Ilany Kogan – Kendilikten Kaçış – Sınırları Yıkmak, Birliğe Duyulan Açlık

Psike İstanbul Psi�analiz Kitaplığı 201 . 0 yılında Tür�iye Psikanaliz Çalışma Grubu Psike Istanbul tarafından, lstanbul Bilgi üniversitesi Yayınları ile işbirliği içinde hayata geçirilen bir projedir. Amaç, Türkiye’ de psikanalizin tanıtılması ve yaygınlaştırılması yolunda ruh sağlığı mesleklerinden olan okurların yanı sıra alan dışından okurlara da ulaşabilmektir. Bir taraftan psikanalizin evrensel ilkelerinin tartışılmasına, diğer taraftan ülkemiz kültürünün psikanaliz kuramı ve uygulaması üzerine etkilerinin araştırılmasına zemin hazırlamak hedefler arasındadır. Psike İstanbul (İstanbul Psikanaliz Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Derneği) ruhsal mekanizmayı açıklayan bir kuram, ruhsal süreçleri araştıran bir yöntem, bu yönteme dayanan bir tedavi ve bu bilgiyi nesilden nesle aktaran bir gelenek olarak Türkiye’de psikanalizi tanıtmak, yaymak ve geliştirmek amacıyla 2003 yılında kurulmuştur. Uluslararası Psikanaliz Birliği (IPA) tarafından Türkiye Psikanaliz Çalışma Grubu olarak kabul edilen Psike İstanbul çatısı altında, IPA standartlarına uygun psikanaliz eğitimi verilmektedir. Dernek çalışmalarının bir bölümü yalnızca, üyesi olan psikanalistler ve psikanalist adaylarına açık şekilde sürdürülmektedir. Bir bölümü de ruh sağlığı alanında çalışan diğer meslektaşların ve/veya psikanalizle ilgilenen herkesin katılabileceği etkinlikler olarak yapılmaktadır. Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı’nda yer alan kitaplar işte bu seminerlerin, konferans, vaka çalışması ve sempozyumların canlı ortamında doğmaktadır. Kitaplık halihazırda iki diziden oluşmaktadır: Bunlardan “Şimdi ve X sunuş Burada” dizisi, Türkiye’de psikanalizin kurumsallaşması için yıllarca destek vermiş yabancı eğitim analistleri ile onlardan eğitim ve süpervizyon almış yerli analist ve analist adaylarını bir araya getirmektedir. Her kitapta bir eğitimcinin kuramsal ya da klinik çalışmalarının çevirisi ile bir yerli analistin bu yapıta yönelik yorum, eleştiri ve katkılarından oluşan özgün yazılar yer almaktadır. Bu dizide ayrıca Psike İstanbul üyesi analistlerin diğer özgün çalışmalarına yer verilmektedir. Dizinin adındaki “Şimdi” psikanalizin çağdaş gündemini takip edebilme şansına göndermede bulunmaktadır. “Burada” kısmı ise, dünyanın dört bir yanından gelen değerli analistlerin birikimleri ile burada psikanaliz üzerine düşünen ve psikanalizi uygulayan kişilerin çalışmalarının harmanlanmasına olanak sağlayan canlı tartışma ve üretim ortamını anlatır. Kitaplığın diğer dizisi olan “Konferanslar” ise yerli analistler ve analist adayları ile yabancı analistlerin Psike İstanbul çatısı altında gerçekleşen Psikanalitik Bakışlar sempozyumlarında, Bir Düşünce, Bir Usta adlı konferans ve vaka çalışması etkinliklerinde, Bebek, Çocuk, Ergen Psikanalizi seminerlerinde ve diğer konferanslarda yaptıkları konuşmaların metinlerini okurlara sunmaktadır.


Proje Sorumluları M. BANU BüYÜKKAL, NİLÜFER ERDEM, YAVUZ ERTEN, MELİS TANIK, ÖZDEN TERBAŞ Ön söz ANDREA (ELENZA* S ınırların yaratılması psişik bir gerekliliktir, ama aynı zamanda bir yanılsamadır da. Çizgi çekme gereksinimi, kategorilerin varolmasına izin verir; yani bu budur, şu değildir. Bu sayede, sınırlar düşünmeyi olanaklı kılar. Ayrıca, psişik alanın sınırlarını çizen kurallar belirleriz; orama dokunma, bana bunu sorma gibi. Ne var ki, fiziksel düzeyde bile, gerçek çizgiler yoktur, yalnızca bir varlığın ötekiyle buluştuğu ufuklar vardır ve deri iki varlık arasındaki sınırları belirler. Psişik dünyada çizgiler daha da bulanıktır. Bir insanın kendiliğinin nerede bitip ötekinin kendiliğinin nerede başladığını kim söyleyebilir? İki ayrı varoluşu birbirinden ayıran sınır, düşüncelerin ve duyguların sınıflandırılması ve sen-değil-ben şeklinde hissedilebilmesi için gerekli olan algısal ayrımdır. Yani, kendilik sınırlar sayesinde doğar. Yine de, analizde olduğu gibi, ilişkilerde de bu psişik sınırlar görünmezdir ve bir insanın kendiliğinin ötekininkinden ayrı ve farklı olduğunun ayrımı sürekli ve kalıcı olarak ortaya konmalı ve tekrar tekrar yeniden ifade edilmelidir. Çizgiler hem kendi isteklerimizi berraklaştırır, hem de bunların olanaksızlığını açıkça gösterir. Anneyle vecit halinde kozamsı bir bir-lik halinde kaynaşma, kaçınılmaz olarak onun yok edilmesini de içerecektir. Seven kendiliğimize kucak açar ve bünyemizde yalnızca bu (libidinal) dürtüleri barındırmaya uğraşırsak, bir katili serbest bırakmış oluruz. Benzer şekilde, aynı in- (*) Andrea Celenza (PhD) Harvard Tıp Fakültesi’nde doçenttir ve Boston Psikanaliz Derneği ve Enstitüsü, ve Massachusetts Psikanaliz Enstitüsü eğitici kadrosundadır. Kuzeydoğu Psikoposluk Bölgesi’nde din adamları arasındaki uygunsuz cinsel davranışlar konusunda birincil danışmandır.

Ayrıca Amerikan Psikanaliz Derneği’nin Psikanaliz Eğitim Komitesi üyesidir. xii önsöz sanı hem sonsuz sevebileceğimizi hem de ona karşı yoğun bir nefret duyabileceğimizi fark etmek derin bir idraktır. Psikanaliz, hastalarımıza duyguların bütün yelpazesini yaşamaları için yardımcı olmayı hedeflediğine göre, tedavi ikilisinde bunları yeraltında tutma arzularına rağmen yıkıcı istekler de kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Ilany Kogan, hastası “David”in analizi aracılığıyla bazı varoluşsal soruları nasıl ele alabileceğimizi bize gösteriyor. Yatıştırma gereksinimi ile yıkma arzuları nasıl birbirinden ayrı tutulabilir? Bugün ihtiyaç duyulan anneyi ele geçirmiş olan geçmişteki yıkıcı anneden nasıl kaçılır, ama aynı zamanda onunla temas nasıl sürdürülür? Nasıl bir yandan yatıştırıcı anneye tutunurken bir yandan onun boğucu pençesinden kaçılabilir? Bir birlik kozasında anneyle nasıl hem kaynaşılır hem de onun psişik ayrı-lığı yok edilmez? Bütün bunlar yazarın ele aldığı ve tedavi sürecinde David bunları yaşantıladıkça uzlaşma sağladığı sorular. Bir keresinde, David ona bir kadının nasıl “Babanı sakinleştir, onu sakinleştir” dediğini aktarır, yazar David’in “Babanı öldür, onu öldür” dediğini sanır, analizin bizzat kendisinin meydan okumasını simgeleyen kehanetvari bir yanlış duyma … Sınırlar oluşturmak kişinin saldırganlığıyla yüzleşmesini gerektirir. “Hayır, bunu istemiyorum” deme yetisi özünde şunu söyler: “Bu ben değilim”. Yine de kişi öfkesinin öldürücü olduğundan korkuyorsa bu tür saldırganca dürtülerle nasıl uzlaşabilir? Travmaya uğramış bireyler genellikle, travmanın kaçınılmaz bir sonucu olan öfke tortularıyla bunların varlığını yadsıyarak başa çıkarlar. Bundan sonra sınır konması olanaksızlaşır, çünkü öfkeyle temas içinde olmak demek bir katille temas içinde olmak anlamına gelir. Yazarın bize gösterdiği gibi, analist hastaya öfkesinin öldürücü olmadığını göstermelidir (Winnicott, 1 971 ). Kökenini çocukluktan alan, ama hayatın geri kalanında da varolmayı sürdüren evrensel bir arzu vardır, o da rahme, isteklerin ve gereksinimlerin karşılıksız veya beklentisiz karşılandığı güvenli sığınağa geri dönmektir. Kökeni bebeklikte, yani bu tür arzuların gerçekten doyurulduğu tek zamanda olan bir-lik düşlemlerinin doğası da budur. Bir-lik düşlemleri ayrıca, kısmen analitik çerçevenin yapısına bağlı olarak, tedavinin kendisiyle de pekişir. Elli dakika boyunca hasta gerçekten de “tek ve biricik”tir, sadece bu kısacık zaman içinde olsa bile. Yani, ilginin asimetrik dağılımı yaşam boyu varolan arzuları doyurur -annenin bakışının sadece kendinde sabitlenmesi ve rahmin yatıştırıcı kozasına dönüş.

Yalnızca rahimde kişinin arzuları sözcüklerin kulak tırmalayan seslerine gerek kalmadan önsöz xill sezilir ve doyurulur. Yalnızca doğumla ve ayrı oluşun trajik gerçekliğiyle birlikte dil bir gereklilik halini alır. Hepimizde varolan rahme/kozaya geri dönme arzusu, savunmacı bir yapıya dönüşerek yanılsamalı biçimde dış dünyanın ve iç dünyanın travmalarından korunaklı bir sığınak halini alabilir. Soykırımdan sağ çıkanlar (aradan kaç kuşak geçmiş olursa olsun) yaşama, umuda ve iyimserliğe nasıl yeniden yatırım yapabilirler? Birlik kozasının dışında yaşama arzusu ve kapasitesi nereden türer? Ilany Kogan bizi hastanın iç dünyasına ve ikisinin tedavi ilişkisine içeriden bakmaya çağırıyor ki yeni bir doğumun pınarının çağıldayan kaynağını görebilelim. David’in yıkıcı potansiyelini görmek ve yaşantılamak üzere hem analistine hem de kendisine izin verebilmesi için zeminin nasıl hazırlandığını gösteriyor. Saldırgan düşlemlerinin ortaya çıkmasına izin vermesi ve bunların kökenleriyle yüzleşip bir perspektife oturtma cesareti bulması sayesinde bu temel dürtü artık temasta olabileceği, denetleyebileceği ve kullanabileceği bir güce ve yaşam enerjisine dönüşmüş belli ki. Ayrılık, hazine gibi korunan düşlemlerden vazgeçilmesini gerektiren derin ve korkutucu bir başarıdır. Saklanacak hiçbir yerin olmadığı, güvenli bir koza veya psişik sığınağın (Steiner, 1 993) bulunmadığı, engellerin hiç olmadığı bir evrenin varolmadığı (Chasseguet-Smirgel, 1978) ve geçmişi silmenin yolu olmadığı gerçekliğiyle yüzleşmek derin bir vazgeçiştir. Travmaya uğramış bireyler için bu tür bir yas aynı zamanda insanın yıkıcı potansiyelini (kişinin kendi yıkıcılığı olduğu kadar sevgi nesnelerimizin de aldatma ve terk etme kapasitelerini) kabul etmeyi gerektirir. Birliğe duyulan özlem kendiliğin çözülmesinin öldürücü saldırganlığın çözülmesini simgelediği psişik bir sığınağa dönüşür. Bu kitap, psişik sınırlar üzerine çeşitli yazıları da eğitici biçimde harmanlamış. Akhtar (2006), Chasseguet-Smirgel (1978), Gabbard ve Lester (1995), Mahler, Pine ve Bergmann (1975) ve Winnicott’un (1971) yazıları bunlardan sadece birkaçı. Soykırımdan sağ çıkmış ana-babanın çocuğu olan David ile birlikte psikanalitik keşif sayesinde yazar bizi bağlı-lıktan kaçma girişimine doğru içsel bir yolculuğa çıkarıyor. Hastasının düşlemlerindeki ve arzularındaki yıkıcı potansiyelle, kendi içinde bunların izdüşümlerini bularak yüzleşmiş. Cesur öz-keşiflerle, hastasını duyguların ve arzuların öldürücü olmayabileceği konusunda ikna etmiş ve dehşet verici bir dünyada yeniden doğan umuda doğru bir harita çizmiş.

Hasta kendi çözümünü buluyor ve tümgüçlü savunmasını bir kenara bırakıyor – yazarın da çok yerinde ifade ettiği gibi, bunu “Kendilikten Kaçış”ta başarıyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir