Mehtap Kayaoglu – Opucuk Kutusu

BU AKŞAM, yeğenimin yanına yatıp, saçlarını okşadığımda bu kitabı yazmaya karar verdim. Yaklaşık on dakika kadar önce iki teyze, iki yeğen birlikte ranzada altlı üstlü yatıyorduk. Bir süre sonra artık yeğenlerin yalnız kalıp uyumalarının daha doğru olacağını düşünerek yanlarından ayrıldık. Birkaç dakika sonra kız kardeşim, erkek olan yeğenimizin yanına tekrar yattı. Teyzesi kardeşinin yanına yatınca, kendisini yatağında yalnız hisseden Akanda, annesinin yanma geldi ve: “Anneciğim, ne olur benimle yatar mısın?” diye ablamı yanma çağırdı. Ablam, evde misafir olduğunu, onunla yata-mayacağını söyleyince, yeğenim (Ki ben ona “çiçeğim” diye hitap etmeyi çok seviyorum.) asık bir yüzle odasına gitti. Aslına bakarsanız o anda gıyaben sahiplendiğim kızıma haksızlık yapıldığını düşündüm. Çünkü kardeşimle aynı anda iki kardeşin yanma yatmıştık. Ve haksızlık olmasın diye de aynı anda yanlarından kalkıp odayı terk etmiştik. On dakika sonra birinin yanma bir teyze yatıyor, diğeri de anneyi yanına davet ediyor ve reddediliyordu. Kahraman teyze olarak olaya el koymam gerekiyordu. Benim tatlı yeğenim nasıl olur da yatağına üzgün giderdi? Nasıl olur da çiçeğimin üzülmesine seyirci kalabilirdim? Onun küçücük bir üzüntü haline bile dayanamazken, onu öyle üzgün görüp eve gidersem nasıl uyku girerdi gözüme? Vicdan azabı yiyip bitirmez miydi beni? Üstelik herkes biliyor ki o benim kızım. Benim minik kızım. Sanki benim bir parçam.


Sanki ablamın değil de benimmiş gibi hissettiğim bir varlık. Kız kardeşim Betül, oğlunun yanındaydı. Peki ben neredeydim? Niye o tatlı oğlunun yanında yatarken, ben kendi kızımın yanında değildim? Neler neler… Hani bilirsiniz, kısacık bir anda neler geçer insanın aklından. Hiç ummadığınız, tasarlamadığınız bir yığm rahatsız edici düşünce… Vicdanınızı zorlayan… Sevginizi sorgulayan… 2 Bizi tanımayanlar için belirtmekte fayda var. Kız kardeşimle ben, ablamın çocuklarına resmen sahip çıktık. Ablamın çocuklarını aramızda paylaştık. Ama bu paylaşım, zaman’la kendiliğinden gelişen bir süreç oldu. Ben sekiz yaşındaki kız yeğenimi sanki benim kızımmış gibi hissederken, kız kardeşim altı yaşındaki erkek yeğenime karşı aynı duyguları beslemeye başladı. Sonra da kalp kalbe karşı meselesi devreye girdi. Şimdi onlara sorun “En çok hangi teyzenizi seviyorsunuz?” diye hiç tereddüt etmeden cevap verirler. Büyük, beni; küçük, kardeşimi. Neyse… İkinci kez çiçeğimin yanma yattığımda, yoğun yaşadığım bir günün en güzel hediyesini aldım hiç haberim yokken. Yüzünü duvara dönmüş yatıyordu. Gittim yanma uzandım. Arkadan sarıldım.

Yanağını öptüm. Her zaman söylediğim gibi “Seni dünyada her şeyden çok seviyorum biliyor musun?” dedim. Başıyla biliyorum der gibi bir hareket yaptı. Sonra birden yüzüstü yatar vaziyette doğruldu. Sol elini açtı. Sağ eliyle de, sanki avucunun içinden bir şeyler alıp yan tarafa atıyormuş gibi yapmaya başladı. Önce oyun oynuyor sandım. Ama öyle ciddiydi ki merak edip izlemeye başladım. Dört-beş kez aynı hareketi yaptıktan sonra sırtı bana dönük pozisyonda tekrar yattı. Hayy Allah… Ne oldu böyle?. Anlayamadım gitti__ Niye böyle bir şey yapmış olabileceğini düşündüm hızla. Düşündüm… Düşündüm… Daha fazla düşünmeye ne gerek var? İnsanlığın ilk yıllarından beri uygulanan en pratik metodu devreye sok. Tam sırası. Sadece “SOR”. Evet evet sor ona ne olduğunu!.

Ben de öyle yaptım. Sordum: “Ne o\âuln “Hiiçç… Bir şey yok. Sadece annemin öpücüklerini, öpücük kutumdan attım.” Sadece annemin öpücüklerini öpücük kutumdan attım mı? Nasıl bir şey yok? Onun bir öpücük kutusu mu varmış? Hem de benden habersiz? Hem de her şeyini bildiğimi zannederken? 10 Her şeyimizi paylaşıyoruz!… Paylaşmıyor muyuz? İmkansız… Çiçeğim benden hiçbir şeyini gizlemez… Öpücük kutusunu bile! Şaşkınlığımı toparlamakta gecikmedim. Yarı tebessüm-lü, yarı şaşkın devam ettim: “Öpücük kutusu mu?” “Evet!” “Senin bir öpücük kutun mu var?” “Evet!” “Hey^^ı bu çok güzel!. Ne yapıyorsun öpücük kutusuyla?” “Akşama kadar yanaklarımda biriken bütün öpücükleri bu kutunun içine dolduruyorum…” Gözlerini, o en sevdiğim ifadesiyle kocaman kocaman açarak büyük bir iştahla anlatmaya devam etti: “Akşama kadar biriken öpücükler yanaklarıma sığmıyor. Hepsini biriktirip öpücük kutuma atıyorum. Kaç kere öptüyseniz hepsini. Bütün sevdiklerimin öpücüklerini dolduruyorum. Annemin, senin, kardeşimin, anneannemin, dedemin, babamın, Betül Teyzemin, dayımın… Hepini-zinkileri….” “Bu çok ilginç!” “Tanımadıklarımmkini doldurmuyorum. Sadece en sevdiğim insanların öpücüklerini!” 3 “Anlıyorum… Sen çok tatlı bir kızsın biliyor musun?… Biraz önce annemin öpücüklerini kutudan atıyorum mu dedin, ben mi yanlış anladım?” “Evet… Annemin öpücüklerini kutudan dışarı attım. Seninkileri de atmıştım biraz önce. Yanımdan kalkıp gittiğin zaman. Ama geldiğini görünce tekrar kutuya yerleştirdim.

” “Annenin öpücükleri ne kadar dışarıda kalacak?” “Bilmem… Annem benimle yatmıyor hiç… Hep kardeşimle yatıyor… Baksana çağırdım gelmedi yanıma…” “Evet gelmedi… Ben de gördüm…. Acaba niye gelmedi? Benim bildiğim ablam tatlı kı?ı yanına çağırınca koşa koşa ge’ lirdi… A;y;y niye gelmedi acaba?” “Bilmem!” “Bugün çok yoruldu. İçerde de anneannenle dayın var. Acaba onlara ayıp olmasın diye gelmemiş olabilir mi? Yani nU yeyse benim aklıma öyle geldi…” “Hm… Evet… Belki onun için gelmemiştir.” “Yazık… Kim bilir nasıl içi gidiyordur şimdi kızımla yata’ iniyorum diye…” “İstiyor mudur gerçekten?” “Hem de nasıl.’.” Yüzünde mutlu bir ifade oluştu birden bire: “Bence de…” Bence de dedikten sonra elini yatağının başucuna doğru götürdü. Bana da gösteri yaptığının farkında olduğu için, bir pandomima sanatçısı edasıyla bir şey alıyormuş gibi yaptı. Tahmin edebileceğiniz gibi eline aldığı şey öpücük kutusuydu. İçine bir şeyler koyarken bir yandan konuşmaya devam etti: “Dur şöyylee!. Annemin öpücüklerini kutuya geri koyayım.” “Nerden aklına geldi öpücük kutusu edinmek?” 11 12 “Eee çok kolay Mehtap Teyzeciğim… Gerçek bir kutum olsaydı herkes bu kız aptal mı, hiç kutuya öpücük doldurulur mu diye düşünürdü akıllım… Hayali olunca daha güzel!. Kimse görmüyor. Sadece ben biliyorum. Akşamları öpücüklerimi biriktiriyorum.

Kimse görmeyince de kimse aptalca diye düşünmez.” “Evet gerçekten çok akıllıca. Peki bu öpücükleri biriktirince ne yapacaksın?” “Cennete götüreceğim… Sonra orda herkesin öpücüğünü kendisine vereceğim. Düşünsene herkes yanağında kendi öpücüğünü görünce ne kadar sevinir değil mi? Annem, anneannem, kardeşim, sen… Hepiniz mutlu olursunuz!.” Nedense bu öpücükleri biriktirme gerekçesi beni çok duygulandırdı. Fark ettirmemeye çalıştım yanağımdan sızan gözyaşlarını. Sıkıca sarıldım. Öptüm. Tekrar öptüm… Tekrar öptüm… “Minik aşkım benimi. Seni çooookkkk seviyorum!.” “Ama bu kutunun şekli yok biliyor musun? Yani tam bir şekli yok. Nasıl söylesem… Garip bir şekli varmış sanki… Öyle çok kutuya benzemeyen bir kutuymuş… Olur mu sence?” “Bir tanem hayal senin… Kutuyu istediğin gibi şekillendir… Kimse senin hayaline karışamaz- ¦” îşin aslı daha fazla konuşsam belki gözyaşlarımı saklamaya devam edemezdim. Yazıyı yazarken bile merak ediyorum niye duygulandığımı. Minik çiçeğime iyi geceler dilemeden önce: “Biliyor musun bilgece bana çok güzel bir hediye verdini” dedim. – “Ben mi? Ne hediyesi?” “Kitap yazma fikri hediyesi… Daha doğrusu içinde ne oh’ cağına bir türlü karar veremiyordum.

Seninle konuşunca ka-famda şimşekler çaktı. Senin sayende çok güzel bir kitap yaza-cağım.” 4 “Tamam yaz… İstersen bu anlattıklarımı da yaz.” “Ciddi misin? İkimizin arasında kalmasını istersen yaz’ mam. Yoksa başkaları da duyar ama ona göre!” “Aman olsun ya boş ver!. Ama güzel yaz tamam mı? Okuyanlar çok beğensin…” “Elimden geleni yaparım. Hiç merak etme… Bana yardım edersen güzel bir kitap yazabilirim aslında.” “Nasıl yardım edeyim?” “Çocuklarla, gençlerle ilgili merak ettiğimiz bir sürü durum var. Sana sorarım, sen cevap verirsin, ben yazarım. Olur mu?” “Oluurrr!.” “Bence sen artık uyu. Uyku saatin geçmeye başladı. Ama uyumadan önce bir şey yapmanı istiyoruml” “Ne yapayım?” “En basta annenin, sonra hepimizin seni ne kadar çok sev’ diğıni düşün. Hem de deliler gibi sevdiğimizi… Sonra huzur içinde uyu…” “Tamam… Mehtap Teyzeciğim seni öpebilir miyim?” , Öpücük sesleriyle ortalığı inlettikten sonra, odadan çıkarken aklıma geldi: Yaklaşık her gün “Mehtap Teyzeciğim, bugün beni kaç kere öptün?” diye sormasının öpücük kutusuyla bir ilgisi olabilir miydi? 13 14 Yıllardır psikoterapi yapıyorum. Beş yıllık psikoterapi hayatımda sayısız gençle çalıştım.

Ergenlik sorunları, ergenlik bocalamaları adı altında niteleyebileceğim sayısız görüşme. Aslına bakarsanız insan yaşamında en fazla önemi olan, ama öneminin farkına varamadığımız bir yaşam dilimi ergenlik. Uzman olarak bireysel danışma, aile terapisi, evlilik danışmanlığı, çocuk terapisi yapıyorum. İtiraf etmem gerekirse en fazla haz duyarak çalıştığım grup ergenler. Büyümeye başlayan ama aslında büyük olmayan; aklı her şeye eriyor sandığımız ama daha biz büyüklere ihtiyaçları olan; kendisini anne babasıyla yarıştıran ama yarışacak yeterli donanımı olmadığının farkında olmayan o muhteşem grup. Evet onlara “muhteşem” diyorum… Muhteşem diyorum çünkü kendilerindeki farkında bile olmadıkları potansiyellerinin, insanda hayranlık uyandırmaması mümkün değil. Bu kitap ihtiyaçtan yola çıktı. Beni yazmaya yönelten öyle garip bir ihtiyaç belirdi ki içimde, bunun açıklamasını nasıl yapabileceğimi tam olarak bilmiyorum doğrusu. Yıllardır keyifli çalışmalar yapıyorum onlarla. Terapiler, egzersizler yapıyorum, yaşam alanlarını farklılaştırmaya, onları yakından tanımaya gayret ediyorum. Onlarla ilgili birçok konuda bilgi edinmeye çalışıyorum. Ele geçen bilgiler doğrultusunda ergen’in ailesini yönlendiriyorum. Yaptığım tüm çalışmalardan sonra birçok aileden, farklı ifadelerle aynı cümleleri duyuyorum. “Bize ne yaptınız?” “Sanki bir mucize oldu!” insan böyle bir cümleyi duyduğunda başlangıçta mutlu oluyor. Zamanla alışıyor.

Sonra kendisine sormaya başlıyor “Niye böyle düşünüyorlar?” diye. Niye böyle düşünüyorlar? Odada bir mucize için uğraşmıyoruz ki. Ne ben ne de başka bir uzman arkadaşım, mucizeler yaratmadığını bilir. Bilir, çünkü uzmanlar mucize yapmaz. Sadece çocuklara ulaşmanın bir yolunu bulur. Çocuğun derinlerde yaşadıklarını bulmaya çalışır. Çelişkilerini, çatışmalarını, doyurulmamış ihtiyaçlarını, üzerine yüklenmiş baskıları ortaya çıkarır. Tüm bu ortaya çıkarılanlar doğrultusunda yönlendirme yapılınca da ortada sorun diye bir şey kalmaz. Çalışmalar kişiyi ve aileyi desteklediği için, 5 bundan sonraki hayatlarında önlerine çıkacak başka problemlerle nasıl baş etmeleri gerektiği konusunda bilgi sahibi olurlar. Yani uzmanlar mucize yapmazlar. Yaptıkları tek şey onlarla aynı dili konuşmaktır o kadar… “Öpücük kutusu” bana bir şeyler anlattı. Bu gece yaşadıklarım, size anlattıklarımdan daha fazlasına anlattı bana. “Öpücük kutusu” aslında bir sembol. Bu öyle bir’sembol ki, ne kadar iyi tanıdığımızı düşünürsek düşünelim, ne kadar bizim bir parçamızmış gibi görünürse görünsün, ne kadar bizden hiçbir şeyi saklamadıklarını 15 16 bilirsek bilelim, çocuklarımızı aslında yeterince tanımıyo-ruz. Ya da onlann tanımamıza izin verdikleri kadarıyla tanıyoruz.

Hatta birçoğumuz onları tanımaya, anlamaya çalışmıyoruz bile. Bir yetişkin, adına ister anne deyin ister baba ister teyze, çocuğunu ne kadar tanıdığını düşünürse düşünsün, açıkta kalan bir yerler mutlaka oluyor. Elimde büyüyen, dünyada her şeyden çok sevdiğimi düşündüğüm yeğenimle ilgili ilginç bir gerçeği, gizli bir yaşam mutluluğunu, tesadüfen yanma yatınca öğreniyorum. Düşünün ki o anda yanma yatmasaydım, öpücük kutusunu kim bilir ne zaman öğrenecektim. Hatta öğrenebilecek miydim acaba? Onların ilgileri, ihtiyaçları, beklentileri, sevdikleri, sevmedikleri, yaptıkları, yapamadıkları, bildikleri, bilmedikleri. vs. öyle çok şey var ki! İstemedikleri her şeyi yapmaları için zorluyoruz. Tam da yanlarında olmamız gereken yerlerde, artık büyüdüklerini ve ayaklarının üzerinde durmaları gerektiğini söyleyerek yapayalnız bırakıyoruz onları. Ne zaman ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz kısaca. Bu kitabın yazılmasının bir ihtiyaç olduğunu düşünerek kaleme alıyorum. Birçok anne babanın işine yaramasını ümit ediyorum. Çocuklarınızla aynı dili konuşabilmenizi sağlayabilir-sem ne mutlu bana. Kitabımda, gençlerle yaptığım psikoterapi öykülerim var. Bu öyküler, okuyan herkesin rahatlıkla anlayabileceği biçimde hazırlandı. Hikâyeler yazılarken, herhangi bir bilimsel çatışmaya yol açmaması için, psikoterapilerin içeriğine yer verilmedi.

Örnek vakalar sadece, gelme nedenleri, geldikleri dönemde ele geçen bulgular ve çalışma sürecinden sonra gençler ve aileleri üzerindeki değişiklikler boyutuyla ele alındı. Örnek olaylar anlatılırken mümkün olduğunca kendi tecrübelerim ve bilgi birikimimin sizlere ulaşması, yaşamınızda sizlere ipucu vermesi hedeflendi. Anlatılan olaylardaki kişilerin, yaşları ve cinsiyetleri etik kurallar gereği değiştirildi. Çiçeğime söz verdiğim gibi yazmaya çalıştım. “Ama güzel yaz tamam mı? Okuyanlar çok beğensin!” demişti. Umarım okuyanlar çok beğenirler… Umarım okuduklarını yaşamlarına uygulayanlar da çok beğenirler… 17 KENDİ YOLUNDA YÜRÜMEK KENDİ yolunuzda yürüdünüz mü hiç? Kimse sizi itip çekmeden, ne yapmanız gerektiğini söylemeden kendi yolunuzda… Tam da olmasını istediğiniz gibi… Birilerinin hayatının bir yerlerindeki boşlukları doldurma zorunluluğu olmadan… Birilerinin geçmiş ülkülerini, gelecek beklentilerini takviye etme yükümlülüğü taşımadan… Birilerinin sizi çok beğenmesini sağlamaya çalışmadan… 6 Atacağınız her adımda, acaba doğru mu yanlış mı diye düşünmeden… Evde annenizle babanız arasındaki sevgi dengesini kaybettirdiğiniz hissine kapılmadan… Koruma kılıfı içinde, birçok egoistçe baskıya maruz kalmadan… Özgür yetiştirilme adına, damdan düşer gibi kendinizi hayat karşısında yapayalnız hissetmeden… Nerede ne yapması gerektiğini bilmeyen insanların elinde, yaşamınız ve benliğiniz gözünüzün önünde yok olup gitmeden… Birilerinin ters etki ve davranışlarının kurbanı olmadan… Çevrenizdeki en güvendiğiniz büyüklerin sizi aldattığını anlayarak, derin üzüntülere dalmadan… İç dünyanızda oluşturduğunuz, kendinizi kurmaya çalıştığınız o en zorlu mücadelenizde, ayağınıza çelme takılmadan… Hatta hayatınızda kendi kendinize attığınız çelmelerin bedelini, mutluluğunuzu yitirerelc ödemek zorunda kalmadan… Bazen sendeleyerek… Bazen tökezleyerek… Bazen sersemleyerek… Bazen ağlayarak… Bazen öfkelenerek… Bazen ümitsizliğe kapılarak. Bazen ne yapacağınızı bilemeyerek… Bazen her şeyin üzerinize geldiğini düşünerek… , Bazen kimsenin sizi anlamadığını düşünerek… Bazen çaresizliğe kapılarak. Bazen azarlanarak… Bazen gülerek… Bazen sevilmediğinizi düşünerek. Bazen ben kimim diye endişelenerek… .;•,; Bazen kendinizi kandırılmış hissederek… . , j! 19 20 Bazen huysuzlaşarak… Bazen aksileşerek… Bazen kızarak… Bazen kızdırarak… Ama her şeye rağmen mutlu… Her şeye rağmen umutlu… Her şeye rağmen gelecekten ümitli… Her şeye rağmen kendi değerlerinize sahip çıkarak… Her şeye rağmen mutluluğu, eğer istiyorsanız, bulacağınız yerin, tam da kendi içsel hayatınız olduğunu bilerek… Her şeye rağmen hayatın yaşanmaya değer olduğunu… Her şeye rağmen dünyada eşsiz olduğunuzu… Her şeye rağmen, birilerinin sizi hep sevdiğini… Her şeye rağmen birilerini kazanmak için mücadele verdiğinizi… Her şeye rağmen mutlulukların, aslında uzanıp alabileceğiniz kadar yakın olduğunu… Her şeye rağmen, en kötü anlarınızda bile, bir yerlerde sizin için harika bir çıkış bulabileceğinizi… Her şeye rağmen sizi siz yapan, size kendinizi iyi hissettirebilecek iyi yanlarınızın varlığını… Her şeye rağmen kendiniz olmayı… Kendi yolunuzda yürüyor olmayı hiç denediniz mi? * * * Kendi yolunda yürümek, kişinin seçtiği, istediği, içinde bulunduğu yolun, kendi yolu olduğunu algılaması; yürüdüğü yolun kendi iç dünyasına uygun olduğunu hissetmesi; yöneldiği geleceğin özüne uygun olduğunu duyumsamasıdır. Yani kendi yaşam planını, kendi ihtiyaçları doğrultusunda yapabilmesidir. Yetişkin yaşlarda gelinmesi gereken kimlik gelişim süreçlerinin son noktasıdır bir anlamda. İlk çocukluk yıllarından beri bilinçaltının derinliklerinde, kendisiyle ilgili kim bilir ne planlar yapıyor insan. İyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla nice plan… Bu yaşam planı bir anlamda, insan beyninin derinliklerinde fazla da bilinçli olmayan, ancak kendisi için hayati önem taşıyan olaylarda kendisine kılavuzluk etmesine yardımcı oluyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir