Tumanının en güçlü ve bütün çağların en ilginç kişilerinden biri olan Joseph Fouché, çevresinde az sevildi, sonraları da çok haksızlık gördü. Napoléon, St. Helena’da iken, Robespierre bir Jacobin iken, Camot, Barras, Talleyrand anılarını anlatırken, Cumhuriyetçi ya da Bonapartçı bütün Fransız tarihçileri onun adını şöylesıne bir yazarken bile ateş püskürürler. Doğuştan hain, zavallı bir entrikacı, aşağılığın aşağılığı, karşı yana geçmeyi meslek edinmiş biri, polis ruhlu, alçak, acınacak kadar ahlaksız… Sövmek ve horgörmek için ondan hiçbir söz esirgenmez. Ne Lamartine, ne Michelet, ne de Louis Blanc onun kişiliğini, daha doğrusu kişilikten yoksun olma direncini araştırmak için ciddi bir çaba gösterir. Onun gerçek yüzü ilk kez Louis Madelin’in biyografisinde ortaya çıkar. Bu tek yapıt dışında bütün bir tarih, dünya çapında bir dönüm noktasında, birçok partiden yana olmuş, psikoloji açısından ikili mücadelesinde Napoléon’u ve Robespierre’i yenmiş bu adamı önemsiz figüranlar sırasına sessizce itivermiştir. Arada sırada ona Napoléonla ilgili bir piyeste ya da bir operette rastlarız; ama çoğunda sıradan bir zaptiye nazın taslağı, bir çeşit Sherlock Holmes benzeridir. Yalın anlatımlarda, arka planda bir rol, önemsiz rolle karıştırılır çoğu. Bu benzeri olmayan kişiyi, kendisi de büyük olan bir tek insan küçümsemedi: Balzac. Zaman sahnesiyle yetinmeyip kulis aralarına da bakmasını bilen o yüksek ve araştırıcı zekâ, Fouché’yi, psikoloji açısından zamanının en ilginç kişisi olarak içtenlikle tanımladı. Sözde kahramanlar ve sözde aşağılık kişiler dahil bütün ihtiraslılara kendi duygu kimyasında eşit unsurlar gözüyle bakmaya alışık, Vautrin gibi bir caniye de, Louis Lambert gibi bir ahlak dehasına da hayran kalabilen, ahlaklı ile ahlaksız arasında hiçbir ayırım yapmayan ve insanı yalnızca ihtirasının yoğunluğu ve isteğinin değeri açısından ele alan Balzac, ihtilalin ve imparatorluğun en çok hor ve aşağı görülmüş, bilerek unutulmaya itilmiş bir insanını bulup ortaya çıkardı. Balzac, bu ‘Deha’yı: “Napoléon u etkisi altında bırakabilmiş tek bakan” ve daha sonra da: “Tanımış olduğum kafaların en güçlüsü,” 7 diye anlatır. Bir başka yerde: “Düz yanlarının altında derinliği olan ve bir şeye davrandıkları sırada kavranamayıp ancak sonradan anlaşılan kişilerden biri,” der. Bu sözler, o sözümona ahlakçıların aşağılamalarından kat kat önemlidir. Balzac, ‘Karanlık Bir Iş’ adlı romanında: “Bu karanlık, derin, olağanüstü ve az tanınan yaratık,” diye özel bir yer ayırarak, “Napoleon’un bile korkuya kapıldığı bu eşsiz deha, kendini birden ortaya koymadı,” der. Kimselerin tanımadığı bu Convention meclisi üyesi, zamanın en olağanüstü ve en çok yanlış anlaşılmış insanı, sonradan ortaya çıkan kişiliğini çalkantılı olaylarda elde etti. Direktuvar’da da geçmişi değerlendirmesini bilen derin görüşlü kişilerin yarını görebileceği bir mevkiye yükseldi. Sonra birden, bazı sıradan aktörlerin kafası aydınlanınca usta sanatçılar oluvermesi gibi, 18 Brumaire’de yapılan hükümet darbesinde beceriksizliğinin belgesini ortaya koydu. Başlangıçta üyesi olduğu dağlılar partisini ve sonradan saflarına katıldığı kralcıların da bütün sırlarını bilen, manastırdan yetişmiş bu solgun yüzlü adam, politika sahnesinin insanlarını, olaylarını ve uygulanmalarını yavaş yavaş ve sessizce incelemişti. Bonaparte’ın sırlarını öğrenmiş, ona yararlı ve çok değerli öğütler vermişti. Ne yeni, ne de eski meslektaşları onun deha derecesini hemen fark etmişlerdi; daha çok hükümet adamlarına özgü bir dehası vardı: “ileriyi görmesinde hiç yanılmıyordu ve inanılmaz derecede keskin görüşlüydü. ” Balzac böyle■ diyordu. Onun böylesine saygısı beni Fouche yle ilk olarak ilgilendirmişti ve Balzac’ın, “insanlar üzerinde Napoleon’dan daha çok kudret sahibi,” diye övdüğü adama yıllardır arada sırada bir göz atıyordum. Ama Fouche ömrü boyunca yaptığı gibi tarih sayfalarında da ikinci planda bir kişi olmasını iyi başarmıştı. Yüzünü ve planlarını göstermekten pek hoşlanmıyordu. Hemen hep olayların içine gizleniyor, taraflar arasında makamının kisvesine bürünüp hiç göze çarpmadan faal olmasını başarıyordu; saatin içindeki saat makinesi gibiydi. Meslek gelişmelerinin keskin dönemeçlerini ve kaçamak profilini olayların kargaşalığında yakalayıvermek pek güç, pek seyrek başarılabiliyor. Daha tuhafı da var! Fouche’nin böyle kaçamak yakalanmış profillerinden hiçbiri ilk anda ötekine benzemez. 1790’da papaz okulu öğretmeni, l f o ‘ ‘de kiliselerin yağmacısı, 1793’te komünist, beş yıl sonra birçok milyonluk ve bir on yıl sonra da Otranto Dükü olan adamın saçı ve teniyle, hep aynı adam olduğunu düşünebilmek için biraz çaba gerekir. Ama değişmeleri aşınlaştıkça yeni çağların bu yüzde yüz Makyavelcisinm kişiliği, daha doğrusu kişiliksizliği de ilginçleşir gittikçe. Onun art nedenler ve gizliliklere bürünmüş politika hayatı beni gittikçe daha çok çekiyor, kişiliği gittikçe daha acayipleşiyor, hatta ifritleşiyordu. Böylece, günümüz hayatının en tehlikeli ve henüz iyice işlenmemiş tipleri olan diplomatların hâlâ bilinmeyen ama çok gerekli anatomisine ben de birşeyler vereyim diye ve yalnızca ruhbilim heyecanıyla Joseph Fouché’nin hikâyesini yazmak durumuna geliverdim. Böylesine ahlaka aykırı bir yaradılışın hayat hikâyesinin -Joseph Fouché gibi böyle olağanüstü ve çok önemli birisi de olsa- zamanımız isteğine uymazlığını anlamamak olası değildir. Zamanımız, kahramanların özyaşamöykülerini arıyor ve hoşlanıyor. Politika alanında yaratıcı önderlerden yana yoksun olan zamanımız, geçmişin parlak örneklerini arıyor. Kahramanların özyaşamöykülerinin iç dünyayı genişleten, zihni yücelten ve kuvvet arttıran gücünü bilmezlikten gelmiyorum, hiçbir zaman. Ama bu özyaşamöyküleri, gerçekten önder yaradılışta kişiler o sırada ve her zaman için dünyanın gerçek alırıyazısı üzerinde ağır basarmış gibi bir tarih yanıltması tehlikesini de birlikte getirirler. Kahraman yaradılışta olan kişiler, yalnızca varlıklarıyla, onyıllarca, yüzyıllarca düşünce dünyasını etkilerler, ama yalnızca düşünce dünyasını. Ama gerçek ve günlük hayatta, politika alanında üstün kişiler, yüzde yüz düşün insanları değil, değerleri çok az, ama daha becerikli bir başka çeşit insanlardır: Ard plan kişileri. 1914-1918’de dünya tarihi ölçüsünde savaş ve barış kararlarının sağduyu ve sorumluluğa dayanmadığına, tersine, arka planda gizlenmiş ve kişiliğine güvenilmeyen, anlayışları kıt insanlarca yönetildiğimize seyirci olduk. Güvenilmez ve çoğu zaman kötülerin kötüsü politika oyununu, ulusların çocuklarım ve yarınların gözü kapalı bir bağlılıkla teslim ettikleri politikayı, sarsılmaz inançlara bağlı doğru ve geniş görüşlü insanların değil, tersine diplomat, adını verdiğimiz o meslek kumarbazlarının, eliçabukluk, boş sözler ve sağlam sinirler ustalarının oynadığı ve ötekilerin hep oyuna getirildiklerini her gün ve yeni baştan görmekteyiz. Politika, Napoléon ’un dediği gibi ‘Modem alınyazısı’ olduysa, korunmak için o insanların arkasındaki gizli kuvvetleri ve böylece de güçlerinin tehlikeli sırrını öğrenmeyi denemeliyiz. Joseph Fouché’nin hayat hikâyesiyle politika insanı örneğine ben de birşeyler katayım istedim. Salzburg, 1929 sonbaharı STEFAN ZWEIG 9 BİRİNCİ BÖLÜM YÜKSELİŞ (1759-1793) ■ -w- oseph Fouche, 31 Mayıs 1759’da liman kenti N antes’da I I dünyaya geliyor. O tranto D ükü unvanını almasına daha I I çok var. Ana ve baba soyunda denizciler, tüccarlar bulu- ^ J n u y o r . Böyle bir soydan gelen erkek evladın yine bir denizci, bir gemi işletmecisi, ya da kaptan olması çok olağan. Ama bu cılız, kansız, sinirli ve çirkin oğlanın o tarihlerde bir çeşit kahramanlık isteyen böyle sert zenaatlara uygun hiçbir yanı olmadığı çok erken ortaya çıkıyor. Kıyıdan iki mil uzaklaşsa deniz tutuyor. O n beş dakika koşsa, ya da çocuklarla oynasa yorgun düşüveriyor. Anası babası, böylesine zayıf bir oğlan ne olabilir, diye haklı bir kaygı duyuyorlar. Ç ünkü 1770 Fransa’sında, düşünce yanı uyanmış ve sabırsızca zorlamaya başlamış burjuvazi için henüz fazla yer yok. M ahkemelerde, devlet dairelerinde, her işte ve her görevde bütün yağlı kapılar soylulara ayrılmış. Sarayda çalışabilmek için kontluk arması, ya da baron olmak gerekiyor. H atta orta sınıftan biri orduda saçlarını ağartmış olsa bile onbaşılıktan yukarıya yükselemez. O rta sınıf, durum u kötü ve ahlakça bozulmuş Fransa’da, her yerden henüz uzak tutulm aktadır. Pek uzun süre yalvaran o titrek ellerin, bu tür istekleri bir yirm i beş yıl sonra yum rukla istemelerinde şaşılacak bir yan yok. Kala kala bir kilise kalıyor: Dünya bilgisi bakım ından H anedandan çok daha bilgili, dem okratik ve anlayışlı bin yıllık geçmişi olan büyük bir güçtür kilise, yetenekli herkese bir yer buluyor ve görünm eyen krallığını en alt tabakadan olanları da alıyor. Küçük Joseph, Congregtionist’ rahipleri okulunda çalışkanlığıyla sivrildiğinden, bilgisi yeterli olunca ona matematik ‘ Congregtionist: T a rik a tç ı p a p a z. (Y ay.) 11 ve fizik öğretmenliği, eğitmenlik ve yönetim de bir iş veriyorlar. Cizvit rahipleri sürüleliberi Fransa’da Katolik eğitime yön veren rahipler arasında yükselme şansı pek bulunmayan, alt basamaklarda da olsa saygı görür bir mevkiye sahip. Kendisinin de yetiştiği, öğrenirken öğrettiği bir okulda. Papazlar için gerekli adakta bulunm uş olsaydı, daha da yükselip per, hatta günün birinde piskopos, ya da kardinal olabilirdi. Ama Fouche’nin en karakteristik yanı, herhangi bir şeye, herhangi birisine yüzde yüz bağlanmaya duyduğu tiksinti, mesleğinin daha ilk basamaklarında ortaya çıkıyor. Rahip kılığını ve takkesini giyiyor, öteki ruhanilerle birlikte keşiş hayatı sürüyor; Congregtionist rahipleri yanında geçirdiği on yılda dış görünüşüyle de, iç dünyasıyla da bir rahipten hiç farklı değil. Ama yüksek ayinlere katılmıyor ve hiçbir adakta bulunm uyor. H er zaman olduğu gibi, değişebilme olanağını elde tutm ak için her durum da dönüş yapma kapısını açık bırakıyor; kiliseye de tam verm iyor kendini. Sonraları ihtilalde D irektuvar’da,1 Konsüllükte, im paratorlukta, ya da Krallıkta yaptığı gibi. Bir insana karşı bağlanmak ne söz, Joseph Fouche Tanrıya bile öm rü boyunca bağlı ve yüküm lü kalmıyor.
Stefan Zweig – Fouche, Bir Politikacının Portresi
PDF Kitap İndir |