Lucia Tumiati – Karlar Altındaki Ülke

Nineciğim, nerelerdesin? Çok zamandır seni arıyorum ama hiçbir yerde bulamadım. Bari mektup yazayım dedim. Dilerim postacı beceriklidir de seni bulur. Birisi anlatmıştı: Bir arkadaşına mektup yazmış, zarfın üzerine arkadaşının adını, soyadını, adres yerine de “Kim bilir nerede” diye yazmış. Bir süre sonra bir kart almış, üzerinde, “Birileri biliyormuş” yazılıymış. Ben de böyle bir kart alırım diye umuyorum. Nine, keşke elimden tutup beni parklarda, bahçelerde gezmeye götürebilseydin. Banklara nineleriyle, dedeleriyle oturmuş bir sürü çocuk görüyorum. Bazen dedeleri onlarla oynuyor. Sen de benimle oynar mıydın? Sıra arkadaşım Michele’nin ninesi bazen onunla saklambaç oynuyor. Geçen gün yatağın altına saklanmış, sonra da çıkamamış gir9 diği yerden. Çok güldük. İnsanın böyle bir ninesi olması ne güzel. Nine, sonbahar geldi. Oynamaya gıttıgım parklarda, her yer sarı kırmızı yapraklarla dolu.


Ağaçların altında toplayıp ayırıyorum yaprakları. Büyükler büyüklerle, sarılar sarılarla, kırmızılar kırmızılarla. Yapraklardan sana bir hediye yapıp getirmeyi isterdim. Hoşuna gider miydi acaba? Acaba ne derdin bana? Penceremin önüne tuhaf bir kuş kondu. Camı gagalayıp durdu. Hemen koşup açtım ama korktu, uçup gitti. Yoksa sen mi göndermiştin onu, nine? Söyle geri gelsin. Ona zarar verecek bir şey yapmayacaktım. Nine, o kadar isterdim ki dizinin dibinde oturmayı, sen de elini omzuma koysaydın. Bana hayatını anlatsaydın. Nerede yaşıyorsun, ne kadar uzak, değişik, belki de harika yerlerde gezip gülüyorsun. Sesini duymak isterdim. Kim bilir, konuştuğun benim dilim mi? Belki birilerine beni anlatıyor10 sundur. Seni çok özlüyorum nine, bunu sana nasıl söyleyebilirim? Sen de beni özlüyor musun? Birilerinden duydum, kızarmış tatlı patatesten söz ediyordu. Bunun ne olduğunu kimse bilmiyor.

Bir bahçıvana sordum, omuz silkti. Bir lokantada aşçıya sordum, gülmeye başladı. “Ne olduğunu bulursan haber ver, ben de yapmak isterim” dedi. Sen biliyor musun nine? Nineciğim, seni altında renkli içliğiyle uzun eteklerle hayal ediyorum. Böyle giyinen kadınlara bayılıyorum, sen de böyle giyin isterdim. Tombul kollarının arasına sokulsam azıcık uyumak için, kendimi nasıl güvende hissederdim. Bazen kendimi öyle yalnız hissediyorum ki. Yollarda hep seni arıyorum. Torunlarının ellerinden tutmuş giden ninelere bakıyorum. O ninelere ben de elimi uzatmak istiyorum. Geçen gün top oynadım, gol attım. Çok sevindim. Arkadaşlarım beni alkışladı. 12 Ama bunu sana söyleyemem çünkü nerede olduğunu bilmiyorum. Hayatımın ilk yıllarına dair pek bir şey hatırlamıyorum.

Sadece karları hatırlıyorum. Gözlerimi kapattığımda, önümde bembeyaz yerler uzanıyor. Bir orman görüyorum, bir de birisinin bana seslendiğini duyuyorum. Geceleri sık sık o sesi duyuyorum ancak, “Buradayım, buradayım! Gelin beni alın! ” diye bağırmaya çalışsam da sesim çıkmıyor. Uyanıyorum, aklıma sen geliyorsun. Kim bilir kimin sesi o? Arkadaşlarım yüzmeyi bilmiyor. Bazıları havuza yüzme öğrenmeye gidiyor, anlattıklarına göre yüzme tahtasına yapışıp kalıyorlarmış. Bir de demezler mi, “kurbağalama” yüzüyorlarmış. Ben yüzmeyi hep biliyordum. Bir nehirde mi doğdum acaba diye düşünüyorum. Suyla ilk temasımı, nasıl titrediğimi hatırlıyorum ve suyun hem yüzünde hem dalarak nasıl balık gibi yüzdüğümü. O nehri bulacak olsam cumburlop atlayacağım neşeyle. 13 Belki o zaman nehirde mi doğdum, yoksa sadece öyle mi hayal ettim, anlayacağım. Bilgisayar kullanmayı öğreniyorum. Bilgisayarda nasıl yazı yazıldığını, yanlışların nasıl düzeltildiğini, sayfanın nasıl büyütülüp küçültüldüğünü okulda öğretiyorlar.

Ancak bilgisayarın çok daha önemli işlere yaradığını biliyorum. Mesela bilgisayar, boşlukta gizlenen milyonlarca kişiyle konuşmanı sağlıyor. Bunu hemen yapmak istiyorum. Nine, dünyanın hangi köşesinde her nereye saklandınsa seni ben bulacağım belki de. Bekle beni. Bugün okulda öğretmen, ağzında çikletle konuşulmaz diye beni azarladı. “Gel buraya, ağzındaki çikleti hemen çöpe at! ” İyi de, ağzımda çiklet yoktu ki! Hiç sevmem çikleti. Zaten dişlerim çapraşık olduğu için tel takılı. Onun da ağzında tel takılı olsaydı da görseydim bakalım nasıl konuşuyormuş? Senin dişlerine tel takıldı mı hiç? 14 Nine, bir zamanlar çocukların dişlerini çekmek için iple kapının koluna bağladıkları, biri kapıyı açınca da bir avazda dişten kurtuldukları doğru mu? Köpeğim dağda patikadan düşerek burun üstü yere çakıldı. Kestane toplamaya gitmiştik. Bir yerden atlamamız gerekiyordu. Ben atladım, o da arkamdan. Ama onun ayağı kaydı. Taşta kan lekesi gördüm. Önemsemedim.

Sonra dönüşte, yanımızdakilerin köpeği oradan atlarken durmadan havladı. Benim köpeğimse diğer taraftan dolandı, diğer köpeğe bir şey belli etmemeye çalıştı. Ters taraftan, ayağımın dibinden yürüdü. Eve döndüğümüzde ön iki dişinin kırıldığını fark ettim. Zavallıcık. Şimdi utanıyor ve hiç havlamıyor. Acaba köpekler için diş doktoru var mıdır? Nine, sen biliyor musun, neden ayaklar başımızdan daha hızlı büyüyor? Geçen yıl alınan ayak15 kabılar ayağıma olmuyor ama berem oluyor. Tam tersi olsa daha iyi olmaz mıydı? Hayvanat bahçesine gittim. Bir sürü hayvan vardı, hepsi de bana çok üzüntülüymüş gibi göründü. Bir arkadaşım, “Yok canııım!” dedi. “Hiç de üzgün değiller, belki de yiyecek bekliyorlardır.” Olabilirdi tabii. Bir yerde, beyaz bir ayı mağarasından burnunu uzattı, gelip önümde oturdu. Arkadaşım ona sesleniyor, şeker uzatıyor ama o yerinden kıpırdamadan ısrarla bana bakıyordu. “Merhaba!” diye fısıldadım ayıya.

“Ninemi tanıyor olabilir misin?” “Ne yapıyorsun? Ayılarla mı konuşmaya başladın?” diye güldü arkadaşım. Ayı başıyla evet demek istercesine bir hareket yaptı gibi geldi bana. Öğretmenim bugün bana bazı sorunlarım olabileceğini, bunu annemlerle konuşmam gerektiğini 16 söyledi. Neymiş benim sorunlarım? Bazen neler düşündüğümü sadece sen biliyorsun. Kimsenin sırları olamaz mı? Bir sorunum yok benim, sırlarım var. İnsanın sırları olması güzel. Hem öğretmen ne bilir seni, beni? İnsan her şeye burnunu sokmaz ki!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir