José Saramago – Bütün İsimler

Kapının kasasının üzerinde ince uzun bir levha var, mineli. Beyaz bir fonun üzerine siyah harflerle Nüfus Kayıt Merkez Arşivi yazıyor. Minesi çatlamış ve hatta bazı noktalarından atmış. Kapı antika, son kat kahverengi boyası dökülmüş, tahtanın görüııeıı damarları çatlamış bir deriyi andırıyor. Beş tane penceresi var cepheye bakan. Kapısından girer girmez, eskimiş kağıt kokuları hissediliyor. Doğrusu bir gün yok ki arşive yeni kağıt girllll’.Sİn, şu dışarılarda durmadan doğan ve cinsiyeti erkek veya kadın diye yazılan bireyler,_ fakat o koku hiçbir zaman değişmiyor. ilk olarak, bir defa fabrikadan çıkan yeni kağıdın akıbeti eskimek, ikinci olarak, genellikle eski kağıda, gerçi zaman zaman yl·ııi kağıda da, gün geçmiyor ki, ölüm nedenleri, yerleri ve taıilılcri yazılmasın her biri kendi özel kokusuyla, o ıslak koku al9 ma organları için, her zaman itici olmayan bazı narin aromatikler, hassas burunluların yarısı gül yarısı krizantem diye tanımladıldarı kokular, zaman zaman, inceden, Merkez Arşiv’in atmosferine karışıyor. Kapıyı geçince, yüksek ve camlı, üzerinde iki kapı kanadı olan bir bölüm karşınıza çıkıyor, bunlardan memurların çalıştığı kocaman dört köşe salona giriliyor, memurlar salonu halktan bir baştan öbür başa bölen bir bankoyla ayırmış durumda, bankonun duvarla birleşen bir köşesi içeri geçmeyi sağlayan yatar kalkar bir kanat şeklinde. Salonun yerleşim biçiminden doğal olarak beklenileceği gibi, hiyerarşik oluşumu yakalamak mümkün, bu bakış açısıyla, uyumlu, ayrıca geometrik bakış açısından da bu uyum belirgin, bu da bize gösteriyor ki estetikle otorite arasında gözle görülebilecek bir karşıtlık söz konusu değil. Masaların ilk sırası bankoya paralel. Sekiz yazıcının doldurduğu bu masaların görevi halkı karşılamak. Arkada, yine, girişten binanın arka karanlık derinliklerine kadar uzanan orta çizgiye simetrik olarak dağılmış dört masa bulunmakta. Bunlar şeflerin masaları.


Devamında müdür yardımcıları yer almakta, ki bunlar iki kişi. Ve en sonda, tecrit edilmiş bir biçimde, yalnız, olması gerektiği gibi o, muhafız, ki ona geleneksel tabiriyle müdür diyorlar. Çalışan memurlar arasındaki işlerin dağılımı basit bir sisteme bağlı, her kategorinin elemanları üzeri erine düşen işin tamamını yerine getirmek durumundalar, öyle ki bir sonraki kategoriye mümkün olduğunca az iş düşsün. Bu da demektir ki, yazıcıların sabahtan akşama kadar dinlenmeksizin çalışmaktan başka çareleri yoktur, bunu şefler arada bir yaparlar, müdür muavinleriyse 10 nadiren, muhafız ise hemen hemen hiç. Öndeki sekiz kişi kesintisiz faaliyet halinde, ki hop oturup hop kalkıyorlar, masadan bankoya, bankodan fişlere, fişlerden arşive, bu ve diğer hareketleri durmadan tekrar ederek devamlı koşuşturuyorlar, ve bunu, bir bakmışsınız yakın bir bakmışsınız mesafeli üstlerinin, aldırışsızlığıyla kombine ederek, ki üstlerinin bu davranışı, o sarkıntılığın, düzensizliğin ve sahtekarlığın nasıl mümkün olduğunu anlamak için önemli bir faktör, ve de bu olayın üzücü yanı, onların nasıl bu kadar kolay bu ilişkinin ana malzemesini oluşturdukları. Bu önemli konuda ipin ucunu kaçırmamak için fişlerin ve ar­ �ivin nasıl çalıştığı ve nerede bulunduğuyla işe başlamakta fayda var. Bunlar, yapısal ve temelsel olarak ikiye bölünmüş dunımda, veya daha basit sözcükler kullanmak istersek, doğa kan unlarını uygulayarak, iki büyük alanda, ölülerin fiş ve arşivleri ile canlıların fiş ve arşivleri olarak ayrılmış durumdalar. O artık ya�ayamayanların kağıtları, aşağı yukarı düzenli bir şekilde binanın arka tarafındaki en dip duvarda bulunmaktalar, zamanla ıııcvtaların sayısının azalmayan tırmanışı karşısında, bu duvar yıkılarak birkaç metre geriye alınacaktır. Anlaşılması kolay olacağı gibi, yaşayanları yerleştirme zorluğu, endişe verici olsa da, devamlı insan doğduğu düşünülecek olursa, fazla telaşa gerek kalmadan, gelinen şu günlerde haliyle yavaş yavaş, tatminkar bir �l’kikle, arşivleme konusunda, dosyaları tek tek raflara yatay ııwkanik algılama sistemiyle dizerek, veya fişleme konusunda iıın� ve ultra ince kartonlar kullanarak bu sorun çözümlenmekte. 1 >aha önce sözünü ettiğimiz dip taraftaki duvarın sorun yaratıcı 11 durumuna rağmen, Nüfus Kayıt Merkez Arşivi’nin projesini çizen tarihi mimarların ileri görüşlülüğü, geçmişte demirlemiş kıt beyinli muhafızların görüşlerine rağmen, savundukları ve ortaya koydukları şu yapılanma, memurların arkasında tavana kadar yükselen demir iskeletli beş adet dev raf kuruluş şekliyle, arka ortadaki neredeyse muhafızın koltuğuna dokunan, yan duvarlara bitişik olanların bankoya daha yakın olduğu, haliyle geriye kalan iki tanesinin bunları ortaladığı yapılanma ile övgüye layık. Bütün gözlemciler tarafından siklopik ve insanüstü diye adlandırılan bu yapı şekli, binanın gözle görülemeyen karanlık derinliklerine kadar uzanmaktadır, karanlık, çünkü belli bir yerden sonra ışıksızlık hakimiyetini sürdürmeye başlar, bunun nedeni ışıkların sadece belli bir dosyaya başvurulacağı zamanlar haricinde yakılmamasıdır. İşte tüm bu dev demir raflar, yaşayanların ağırlığını çekenler. Ölüler, onların dosyaları en kötü şartlarda, onlara gösterilmesi gereken saygıya layık olmayan bir şekilde, içeri tıkılmış vaziyetteler. Bu nedenle bir yakınları, bir noter veya bir hukukçu geçmiş zamanlara ait bir belge veya herhangi bir kayıt örneği talep etmek için Genel Arşiv’e geldiğinde, bunları bulmak için memurların başına açtıkları iş malum. Bu bölümün düzensizliğinin ve bir dosya bulmanın zorluğunun nedenlerinden biri, en eski ölülerin en başta, aktif olan bölüme en yakın, yani hemen yaşayanların arkasında yer alması, doğal olarak küçük tarih açıklayıcısı uçuk araştırmacılar dışında hiç kimsenin ilgilenmediği bu bölüm Merkez Arşiv Muhafızı’nın akıllı açıklamasıyla, ölü hali ve üzerindeki ölü ağırlığıyla iki kat ölü bir durum oluşturuyor.

12 Eğer tabii bir gün ölüler canlılardan ayrılıp, sadece ölüler için ayrı bir yerde yeni bir Merkez Arşiv yapılmazsa, bugün bu karmaşahğı çözmenin çaresi yok, bilindiği gibi bir zamanlar müdür yardımcılarından biri, sıkıldığı bir ara, ortaya koyduğu ölüler arşivini organize etmek gibi parlak bir fikirle yola çıkıp şimdiki durumun tersini gerçekleştirmek istemesiyle, yani eski ölüleri dip tarafa, taze tarihleri ön tarafa, kendi bürokratik deyimiyle, çağdaş ölülere ulaşımı kolaylaştırıcı düzen sistemiyle ki, bilindiği üzere, bunlar veraset yazıcıları, miras dağıtıcıları olduklarından, böylece daha vücutları soğumadan gereken cevaplar verilip anlaşmazlıklar giderilebilsin, diyerek bu öneriyi ileri sürer. Muhafız da bu fikri onaylar. Yalnız, koşul olarak, bu fikrin sahibin in, günler boyunca süren, unutulmuş ölülerin dosyalarının, dip ıarafa taşınıp açılan yere yeni ölülerin belgelerinin yerleştirilmesi sorumluluğunu taşıması şartıyla, Yani böylece musibetli ve gerçekleştirmesi imkansız fikri unutmak ve ruhunu bu illetten sıyıırnak isteğini gerçekleştirerek. O müdür muavini ise bu işi halkdehilmek için, yazıcılardan bazı işleri arka sıradakilere geçirı ııc lerini istemekten başka bir çözüm getiremedi, bu durum ise, lıiyerarşinin tarihi huzurunu, hem altındakiler hem de üstündekilı·r için, yaralamış oldu. Bu olayla birlikte savsaklama büyüdü, lt·rk clme gelişti, şüpheler çoğaldı, hatta ve hatta bu anlamsız ilıwriden aylar sonra, birkaç önemsiz ailenin hayat ağaçlarını lııılıııakla görevlendirilmiş ve bunun için Genel Arşiv’ç gelip yeııılıı labirentlerine benzeyen ölüler arşivinde belge arayan bir ıır:ı�t ırmacı, dosyalar arasında kaybolmuştu. İnanılmaz bir bi­ �· iıııde bir hafta sonra, aç, susuz, tükenmiş, sayıklar bir halde bul3 tundu, hayatta kalmasını, büyük miktarda eski kağıt yutmaya borçluydu, çiğnemeye ihtiyacı yoktu çünkü ağızda eriyiveriyorlardı, ama tabii ki ne miğdeyi dolduruyor ne de adamı besliyordu. Merkez Arşiv Muhafızı, olaydan sonra, bu tedbirsiz tarihçinin belge ve dosyalarını masasına isteyip durumu inceleyerek, bu olayı örtbas edip meseleyi yasal olarak farelere ayrılmış bölüme devrederek kapatır, hemen ardından da bir içsirküler imzalayarak, bundan sonra ölüler arşivine gidecek herkese Ariadne ipi kullanma zorunluluğu getirir, bu emre uymayanların cezalandırılacaklarını ve hatta maaşlarının kesileceğini bildirir. Her şeye rağmen canlılar arşivinin zorluklarını unutmak da haksızlık olur. Doğrudan da öte ve açık ki, ölüm, kah soyunun rekabetsizliğinden, kah deneyimlerle edinilmiş kötü inançlarından olsun, canını alacakları, o zamana kadar yaşadıkları yaşam müddetine bakmadan seçiyor, onun bu davranış şekli, parantez içinde söyleyelim ki, eğer sayılmayacak çokluktaki filozofik otoritelerin ve din adamlarının söylediklerine değer verecek olursak, insanoğlunda, yansıyan biçimde, değişik ve hatta zaman zaman karşıt yollardan, genel görüşe uygun olmayan bir etkiyle bilinçaltında doğal olarak ölüm korkusu yaratıyor. Fakat bizi ilgilendiren konuya gelerek, ölümü, her gün biraz daha yaşlansın diye, sonsuza dek bir yaşlıyı dünyada unuttu şeklinde suçluyamayız, bunun dışında görünen başka bir nedeni yoksa tabii. Yaşlılar ne kadar direnseler de ölüm hep ulaşıyor onlara. Gün geçmiyor ki yazıcılar canlılar arşivinin dosyalarından bir fiş alıp o dip taraftaki ölüler arşivine götürmesinler, gün yok ki buldukları rafları itiştirerek belge sıkıştırmasınlar, buna rağmen zamanla, 14 gizemli alınyazısına alaylı bir kapris için kayıtları bir gün geciktirdikleri oluyor. Şu hanesine, kabul edilmiş, doğal nedenlerden ötürü yazılacaklar için, rafların sonuna yaklaşmış olmanın anlamı artık talihin yorulduğu ve yürünecek pek fazla yol kalmadığının göstergesi. Raf ayrımlarının sonu, her yönden düşüşün başlangıcı. Arada bir, buna karşılık öyle dosyalar var ki nedendir bilinmez, o boşluğa düşmemek için sınırın en uç noktasında tutunur kalırlar, yüksekliğin verdiği baş dönmesine direnerek, iıısan varlığının normal yaşama sürecini yıllar boyu aşarak.

Başlangıçta da bu dosyalar, memurların dikkatini çekiyor, profesyonel ilgisi, ama kısa zamanda sabırsızlık uyandırmaya başlıyor, sanki bu uzun ömürlülerin açık inadı memurların hayatını kısaltıyor, onların yaşamlarını yiyip bitiriyor gibi. Büyüye, nazara inananlar tamamen yanılmıyorlar, eğer şöyle bir düşünecek olursak, her kategoriden sayılamayacak çokluktaki memurun dosyal arının vakitsizce yaşayanlar arşivinden alınıp, buna karşılık, o ya�aınakta ısrarla inat edenlerin dosyaları sararmaktan çıkıp kar:ırıııaya başlayarak, bir leke gibi, estetikdışı halkın gözüne batıp r:ılıatsız ederek, rafların uç noktalarını işgal etmeye devam edersı·. i�tc o zaman Merkez Arşiv’in Muhafızı yazıcılardan birine -.l’slcncrek, Don Jose, kaldır şu dosyaları, der.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir