John Fiske – Mitler ve Mitleri Yapanlar

Ortaçağ kahramanlarından pek azı William Tell kadar iyi bilinir. Onun kahramanlıkları modem zamanların en büyük şairlerinden ve en gözde müzisyenlerinden biri tarafından övülmüştür. Hiç şüphesiz, Stauffacher ya da Wınkelried adını hiç duymaıruş olanlar, Roland’ın cesaretinden bihaber olanlar, Arthur ve Lancelot ve hatta Charlemagne adının hiç bir şey ifade etmediği kişiler için bile William Tell ismi oldukça tanıdık bir isimdir. Muazzam ününe rağmen William Teli diye bir insanın hiç yaşamamış olması da mümkündür; ayrıca, oğlunun kafasındaki elmayı vurma hikayesinin de hiçbir tarihsel değer taşımadığı gerçektir. Vatansever İsviçreliler ne kadar kızarlarsa kızsınlar, efsaneyi çağdaş tarih eleştirisinin kuralları ile incelemeye başlar başlamaz karşımıza bu sonuç çıkıyor. Bu hikayenin gerçekliğinin kanıtı olarak bugün Altdorf’ da meydanın ortasında dikili duran Teli ‘in ıhlamur ağacını göstermemiz yadaZürich’teki cephanelikte korunan yayından bahsetmemiz de işe yaramaz. “Tuğlalar bu hikayeye tanıklık etmek için bugüne kadar ayakta kaldılar, bu 16 Mitler ve Mitleri Yapanlar nedenle sakın bunu inkar etmeyin,” denmesinin de bir değeri yoktur. Bu kanıtlar yeteri kadar geçerli değildir. Zira tarihi kalıntılar kanıt olarak kabul edilecek olsaydı, Bollandist’ler (“Acta Sanctorum” ya da “Azizlerin Yaşamı”nın Cizvit editörleri) tarafından anlatılan her mucizeye inanmamız gerekecekti. William Tell ‘in maceralarından bahseden ilk eser Melchior Russ’ a aittir ve 1482′ de yazılmıştır. Elmanın vurulması olayının 1296′ da meydana geldiği düşünülürse arada yüz seksen altı yıllık bir boşluk kalıyor. Bu süre boyunca ne Tell ‘den, ne de William adlı bir şahıstan, ne elmadan, ne de Gessler’in zulmünden hiç bahsedilmemiş. Aynca Kussenach’taki tutanaklar incelendiğinde Gessler ismindeki birinin orayı hiç yönetmediği de görülebilir. Avusturya Dükü ‘nün İsviçrelileri isyana zorlayan zorbalıklarını en ince detaylarla anlatan Faber ve Harnmerlin gibi on beşinci yüzyıl tarihçileri Tell’in ismini bir kere dahi anmazlar, onun kahramanlıklarına ya da varlığına dair en ufak bir kanıt sunmazlar. 14 79 yılına dair Zürih tarihinde Tell’in adı geçmez.


Fakat aksi yönde kanıtlar vardır. Ortaçağ’ın en iyi tarihçilerinden biri olan Winterthur ‘lu John babasının da katılmış olduğu Morgarten Savaşı ( 1315) döneminde yaşamıştı. Kendisi bize, o korkunç savaş gününün gecesinde Dük Leopold’u, korkudan nerdeyse ölmüş bir halde savaş meydanından kaçarken gördüğünü anlatır. İsviçre Devrimi ‘nde geçen tüm olaylardan en küçük detaylarına varıncaya kadar bahseder, fakat hiç bir yazısında William Tell ‘in ismini anmaz. Bu bile bir sonuca varmak için yeterlidir. Hiçbir detayı atlamayan ve inandırıcılıktan çok hikayeye önem veren bu Ortaçağ tarihçileri eğer Tell’in maceralarını biliyor olsalardı, hiç şüphesiz yazılannda bu kahramandan söz ederlerdi. Mitler ve Mitleri Yapanlar 17 Bu incelemelerden sonra Tell ‘in kahramanlıklarından bahseden yazarların mekan ve zaman konusunda hiçbir zaman hemfikir olmamaları bizi şaşırtmamaktadır. Tarih biliminin sağlam zeminini bir yana bırakıp efsanelerle ilgilenmeye başladığımızda bu farklılıklar her zaman karşımıza çıkmaktadır. Yıne de, eğer bu hikayenin tarihsel gerçekliği yoksa, acaba nereden kaynaklanmış olabilir? Bu soruya cevap verebilmek için hiç kuşkusuz araştırmamızı biraz daha derinleştirmemiz gerekiyor. William Tell’in hikayesinin doğruluğundan şüphelenen ilk ünlü yazar Gullimann’ dır. Bu şüphesini İsviçre antik çağlan hakkında yazdığı ve 1598′ de yayımlanan eserinde dile getirmiştir. Tell ‘in hikayesinin sadece bir masal olduğunu söyler, fakat kendi sözlerine ters düşerek, çok yaygın olduğu için bu masala inandığını belirtir. Hiç kuşku yok ki akıllıca bir iş yapmıştır, zira 1760’da Uri Kantonu’nda Uriel Freudenberger’in canlı canlı yakılmaya mahkum edildiğini öğreniriz. Sebep ise Teli efsanesinin Danimarka kökenli olduğu yolundaki inancını dile getirmiş olmasıdır. ı·ı Bu cesur adam kesinlikle haklıydı, fakat kabul gören öğretilere karşı çıkan her düşünür gibi dünyaya vaktinden evvel gelmişti.

Tell hikayesinin Danimarka ile olan ilgisi Danimarkalı tarihçi Saxo Grammaticus tarafından şu şekilde anlatılır: “Kral Harold ‘un muhafızlarından bir tanesi, Palnatoki, görevini öyle bir büyük bir şevkle ve diğerlerinden öyle iyi bir şekilde ifa edermiş ki bu yönüyle diğer bütün muhafızların nefretini kazarunış. Bu adam, bir keresinde, yan sarhoşken, çok iyi bir okçu olmakla övünmüş ve uzaktaki bir değneğin üzerine konmuş çok küçük bir elmayı sadece bir atışta vurabileceğini söylemiş. Bu sözler (*) Bkz. Delepierre, Tarihsel Zorluklar (Historical Diffıculties), syf. 75. 18 Mitler ve Mitleri Yapanlar onu çekemeyenler tarafından hemen krala yetiştirilmiş. Kötü kral da adamın bunu denemesini, yalnız elmanın değnek yerine oğlunun başına konmasını emretmiş. Ayrıca kral, adamı ilk denemede başarısız olursa boşuna övünmesinin cezası olarak kafasını uçurmakla tehdit etmiş. Kralın bu emri askerin söz verdiğinden ve iftiracıların anlattığından daha iyi bir atış yapmasını gerektiriyormuş. Her ne kadar kalbi acı çekse de Palnatoki bunu denemeyi kabul etmiş. Oğlunu okun gelmesini beklerken hiç kıpırdamaması ve boynunu eğmemesi konusunda uyarmış, çünkü en ufak bir hareketinde dahi babasının ustalığı işe yaramaz, ok oğlana saplanabilirmiş. Böylece Palnatoki, ok kılıfından üç tane ok alarak denemeye girişmiş. İlk atışta elmayı vurmayı başarmış … Daha sonra kral Palnatoki ‘ye neden üç tane ok aldığını sorduğunda ise adamın verdiği cevap şu olmuş; “Çünkü benim masumiyetim cezalandırılırken sizin zulmünüzün cezasız kalmaması için, hedefini ıskalayan ilk okun öcünü diğerleri ile alacaktım.” ı·ı Bu zalim kral ünlü Mavi-Diş Harold’ dan başkası değildir. Saxo bu olayın 950 yılında meydana geldiğini yazar.

Fakat hikaye sadece Danimarka’da bilinmez, İngiltere, Norveç, Finlandiya, Rusya ve İran’ da da anlatılır. Ayrıca olayın Hindistan’ da da bilindiğine inanmak için yeterli sebepler vardır. Norveç ‘te Büyük Ayaklı Pansa’nın ve 1066 yılında İngiltere’yi işgal eden Harold Hardrada’nın kölesi olan Hemingr’in maceraları anlatılır. İzlanda’ da benzer efsaneler Wayland Smith hakkında çıkmıştır. İngiltere’ de ise Cloudeslee’ li William’ ın baladı vardır ve bu balad “I vanhoe” daki ok sahnesi ile ilgili olarak Scott’ a pek çok detayda yardımcı olmuştur. Burada gözü pek okçu şöyle der; (*) Saxo Grammaticus, syf. 166, ed. Frankf. 1 576. Mitler ve Mitleri Yapanlar “Yedi yaşında bir oğlum var; O benim canım ciğerim; Ama onu büyük bir tehlikeye atacağım Karşımda duracak ve Başına bir elma koyacak, Ben altı adım geri gidip Elmayı parçalara ayıracağım. 19 Malleus Maleficarum (Cadı Çekici) adlı eserde de buna benzer bir hikaye anlatılır. Önemli bir tarihçi olan Castren aynı efsanenin Finlandiya’ dada anlatıldığını görmüştür. Dr. Dasent’in gözlemlediği gibi, Türkler ve Moğollar arasında da bu hikaye yaygındır; “ve de Teli ismini hiç duymamış ya da omınla ilgili hiçbir şey okumanuş olan vahşi Samoyed’lerin de nişancılarından biri hakkında anlattıkları böyle bir efsaneleri vardır.” Nihayet, 1119 yılında doğmuş olan Farid-Uddin Attar’ın Farsça yazılmış bir şiirinde çok sevdiği uşağının başındaki elmayı vuran prensin öyküsünü okuruz.

Tüm bu hikayelerdeki isimler ve nedenler elbette farklıdır, fakat hepsi de temelde aynı olayları içerirler. Hikayelerin tümünde kaprisli bir hükümdarın emri üzerine çok sevdiği birinin kafasının üstündeki çok küçük bir şeye, kimi zaman bir elmaya, kimi zaman ise cevize, ya da bozuk paraya nişan alan bir keskin nişancı vardır. Okçunun elinde her zaman ikinci bir ok vardır ve bu fazladan oku ne için kullanmayı düşündüğü sorulduğunda ise değişmez yanıt şudur; “Eğer oğlumu öldürseydim, o okla da sizi öldürecektim, zalim hükümdarım.” Bu yüzden, ne zaman bir yerlerde bir mucizenin gerçekleştiğini duysak, bunun aslında hiçbir yerde olmadığını hissedebiliriz. Sevilen hayaller sonsuza kadar var olabilirler, fakat 20 Mitler ve Mitleri Yapanlar tarihsel olaylar, özellikle de önemli ve dramatik olanlar kendilerini çok nadir tekrar eder. Burada sözünü ettiğimiz gerçekler bizi kaçınılmaz olarak şu sonuca götürüyor; Teli hakkındaki mit genel hatlarıyla, Orta Asya’ daki ilkel yerleşim yerlerini terk etmeden önce dahi bizim Aryan atalarımız tarafından biliniyordu. Gerçekten de bu muhteşem nişancılardan bazılarının yaşamış ve efsanelerde anlatılan kahramanlıkları gerçekleştirmiş oldukları iddia edilebilir ve yaşamış olan bu kahramanların gerçek hikayeleri kulaktan kulağa bir ülkeden diğerine ve bir çağdan diğer çağa aktarılırken yukarıda bahsi geçen tüm değişik öykülere ilham kaynağı olmuş olabilir; tıpkı La Fonten’in fabllarının Ezop ve Phaedrus’unkilerden esinlenmiş olması yada Chaucer’in masallarının Boccaccio’ dan uyarlanmış olması gibi. Hiç şüphesiz, değişik diller arasında kelime alışverişi olduğu gibi, değişik insanların efsaneleri arasında da önemli miktarda ödünç alıp vermeler olmuştur ve muhtemelen tarihin ilk dönemlerindeki önemli olayların bazıları günümüze dek bu yolla gelmiştir. Fakat bir dil bilimcinin herhangi bir Aryan dilindeki yerel sözcükleri, fonetik özelliklerini inceleyerek dışarıdan alınan sözcüklerden kolayca ayırt edebilmesi gibi, yaygın olan gelenekleri inceleyen bir insan, her ne kadar daha az mükemmel olan araçlarla çalışıyor olsa da, birçok efsaneyi inceleyip, bunların bilinçli bir ödünç alma süreci ile oluşmadığını rahatlıkla iddia edebilir. Bu tür bir hipotezin kaçınılmaz olarak ortaya çıkaracağı sonuçlar Aryan bölgesinin değişik bölümlerinde hala anlatılan birkaç hikayeyi incelemeye giriştikçe daha da belirgin olacaktır. Tıpkı İsviçrelilerin Tell’i anlatmaktan vazgeçmeleri gerektiği gibi, Galliler de cesur köpekleri Gellert’ den yoksun bırakılmalılar. Mitler ve Mitleri Yapanlar 21 İtiraf etmeliyim ki, bu köpeğin kötü kadeıi için herhangi hir insan kahramanın başına gelen talihsizliklere döktüğümden çok daha fazla gözyaşı döktüm. Zavallı yaşlı hayvanın Llewell yn’ in çocuğunu yemek için gelen kurdu öldürdüğü, eve geri dönüp de beşiği boş bulan prensin ağzından kan damlayan köpeği görünce köpeği hemen öldürdüğü, daha sonra beşiğin arkasından gelen ağlama sesini duyunca ve kurdun cansız bedenini görünce hatasını anladığı hikayeyi herkes bilir. Bugüne dek Snowdon’ a giden herkes bu dokunaklı hikayeyi dinlemiş ve köpeğin mezarının olduğu Beth-Gelleıt denen yeri görmüştür. ‘”ı Fakat aynı hikaye neredeyse her Aryan’ ın mutlaka bildiği hikayeler arasında da yer alır.

Gellert’ de anlatılan şekliyle, bir Sanskrit fablları toplamı olan Panchatantra’da ortaya çıkmıştır. Hatta bu hikayeye, Çinlilerin, geçmişi M.S. 668’lere kadar uzanan bir eserinde de rastlanmıştır. Kahraman genelde bir köpek, bazense bir şahin, bir böcek, hatta bir insandır. Mısır’ da şu komik biçimi alır; “Bir zamanlar bir aziz aşçının pişirmiş olduğu sebzelerle dolu bir kabı düşürdü. Çok kızan aşçı kötü niyetli olmayan şanssız azizi neredeyse öldürünceye kadar dövdü. Dövmekten yorulup da kabı incelemek için kırıkların başına geldiğinde sebzelerin arasında zehirli bir yılan fark etti.” <“”l Tıpkı İngilizce’deki “father” (*) Bay l saac Taylor’a göre bu yer adını, “beşinci yüzyılda yaşayan ve Llangeller kil isesinin adandığı Gal li bir aziz olan Aziz Celert’den” almaktadır. (Kelimeler ve Mekanlar. (Wordı· and Places) syf. 339) (**) Bay Ralston’un harika bir versiyonunu yayınladığı Kri lof ve Fablları adlı eserdeki Krilof’un Gnat ve Çoban hakkındaki öyküsü ile karşılaştırın, syf. 1 70. Benzer örnekler de Bay Baring-Gould tarafından “İlginç Mitler”(Curious Myths) :ıdlı kitabın birinci ci ldinde 1 26- 1 36. sayfalarda verilmektedir.

22 Mitler ve Mitleri Yapanlar (baba) sözcüğünün Latince’deki “pater” kelimesine çok benzemesi gibi, azizin bu hikayesi de Gellert’inki ile çok bariz benzerlikler taşımaktadır. Ne var ki,” father” kelimesinin “pater” kelimesinden türemiş olduğu iddia edilemeyeceği gibi, Galler Ülkesinde ya da Mısır’ da anlatılanı da birbirlerin kopyası olarak görmek mümkün değildir. Sanırım şu sonuca varabiliriz; tıpkı kelimeler gibi, hikayeler de birbirleri ile bağlantılıdırlar, ortak bir efsaneden türer ya da aynı tarih öncesi düşünceden doğarlar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Oldukça faydalandım ve hala faydalanıyorum. Çok teşekkür ederim. Eksik olmayın.