Rene Magritte – Aşıklar

Ben hayatımda bir kere âşık oldum. Yirmi yaşında olduğumu düşünürsek aslında gayet normal bir rakam bu. Ama o kişiye âşık olduğum zaman onu tanımıyordum. Dış görünüşü dışında onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bir bahane ile tanıştım. Daha sonra geçen zaman içerisinde birbirimizi tanıdık. Artık o da bana âşıktı. Ya da en azından öyle gözüküyordu. Ama ben onu tanıdıkça ondan uzaklaşmış ve soğumuştum. Büyük bir tutku ile başlayan ilişki büyük nefretlerle bitmişti. Bu durum hakkında düşünmek için uzunca vaktim oldu. Ben de aslında kendimi ona her zaman olduğum şekilde göstermedim. Belki hiç yalan söylememiş olabilirim ama gerçekten aklımdan geçenleri söylemek yerine sustuğum zamanlar oldu. Ama o, her geçen gün daha da farklılaşıyordu. Bana ”tanıttığı” insan günden güne değişiyordu.


Düşünüyorum da, gerçekten en son ne zaman samimi olmadığım insanların yanında kendim gibi oldum acaba? Bunu hatırlayamıyorum. Tanımadığım insanların yanında geriliyorum açıkçası. Yanlış bir izlenim uyandırma korkusu yüzünden rahatça aklımdan geçenleri söyleyemiyorum. İşte şu anda sanki ilişkiler de bana bu şekilde gözüküyor. Birini etkilemek uğruna sanki olmadığımız biri gibi davranıyoruz. Bu noktada, sürrealist bir ressam olan René Magritte’in The Lovers adlı tablosu bana göstermekten kaçındığımız benliğimizi çağrıştırdı. Bütün odağın yüzü bez parçalarıyla örtülmüş olan bu ”âşıklar”da olduğu tablo sanki söylemek istediğimi betimliyor gibi. Benim âşık olduğum insanın da yüzünde, burada resmedilenden daha güzel daha renkli bir örtü vardı ve ben onu tanıyordum. Resimdekiler de yüzleri kapalı bir şekilde öpüşüyorlar. Çünkü gerçekte öpmek istedikleri insan belki de o bezin altındaki insan değil. İkisi de yalanlarla üretilmiş ve bezin üstünde bile yüze sahip olamayacak karakterlere âşıklar. Acaba hangimiz sevdiğimiz insanları gerçekten tanıyoruz?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir