Richard Barnet, Ronald Müller – Evrensel Soygun

Bu kitap, çağdaş kapitalizmin en somut ifadesi olan evrensel (çokuluslu) şirketler hakkında telif ya da tercüme, ülkemizde yayınlanan ilk temel yapıt olmaktadır. İki Amerikalı sosyal bilimci, Richard Barnei ve Roııald Miiller’in, gösterdikleri kaynakların bolluğundan da anlaşıldığı gibi, uzun ve geniş kapsamlı bir araştırma ürünü olan yapıtları evrensel şirketleri bir Kurum olarak almakta; temellerini ve geçirdiği evrimi inceleyerek, çağdaş toplum üzerindeki etkilerini ortaya koymakta: nihayet insanoğlunun temel maddî ve mânevi gereksinimlerini karşılamakta yeterli veya yetersiz, yararlı veya zararlı mı olduğu sorusuna yanıt aramakta – ve tatmin edici bir yanıt da vermekledir. Barnet-Müller’in sözleriyle, «Evrensel şirketler, ne bir Amerikan icadı, ne de Amerika’ya özgii yaratıklardır.-» Gerçekten de, kitapta örnek verilen şirketlerin büyük çoğunluğunun Amerikan kökenli ve Amerikalı yöneticiler tarafından yönetilmekte olması yanlış bir fikir vermemelidir. Daha 1882 yılında Alman Siemens firması Petersburg’da bir kablo fabrikası açmış, gösterdiği başarı üzerine İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde de tesisler kurmuştur. Bunun gibi, İngiliz-Hollanda ort,aklığı Unilever ve yine aynı iki ülkenin ortaklığı olan Shell de yüzyıl başlarında dış ülkelerde faaliyete girişmiş bulunmaktaydılar. Dünya çapında faaliyet gösteren dev şirketlerin çoğunluk Amerika’da doğup gelişmiş olmaları, üretimin ve finans kapitalin dünya ölçüsünde örgütlenmesine olanak veren koşulların meydana geldiği kapitalizm aşamasının, bu ülkede en belirgin ifadesini bulmuş olmasından ötürüdür. Amerika’nın tarihî ve coğrafî koşulları, toplumun ideolojik yapısı, evrensel şirket dediğim iz kurumun en elverişli gelişme ortamını bu topraklarda bulmasına yol açmıştır. Avrupalı şirketler çok daha uzun bir geçmişe sahipken, şimdi sınaî örgütlenme (industrial organization) denilen bilimin Amerikan eğitim kurum lan ve şirketleri kanalıyla Avrupa’ya aktarıldığını, hatta işletmecilik terminolojisinde yer alan bir çok deyimin Amerikalıların kullandığı şekilde Avrupa dillerine yerleştiğini görüyoruz. Ancak, brr kurum olarak evrensel şirket bugün dünya kapitalizminin en ileri aşamasının ürünüdür. Ülkemizde, çok uluslu şirketler (multinational corporations) olarak bilinen evrensel şirketler uzun bir süredir faaliyet göstermelerine karşın, güncel bir konu olarak kamuoyuna yansıtılmaları 1970’lerin ikinci yarısına rastlamaktadır. Aslında büyük bir hızla dünya ekonomisine egemen olmaya başlamaları da, Barnet-Müller ve başkalarının Amerikan siyaset ekonomisinde dönüm evresi olarak aldıkları 1965-1968 arasında rastgelmektedir. Bu konudaki literatür son on yıl içinde ve özellikle 1973 petrol bunalımı sırasında dev petrol şirketlerinin oynadığı rolün önemi görüldükten sonra zenginleşmiştir. Ülkemizin, gerek kültürü gerekse içinde bulunduğu ekonomik gelişme aşaması bakımından, hayli yabancısı olduğu kapitalist sanayi toplumumın bir kurumu hakkında yazılmış bu denli ayrıntılı ve kapsamlı bir incelemeyi dilimize çevirmek, diğer bir deyişle, bu 8 kurumu Türk toplumuna tanıtmak, anlaşılabileceği gibi güç bir iştir. Sanayi toplumunun kendine özgü bir kültürü ve dolayısıyla kendine özgü bir terminolojisi vardır.


Daha ayrıntıya inersek, evrensel şirkette en mükemmelleştirilmiş biçimini gördüğümüz çağdaş sınai örgütlenmenin kendine özgü kavramları vardır. Bu kavramların değişik bir topluma mal olması (yâni karşılıklarının bulunması) için, benzeri bir aşamaya gelinmiş olması gerekir. Kitabın çevirisinde, kulağa yabancı gelen bazı deyimlerin ve kelimelerin hayli sık yer alması, söz konusu engelleri aşabilmek için «aslına en yakın olanı» bulmak ve hatta mümkün olduğu yerde kelimesi-kelimesine aktarmak yönteminin kullanılmış olmasından ötürüdür. (Multinational: çok uluslu; Global Corporation: Evrensel Şirket; Global Shopping Center: Evrensel Ahş-Veriş Merkezi; crosssubsi-dization: çapraz-sübvansiyon gibi). Gereken yerde İngilizce karşılıkları da belirtilmiştir bu tür sözcüklerin. Bu arada, ülkemiz basınında ve yabancı literatürde kullanılan (multinational) çok-uluslu sözcüğünün yerine, yazarların da kullandığı şekilde (global) evrensel sözcüğünün konması, yalnızca metine bağlı kalmak kaygısından ötürü olmamıştır. Yazarların. «Hissedarlar bir yana, bu kavram, yönetimin de bir ölçüde uluslararası nitelikte olduğu biçiminde yanlış bir izlenim verdiğinden, bu metinde kullanmaktan kaçınacağız» dedikleri çok-uluslu sıfatı inceleme konusu kurumlarm gerçek nitelikleri hakkında yanılgıya yolaçabilmektedir. Gerçekte, mâli güçlerinin önemli bir bölümünü yabancı ülkelerden elde etmelerine ve dış bağlılarının (subsidiaries) gittikçe yerel uyrukluların yönetimine geçmesine karşın, evrensel şirketlerin ana hisseleri ve üst yönetim kademeleri yine büyük oranda merkezlerinin bulunduğu «anavalan»dakilerin, hatta belirli bir gurup vatandaşın elinde bulunmaktadır. Yalnız evrensel şirketin. örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nin veya Fe9 deral Alman ya da Japon devletinin bir uzantısından ibaret olmadığım; yahut da, tersine, bu devletlerin büyük sermayeyi temsil eden evrensel şirketlerin «yürütme kurulu» niteliğinde olmadıklarını hatırlatmakta yarar vardır. Metinde de değinildiği gibi, özel şirket ile kapitalist devlet arasındaki çıkar ayrılıkları hayli önemlidir ve günden güne de artacağa benzemektedir. Aralarındaki işbirliğinin hayli sıkı olmasına rağmen. (Kitabın üçüncü kısmında, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde evrensel şirketin topluma etkisi, konusu işlenirken, söz konusu çıkar ayrılıkları belirgin bir biçimde ortaya konmaktadır.) Okuyucumuzun yadırgaması olasılığı bulunan başka bir nokta.

«Evrensel Soygun» adından beklenilebilecek olanın aksine, söz konusu şirketlerin azgelişmiş ülkeler üzerindeki etkilerine ayrılan kısmın ötekilere kıyasla daha kısa kalmasıdır. Yazarların kitabın hemen yarısını, «evrensel» şirketin Amerikan toplumu (dolayısıyla çağdaş sanayi toplumu) üzerindeki etkilerine ayırdıkları göze çarpmaktadır. Yazarları öncelikle kendi toplumlannın ilgilendireceği doğaldır. Ancak bunun da ötesinde, durmadan büyüme eğilimindeki evrensel şirketlerle, hükümet ve tüketici arasında beliren çıkar ayrılıklarının ileride dünya siyasal ekonomisi üzerinde yapacağı etkilerin önemini kavramış olmaları vardır: «…(evrensel şirketler. Amerikan tüketicisi ve yoksul ülkeler arasındaki) çatışmanın nasıl çözüleceği yirmibirinci yüzyıldan ne kadar barış ve adalet bekliyebileceğimizi belirleyecektir.» «Evrensel Soygun»ıın değerli bir yönü de, sanayi ötesi aşamasına ulaşmış olan kapitalist sistemin bir yandan kendi anavatanında (anavatanlarında) bir yandan da madalyonun diğer yüzü olan Üçüncü Dünya’daki etkilerini yan yana incelemek olanağını vermesindedir. Aslında, bu sistemin ana öğesi durumundaki, evrensel şirketin, dış faaliyetleri ile içerideki etkileri, görüleceği gibi, sıkı sıkıya birbirine bağlıdırlar. 10 Yazarların Üçüncü Dünya ülkelerindeki durumu inceledikleri bölümlerde göze çarpan bir husus, evrensel şirket örneği olarak nasıl belli başlı Amerikan şirketleri alınıyorsa, bu şirketin siyasal ekonomisini etkilediği azgelişmiş ülke örneği olarak da Lâtin Amerika ülkelerinin alınmasıdır. Doğal ki evrensel şirketlerin tek dış faaliyet alanı bu bölge değildir; Afrika’nın, Asya’nın Pasifik adalarının en ücra köşelerine kadar uzanan bu kuruluşların (zaten bir başkası o denli yayılamazdı) en yoğun faaliyette bulundukları bölge olarak alınmakladır Lâtin Amerika Geçmişte de özellikle Amerikan evrensellerinin siyasal ve ekonomik müdahale örneklerine en çok burada rastlanmaktadır. Bunlar «klâsik» müdahale örn ekleridirler. Bu bakımdan. özellikle II. Dünya Savaşı’ndaıı sonra azgelişmişlik üzerinde yapılan incelemelerin bir çoğunun konumu bu bölge ol muştur. Latin Amerikalılar ile Amerikan şirketleri arasındaki ilişkiler hakkında söylenenleri diğer diinya ülkeleri ve diğer evrensel şirketler için genelleştirmek, bazı kayıtlarla, olanaklıdır. Richard Barnet ve Ronald Müller’in yapıtında merkezî rolü olan bir kavrama da önceden değinmek yararlı olacaktır.

Zira bu kavramın içinde, evrensel şirketin bir tarafım oluşturduğu mücadelenin karşı tarafını oluşturanların zafere ulaşmaları için gerekli anahtar yatmaktadır. Bu kavram, «Bilgi»dir. Yazarlar metine ekledikleri notlarda, bu kavramı şöyle tanımlıyorlar: «Burada, bilgi (knowledge) kavramın, hem. istihbaratı (information), hem. de zamanla birikmiş istihbaratı yâni «içerilmiş bilghyi (embodied knowledge) kullanabilmek için gerekli yetenek ve teknikleri (skills and techniques) kapsayacak biçimde kullanmaktayız. ‘Bilgi’ kavramı bir yandan gerçek, ampirik olgular hakkmdaki. verileri veya istihbaratı kapsarken, bir yan11 dan da istihbaratın hangi amaçla kullanılacağı ve na sil yorumlanacağı hakktndaki yargıları, düşünceleri ve görüşleri belirleyen objektif ve sübjektif (positive and normative) eğitim (training), öğrenim (education) ve deneyimleri (experiences) de kapsamaktadır.» Dünya siyasal ekonomisinin en güçlü etkeni haline gelmiş olan evrensel şirketlerin en zayıf, en gelişm.emiş Üçüncü Dünya devletlerinden, en köklü, en güçlü ve gelişmiş sanayi devletlerine kadar çeşitli siyasal kurumlar karşısındaki gücünü, bilgi üstünlüğüne bağlayan yazarlar, bu mnahtar kavram nn önemini çeşitlik/erlerde vurgulamaktadırlar: «Bir ülkenin ırmaklarından altın aksa, ve bu altını toplayacak binlerce potansiyel işçisi bulunsa; eğer doğal zenginliklerini değerlendirecek bilgiden yoksunsa, yine de açlığın eşiğinde olabilir…» Burada kullandığımız anlamıyla, bilgi, yalnızca nıakina yapmak, kullanmak, onarmak ve geliştirmek yeteneği demek değildir. Özellikle azgelişmiş ülkelerde yetersiz olan, yaşamsal önemde, bir bilgi türü vardır: Toplumsal örgütlenme yöntemleri (techniques of social organization) … Batı’nın bilgi üştürdüğünden söz ederken, yalnızca makineler yaratmaktaki üstün teknolojisini değil, merkezinde varlık üretimi bulunan bir değerler sistemini yaratan ve yayarı teknolojisini de içeriyoruz…» «(Büyüme) sürecinin özündeki öğe, bilgidir. İşin yeni biçimlerde örgütlenmesidir (örneğin el yerine çapa, çapa yerine traktör gibi.) Bu. insanın üretkenliğini arttırarak, gelecekte yeni üretkenlik artışları meydana getirmekte kullanılabilecek tasarruflar yaratır. Daha çok varlık yaratmak ve var olanı korumak amacıyla yatırılırsa, bu tasarruflara ‘finans kapital’ derler iktisatçılar…» «Kalkınan ülkelerden dışarı net finans kapital akışının halkın tüketiminde … düşüş meydana getirip getirmediği asıl sorun değildir. (Asıl sorun) bu dışarı akışın, azgelişmiş ülkenin pazarlık gücü kazanması için 12 gerekli bilgi birikimini aksattığı veya önlediğidir.

» «(Azgelişmiş ülkelerde) … ç.ağdaş toplumsal örgütlenme yöntemlerinin gelişmesine engel olan etkenin, varlık kaybı sürecinin sonucu olarak, varlık yaratıcı bilginin yaratılamaması olduğuna inanmaktayız.» Ne var ki, «varlık yaratıcı» bilgiyi denetiminde tutmak ve kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaktaki üstün yeteneği üe, evrensel şirket, varlığının temelindeki değerlerin dünyanın geleceğini tehdit eder hale geldiği bir tarihsel aşamaya ulaşmıştır. Bütün kitap boyunca kanıtlanmaya çalışılan bu tez doğruysa, insanın evrimsel süreci içinde varmış olduğu bu ileri aşamada soyunun devamını sağlayacak yeni seçeneklere gereksinimi olacaktır. Bir yandan sanayi-ötesi toplumunun insana sağladığı refah ve güvenceleri, mutluluğu arttırıcı olanakları getirecek; bir yandan da aynı yapının, insantn mutlaka gereksindiği toplumsal, çevresel (ekolojik) ve ruhsal (psikolojik) dengeleri bozan etkilerini yok edecek yeni bir «toplumsal örgütlenme seçeneği» gereklidir. Eğer böyle bir seçeneğin bulunmasına olanak yoksa, o zaman insanoğlunun yazgısı da şimdiden belirlenmiş demektir. Nüfusunun yüzde altısı toplam gelirin yarısını alan ve tüketen; ve bu mutlu veya mutsuz olduğu belli olmayan azınlığın, adam başına, geri kalan yüzde 94‘lük kesimin adam başına geliri kadar bir tutarı yaratmaya değil, tahrip etmeye, yok etmeye harcadığı bir dünyada yaşadığımız hatırlanacak olursa (ki yazarlar da bunu hatırlatmaktadırlar), bu sözü söyleyen bir çok düşünürün aşın bir kehanette bulunmadıkları koldyca anlaşılabilir. Sanırım bu bakımdan yazarların belki de en düşündürücü sözleri şu satırlarda saklıdır: «…yürürlükteki modası geçmiş değerlerin; yâni, rekabetçi bireyciliğin, rahat düşkünlüğünün, israfçilığm, 13 sınırsız büyüme tutkusunun, birikim yoluyla güvence kazanmak çabasının yerini yeni değerler alacaksa, bu. insanların birdenbire bencilliklerinden kurtulmayı öğrenmeleriyle olmayacaktır… Ancak yeleri kadar insan, bu değerlerin soyunun devamı için gerekliliğini gördüğü zaman gelecek yüzyılın yaşamına egemen olacaklardır… kapitalizmin bu yeni aşamasından doğan sarsıntılar. geleneksel sınıf ayrımlarım da … aşmaktadır. Küçük iş adamları da sendikacılar gibi evrensel şirketlerin hareket yeteneğinin etkilerini aynen duymaktadırlar; çevresel dengenin bozulduğunu kaygıyla izleyen tüketiciler, vergi mükellefleri ve yurttaşlar, şirketlerin gücünün durmaksızın büyümesi karşısında aynı iktidarsızlık duygusuna kapılmaktadırlar. Bu duyarlığın güçlenmesi ile birlikte, dünyanın yeniden inşası için yeni bir ortak siyasal bilinç yaratılması olanağı doğmaktadır. Ne var ki dliim-kalım savaşı zamana karşı bir yarıştır. Önemli sorun, kurumlarımızı ve kendimizi hızla değişen bir çevreye zamanında uydurmamızdır. Bu nedenle, yeni bilgilerin gelişmesi tamamen yaşamsal bir önem kazanmaktadır.

Bu kitapta, bilginin sosyal değişimin başlıca dinamiği olduğunu vurguladık. Gerçekten, insan soyunun devamı, koşullarımız hakkında ne kadar bilgi edinebileceğimize ve bunları ne kadar çabuk öğrenebileceğimize bakmaktadır…» Barnet-Müller’in uzun araştırmalar ve incelemeler sonucu ortaya koydukları bu ürünle gözettikleri hedefin, bu uğraş içinde olanların çabalarına katkıda bulunmak olduğuna inanıyorum. Okuyucunun, kitapta ileri sürülen fikirlerin tiimiinü benimsemese bile, yukarıda tanımlanan anlamıyla «bilginin sosyal değişimin başlıca dinamiği» olduğu yolundaki tez üzerinde öncelikle ve tüm önyargılardan arınmış olarak düşünmesi, bu önemli yapıtta kendisine sunulan malzemeyi verimli bir şekilde değerlendirebilmesi için bir ön-koşııl olacaktır

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir