winckler’in dramı tam olarak, tutarsız olanı birleştirmeyi başaramamasıdır: Paralı Asker tablosunun başarısız olduğunu bilir çünkü ortaya çıkardığı şey yamalarla parçalardan ibarettir. Tablo için ödünç aldığı her şey kötü bir sona varır. Ama Perec’in önemli metinlerinden birçoğunun sistemli olarak. kimi metinlerden açık edilmiş ya da edilmemiş alıntıları kullandıklarını görmek büyüleyicidir. Birçok açıdan, geçirilen bir depresyon ya da yaşama iştahsızlığıyla kurulan bir ilişki gibi okunabilecek Uyuyan Adam. saklı olsalar da her türlü yazardan alıntılarla doludur. Böylesine kişisiz bir kişisel yazının paradoksu ender olarak bu kadar ileri götürülmüştür. Ve Yaşam Kullanma Ktlavuzıı uçsuz bucaksız bir derlemedir… Paralı Asker deki Gaspard Winckler. yazar Perec’in öncüsüdür. Van Meegeren’in öğrencisi olmak, 1 no’lu Gaspard’ı çıkmaza sürükler.

Çünkü tabloları ısmarlayan ve öldürülmesi gereken biri vardır. Ama Madera’dan bir kez kurtulduktan sonra, sahte tablo bir amaç olmaktan çıkıp araca dönüştükten sonra. burada da belirttiği üzere, Perec kopyalama-aşırma eylemini düzenbazca, ısrarla, alayla, muğlak bir şekilde kullanması sayesinde yeni bir özgürlük, yeni bir “söz dağarcığı” yaratır. “Kendinden önce hiçbir sahtecinin cesaret edemediğini başarmak: Geçmişten bir tablonun özgün bir yaratımını gerçekleştirmek.” Louvre’daki kadar kusursuz olacak bir askerin yüzünü resmederek, Gaspard Winckler kendisini Rönesans’ın büyük ustalarıyla aynı düzeye getirecek bir kahramanlık 16 gerçekleştirmek ister. Ve bu yüce görevin yerine getirilmesi için, arı gücün, kurallarla yasaların üstündeki bu savaşçının ifadesini yeniden yaratması, böylelikle sanatsal kusursuzlukla kendinden emin bir kuvvetin imgesini harmanlaması gerekir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir