Sürekli öksürüyordu. Neredeyse ciğerleri sökülüp ağzından fırlayacak gibi iki büklüm oluyor, oturduğu divandan düşmemek için kendini zorluyordu. Çocuklardan büyük olanı, odanın köşesinde oturduğu yerde elinde kalem ve kâğıtla öylece durmuş, korkulu gözlerle dedesinin bu halini izliyordu. Dört yaşlarındaki diğeri ise parazitli sesi neredeyse sonuna kadar açık televizyondaki çizgi filmi seyrediyordu. Bir yandan da annesinin yer sofrasında hazırladığı küçük lokmaları çiğnemeye çalışıyordu. Kuru öksürüğü seyrekleşen Osman Ağa, kahvaltı sofrasında bıraktığı yarısı dolu çay bardağını alıp pencerenin önüne koydu. Yelek ceplerini yokladı, aradığını bulamayınca elinde su dolu tencereyle içeri giren karısı Gülsüm’e baktı. “Hele benim tütünüm nirde?” Kadın hiç sesini çıkarmadan elindeki tencereyi, gürül gürül yanan odun sobasının yanına bıraktı. Sobanın üzerindeki sıcak su dolu bakır güğümü yere indirip tencereyi yerleştirdi. Sonra televizyonun yanındaki tütün tabakası ile muhtar çakmağını aldı ve Osman Ağa’ya uzattı. Arkasını dönüp ellerini beline koydu. “Kalk kız. Hamami hazirla!” Adeta yerinden sıçrayan genç kadın elindeki lokma dört-beş yaşlarındaki oğlanın ağzına tıkıp doğruldu. Yerine kaynanası oturmuştu. Sıcak su dolu güğümü çıplak eliyle tutmayı deneyince acıyla elini salladı. Pembe ve eflatun çiçeklerle bezeli beyaz elbisesinin eteğiyle kulpundan tutarak güğümü aldı, odadan çıktı. Kapıyı kapatırken, yaşlı kadının, televizyondaki çizgi filme dalmış çocuğun suratına okkalı bir şamar indirdiğini görmüştü. Kapının önünde durdu, derin bir nefes aldı. Güğümü diğer eline geçirip hamam olarak kullandıkları küçük odaya doğru yöneldi. Kapıyı içeriden kilitledi. Osman Ağa’nın artan öksürük sesleri kapalı iki kapının ardından bile geliyordu. Tam bu sırada kamyonetin gürültüyle evin önünde durduğunu duydu. Evin kapısının hızla açılmasını, Salman’ın içeri girmesini dinledi bir süre. Güğümdeki suyu büyük bakır leğene boşaltırken, odada konuşulanlara kulak kabarttı. “N’oldu ulen o kamyonete?” “Lastik yarıldi.” “Cantı piç etmişsen.” “Ya baba!” Salman, büyük odanın kapısında durmuş, konuşuyordu. Nefes nefeseydi. Alnı, elleri, yüzü, gözü, yağ ve ter içindeydi. Öksürüğü tamamen kesilen Osman Ağa’nın bu sözlerine sinirlenmiş, sertçe başını çevirmişti. Pencereden kamyonete bakan babası ise konuşmaya devam ediyordu: “N’oldu ulen, anlatsağa.” “Baba çatişma vardi.” “Nirde?” “Eski köprünün orda.” “Eee?” “Zor bela kaçmışam. Lastik yarıldı işte. Eee’si ne ki?”
Hakan Evrensel – Yer Eksi İki
PDF Kitap İndir |