Heinrich Zimmer – Hint Sanatı ve Uygarlığında Mitler ve Simgeler

tndra ejderhayı, cennetin sularını göbeğinde esir tutarak bir bulut yılanının uzuvsuz şekliyle dağlarda çöreklenmiş dev titanı vahşice öldürdü . Tanrı, yıldırımını biçimsiz büklünılerin tam ortasına fırlattı; canavar kuru bir saz demeti gibi paramparça oldu. Sular serbest kaldı ve bir kez daha dünyanın her yerinde dolaşmak üzere şeritler halinde yeıyüzünde akmaya başladı. Bu sel yaşam seliydi ve herkese aitti. Tarla ve ormanın özsuyıı ve damarlarda akan kandı. canavar hırslı, bencil, koca gövdesini gökyüzü ve yeıyüzü arasında tutarak herkes için yararlı olan şeyi sömürüp durmuş. ama şimdi yok edilmişti. Sular bir kez daha akıyordu. Titanlar yeraltı dünyasına çekiliyor, tanrılar ise hükümranlıklarını yeniden kurmak üzere dünyanın merkezindeki dağın zirvesine dönüyordu. Ejderhanın egemen olduğıı dönem boyıınca tanrıların yüce kentinin görkemli köşkleri yıkılıp gitmişti. tndra’nın ilk işi bunları yeniden yaptınnak oldu. Göklerin bütün tanrıları kurtarıcıları olarak ona övgüler düzüyordu. Zaferinden duyduğıı büyük gurur ve kudretinin bilinciyle alabildiğine coşan tndra sanat ve zanaat tanrısı Vişvakarman•ı huzuruna çağırarak, tanrıların kralının eşi benzeri olınayan ihtişamına yaraşır bir saray inşa etmesini buyıırdu. · Mucizevi bir yeteneğe sahip olan Vişvakarmarı bir yıl içinde sarayları ve bahçeleri, gölleri ve kuleleriyle harikulade, ışıl ışıl bir ikametgah inşa etmeyi başardı. Ancak inşaat ilerledikçe tndra’nın talepleri gitgide daha ayrıntılı, kafa9 H iNT SANAT/ VE UYGARL/�/NDA MiTLER VE SiMGELER sında oluşan görüler gitgide daha kapsamlı olmaya başlamıştı.


Ek teraslar ve pavyonlar, daha çok gölet, daha çok koru ve daha çok eğlence alanı isteyip duruyordu. tndra ne zaman inşaata bir göz atmaya gelse tasarlanması gereken yeni yeni görüler ona açılıyordu. Şimdiden çaresizliğe düşen ilahi zanaatkar yukarıdan yardım istemeye karar verdi. İhtiras, çekişme ve şaşaanın hakim olduğu karmaşık tanrılar dağının çok üstünde ikamet eden Evrensel Tin’in saf tecessümü olan demiurgos Brahma’ya başvurdu. Vişvakarman gizlice daha yüksek makama başvurup da durumunu anlattığı zaman Brahma onu yatıştırdı. “Çok yakında yükünden kurtulacaksın” dedi. “Huzur içinde evine dön.” Daha sonra, Vişvakarrnan hızla lndra’nın kentine inerken, Brahma da daha yüce bir kata doğru yola koyuldu. Yaratıcı olarak onun bir eyleyeninden başka bir şey olmadığı Yüce Varlık’ın, yani Vişnu’nun huzuruna çıktı. Vişnu kutlu sükununda ona dinledi ve yalnızca başıyla onaylayarak Vişvakarman’ın dileğinin gerçekleşeceğini bildirdi. Ertesi sabah erkenden hacılara özgü değneğiyle bir brahmin çocuk, lndra’nın kapısında belirerek, kendisinin kralı ziyarete geldiğinin bildirilmesini buyurdu. Muhafız hemen efendisine koştu; efendisi ise bu uğurlu ziyaretçiyi bizzat karşılamak üzere sarayın girişine koşturdu. Çocuk ince yapılıydı, on yaşlarındaydı ve bilgeliğin ışıltısıyla parlıyordu. tndra, bakışları vecd halinde sabitlenmiş bir grup çocuğun arasında onu hemen tanıdı. Oğlan siyah, ışıltılı gözlerinin yumuşak bir bakışıyla ev sahibini selamladı.

Kral kutsal çocuğun önünde eğildi ve çocuk da onu canı gönülden kutsadı. Birlikte tndra’nın salonuna çekildiler; burada tanrı bal, süt ve meyve sunarak konuğuna törensel bir biçimde hoş geldin dileklerini sundu ve ona şöyle dedi: “Ey Mübarek Çocuk, buraya gelişinin nedenini anlat bana.” Güzel çocuk, uğurlu yağmur bulutlarının ağır ağır gürüldemesine benzer derin ve yumuşak bir. sesle yanıt verdi. “Ey Tanrıların Kralı, inşa ettirdiğin muhteşem saraydan haberdar oldum ve kafamdaki bazı soruları sana sormaya 10 SONSUZLUK VE ZAMAN geldim. Bu zengin ve geniş ikametgahı tamamlamak kaç yıl sürecek? Vişvakarman’ın daha ne gibi tasarını harikaları yaratması gerekecek? Ey Tanrıların En Yücesi” -çocuğun ışıltılı yüzünde hafif, belli belirsiz bir tebessüm belirdi­ “senden önce hiçbir tndra senin tasarladığın türden bir sarayı tamamlamayı başaramamıştı.” Zafer sarhoşluğuyla dolup taşan tanrıların kralı, henüz bir çocuk olan bu oğlanın, kendinden önceki tndraları bildiğine ilişkin sözleriyle için için eğleniyordu. Yüzünde babacan bir gülümsemeyle sorusunu sordu: “Söyle bana Çocuk! Gördüğün -yoksa işittiklerin mi desek- tndralar ve Vişvakarmanlar o kadar çok mu?” Mucizevi ziyaretçi başını sallayarak soğukkanlılıkla onayladı. “Evet, gerçekten de onlardan pek çok gördüm.” Sesi, inekten yeni sağılmış süt kadar ılık ve tatlıydı, ama sözcükleri tndra’nın kanını dondurmuştu. “Sevgili oğlum” diye devam etti çocuk, “Senin babanı, yeryüzünün bütün yaratıklarının atası ve efendisi olan Yaşlı Kaplumbağa Adam Kaşyapa’yı tanırdım. Ve senin büyükbabanı, Brahma’nın oğlu olan Göksel Işık Huzmesi Mariçi’yi tanırdım. Mariçi, tanrı Brahma’nın saf ruhundan yaratılmıştı; tek zenginliği ve haşmeti, lekesiz yaşamı ve dindarlığıydı. Aynca Vişnu’nun göbek deliğinde büyüyen nilüferin çanakyapraklanndan yaratılan Brahma’yı da tanırım. Ve Vişnu’nun -yaratıcı işlerinde Brahma’ya destek olan Yüce Varlık- kendisini de tanırım.

” “Ey Tanrıların Kralı, evrenin korkunç bir biçimde çözülüp erimesini de biliyorum. Her bir döngünün sonunda tekrar tekrar her şeyin yok oluşunu gördüm. O korkunç zamanda her bir atom parçalanarak başlangıçta her şeyin ortaya çıktığı ilksel, saf sonsuzluk sularına dönüşür. Ardından her şey tam bir karanlıkla örtülü ve canlı varlığın her türlü izinden yoksun olan okyanusun uçsuz bucaksız, ilkel sonsuzluğuna geri döner. Ah, ne kadar evrenin göçüp gittiğini ya da engin suların biçimden yoksun derinliklerinden sil baştan tekrar tekrar yükselen yaratımların sayısını kim bilebilir? Dünyanın hiç bitmeyecek 11 HiNT SANAT! VE UYGARLICINDA MiTLER VE SiMGELER gibi birbirini izleyen geçmiş çağlarının sayısını kim verebilir? Ve her biri kendi Brahma’sını, Vişnu’sunu ve Şiva’sını barındıran, yan yana var olan evrenlerin sonsuz genişlik.teki uzayını kim araştırabilir? Bütün bunlardaki lndraları kim sayabilir- bu sayısız dünyanın her birinde aynı anda hükümranlıklarını sürdüren, yan yana var olan bütün o lndraları; onlardan önce göçüp gitmiş olanları; hatta verili bir çizgi halinde birbirini izleyerek birbiri ardına tanrısal kral konumuna yükselen ve birbiri ardına göçüp gidenleri? Tanrıların Kralı, senin hizmetkarlarının arasında yeryüzündeki kum tanelerini ve gökyüzünden düşen yağmur damlalarını saymanın mümkün olabileceğini düşünen bazı insanlar var, ama bütün bu lndraları hiç kimse sayamaz. Bilenler’in bildiği işte budur.” “Bir lndra’nın yaşamı ve krallığı yetmişbir kainat devri sürer ve yirınisekiz lndranın süresi dolduğıı zaman, Brahma’nın bir Gün ve Gecesi geçmiş olur. Ancak bir Brahmi’nın varoluşu, Brahma Gün ve Gecesiyle ölçüldüğünde, yalnızca yüz sekiz yıldır. Bir Brahma’yı diğer bir Brahma izler; biri batar, sonraki yükselir; bu sonu gelmeyen dizi anlatılamaz. Bu Brahmfiların sayısının bir sonu yoktur – İndraların sayısından söz etmeye bile değmez.” “Peki, herhangi bir anda yan yana varolan ve her biri bir Brahma ve bir lndra barındıran evrenler: bunların sayısını kim kestirebilir: En uzak görünün ötesinde, gelen ve giden, dış uzayı dolduran evrenler sayısızdır. Vişnu’nun bedenini oluşturan dipsiz, saf sularda küçücük tekneler gibi yüzerler. Bu bedenin her bir gözeneğinden bir evren kabarır ve sızar. Bunları sayabileceğini mi sanıyorsun? Bütün bu dünyalardaki -şu anda varolan ve geçmiş dünyalardaki- tanrıları sayabilecek misin?” Çocuğıın söylevi sırasında salonda bir karınca güruhu ortaya çıkmıştı.

Karıncalar törensel bir havada, askeri bir düzen içinde, yaklaşık dört metre genişliğindeki bir kol halinde döşemede yürüyordu. Çocuk onları fark etti, durdu ve dikkatlice baktı, ardından ansızın çınlayan bir kahkaha attı, ancak bunu he12 SONSUZLUK VE ZAMAN men şiddetli bir biçimde hissedilen içedönük ve düşünceli bir sükunet izledi. “Neden güldün?” diye kekeledi lndra. “Bir çocuk kisvesi altındaki gizemli varlık, kimsin sen?” Mağrur kralın boğazı ve dudakları kurumuş, sesi çatallaşmıştı. “Kimsin, ey yanıltıcı sise bürünmüş Erdemler Okyanusu?” Görkemli çocuk yeniden konuşmaya başladı: “Karıncalar nedeniyle güldüm. Ancak bu neden söylenemez. Bunu açıklamamı isteme benden. Keder tohumu ve bilgelik meyvesi bu sır içinde saklıdır. Bu, dünyasal kibir ağacını bir balta gibi sarsan, bu ağacın köklerini söküp çıkaran ve onu yerle bir eden sırdır. Bu sır, cehalet içinde el yordamıyla yürüyenlerin lambasıdır. Bu sır, bütün çağların bilgeliğinde gömülüdür ve azizlere bile çok ender olarak gösterilir. Bu sır, ölümlü varoluştan vazgeçen ve bunu aşan çilecilerin soluduğu havadır; arzu ve gururun baştan çıkarttığı dünyaperestlere gelince, sır onları mahveder.” Çocuk gülümsedi ve sessizliğe gömüldü. lndra taş kesilmiş, ona bakıyordu. “Ey Brahma’nın oğlu” diye hitap etti, tavrında artık yeni ve gözle görülür bir alçakgönüllülük vardı, “Senin kim olduğunu bilmiyorum.

Sen Bedenlenmiş Bilgelik gibi görünüyorsun. Çağların sırrını, karanlığı dağıtan bu ışığı açıkla bana.” Böylece öğretmesi istenen çocuk, saklı bilgeliği tanrıya açtı. “Karıncalan gördüm ey lndra, uzun bir tören alayında sıra halinde yürüyorlardı. Bir zamanlar hepsi de birer tndra’ydı. Tıpkı senin gibi; her biri bir zamanlar dindar amellerin erdemi sayesinde tanrıların kralı konumuna yükselmişlerdi. Ama şimdi, pek çok yeniden doğumdan sonra, her biri bir kez daha birer karınca oldu. Bu ordu, eski tndralar ordusudur. “Dindarlık ve yüce ameller, dünyanın sakinlerini göksel köşklerin muhteşem krallığına ya da Brahma ve Şiva’nın daha yüce alanlarına, hatta Vişnu’nun en yüce katına kadar yükseltir; ancak kötü ameller onların kuş ya da haşarat ol� veya domuzların ya da vahşi hayvanların rahminden veya ağaç ya da böcek olarak yeniden bedenlenmesine yol açıp, onları aşağıdaki dünyalara, ıstırap 13 HiNT SANAT! VE UYGARLICINDA M iTLER VE SiMGELER ve elem kuyularına hapseder. Kişinin mutluluğu ya da kederi yaşamasının ve bir efendi ya da bir köle olmasının nedeni kendi amelleridir. Ameller kişiyi bir kral ya da bir brahmin konumuna getirir, onun bir tanrı ya da bir tndra ya da Brahma katına ulaşmasını sağlar. Ve yine ameller aracılığıyladır ki, kişi hastalığa yakalanır, güzelliğe kavuşur, bedensel bozulma yaşar ya da bir canavar olarak yeniden doğar.” “İşte bu sırrın bütün özü budur. Bu bilgelik, cehennem okyanusunun karşı kıyısındaki saadete giden gemidir.” “Sayısız yeniden doğum döngüsündeki yaşam, bir düşteki görüye benzer.

Yücelerdeki tanrılar, dilsiz ağaçlar ve taşlar bu fantezideki görüntüler gibidir. Ancak zamanın yasasını Ölüm yönetir. Zaman tarafından görevlendirilen Ölüm her şeyin efendisidir. Bu düşün varlıklarının iyiliği ve kötülüğü, sabun köpükleri kadar kırılgandır. Sonu gelmez bir döngü içinde iyilik ve kötülük birbirinin yerini alır. Bu nedenle bilge bu ikiliğin dışına, ne iyiliğe ne de kötülüğe bağlıdır. Bilge hiçbir şekilde, hiçbir şeye bağlı değildir.” Çocuk bu dehşetengiz derse son verdi ve sessizce ev sahibine baktı. Tanrıların kralı, bütün göksel ihtişamına karşın, kendi nezdinde bile önemsizliğe indirgenmişti. Bu arada salonda başka bir şaşırtıcı görüntü belirdi. Yeni gelen, bir çeşit münzevi görünümündeydi. Kafası keçeleşmiş ve birbirine dolanmış saçlarla kaplıydı; beline siyah geyik derisinden bir peştamal dolamıştı; alnına beyaz boyayla bir işaret yapılmıŞtı; otlardan yapılnuş adi bir güneşlik kafasını gölgeliyordu ve göğsünde garip, dairesel bir kıl demeti uzamıştı: dairenin çevresine el sürülmemişti, ama ortadaki kılların çoğu dökülmüş gibi görünüyordu. Bir Azize benzeyen bu adam hemen lndra’ya ve çocuğa doğru yürüdü, ikisinin arasında yere çömeldi ve bir kaya gibi hareketsiz öylece kaldı. Ev sahibi tavrını biraz da olsa yeniden takınmayı başaran kral lndra, önünde eğilerek ona saygısını gösterdi, ballı ekşi süt ve diğer yiyeceklerden ikram etti; daha sonra tereddüt ederek ama saygıyla, bu haşin konuğundan ra14 SONSUZLUK VE ZAMAN hatlamasını istedi ve ona hoş geldin dedi. Bunun üzerine çocuk kutsal adama yöneldi, bizzat tndra’nın sormak istediği soruları ona sordu.

“Nereden geldin ey Kutsal Adam? Adın ve. seni buraya getiren şey nedir? Şimdiki evin neresidir ve bu ottan güneşliğin anlamı nedir? Göğsündeki o kıl tutamı neyin alametidir: neden dairenin çevresi o kadar yoğunken, ortası neredeyse çıplak? Ey Kutsal Kişi, bu sorulara cevap verme nezaketini göster. Öğrenmek için sabırsızlanıyorum.” Yaşlı aziz sabırla gülümsedi ve ağır ağır cevaplamaya başladı. “Ben bir brahminim. Adım Kıllı’dır. Ve buraya tndra’yı görmek için geldim. Ömrümün kısa olduğunu bildiğim için eve ait olmamaya, bir ev yapmamaya, evlenmemeye ve bir geçim kaynağı aramamaya karar verdim. Bağış dilenerek yaşıyorum. Güneşten ve yağmurdan korunmak için başımın üzerinde bu ottan güneşliği taşıyorum.” “Göğsümdeki kıldan daireye gelince, o, dünyanın çocukları için bir acı kaynağıdır. Mamafih bilgeliği de o öğretir. Bir İndra’nın düşüşüyle birlikte bir kıl kopar. Merkezdeki tüm kılların dökülmesinin nedeni budur. Şu andaki Brahma’ya ayrılan dönemin diğer yarısı da sona erdiğinde, ben kendim de öleceğim.

Ey Brahmin Çocuk, bu da günlerimin sayılı olduğunu gösteriyor; o zaman bir eşin ve çocuğun ya da bir evin ne anlamı var ki? “Büyük Vişnu’nun gözkapaklarının her bir kırpışması, bir Brahma’nın göçüşünü ifade eder. Brahma’nın katının altındaki her şey, biçinılenip hemen sonra yeniden dağılan bir bulut kadar kısa ömürlüdür. İşte bu nedenle kendimi yüceler yücesi Vişnu’nun eşi benzeri olmayan nilüfer ayakları üzerinde meditasyona adarım. Vişnu’ya inanmak, kurtuluşun saadetinden öte bir şeydir; çünkü her zevk, göksel olanlar bile, bir düş kadar kırılgandır ve Yüceler Yücesine inancımızın keskinliğine yalnızca zarar verir.” “Bana bu muhteşem bilgeliği en yüce ruhani kılavuz, huzur bahşeden Şiva öğretti. Kurtuluşun saadet dolu sayısız biçimlerinden hiçbirini tatma özlemi 15 HiNT SANAT! VE UYGARLICINDA MiTLER VE SiMGELER çekmiyorum: ne tannlann en yücesinin göksel köşklerini paylaşmak ve onun sonsuz varlığının zevkine varmak, ne beden ve kılık olarak ona benzemek, ne de onun muhteşem tözünün bir parçası haline gelmek, hatta tarifsiz özü tarafından tamamen özümsenmek var gözümde. n Kutsal adam ansızın duraksadı ve gözden kayboldu. o, tanrı Şiva’nın kendisiydi; şimdi dünyasallık ötesi meskenine geri dönmüştü. Aynı anda, aslında Vişnu olan brahmin çocuk da yok oldu. Kral, kafası karışmış ve şaşkın bir halde tek başına kaldı. Kral lndra düşündü taşındı; bu olaylar ona sanki bir düşte yaşanmış gibi geliyordu. Ancak artık göksel ihtişamını daha da büyütmek ya da sarayının yapımını sürdürmek yönünde hiçbir arzu duymuyordu. Vişvakarman’ı hLI:zuruna çağırdı. Tatlı sözlerle karşıladığı zanaatkfu:a iltifatlar etti, önüne mücevherler ve değerli hediyeler yığdı, ardından onu cömertçe kutlayarak evine gönderdi. Kral lndra artık bağışlanmayı arzuluyordu.

Bilgeliği edinmişti ve tek istediği özgür olmaktı. Sarayının debdebe ve gösterişini oğluna bıraktı ve vahşi doğada keşiş yaşamı sürdürmeye hazırlandı. Bu karar onun güzel ve tutkulu kraliçesi Şaçfyi yasa boğmuştıı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir