Leigh Sauerwein – Koşamayan Kızılderili

Eskiden, Amerika’ nın büyük çayırlarında, Kızılderili insanlar yaşardı. Hiçbir zaman aynı yerde uzun süre kalmazlardı çünkü bizon sürülerini takip ederlerdi. Bizonun derisini giyer, etini yerlerdi. Tipi denilen evleri, birkaç dakikada sökülebilirdi. Tipilerini, doğuya, güneşin doğduğu yere karşı büyük bir çember oluşturacak şekilde kurarlardı. İşte bu insanların, bizim daha çok Siular diye bildiğimiz Dakotalar adlı bir kabilesinde (Dakotalar //bağlaşıklar” demektir.), Ükte adında bir çocuk yaşıyordu. Bu çocuk, ötekilere benzemiyordu. ( Tabloka’nın Oğlu Ona kabilede Topal Ükte diyorlardı. Çünkü bir ayağı diğerinden farklıydı. Böyle doğmuştu; bu onun kaderiydi ve kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Bu yüzden, yaşıtı olan oğlan çocukları çayırlarda koştururken Ükte hfila tipilerinin etrafında toz toprak içinde yuvarlanıyordu. Annesinin eteğine yapışan küçük çocuklar gibi. Oğlanlar ok atmayı öğrenirken Ükte bebeğe bakıyor, çorbanın başında duruyordu. 7 Çünkü öteki çocuklar kadar güçlü değildi.


Onun kolları, köyün köpekler/nin kemirdiği kemikler gibi cılızdı. Yürürl<Ef ücudu garip bir şekilde sağa sola sallan rdu. Sesi de inceydi. Ne zaman köyün içinden geçse kızlar gülüyorlardı. Kaplumbağa Kabuğu küçük beyaz dişlerini gösteriyor, siyah saç örgülerini karga kanadı gibi oynatıyordu. Kaplumbağa Kabuğu’nun arkadaşları Küçük Yol ve Güneş de onun gibi yapıyorlardı. Ardından, elleriyle ağızlarını gizleyerek birbirlerine bir şeyler fısıldıyor, sonra yüksek sesle gülüyorlardı. Ükte her zaman kızlardan kaçıyordu. Aslında Kaplumbağa Kabuğu’nun içinde kötülük olmadığını biliyordu. Ama yine de onu her gördüğünde adımlarını sıklaştırıyor, kendi kendine “Güzel Kapı lumbağa Kabuğu, Topal Ükte ile alay ediyor.” diyordu. Akşamları, tipilerinde babası Tab1oka onu sık sık yanına çekiyordu. – Senin için imkansız olan bir hayatı hayal etme, diyordu. Devamlı ayağını düşüne düşüne kalbin taş gibi olacak. Dünya büyüktür Ükte.

Gözlerini aç. Etrafındaki hayatı seyret. O sana yolunu gösterecektir. Ama Ükte anlamıyordu. Tek bildiği, kabilenin en meşhur savaşçılarından Tabloka’nın 10 oğlu Topal Ükte olduğuydu. Ve içten içe Tabloka’run doğruyu söylemediğini düşünüyordu. “Tabloka herhalde benden utanıyor.” diye düşünüyordu. Elinden hiçbir iş gelmeyen, kanadı kırık bir kuş gibi topallaya topallaya yürüyen oğlundan utanıyordu muhakkak. Hiç cevap vermeden babasının kollarını geri itiyor, sürüne sürüne hayvan derisinden yatağına gidiyor, örtüyü başına çekip kapkaranlık bir uykuya dalıyordu. \ \ Üzgün Yürek – Ükte, git dereden su getir, diyordu annesi ona gün doğarken. Ükte itaat ediyordu çünkü sekiz yaşındayken anneye itaat edilir, büyük erkekler gibi cevap verilmez. Ama sesi duyulmayacak kadar uzaklaştıktan soma homurdanıyordu: “Kadın işi bu!” Dünya her geçen gün daha da küçülüyormuş gibi geliyordu ona. Yalnızca tipi, bakılacak bebek, başında durulacak çorba ve dereye giden yol vardı. ”Keşke yok olsaydım!” diyordu Ükte, bizon derisinden yapılmış torbayı dereye daldırıp su doldururken.

“Bir gölge olsaydım; dünyadaki 13 en küçük şeyin gölgesi, bir karıncanın gölgesi! O zaman, kimse Topal Ükte’yi göremezdi.” Bir gün, Tabloka, Ükte’ye, – Benimle gel, dedi. Oğlu onu izleyebilsin diye yavaş �üyordu. Onu tipilerin oluşturduğu büyülçernberin kenarına getirdi. Yüzleri çayıra dönük durdular. -Gökyüzüne bak oğlum, dedi, uzun koluyla gökyüzünü göstererek. Tıpkı bir baba gibi değil mi? Gökyüzünün altındaki toprağa bak. O da tıpkı bir anne gibi değil mi? Bütün canlı varlıklar, bacakları, ayakları, kanatları veya kökleri olan her şey, onların çocukları gibidir. Tabloka, oğlunu tutup kaldırarak kulağına tekrarladı: � – Mitaküye oyasen ff!J – Bu, “Hepimiz evrenin birbirini tamamlayan bir parçasıyız.” demekti. Ükte bu sözleri öğrendi ama anlamlarını kavrayamadı çünkü kalbi taş gibiydi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir