Gokcan Sahin – Acimasiz

Merhaba… Ben Gökcan Şahin ve Kuğu Kılıcı serisinin bu ilk bölümüyle bir kez daha bilgisayarınızın ekranındayım. Önce Xasiork Dergi bünyesinde yayınlanması planlanan bu bilimkurgu-aksiyon serisini dergi sona erdiği için ayrı olarak yayınlamaya karar verdik. Eğer dergiyi takip ediyorsanız son sayıda Arif Kubaş’ın kapağıyla Acımasız’ı görmüşsünüzdür. Ve şimdi yeniden düzenlenmiş haliyle, kendi tasarımım olan kapakla ve Ozancan Demirışık’ın ferah sayfa düzeniyle Buzul Dünya kanalından tekrar yayında… Üçleme, Kan Meleği ve Alacakaranlık Efendileri ile yine Buzul Dünya’da devam edecek ve sonlanacak. Acımasız, günümüz Đstanbul’unda yaşayan bir süper kahraman yazma ihtiyacımdan doğan bir öykü. Geçmişini bilmeyen, kim olduğundan bile -insan olup olmadığı da dâhil- bihaber ama olağanüstü bir fiziksel güce sahip bir adamın kendini bulma çabasını anlatmak istedim. Belki benzer konularla ilgili çok film çekildi, çok şey yazıldı; ama bir yorum da benden gelse fena olmazdı. Ayrıca ikinci ve üçüncü bölümde hikâye iyice özgünlük kazanacağı için tereddüde düşmedim. Gökcan Şahin 5 Önsözlerde ve sonsözlerde kendimden bir şeyler anlatmayı seviyorum. Hazır bilimkurgu demişken kendi hayatımdaki bilimkurgu maceramdan biraz söz edeyim. Bilimkurgunun özü hayal etmektir. Aslında bilimin de özü hayal etmektir ama bilimkurguda bunu abartabilir, tabiri caizse dilediğiniz kadar uçabilirsiniz. Benim de doğuştan gelen bir özelliğim çok hayal kurmamdı. Đlk organize hayal dünyamı ilkokul birinci sınıfta kurmuş olmalıyım. Oturduğumuz yerden epey uzak olan okuluma her gün servisle gidip gelirken yol boyunca başımı cama yaslayıp yolu izlerken beynimdeki nöronlar harıl harıl çalışıyor, devasa bir dünya inşa ediyorlardı.


Daha o yaşımda aklımda nice aşk hikâyeleri, şimdi on sekiz yaş altına izlettirilmeyen derecede şiddet içeren öyküler, daha sonra okudukça ünlü edebiyatçıların da yazdıklarını gördüğüm onca fikirler uyduruyordum. Görünmez olmak, zamanı durdurabilmek, zamanda yolculuk yapmak, kendi uzay araçlarımı inşa edip uçsuz bucaksız evreni keşfe çıkmak, devasa TRexlerle arkadaşlık yapmak, düşünce gücümle havalanabilmek, insanların düşüncelerini okumak, başkalarının bedenlerine bir süreliğine misafir olmak, bir robot ya da uzaylı dost edinmek ve daha niceleri… Daha üzerimde mavi önlük varken dünya dışı yaşamları düşünüyor, zaman yolculuğunun getireceği paradokslara kafa yoruyor, kendi dilimi oluşturuyor (hatta bu dilde kendime kopyalar bile hazırlamışlığım vardı), şifre yöntemleri geliştiriyordum. On yaşımdayken Bilim ve Teknik dergisini keşfetmiş, TÜBĐTAK kitaplarını okumaya başlamıştım. Büyüyünce ne olacaksın sorularına bilim adamı diye cevap veriyordum. Acımasız 6 Bilimkurgu edebiyatıyla tanışmam da TÜBĐTAK kitapları sayesinde oldu. B. B. Calhoun’un dinozorlarla ilgili Fenton serisi bu anlamda bir ilkti. Elbette Jules Verne kitapları da okuyordum ama onlar benim tarzımda bilimkurgu kitapları değildi. Daha çok okuması zevkli gezi kitapları gibi geliyordu. Bir tek Ay’a Yolculuk farklı geliyordu; ondan da pek bir şey anlamamıştım. Lise başlayınca bana bir şeyler oldu. Bilim ve Teknik’i hâlâ takip ediyordum, ama eskisi gibi zevkle okumuyordum. Önceden dergiyi alıp eve gelene kadar yaşadığım o tatlı heyecan yok olmuştu. Başka şeylere bir ilgi kayması durumu da yoktu.

Yani lise hayatımın ilk yılları boyunca hiçbir şeyle ilgilenmeden okula gidip gelmiştim. Ve sonra Charles Dickens’ın Đki Şehrin Hikâyesi ile başlayarak roman okumaya başladım. O güne kadar okuduğum kitaplar çalışma masamın bir rafının yarısını doldurmuyordu. Şimdiyse kitapçılara uğramaya ve romanları incelemeye başlamıştım. Stephen King’in Karanlık Öyküler’i bu zincirde ikinci halka oldu ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. Bilimkurgu’ya henüz geçmesem de onlarca korkugerilim-polisiye türlerinde eser okudum. Fenton serisinden sonra ikinci bilimkurgu devrim Đthaki’nin Jules Verne dizisini keşfetmemle başladı. 4,90 TL gibi bir fiyata süper bir kitap sahibi olabiliyordum. Üst üste beyaz kapaklı Jules Verne eserlerini okumaya başladım. Ve aslında Jules Verne’in sadece bir gezi yazarı değil mükemmel bir bilimkurgucu olduğunu gördüm. Dünyanın Hâkimi ve Fatih Robür kitaplarında adeta 1800’lü yıllardan bir Batman öyküsü okuyor, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’la daha icat edilmemiş denizaltıyla yolculuk ediyordum. Gökcan Şahin 7 Üçüncü bilimkurgu devriyse Brian Aldiss’ten Yıldız Gemisi ile başladı. Metis’in bilimkurgu serisinden olan bu kitap beni o kadar etkiledi ki ondan esinlenerek bir roman bile kurguladım ve yazmaya hazır hale getirdim. Hemen ardından Asimov’un Vakıf Dizisi geldi. On sayfa üzerinde konuşabileceğim bu seri aklımı başımdan aldı adeta.

Sadece uzay gemileri, robotlar ve diğer gezegenlerden ibaret gibi görünen bilimkurgunun ne kadar iyi işlenebileceğini anladım ve tabii bilimkurgunun ne kadar geniş olabileceğini de… Đşte şimdi kendimi bu tarzda edebiyat yapabilecek gibi hissediyorum. Benim yazım tarzım daha çok gerilim gibi görünüyor ama altında sıkı bir bilimkurgu alt yapısı var. Bu seride de aynı şeyi hissedebilirsiniz. Hepinize iyi okumalar diliyor ve biraz uzayan önsözü burada bitiriyorum. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir