Platon – Diyaloglar

Meletos, Anytos ile Lycon, Devletin tanrılarını tanımamakla, ortaya yeni kutsal yaratıklar atmakla, gençliği#bdştan çıkarıp, doğru yoldan ayırmakla suçlandırdıklarında Sokrates yetmiş yaşındaydı. Suçlayanların başı Meletos kötii bir ozandı. Anytos’un zoruyla aldı bu işi üzerine. Anytos’la Lycon da katıldılar sonradan. Zengin sepici Anytos etkin bir söylevci ve halkçı partinin ileri gelenlerindendi. 409’da ordu kumandanıyken Thrasbule ile Otuzları yenmişti. Ksenofon a inanmak gerekirse, (Savunma, 29) Sokrates’e kızgınlığı şu yüzden: Sokrates, çocuğunu sepicilik uğraşında yetiştirdiği için kınamış Anytos’u. Anytos işte bunun için içerliyormtış kendisine. Daha ciddi başka nedenlerin, siyasal nedenlerin olduğu su götürmez: Halkçı partinin ileri gelenleri önünde Sokrates’in eleştirilerinden kendisini yaralanmış duymalı. Lycon üstüne pek bir şey bilemiyoruz. Güldürücü ozan Eupolis yabancı bir kökten geldiği için takılıyor ona. Cratinos da yoksulluğunu, kadınsı davranışlarını doluyor diline. Her neyse, pek önemli birine benzemiyor Lycon. Bu suçlayanlar topluluğunda Meletos ozanları, Anytos el işçileriyle siyasa adamlarım, Lycon söylevcileri temsil ediyordu; yani Sokrates’in bilgilerini, daha doğrusu bilgisizliklerini ortaya koyduğu, onurlarını hırpaladığı, hınçlarım uyandırdığı insanları. Bütün bu kinlere uğrayan Sokrates dalgaya kapılmadı hiç.


Cezalandırılacağını bile bile, öğrencileriyle gene eskisi gibi, davasıyle ilgisi olmayan konularda söz etmekten geri durmadı. Kendisini savunmayı düşünmeyen Sokrates’e şaşan gönüldeşi Hermogenes’i (Sokrates’in Savunması, Ksenofon, 3 4): «Bütün yaşamım boyunca yaptığını başka bir şey miydi?» diye yanıtladı. Anlayamadım, nasıl? «Hiçbir haksızlık etmeden yaşayarak.» Hennogenes, Atina yargıyerlerinin suçsuzları da sık sık yok ettiğini ileri sürmesine karşılık, Sokı-ates iki kez savunma yazmayı denediğini, kutsal belirtinin kendisini bundan alı- 10 SOKRATES’İN SAVUNMASI koyduğunu söylüyor. Diogene Laerce’ye kalırsa, Lysias bu suçlamadan kurtulmayı sağlayacak bir savunma önerebilirdi. Sokrates: «Söylevin çok güzel, ama bana göre değil» diye geri çevirdi. Bu söylevin kurallara göre düzenlendiği, yargıçlardan aman dilemeyi amaçladığı su götürmez. Sokrates’in istemediği de buydu işte. Yazılı olmayan bir söylevle savundu kendisini. Ama daha önce bu söylevi uzun uzun düşünmüş, kurmuş olmalı. Öylesine bir konuşma çalımı gösterdi ki bu söylevde yargıçları da, gönüldeşlerini de etkiledi bayağı. Beş yüz ya da beş yüz bir oydan altmış oy çoğunluğuyla çarptırıldı cezaya. Cezasını saptamaya çağrıldı, suçlu olduğunu benimsememek için boşverdi buna, diyor Ksenofon. Eflatuna göre, daha da ileri giderek, «Beşyiizjer kurultayında» beslenmeyi istemiş Sokrates. Bu istek yargıcılar kuruluna bir kafa tutma gibi geldiği için, bu sefer daha büyük bir çoğunlukla ölüme yargıladılar kendisini.

Cezaevine götürüldükten sonra, Delos’a gönderilen din kurulunun dönmesini beklemesi gerekti bir ay. Çünkü kutsal adaya, her yıl kurban vermeye giden milletvekillerinin gidişleriyle dönüşleri arasında kimseyi öldürmeye izin verilmiyordu. Cezaevinden kaçıp kurtulabilirdi. Ama yapmadı bunu. Cezaevine alman öğrencileriyle görüşüp konuşmakta, düşüp kalkmakta devam etti. Bilim ve erdem yolunda tüketilen uzun bir yaşamı taçlandıran bir sessizlikle, yiğitlikle baldıran ağusumt içerek Öldii. Savunma açık seçik iiç bölüme ayrılır. En önemli olan birinci bölümde Sokrates kendisini suçlayanların savlarını tartışıyor; ikinci bölümde cezasını saptıyor; üçüncü bölümde kendisini ölüme yargılayan yargıçlara haksızlıklarını gösteriyor, kendisini ölümden ve öteki dünyadan alıkoyanlarla görüşüp konuşuyor. BİRİNCİ BÖLÜM I- — Atinalılar! Beni suçlayanların üzerinizde nasıl bir iz- 1? a lenim bıraktıklarını bilmiyorum. O denli kandırıcıydı ki sözleri, kendi payıma ben onları, dinlerken az kalsın unutuyordum kim olduğumu. Bununla birlikte, inanın ki tek bîr doğru söz söylememişlerdir. Bunca yalanın arasında beni en çok şaşırtan, konuşmakta usta olduğumu, bu yüzden de sizleri kandırabileceğimi, uyanık bulunmanız gerektiğini söylemeleridir. Birazdan açıklayacağını yalancılıklarından ötürü yüzle- b ri kızarmadı hiç, bence utanmazlığın daniskasıdır bu. Onlara göre her doğruyu söyleyen adam konuşmakta ustaysa, bir diyeceğim yok. Bunu demek istiyorlarsa, ben söylevci olduğumu benimserim; ama onların kullandığı anlamda değil.

Her neyse, gene söylüyorum, dediklerinde doğru bir yan hemen hemen hiç yoktur. Oysa ben, tersine, gerçeği söyleyeceğim ancak. Ama, Atinalılar, ben onlar gibi baştan başa parlak ve gösterişli deyimlerle, terimlerle bezenmiş usturuplu düzenlen- c miş söylevler çekecek değilim, Tanrı göstermesin; yalnız dilimin ucuna gelen sözcükleri allayıp pullamadan söyleyeceğim. Çünkü bütün diyeceklerimin doğru olduğuna inanıyorum; içinizde kim se beıjden doğrudan başka bir şey beklemesin. Atinalılar, toy delikanlılarımız gibi karşımızda birtakım süslü püslü tümcelerle konuşmak benim yaşımdaki bir adama yakışmaz. Sizden yalnız şunu dileyeceğim: Kendimi savunurken öteden beri alışık olduğum gibi konuştuğumu, agora’da, sarraf tezgâhlarında nasıl konuşursam, ya da başka yerlerdeki konuşmam gibi, burada da öyle konuştuğumu görürseniz şaşmayın, kesmeyin sözümü. Şunu da bilin ki/ ben yetmişini aş- d mış bir adamım, ilk olarak yargıç karşısında bulunuyorum; burada konuşulan dilin de büsbütün yabancısıyım. Onun için, bir yabancının ana diliyle, kendi yurdunun törelerine göre konuşmasını nasıl doğal karşılarsanız, beni de tıpkı bir yabancı sa- 18 a yarak, alışık olduğum gibi konuşmama izin verin. Bu dileğimi yersiz bulmayacağınızı umarım. Söyleyiş iyi ya da kötü olmuş, 12 SOKRATES’İN SAVUNMASI ne çıkar bundan? Siz yalnız benim doğru söyleyip söylemedi’ ğim e bakm, asıl buna önem verin. Bir yargıcın değeri, artamı buna dayanır çünkü; söylevcininki de doğruyu demeye. II. — Atmalılar! Önce bana sürülen eski karalan, beni eskiden beri suçlayanları yanıtlamak uygun olur; daha yenili lerini bundan sonra yanıtlayacağım. Beni yıllardan beri haksız yere sizin yanınızda suçlayıp duran birçok kimseler olmuştur; Anytos’la arkadaşları benim için daha az sakıncalı değillerdir, ama ben bunlardan daha çok korkarım. Evet, Atmalılar, bunlar daha sakıncalıdırlar, çünkü bunlar birçoğunuzu da çocukluğunuzdan beri yalanlarla kandırarak, sözümona göklerde olup bitenlerle uğraşan, yerin altında neler olup bittiğini araşc tiran, yanlışı doğru gibi göstermeyi beceren Sokrates adlı bir bilgin olduğuna inandırmışlardır sizi.

Bu masalı yayanlardır işte, beni suçlayanlar içinde en çok korktuklarım; çünkü bunları dinleyenler, bu gibi sorunlara kafa yoranları tanrılara inanmaz, sanıyorlar. Şunu ekleyeyim: Böyle adamlar çoktur, beni de eskiden beri suçlarlar; üstelik bunları en çok etki altında kalabileceğiniz çağlarda, kiminiz daha çocuk ya da delikanlı iken kulaklarınıza doldurmuşlardır. Hem bu suçlamalar, karşılarında kendilerini yanıtlayacak kimse yokken, benim arkamdan oluyordu, işin kötüsü, bir güldürü yazarını d saymazsak, bunların ne adını biliyorum, ne de sanını; kim olduklarını söyleyemem sizlere. Kıskançlık, çekememezlikle sîzleri kandırmaya çalışan, kendi kendilerini de kandırarak başkalarını kandıran bu adamlar, uğraşılması en güç olanlardır; çünkü bunlar buraya getirilemediği gibi, söyledikleri de çürütülemez… Bu yüzden gölgelerle çarpışmak, kendimi savunurken karşıtlarımı karıştırmak, beni yanıtlayacak kim se yokken konuşmak zorunda kalıyorum. Öyleyse, demin de dediğim e gibi, beni suçlayanların iki türlü olduğunu görüyorsunuz: Bir beni şimdi suçlayanlar, bir de eskiden suçlamış olanlar. İlkin İkincileri yanıtlamam gerektiğini sizin de uygun bulacağınızı umarım; çünkü bunları hem ötekilerden daha çok, hem de daha önce işitmişsinizdir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir