Murat Ağırel – Sarmal

Birazdan okumaya başlayacağınız sayfalar 21. yüzyıl Türkiye’sinin Rabıta’sını ortaya koyuyor. Bu Rabıta, araşürmacı gazeteciliğin üstadı Uğur Mumcu’nun ortaya çıkardığı Rabıta’dan farklı değil. Onun devamı… Dün Mumcu’nun kitabındaki Rabıta’yı oluşturan dinci sermaye ve kişilerin arasındaki bağ bugün de devam ediyor. Hem de çok tanıdık isimler aracılığıyla sürüyor bu ilişki. Zaten kitap da burada başlıyor. Yazarken gördüm ki Rabıta, dün Türkiye’de iktidara gelmek için her türlü saldırıyı yaparken bugün doğrudan iktidarın kendisi olmuş durumda. Yıllar içerisinde iktidarı alma süreci vakıflar aracılığıyla etkin bir şekilde yapıldı. Kadrolar vakıflar aracılığıyla yetiştirildi. Bürokrasiye yerleştirildi. Tarikatlar aracılığıyla toplumla bağlantısı kuruldu. Holdingler aracılığıyla da dev gibi bir maddi destek havuzu yaratıldı. Peki, kitabı hazırlarken karşıma kimler, hangi vakıflar çıktı dersiniz? Mesela herkesin dinci eylemleriyle bildiği Milli Türk Talebe Birliği’nin Moskova’dan para aldığını biliyor muydunuz? İlim Yayma Cemiyeti’nin CIA ile olan ilişkisini hiç duydunuz mu? â Peki, Komünizmle Mücadele Demeği’nin Tarkan’ın büyük amcası ile bağlantılı olduğunu biliyor muydunuz? Evet, evet… Bildiriniz “megaslar” Tarkan. Dahası var Metin Ak pınar, Zeki Alasya gibi çok sevdiğimiz isimlerin nerede, nasıl yetiştiğini merak ediyor musunuz? Bııgimkü iktidarın üyeleri, çocukları, Suudi Arabistan ile olan ilişkileri, para transferleri, aldıkları ihaleler, o ihaleleri nasıl aldıkları… I lepsi bu kitap için çalışmalara başladığımda karşıma çıkı‘ı. Yazdıkça şaşırdım, şaşırdıkça yazdım… TÜRGEV, TÜGVA, SETA, Ensar Vakfı gibi yapıların dışında Okçular Vakfı ve Aziz Hüdayi Vakfı gibi ismini pek duymadığınız kuruluşların halkın parasıyla neler yaptıklarına dair okuyacaklarınıza çok şaşıracaksınız.


Neydi bizim meselemiz? Halkın sırtından geçinenler… İnsanlarımızın emeğiyle ürettikleri değeri-parayı kendi çıkarları için harcayanlar. Bu düzene hizmet edenler. İşte bu amaca dair kilometre taşlarını ilerleyen sayfalarda göreceksiniz. Burada ABD emperyalizmine secde eden dinciler de var, bugün “saygı duyduğunuz” isimlerin geçmişte neler yaptıklarına dair tarihi gerçekler de… Araştırma yapmak için o döneme ait onlarca kitap okudum, Türkiye’de tek nüsha ya da birkaç adet kalmış 50 yıllık kitapları toparladım. Yıllar öncesini anlatan dergileri alarak kaynakçamda yer vermeye çalıştım. Röportajlar, görüşmeler yaptım. Onlarca belge, köşe yazısı, fotoğraf elimden geçti. Kitabı hazırlarken yaptığım araştırma sırasında biraz da moralim bozuldu. Çünkü Türkiye’nin göz göre göre nasıl bir kuyuya çekildiğine şahit oldum. Eğitimde, teknolojide, en önemlisi ahlaken de dünyanın en ileriye gitmiş ülkesi olabilirdik. Bu imkânımız vardı. Fakat biz güce tapmayı, gösterişi ve parayı tercih ettik. Evet, ülkedeki imam hatip ve cami sayısı arttı ama ahlaki düzeyimiz aynı ölçüde artmadı. Çünkü çocuklara ve kadınlara tecavüzler de arttı. Cezaevi inşa ettikçe suçlularımız çoğaldı.

8 Uzatmayayım… Birazdan okuyacağınız satırlar, Türkiye’nin yakın tarihi nin kılcal damarlarına uzanıyor. Bir iktidarın anatomisini oltaya koyuyor. Fakat başlamadan bir önemli notu aktarayım: Bu kitaba çok önemli bir katkı da değerli meslektaşım Fatih Şentürk’teıı geldi. Kendisi sadece bilgi ve belge katkısıyla değil, aynı zamanda kimi bölümlerde yaptığı değerli analiz/yorumlarla destek verdi. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Artık başlayabiliriz… Murat Ağırel Biz unutkan bir ulusuz, Unutuyoruz olup bitenleri, Unutuyoruz oğulları kızlan ölen ana babaları, kanlı gözyaşlarıyla baş başa bırakıp gidiyoruz. U ğur. J.umcu ( ierçek ııık11.)|x,11.ır unlardır ki, yükselme ve yenilenme inkıl,llıın.ı yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eftılıme ulaşmasım bilirler. Bu vesileyle şunu da açıklamalıyım ki Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasal ve sosyal inkılâpların gerçek sahihi kendisidir. Sizsiniz. Milletimizde bu yetenek ve olgunluk var olmasaydı, onu ortaya çıkarmaya hiçbir kuvvet yeterli olamazdı.

Herhangi bir gelişme seviyesinde bulunan hır insan kitlesini, bulunduğu durumdan kaldırılıp damdan düşer gibi herhangi bir olgunluk derecesine ulaştırmanın imkânsızlığım, elbette açıklamaya gerek yoktur. (…) Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen zamana uygun ve bütün anlam ve biçimleri ile medeni bir sosyal toplum durumuna ulaştırmaktır. İnkılâplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen düşünceleri darmadağın etmek elzemdir. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her halde bu anlayışlarda bulunan uydurma şeyler bütünüyle uzaklaştırılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyne gerçeklik nurlarım yerleştirmek imkânsızdır. Ölülerden yardım istemek medeni bir toplum için uygun değildir. Var olan tarikatların amacı kendilerine bağlı olan kimseleri dünyada ve manevi olan hayatta mutluluk sahibi yapmaktan başka ne olabilir? Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamı ile medeniyetin ışığı karşısında filan veya falan şeyhin uyarmasıyla maddî ve manevi mutluluğu arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni toplumunda varlığım asla kabul etmiyorum. Delice alkışlanır… Ve bu konudaki son sözünü söyler: İyi biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz!1 1 At.ıtürk, “K.ıstomunu’da İkinci Konuşma”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurıınuı Araştırma Merkezi Başkanlığı. 14 Osmanlı toplum ve eğitim hayatında önemli bir yere s.ıhıp olan tekke ve zaviyeler zamanla yozlaşmış, siyasallaşmış ve toplumsal alanda bölünme ve gruplaşmalara sebep olmuştu. Uygar ve ileri bir millet olma amacını güden toplumumuz için tekke, zaviye, türbe ve tarikat gibi kurumların kaldırılması gerekliydi.

Çünkü tarikatlar artık gelişime engel olmuştu. Tanzimat’tan bu yana başlayan süreç ve tartışmaların sonunda aslında Osmanlı yönetimlerinin de gündeminde olan tarikatlarla ilgili düzenleme Cumhuriyet’in hemen başında gelmişti: 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiş ve birtakım unvanların kullanılması yasaklanmıştı. Kanun, bütün tarikatlarla birlikte şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesini de yasakladı. Peki, biz ne yaptık… Tam tersini! Belki siz yapmadınız ama engel de olamadık. Türkiye, şeyhler, dervişler, müritler ve en kötüsü de meczuplar ülkesi oldu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir