Bu bir gerçek öykü … Mehmet Faraç, çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği Urfa’yı anlatıyor “Kötüler Mahallesi”nde … Binlerce yıllık geçmişin hala izlerinin yaşadığı, Mezopotamya kültürüyle yoğurulmuş topraklarda hayatın sayfalarını karıştırıyor Mehmet Faraç … Urfa’da, Şeyh Mesud Tepesi’nin yamacında kurulmuş “Kötüler Mahallesi”nde haya_tın sayfalarını çevirdikçe önce Mahmut Usta’yı tanıyoruz … Tarihin gölgesi düşüyor önümüze … Islak bir gecenin içinde sanki kaybolan yıldızları arıyoruz, umutla umutsuzluğun birlikte yeşerdiği topraklarda … Peki ya Kazancı Bedih? .. 70 yaşında ünlü olan Bedih, aşkın, hüznün, acının türküsü olurken, engin müzik kültürü içimizin derinliklerinde alevleniyor … Kaçakçılığın boy verdiği topraklarda “iyiler-kötüler” aynını yaşam gücü olarak gölgeli düşleri oluşturuyor; yasak aşklar, baskılar genç kızların gözlerinde ölümcül bakışları andırıyor … Dönüşü olmayan yolculuklar, mayın döşenmiş tarlalar bilinçsizliğin karanlık ormanına sürüklüyor insanları … Yaşam acımasız!.. Yaşam korku bahçesi!.. Sonra ceylan gözlü Sara’nın öyküsü … 9 “Berdel” Ve ölüm … Mehmet FARAÇ Uygarlığın izlerini, kör bıçakla yok etmek isteyen düşünce!.. Ay ışığında parlayan genç kızlar, kaçakçılar “Kötüler Mahallesi”nin yorgun savaşçıları… Çocukların limonlu şekerler aldığı kör bakkal Mengulo … Yaşam bu işte … Sanırım “Kötüler Mahallesi” günümüzde “iyiler sınıfı”nın başka bir yüzü … Yaşamın ta kendisi!.. Hikmet ÇETİNKAYA 10 ı� Urfa’da Ehber Dağı’run eteklerinde kurulmuştu Kötüler Mehlesi … Arkada bir beşik gibi Deyr Yakub Manastırı � C: � � o ::,-0 f Kötüler Mahallesi Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız Karşıyaka köyleri, oba/arıyla Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, Komşuyuz yaka yakaya Birbirine karışır tavuklarımız Bilmezlikten değil, Fıkaralıktan Pasaporta ısınmamış içimiz Budur katlimize sebep suçumuz, Gayri eşkiyaya çıkar adımız Kaçakçıya Soyguncuya Hayına … Ahmed Arif Kötüler Mahallesi … Urfa’da, Şeyh Mesud Tepesi’nin gölgesinde kurulmuştu Kötüler Mahallesi … Yöre insanı mahalleye “Mehle” derdi … Kötüler ‘in arkasında tarihin görkemli bir anıtı vardı… Ehber Dağı. .. Ehber öyle sıradan bir dağ değildi… Soylu bir dağdı… Krallar yatıyordu bağrında … Urfa’nın ünlü mevlüthanlanndan Tenekeci Mahmut bir yaz günü kent kültüıii üzerinde araştırmalar yapan bir ekiple Ehber ve çevresinde geziye çıkmıştı. Rehberlik yapıyordu … Uzun boylu, zayıf bedenli, soluk benizliydi Mahmut Usta … Asık suratlıydı, pek gülmezdi. Kalp hastasıydı … Harran Üniversitesi öğretim üyelerinden sanat tarihçisi Cihat Kürkçüoğlu’nun da aralarında bulunduğu gruba Ehber’i anlatıyordu: 13 ———– Mehmet FARAÇ – Bili misiz buraya niye Ehber deyiler? … – Bilmiyoruz Usta … – Ağam burası aslında Ehber degıldır … Doğmsu Abgar’clır… Bozularak dilimize yerleşmıştır. Abgar Osroene krallarının adıdır… I.Abgar… il. Abgar gibi … Tenekeci Mahmut Usta, elinde mendiliyle Ehber’in eteklerinde ilerlerken kan ter içinde kalmıştı. Kimsenin adını, yerini bilmediği, ıssız bölgelerde, viranelere gizlenmiş mağaraları, kuyuları, karlıkları eliyle koymuş gibi bulurdu. Çocukluğu, gençliği bu dağlarda geçmişti … İnanılmaz güçlü bir hafızası vardı. Okula gitmemiş, okuma yazmayı kendi kendine öğrenmişti. Yüzlerce mani, gazel, hoyrat, hikaye ve türküyü ezbere bilirdi. Ünlü türkücüler ve derlemeciler için önemli bir kaynaktı. Yaşamını Uıfa müziğine adamış, besteler yapmıştı. O da Kötüler Mehlesi’nde doğmuştu. Mahmut Usta, Ehber’in eteklerinde biraz ilerledikten sonra kendisini Uıfa tarihinin gizemine kaptıran Cihat Hoca ve yanındakilere döndü: – Gelin bahın size ne göstereceğam … Az sonra hep birlikte bir mağaraya yöneldiler. Mahmut Usta, sakin, diğerleri şaşkındı. Özellikle kentle ilgili çok sayıda kitap yazan Cihat Hoca, şaşınmştı: – Nedir Mahmut Usta burası? … – Abgar’ın mezarı… Cihat Hoca hemen mağaranın içini fotoğraflamaya başladı. Burası gerçekten bir kaya mezarıydı. İçinde birkaç lahit bulunan muhteşem bir kaya mezarı… Keşfedilmemiş bir hazine bulmuşlardı. Heyecanla mağaranın her yerini incelediler. Cihat Hoca, bu bölge ve çevresinde Neolitik Çağ’dan kalma mağaralar olduğunu anlattı. Mimarlık tarihi kadar eskiymiş bunlar. Aslında Urfa’ da ilk yapılaşmanın başladığı dönemden itibaren açılan taş ocaklarıyla oluşmuştu bu mağaralar… Buralardan çıkan taşlar Uıfa mimarisinin ana malzemeleriydi. Bölge insanı bu taşlara 14 Kötüler Mahallesi “Hevara” diyordu. Yumuşak, kolay işlenebilen bu beyaz taşlardan inşa edilen evler yazın serin, kışın sıcak tutuyordu. Kimi Urfa evlerinde yapı süslemelerinin nakış gibi işlenmesi de bu taşın güzelliğinden kaynaklanıyordu. Evliya Çelebi Uıfa evlerini anlatırken boşuna mı, “Orada yüzlerce saray vardır” demişti … Cihat Hoca bunları anlatırken Ehber’de bir kayanın gölgesine oturdular. Kumanyalarını açıp yemeye hazırlanırken, ünlü gazelhan Mahmut Usta elini kulağına atmış, davudi sesiyle söylemeye başlamıştı: “Atıma verdiler sarı samanı … Vurdular ağamı da öğle zamanı … Vah ölüm … Belimi sen büktün, belimi … Salıver kolumu … Yüce dağ başında unum elendi, Sırma bıyıklarım da kana bölendi … ” O kadar güzel okuyordu ki… Herkes sessizce ve hayranlıkla dinledi onu. Tarihin gölgesinde, mistik bir mekanda, bir müzik abidesi en etkileyici yorumuyla, bir divan hoyratını seslendirmiş, herkesi mest etmişti … Az mı bu dağlardaki mağaralarda yatıya gelmiş, sabahlara kadar gazel, hoyrat okumuş, arkadaşlarıyla edebi sohbetler yapmış, engin müzik kültürünü yeni yetişen gazelhanlara aktarmıştı … 70 yaşında şöhreti yakalayan çırağı Kazancı Bedih bu mağaralarda feyz almıştı ondan? … Yemeklerini yedikten sonra gezmeye devam ettiler…

Mehmet Faraç – Kötüler Mahallesi
PDF Kitap İndir |