Nick Garlic – Urkunc Teyze ve Ejderhalar

Daniel sekiz yaşındayken, anne ve babası bir uçak alıp, dünyayı keşfetmek için uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Her akşam oğullarını arayıp, tam olarak nerede olduklarını söylemeyi de ihmal etmiyorlardı. Fakat yolculuğun dokuzuncu gününde, Daniel’ın telefonu çalmadı. Onuncu günde de, on birinci günde de arayan yoktu. On ikinci günde anne babayı bulmak için, ünlü kâşiflerden oluşan bir grup yola koyuldu. Kâşifler ormanları, vadileri aştılar, nehirlerden geçip en derin göllere daldılar; fakat ne uçağa ne de anne babaya ait bir şey bulabildiler. Daniel’in anne ve babası, sanki yer yarılıp içine girmişti. 1 Gidecek başka hiçbir yeri olmayan Daniel, doğup büyüdüğü evden ayrılıp, ülkenin diğer bir köşesinde yaşayan Ürkünç Teyze’nin yanına gitmek zorundaydı. 2 Ürkünç Teyze 2 Tabii ki aslında adı “Ürkünç” değildi. Büyük Teyze Emily, hatta tam hali ile ‘Emily Florence Biddle-Smith’ onun gerçek ismiydi. Büyük teyzeydi, çünkü Daniel’ın değil, Daniel’ın annesinin teyzesiydi; yani o kadar büyüktü. Fakat ‘ürkünç’ kelimesi, Daniel’ın trenden inip Emily’yi gördüğü an, aklına gelen ilk şey olmuştu. Ürkünç Teyze onu istasyonda bekliyordu. Daniel büyük teyzesini en son küçücük bir bebekken gördüğünden, onunla ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu. Ona dair zihnindeki görüntüler, sadece birkaç fotoğraftan ibaretti.


Eski fotoğraflarda, Ürkünç Teyze aslında hiç de ürkünç değildi. Şu an karşısına dikilmiş, elinde ‘Daniel’ yazan kâğıdı sinirli bir şekilde tutan, ekşimiş suratlı kadınla ala3 kası bile yoktu. Rengârenk çiçeklerle dolu güzel bir bahçede gülümseyen, sevimli bir kadındı fotoğraflardaki. DaniePın karşısındaki teyze ise hayatı boyunca bir kere bile gülmemiş gibiydi, üstelik baştan aşağı griydi. Çenesinden ayak bileklerine kadar uzanan paltosu, başındaki kocaman şapkası, hatta elindeki bastonu bile griydi. Gri bastonuyla Daniel’ın bavulunu itekledi. “Ne var bunun içinde?” diye sordu. “ Kıyafetlerim; birkaç kitap ve de oyuncak.” “ Ivır zıvır ve fasa fiso!” diye gürledi teyze. “ Benim evimde ıvır zıvır ve fasa fisoya yer yok!” İstasyondan, başka tek bir kelime etmeden ayrıldılar. Uzun ağaçlar ve güzel evlerle dolu bir caddede yürümeye koyuldular. Bütün bu güzel evlerin arasında duvarları çatlamış, pencereleri kırılmış, çatısındaki tuğlaları dökülmüş, bahçesini yabani otlar basmış bir ev vardı. Bu ev Ürkünç Teyze’nin eviydi. İçeri girdiler. Evin içi de en az dışı gibi, karanlık ve kasvetliydi.

Korkunç evin kapısı kapanır kapanmaz, Ürkünç Teyze Daniel’a bavulunu açmasını söyledi. Bavul açılınca da içindeki bütün kitap ve oyuncakları alıp, evin tepesindeki bir odaya kilitledi. “ Ancak çok iyi bir çocuk olursan…” dedi. 4 “ Belki o zaman, hafta sonları sana bir kitap veririm; belki tabii.” “Ama ben her akşam kitap okurum!” diye isyan etti Daniel. “ Saçmalık!” dedi Ürkünç Teyze. “Akşam uyumak içindir, okumak için değil.” Daniel’ı mutfağa götürdü ve önüne buz gibi ıspanaklı bir sandviç ile bir bardak su koydu. “Ama ben ıspanak sevmem ki,” dedi Daniel. 5 Teyzenin cevabı açıktı: “Ispanak çok faydalıdır. Ya yersin ya da aç yatarsın.” Yemek bitince, teyze Daniel’ı yeni yatak odasına götürdü. “ Ben çok erken kalkarım, hem de çok erken,” dedi ve kapıyı çarpıp odadan çıktı. Oda karanlığa bürünmüştü. Kendini çok mutsuz, çok ama çok yalnız hisseden Daniel, yavaşça uykuya daldı.

6 3 İş Başı Ürkünç Teyze sözünün eriydi. Ertesi sabah Daniel’ı tam dört buçukta uyandırıp, kahvaltı için eline buz gibi bir ıspanaklı sandviç tutuşturdu. Sandviçin bitmesini bile beklemeden, DaniePı kolundan tutup, paslanmış bir el arabasının yanma getirdi. “Arabayı al ve beni takip et,” diye buyurdu. Sessiz ve karanlık sokaklarda, ağır ağır ilerlemeye başladılar. Ürkünç Teyze her çöp kutusunun önünde duraklayıp, kutuya dikkatlice bakıyordu. Biraz daha ilerledikten sonra, teyze yine bir çöp kutusunun önünden geçerken aniden durdu ve bastonunun ani bir hareketi ile çöpteki eskimiş ve çamur içindeki bir kilimi el arabasına doğru fırlatıverdi. Daniel daha ne olduğunu bile anlayama7 dan, biraz ilerideki başka bir çöp kutusundan, iki karton bardak ve plastik bir şişe uçuverdi. Uyuyan şehrin sessiz sokaklarında yürümeye devam ettiler. Ürkünç Teyze sadece çöp kutularının önünde duraklıyor ve el arabasını garip garip şeylerle dolduruyordu. Saat yediyi vurduğunda, el arabası gazete tomarları, boş konserve kutuları, fincanlar ve kilimler, hatta tek bir çorap ve altı delinmiş tek bir ayakkabı ile doluvermişti. Bu kez evin yolu tutulmuştu. “Teyze, bir şey sorabilir miyim?” dedi Daniel. “ Eve dönünce bahçede biraz oynayabilir miyim?”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir