Ilhan Tasci – Maskesiz Soygun

Ģimiz ne bizim? YaĢamı özetlemekten öte ne iĢ yaparız biz? YaĢama tanıklık ederiz. Herkesin önünden hızla akıp geçerken olup bitenler, biz onlara bakmakla kalmayız, kalamayız… Kaçırmayız, peĢinden koĢarız, yakasından, paçasından, ama mutlaka tutar yakalarız. Yakalayamazsak, biz, biz olmayız. Haber avlamak bizim içgüdümüzdür. Ġçimizde var olan bir gizli itenek gibidir, tutulmaz, durdurulamaz bir istek gibidir haber avına çıkmak. Haber doludizgin gidiyorsa da, sinsi sinsi gölgede sürünüyorsa da, korunaklı duvarlar ardında saklanıyorsa da, mutlaka bulur, kavrar, üstüne atılır, ele geçirir, didik didik ederiz. Gazeteciliğin doğa yasasıdır bu, karĢı çıktın mı, gevĢedin mi, avlanamadın mı, doğal seçme gelir seni bulur, yok olursun… Yok olmamak için avlanırken yanlıĢ da yapmaman gerektir, içten içe denetlendiğinin farkında olursun hep. Her ne kadar yıprandığı söylense de meslek ölçütlerince adım adım izlenirsin. Bir kere yalan yazarsan ayıplanırsın, yalanların sürerse “Yine sallamıĢ” gülümsemeleri ile çevrelenirsin. Güvenilmez olur, zayıflar, erir gidersin. BaĢkasının avladığı haberi çalarsan da, çakal yerine konursun, beĢ kuruĢluk değerin kalmaz. Meslekte ayakta durabilmek demek, kamuoyunun bilgi edinme hakkına düpedüz sahip çıkmak demektir aynı zamanda. Dimdik, kırılmadan, bükülmeden, susta durmadan, göbek atmadan, “adam sende’ye kaçmadan, kimseye kanmadan, açıkçası avlanmadan gerçeği yazabilmektir. “Hangi gerçeği?” diyecek olursanız… “Herkesin kendine göre bir gerçek vardır” masalına inanmayanlardanız. Nesnellik, gerçeği olduğu gibi yazdığınız sürece vardır zaten.


Yorulmaz, yüksünmezseniz; yüreğinizi mangalda kızartacak kadar cesaretiniz varsa, “ileride enseyi karartmayalım sonra” diye düĢünmüyorsanız eğer, değerli kardeĢim, meslektaĢım likan TaĢçı gibi adamakıllı gazeteci olursunuz. Oturur, gıdım gıdım araĢtırır, her Ģeyi belgeler, olaylar arasındaki bağlantıları kurar, onları arı, duru, okunur yaparsanız eğer; uzakta, sisli, puslu görünen “dağlar”ın doruğuna çıkar, aĢağıda ve yukarıda ne olduğunu bir çırpıda anlayıverirsiniz… Ġlhan TaĢcı, bir parlak ayna tutmuĢ yüzümüze yüzümüze… Öndekiler çok belli, adları sanlarıyla varlar. Ya arka izdüĢümünde ne görünüyor? Bizler mi, sizler mi, onlar mı? IĢık KANSU BAġLARKEN Türkiye 4 Kasım 2002 sabahında, “milli görüĢ” gömleğini bir çırpıda çıkartarak, kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlamaya baĢlayan AKP iktidarına gözünü açtı. Artık AKP Türkiye’de tek baĢına iktidar; siyasi yasaklı lideri de “kiĢiye özel” anayasal ve yasal değiĢikliğin ardından BaĢbakan olmuĢtu. Yolsuzlukla mücadelenin öncelikli hedefi olduğunu sık sık dile getiren iktidar; kabine üyeleri hakkında, hayali ihracattan toplu gümrük kaçakçılığına, sahte fatura düzenlemekten vergi kaçakçılığına kadar birçok suçlamaya iliĢkin müfettiĢ raporlarını, yargı kararlarını ve soruĢturma dosyalarını ise görmezden gelmiĢti. Ġktidar “suçlu” bulduğu önceki hükümet üyelerini birer birer Yüce Divan’a sevk ederken; aralarında kabine üyelerinin de bulunduğu yirmi bine yakın yolsuzluk ve usulsüzlük sanığının affedilmesi için uğraĢmıĢtı… “Hortumları keseceğini” ve “yolsuzlukların ümüğünü” sıkacağını iddia eden Recep Tayyip Erdoğan’ın BaĢbakanlığın yanı sıra ticaretle uğraĢmasının yoğun olarak eleĢtirildiği günlerdi. Erdoğan “ticaret yapmadan” BaĢbakanlık maaĢı ile geçinemeyeceğinden yakınırken, Ģirketlerinin devletle tek iliĢkisinin “helal kazancının vergisini ödemek” olduğunu söylüyordu… Bu açıklamanın ardından bir gazeteci heyecanı ve merakıyla BaĢbakan’ın Ģirketlerinin ne kadar vergi ödediği sorusunun peĢine takıldım. Hiç de beklemediğim, çarpıcı bir tabloydu karĢılaĢtığım. Vergi BarıĢı Yasası ile BaĢbakan’ın ortağı olduğu Ģirketler baĢta olmak üzere, kabine üyelerinin, iktidar yandaĢlarının, sorunlu olabilecek ekonomik sayfaları temizleniyordu. Kimlerin, nasıl “kurtarıldıkları” sorusunun yanıtı ise bu kitabın ana çıkıĢ noktasını oluĢturdu. 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olarak gösterilen El Kaide’yi finanse ettiği gerekçesiyle malvarlığı tüm dünyada dondurulan Ģirket bile AKP iktidarı döneminde bağıĢlanıyordu. BaĢbakan tüm dünyanın ve Bakanlar Kurulu kararıyla da Türkiye’nin “terörist” kabul ettiği kiĢiye “parası kadar kefil” oluyor, “teröristin” hayırseverliğine ise tüm ülkenin inanmasını bekliyordu. Hatta kiĢisel kefaletini devlet iĢlerine karıĢtırıp, resmi kayıtlarda terörist olarak nitelendirilen kiĢinin davasından devlet adına feragat etmeye çalıĢıyordu. BaĢbakan Erdoğan sürekli “hortumların kesildiğini” söylüyordu… Ama ortada ne kesilen hortum vardı ne de “damardan girilip” gün ıĢığına çıkartılan yolsuzluk… Meydanlardaki söylemleriyle baĢ baĢa kalmıĢ bir BaĢbakan vardı. BaĢbakan meydanlarda “yolsuzluğun belgesini getirin, kafalarını koparalım” derken; kendi partisi içinde yolsuzluk kamburuyla dolaĢanları görmezden gelmiĢti.

Vergi kaçakçıları, hayali ihracatçılar, sahte fatura düzenleyenler, ihaleye fesat karıĢtıranlar, zimmetine para geçirenler dokunulmazlık zırhlarıyla korunmuĢ ve bağıĢlanmıĢlardı. AKP iktidarının 4,5 yıllık döneminde, Erdoğan ve yol arkadaĢları, kardeĢler, çocuklar, eniĢteler, kızlar, damatlar ve kız kardeĢler ekonomik yönden “değiĢmiĢ”, geliĢmiĢ ve serpilmiĢlerdi. Kendi beyanına göre kiĢisel serveti milyon dolarla ifade edilen BaĢbakanın çocuklarının “gemi yüküyle” servetleri ve trilyonluk villaları da bu hesaba dahil değildi. 500 YTL maaĢla çalıĢırken, BaĢbakan babasının deyimiyle “iş takibi yapmak yerine” 2,5 milyon dolara gemi alan, 1 milyon YTL’ ye villa sahibi olan oğulların öyküsü de iktidarın seyir defterine iĢleniyordu. “Yoksulluğu, yolsuzluğu” ve “iĢsizliği çözüp rant dağıtan parti olmayacağını” savunan, bir anlamda “afla kalkınma partisinin” görül(mey)en yüzü ise “af dağı”nın ardında kalmıĢtı. Af Dağının Ardındaki AKP adlı kitabımda üç yıllık AKP iktidarının yolsuzluk konusundaki samimiyet sınavının öyküsünü yazmıĢtım. O günden AKP iktidarının dönemini tamamladığı bu günlere gelinceye kadar köprünün altında o kadar çok sular ve “belgeler” aktı ki, kitabın yeni belgelerle güncellenmesi kaçınılmaz oldu. Elinizdeki kitap, birinci kitaba eklenen yeni bilgi ve belgelerle birlikte vardır. ÇalıĢmadaki hiçbir iddianın duygusal yanı yok… ÇalıĢmada bilinenlerle birlikte bilinmeyenleri, resmi belgelere dayanarak irdeledim. ĠĢlenen konuların tamamı resmi kayıtlarda yer alan müfettiĢ raporları, soruĢturma ve dava dosyalarındaki belgeler, mahkeme kararlan, tapu kayıtları ve devlet kurumlarına ait resmi yazıĢmalara dayanıyor. Ġktidarı süresince AKP, adam kayırma, ihale peĢkeĢleri, kadrolaĢma ve türetilen zenginleriyle anıldı. Bugüne değin yolsuzluklara karĢı savaĢım veren tek iktidarmıĢçasına mücadeleyi dilinden düĢürmeyen AKP’nin 4,5 yıllık iktidarı boyunca “demokrasi tramvayı’nın uğradığı her durakta adının yolsuzluklarla anılmasının öyküsüdür yazılanlar. Ġlhan TAġÇI Haziran 2007, Ankara BĠRĠNCĠ BÖLÜM ERDOĞAN’ A UYARI: ÇARġ AFL A BĠR YERE VAR AM AZSIN 26 ġubat 1954’te dünyaya gelen Erdoğan’a, dedesinin Tayyip olan adının önüne doğduğu ay olan “Recep” ismi eklendi. Piyale PaĢa Ġlkokulunun ardından Ġstanbul Ġmam Hatip Lisesi’ni bitirdi. Emine Erdoğan evleneceği kiĢiyi, Recep Tayyip Erdoğan’ı “rüyasında” görmüĢtü.

Emine Erdoğan, Necmettin Erbakan’ın da katıldığı Akıncılar Derneği’ndeki toplantının anonslarını yapan genci gördüğünde “tüyleri diken diken” olmuĢtu. Bunun’ nedenini Emine Erdoğan, kendisini ailenin çöpçatanı olarak tanıtan Şule Yüksel’e Ģöyle aktarır: “Gece rüyamda yaĢlı, cübbeli, sakallı, baĢında sarık olan bir zat gördüm. Elini uzattı, birini iĢaret ediyordu. Bana hitap ediyordu, ‘Sen bununla evleneceksin’ diyordu. Hiç tanımadığım birisi, beyaza yakın krem takım elbiseli, boylu poslu çok yakıĢıklı birisi. Zat biraz sonra gene ‘Bak kızım bununla evleneceksin’ dedi. Bugün oraya gittiğimde, Tayyip Bey sahneye çıktığı zaman, bütün tüylerimin ürperdiğini hissettim. Çünkü rüyamda gördüğüm beyaz takım elbiseli adam canlı karĢımdaydı.”(!)[] Bu evliliğe Erdoğan’ın annesi Tenzile Hanım karĢı çıkıyordu… Anne Erdoğan, oğlunu Karadenizli bir kızla evlendirmek istiyordu. Ancak bir “sorun” vardı, annesinin beğendiği kız “çarĢaflıydı.” Ancak ġule Yüksel, Erdoğan’a “çarĢafla hiçbir yere varamayacağı uyarısında” bulunmuĢtu. Geleceğin BaĢbakanı uzun uğraĢlar sonunda, annesini, çarĢaflı bir bayan yerine “bir yere varabileceği” türbanlı Emine Hanım ile evlenmesine olur vermeye ikna etmiĢti. GELĠNLE KAYINVALĠDENĠN ORTAK YAZGISI Recep Tayyip Erdoğan, küçük oğlu Bilal Erdoğan’ı BaĢbakan koltuğunda otururken evlendirdi. Oğul Erdoğan ile gelin Reyyan Uzuner’in düğününde, yabancı devlet baĢkanlarının da aralarında bulunduğu tanıklar yer alıyordu. Ġtalya BaĢbakanı Silvio Berlusconi, Arnavutluk BaĢbakanı Fatos Nano, TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, DıĢiĢleri Bakanı Abdullah Gül ve gelini Erdoğan ailesine öneren Nevzat Yalçıntaş gençlerin nikâh tanıklarıydı.

Zamanla öğrendik ki, yeni gelin Reyyan Uzuner ile Emine Erdoğan’ın yazgıları ortaktı. Çünkü Reyyan Hanım da kayınvalidesi gibi eĢi Bilal Erdoğan ile evleneceğini rüyasında “görür gibi” olmuĢ ve yaĢamında yeni bir sayfanın açılacağını duyumsamıĢtı.  DB Tercüman, 15 Mayıs 2004. Gelinin annesi Reyhan Uzuner’in 15 Ağustos 2003 tarihli Hürriyet gazetesindeki röportajına göre, “Hani bazen insanlar sezer ya, hisseder ya, bilir ya, bu tür Ģeyler oldu. Hayatında yeni bir sayfanın açılacağını sanki biliyordu. Belli iĢaretler vardı sanki!” Ama “rüyalar çok özel olduğu için” annesi anlatmamayı tercih ediyordu. Erdoğan ailesinin yaĢamında rüyaların etkisi o kadar öne çıkmıĢ olacak ki, artık BaĢbakanla röportaj yapan gazetecilerden “rüya görüp görmediğini” soranlar bile oluyordu… Erdoğan’ın BaĢbakanlığındaki Türkiye’de yaĢanacaklar da bir rüyanın bilinmezleriyle doluydu….

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir