Jon Elster – Ekşi Üzümler

EYLEM, kısıtlamalar içinde yapılmış bir seçimin sonucudur. Ortodoks görüşe göre seçim, içinde bir özgürlük öğesi, kısıtlamalar ise bir zorunluluk öğesi barındırır. Ancak, standartdışı vakalarda bu denklemler geçerli değildir. Rasyonel ve irrasyonel davranışlar üzerine daha önceki bir kitabıının başlığı olan Ulysses and the Sirens (Odysseus ve Sirenler), insanların kimi zaman kendi kısıtlamalarını seçmekte özgür olduklarını bize anımsatıyordu. Ekşi Üzümler ise tersine, seçimin arkasındaki tercihierin kısıtlamalar tarafından biçimlendirilmiş olabileceği düşüncesini yansıtıyor. Birlikte ele alındığında bu iki standartdışı fenomen, ortodoks kuramda artık temel bir değişikliğe gitme zamanının geldiğini hissettiriyor. Görüldüğü gibi, bu kitap daha önceki çalışmalarımı tamamlıyor. Aynı zamanda, insanların kendi kişiliklerini seçebilecekleri fikrinin fazla iyimser bir uygulamasını da düzeltmeyi amaçlıyor. Kitabın, esasen yan ürün olan halleri konu alan bölümü bize kişilik planlamasıyla başarılabilecek şeylerin bir sınırı olduğunu düşündürüyor. Kişinin kendi ruhunun efendisi olabileceği fikrinde kibir yatar- tıpkı eylem sonucu ortaya çıkan her şeyin aynı zamanda eylemle ortaya çıkarılabileceği görüşünde bir tür düşünsel safsata yattığı gibi. Bu kitap aynı zamanda rasyonalite, maksatldık ve optimallik gibi karmaşık kavramlarla ilgili kimi düşünceleri yazıya döküp açıklama çabası olarak da görülebilir. Bu bağlamda ortaya atılan konulardan bazılarını Explaining Technical Change (Teknik Değişimi Açıklamak) adlı çalışmamda daha kapsamlı olarak ele almıştım, özellikle de işlevsel açıklamaların analizini. 12 EKŞİ ÜZÜMLER İlk teşekkürüm IL, III. ve IV. bölümterin taslakları üzerine detaylı ve derinlemesine yorumlarını esirgemeyen G.


A. Cohen’e. Eğer beni doğamda olan düşünce tembelliğinden çekip çıkarma becerisi olmasaydı, tartışmanın düzeyi çok daha düşük olurdu. İkinci olarak, Maison des Sciences de l’Homme şemsiyesi altında kurulan Rasyonalite Çalışma Grubu’nun üyelerine, yararlandığım tartışmaları ve sağladıkları sürekli ilham için teşekkür etmek istiyorum. Özellikle Brian Barry, Donald Davidson, Dagfinn F0llesdal, Robert Goodin, Serge Kolm, Amelie Rorty, Amos Tversky ve Bemard Williams’a teşekkür borçluyu m. Son olarak da, tüm okurların zaten fark edeceği gibi, Paul Veyne’in olağanüstü çalışması Le Pain et le Cirque’e (Ekmek ve Sirk) düşünce olarak çok şey borçluyum. Yukarıdakilere ilaveten tek tek bölümlerle ilgili olarak da değinmek istediğim isimler var. I. Bölüm’de ele aldığım kolektif rasyonalite üzerine düşüncelerim Norveç Planlama Konseyi tarafından düzenlenen “Demokrasi ve Toplumsal Planlama” konulu proje kapsamında Aanund Hylland, Rune Slagstad ve diğer katılımcılar tarafından şekillendirildi. Il. Bölüm’ün çok daha kısa ve biraz daha karışık bir versiyonu I 981 ‘de Social Sciences Information dergisinde yayımlanmıştı. Elina Almasy’ye editörlüğünden dolayı, Wolf Lepenies’e de yararlandığım yorumları için teşekkür borçluyum. III. Bölüm’ün hafifçe farklı bir versiyonu A. Sen ve B.

Williams tarafından hazırlanan Utilitarianism and Beyond (Faydacılık ve Ötesi , Cambridge University Press, 1982) adlı derlernede yer almıştı. O versiyonun tasiağıyla ilgili söz konusu kitabın editörlerinin değerlendirmelerinden; yine Herman van Gunsteren, Martin Hollis, John Roemer ve Arthur Stinchcombe’un yorumlanndan çok yaradandım. IV. Bölüm ise, biraz farklı bir biçimde, M. Hollis ve S. Lukes’ un hazırladığı Rationality and Relativism’de (Rasyonalite ve Görecelik, Blackwell, Oxford, ı 982) yayımlandı. Martin Hollis’e editoryal önerileri için müteşekkirim. Oslo Üniversitesi, Norveç Beşeri Bilimler Araştırma Konseyi, Maison des Sciences de l’Homme ve All Souls College, Oxford da bu kitabın yazılmasına maddi anlamda katkıda bulundular. Rasyonalite 1.1 Giriş Bu çalışma büyük ölçüde irrasyonalite üzerinedir. Ancak bu konunun anlaşılabilmesi için ilk önce rasyonalite kavramının analizinin yapılması gereklidir. Utanç verici derecede zengin bir konudur bu. İnsanın başını döndürecek kadar çok sayıda rasyonel ya da irrasyonel olduğu iddia edilen kendilik vardır: inançlar, tercihler, seçimler ya da kararlar, hareketler, davranışsal kalıplar, kişiler, hatta kolektiflikler ve kurumlar. Ayrıca, “rasyonel” teriminin çağrıştırdıkları, etkililik ve tutarlılık gibi biçimsel kavramlardan özerklik ve kendi kendini belirleme gibi tözel kavrarnlara kadar geniş bir yelpaze oluşturur. Bu kavramın ardında bir yerlerde ise Kantçı v eya Hegelci anlamıyla heybetli bir Verstand-Vernunft (akıl-anlama) ikilisi bekler.

Tartışınama bireysel davranışların biçimsel bir özelliği olarak rasyonalite üzerinde durarak başlayacağım (1.2). Bu yaklaşım bizi Rawls’unı kullandığına benzer bir terminolojiyi takip ederek “dar” rasyonalite kuramı olarak adlandıracağım kurama götürecek. Dar, çünkü rasyonalitesini incelediğimiz davranışların nedenlerini meydana getiren inançları ve arzuları -mantıksal açıdan tutarsız olmamaları koşuluyla- herhangi bir incelemeye tabi tutmuyor. Aslında, gevşek anlamda rasyonalite tümüyle tutarlılıkla ilgili bir şeydir: inanç sistemi içinde tutarlılık, arzular sistemi içinde tutarlılık, bir yanda inançlar ve arzular ile diğer yanda neden olduklan davranışlar arasında tutarlılık. 1. Rawls (1971), s. 396. Rawls birincil iyilere yönelik rasyonel tercihi, iyi’ye ilişkin “dar” kuramıyla açıklar, fakat aynı zamanda “insanların ahlaki değerleri”ni açıklamak için daha kapsamlı bir kurama ihtiyaç duyulduğunu da kabul eder. 14 EKŞİ ÜZÜMLER Geniş bireysel rasyonalite kuramı bu biçimsel koşulların ötesine geçer (1.3). Bu durumda rasyonalite tutarlı inanç ve arzular karşısında tutarlı davranmaktan çok daha fazlası demektir: Aynı zamanda inanç ve arzuların daha tözel bir anlamda da rasyonel olmasını arzularız. İnançtarla ilgili olarak bunun ne anlama geldiğini ifade etmek pek de zor değildir. Tözel anlamda rasyonel inançlar eldeki kanıtiara dayanan inançlardır: Yargı kavramıyla yakından bağlantılıdırlar. Öte yandan tözel anlamda rasyonel arzu kavramını tanımlamak çok daha zordur.

Bu soruna yaklaşınanın bir yolu, yargı inanç için neyse, özerkliğin de arzular için o olduğunu ileri sürmektir. Benim izleyeceğim anayol da bu olacak. Rasyonalite kavramına başka bir yönden, bireyselden kolektif vakalara uzanarak yaklaşmak da mümkündür. Yine ilk önce biçimsel meselelerden başlayacağım (1.4). Bu düzeyde, rasyonalite kolektif karar verınede (toplumsal tercih kuramında olduğu gibi) ya da bireysel kararların toplam sonuçlarında aranabilir. Her iki vakada da bireysel arzular ve tercihler verili kabul edilir ve rasyonalite genel olarak tercihlerle toplumsal sonuçlar arasındaki bir ilişki olarak tanımlanır. Geniş bir kolektif rasyonalite kuramı (1.5), toplumsal düzen ya da kolektif karar mekanizmalarının bireysel tercihleri bireysel rasyonalite dediğimiz geniş kavrama uygun hale getirme kapasitesini de ele almalıdır. Bu ;mlamda kolektif bir rasyonel düzenleme, özerk istekleri teşvik eden veya özerk olmayanları eleyebilen bir düzenlemedir. Bu bölümde rasyonaliteyi, ileriki bölümlerde ise irrasyonaliteyi ele alacağım. Bu kavramların birbirleriyle ilişkisine bakmanın bir yolu da şöyledir: Rasyonalite faile ne yapması gerektiğini söyler; fail başka türlü davranırsa o zaman irrasyoneldir. Bu görüşe karşı savlar ileri süreceğim. Rasyonalitenin -ister dar ister geniş olsunçeşitli seçenekleri ayıklamanın ötesinde işe yaramadığı ve geriye kalan seçenekler arasında seçim yapılmasına yardımcı olamadığı birçok vaka vardır. Eğer bu vakalardaki davranışları açıklamak istiyorsak.

rasyonalite varsayımına ek olarak nedensel yaklaşımların da dikkate alınması gereklidir. Hatta aşağıda, eğer geniş anlamıyla rasyonalite talep ediyorsak bunun bir istisna değil de bir kural olması gerektiğini ileri süreceğim. RASYONALiTE 15 1.2 Bireysel Rasyonalite: Dar Kurarn Donald Davidsonı tarafından önerilen yaklaşım çerçevesinde, rasyonel davranış failin inanç ve arzularına (ki ben bunları topluca nedenleri olarak adlandırıyorum) belli bir açıdan bağlı olan davranıştır. Koşul olarak, ilk önce nedenlerin o davranışın nedenleri olması; ikinci olarak, nedenlerin, nedeni oldukları davranışa yol açmalan; üçüncü olarak da nedenlerin o davranışa “doğru bir biçimde” yol açmaları gerekir. Bu koşullar arzu ve inançların kendilerinin de tutarlı olması koşulunu getiriyor. Buradan sonraki kısımda esasen tutarlılık üzerinde durulacak, ama ilk önce rasyonel bir davranışın tanımını oluşturan bu üç koşulla ilgili bir çift söz söylemek lazım. İlk koşul iki ayrı yoldan ele alınabilir. Nedenlerin o eylemin nedenleri olabilmesi için, söz konusu davranışın failin inançları göz önüne alındığında arzularına ulaşmasının en iyi yolu olması gerektiği söylenebilir. Veya bu kadar kısıtlayıcı olmadan, eylem arzulara ulaşmanın bir yolu ise, söz konusu nedenler (inançlar göz önüne alındığında) bir eylemin nedenidir denilebilir. Bu ayrım yukanda I. I ‘in son paragrafında değinilen sorunla alakah ama ondan farklıdır. Farklıdır çünkü teklik sorusunun (yalnızca tek bir rasyonel davranış biçimi mi var?) optimallik sorusundan (bu rasyonel davranış en iyisi mi?) ayırt edilmesi gereklidir. Ortada aynı derecede iyi olan çeşitli seçenekler olabilir. Bu konulara aşağıda değineceğim.

Burada yalnızca halihazırda ele aldığımız rasyonalite kuramının ne kadar dar olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Eğer bir fail başka birini öldürme yönünde dayanılmaz bir arzu taşıyorsa ve bunu yapmanın en iyi yolunun (ya da bir yolunun) o kişiyi simgeleyen bir bebeğe iğne batırmak olduğuna inanıyorsa, o zaman o bebeğe iğne batırdığında rasyonel davranmış olur. Buna rağmen biz yine de o arzu ve o inancın tözel anlamda rasyonalitesini sorgulama ihtiyacı duyabiliriz. Tanımın ikinci koşuluna ise “birinci dereceden rastlantılar” olarak adlandırabileceğimiz durumları ayıklamak için ihtiyacımız var. Bu durumlarda, kişinin gerçekleştirdiği eylemi gerçekleştirmesi 2. Bkz. özellikle Davidson (1980). 16 EKŞİ ÜZÜMLER için nedenleri vardır ama böyle bir eyleme bu nedenlerden daha farklı şeylerce itilmiştir. Kişi yapması için nedenleri bulunan bir hareketi kazara da yapabilir. Ayrıca bu durumda kompülsif davranışlar da kimi zaman açıklayıcı olabilir. Üçüncü koşula ise “ikinci dereceden rastlantıları”, yani nedenlerin nedeni oldukları eyleme yol açtıkları, ama bunu “yanlış bir biçimde” yaptıkları durumları ayıklamak için ihtiyaç var. Nedenlerin bir eyleme “yanlış bir biçimde” yol açabileceğini, nedenlerin nedeni olmadıkları hareketlere yol açtıkları vakalardan da görebiliriz. Örneğin Davidson irade zayıflığının bu çerçevede açıklanabileceğini ileri sürer.3 Ancak buradaki vaka çok daha karmaşıktır, çünkü nedenlerin yanlış biçimde yol açtığı hareket, söz konusu nedenlerin neden olduğu hareketin ta kendisidir. Bunun nasıl mümkün olabileceğini görmek için Davidson’ın standartdışı nedensel zincirler kavramını kullanacağız.

Dış dünyadan bir örnek düşünelim: “Bir adam birisini vurup öldürmeye çalışıyor olsun. Diyelim ki katil kurbanı bir mil mesafeyle ıskalamış olsun, ama atış bir yabandomuzu sürüsünü harekete geçirsin, kurban olarak seçilen adam ezilerek ölsün. “4 Bu durumda katilin kurbanı bilerek öldürdüğünü söylemeye yanaşmayız, çünkü nedensel zincir yanlış türdendir. Aşağıdaki örnekteki zihinsel nedensellik için de geçerlidir bu: Bir dağcı ip le kendisine bağlı olan başka bir adamı taşımanın getirdiği ağırlıktan ve tehlikeden kurtulmak isteyebilir. İpi bırakarak kendisini bu ağırlık ve tehlikeden kurtaracağının farkında olabilir. Bu inanç ve istek sinirlerini o derece bozabilir ki, ipi birden bırakmasına sebep olabilir. Oysa dağemın ipi bırakınayı seçmemiş ve bunu bilerek yapmamış olması gayet mümkündür. s İnançlar ve arzular ancak tutarlı olurlarsa bir eylemin nedenleri olabilirler. Mantıksal, kavramsal ya da pragmatik çelişkiler içermemeleri gerekir. İlk önce inançlar için daha sonra ise daha geniş biçimde arzular için tutarlılık kıstaslarını ele alacağım. İnançların tutarlılığını değerlendirmek, en azından inançların zaten tanımlanmış olduklarını kabul ettiğimiz daha yüzeysel bir 3. Davidson ( 1980), Kıs. 2. 4. A.

g.y., s. 78. 5. A.g.y., s. 79. RASYONALiTE 17 düzeyde. pek zor değildir. Daha derin bir düzeyde ise Davidson’ın bir kimsenin inançlannın tanımlanmasıyla tutarlılıklannın değerlendirilmesinin birbirinden ayrı tutulamayacağı biçimindeki savını kabul etmemiz gerekir. İnanç atfetme süreci, inançların büyük ölçüde tutarlı oldukları varsayımı tarafından yönlendirilmelidir.6 Ancak bir kere tutarlılığın ana hatlarını ya da arka planını oluşturduğumuz zaman, inançların yerel tutarsızlığı sorusunu sorabiliriz.

izleyen satırlar ancak bu koşullar ışığında geçerlidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir