İnsana bakıldığında onun anlaşılmayan gizli yanları, bilinmeyen tarafları bulunmak anlamlarını taşır. Eski insanlar: “Hayvanın alacası dışında, insanın alacası içindedir.” derler. Bir hayvanı dış görünüşüyle tanımak mümkündür. Ama insanı dışından tanımak zordur. Onun gizli ve hileli taraflarını söz ve davranışları ortaya çıkarır. İnsan çoğu zaman kendini gizler. Eski hakimlerden biri rüşvet almış. Görev yaptığı yerde halkı soyup soğana çevirmiş. Bu şekilde epeyce mal mülk toplamış. Halk bu hakimden o kadar bıkmış ki şikâyet üstüne şikâyet etmiş. Sonunda hakimin işine son verilmiş. Haksız kazançla zengin olan hakim, İstanbul’a nasıl döneceğini düşünmeye başlamış. Yol boyunca haramiler, eşkıyalar varmış. Onlar, nasıl almışlarsa, hakimin İstanbul’a döneceği haberini almışlar. Hakim, bir kervancıyla anlaşmış. Develere çanak, çömlek ve değersiz eşyalar yüklenecekmiş. Altınlar da bu kapların arasına gizlenecekmiş. Hakim de tanınmamak için kıyafet değiştirecekmiş. Hakim, senelerdir giydiği alaca benekli ve kaplan derisinden yapılmış kürkünü ters çevirip giymiş. Kavuğunu da çıkarıp başını kervancılar gibi sarmış. Kervanla gizlice yola koyulmuş. Birkaç gün ilerledikten sonra haramiler, kervanı dar bir geçitte durdurup kontrol etmişler. Değerli eşya olmadığını görünce kızmışlar ve hakimi sorgulamaya başlamışlar. Hakimin üstünü başını ararken alaca benekli kürkünü fark etmişler. O an heyecanla reise seslenmişler: – Reis müjde! Aradığımız hakim burada, demiş. Reis: – Nasıl olur, onun sırtında alaca kürkü yok muydu, diye sormuş. – Var, var! Var olmasına var da onu ters giydiği için alacası içinde. Bu yüzden onu tanıyamadık, demişler. Alacasını içinde saklayan insanlardan kendimizi korumalıyız. Çünkü böyle insanlar gerçek yüzlerini hep gizlerler. Bir fırsatını bulduklarında bize büyük zararlar verebilirler. İçi dışı bir olan insanlardan zarar gelmez ama gerçek niyetini gizleyenlerden her şey beklenir. Aldanma dışına bakıp Alacası var içinde. Nice yuvalar yıkıp Alacası var içinde. ALİ KIRAN BAŞ KESEN Bu deyim, kabadayı yani haylaz delikanlı konuşmasıdır. İşsiz güçsüz, acıması olmayan külhanbeyleri için kullanılır. “Dal kıran baş keser.” atasözünün değişmiş hâlidir. Atalarımız ağaca çok önem verirlerdi. İstanbul Fatih’i Sultan Mehmet’in: “Ormanlarımdan bir ağaç veya fidan kesenin başını keserim.” sözü atalarımızın ağaca, yeşile verdiği değeri çok güzel anlatmaktadır. Batılı gezginler, hatıra kitaplarında, yıllar önce ülkemizin bir ağaç denizi olduğunu anlatmaktadırlar. Bugün ise geriye çıplak tepeler, çatlamış topraklar ve uzayıp giden bozkırlar kalmıştır. Bu nedenle her yıl toprağımızın bir kısmı denizlere sürüklenip gitmektedir. Ağaç, temiz havadır, yağmur ve berekettir. Memleketin zenginliği, çocukların yattığı beşik, evimizin kapısıdır. Oturduğumuz sandalye, masa, kullandığımız mobilyadır; okuduğumuz kitap, yazı yazdığımız defterdir. Ülkemizi, geleceğimizi seviyorsak fidan dikelim. Ağaçlarda kuşlar şarkı söylesin, yuva yapsın dallarına. Gölgesinde dinlensin insanlar. Ağacı kesmede ve ormanı yok etmede Ali kıran, baş kesen olmayalım. Kendi elimizle geleceğimizi yok etmeyelim. Ali kıran, baş kesen: Toplumun yüz karası. Ali kıran baş kesen: Herkesin maskarası. ALTIN YUMURTLAYAN TAVUĞU KESMEK Çok kâr getiren bir şeyi elden çıkarmak, ondan gerektiği gibi faydalanamamak, sürekli bir kazancı açgözlülük ederek daha çok almak için yok etmek anlamlarında kullanılır. Altın yumurtlayan tavuk kesilir mi? Kesilmez. Çünkü altın yumurtluyor. Her güne bir altın… Tavuğu kesersek bundan mahrum kalırız. Demek ki bize sürekli fayda sağlayan bir şeyi aç gözlülük edip elden çıkarmamalıyız. Açgözlülük, sevilmeyen sıfatlardandır. Çok insan bu sıfattan kurtulamadığı için sevdiklerini kaybetmiş, cahilce davranışlarının kurbanı olmuştur. Açgözlü değil, tokgözlü ve kanaatkâr olalım. Masaldaki adamın durumuna düşmeyelim. Hani, fakir bir adamın her gün bir altın yumurtlayan tavuğu varmış. Adam bir gün şöyle düşünmüş: “Bu tavuk, her gün bir altın yumurtluyor. Galiba bunun karnında bir hazine var. Neden her gün bir altın verecek diye bekleyeyim. Bu tavuğu kesip karnındaki bütün altınlara bir anda kavuşayım.” Sabırsız, düşünmeden hareket eden adam ertesi sabah tavuğu kesmiş. Bakmış ki tavuğun karnında hiç bir şey yok. Adam, yaptığı hatayı anlamış ama iş işten geçmiş. Açgözlülüğünün cezasını çekmiş. Acele etme, sabırlı davran. Altın yumurtlayan tavuk kesilmez. Açgözlülük her şeyi yer bitirir. Mal, mülk, servet azar azar birikir. AYAKLARI SUYA ERMEK Hatasını anlamak, aklı başına gelmek, gafletten uyanıp doğruyu bulmak anlamlarında kullanılır. Hayatımızda yanlış bir iş yapmaya kalkıştığımızda vicdanımızın uyarısı ile karşılaşırız. Yanlış iş yapmaktan vazgeçeriz. İnsan melek değildir, hata yapabilir. Yaptığımız hatalar bizim için öğretici olmalı. Bunlardan ders çıkarmalıyız. Böylece hak ve hakikate kavuşur, huzur buluruz. Eskiden uyurgezerlerin yattığı yerin çevresine kaplar içinde su koyarlarmış. Uyurgezer, uyku hâlindeyken kalkıp etrafta dolaşırken ayakları su dolu kabın içine girermiş. Ayakları su ile temas edince uyanıp kendine gelir, ne yaptığının farkına varırmış. Tekrar yatağına döner, mışıl mışıl uyumaya başlarmış. Gerçeği kavramaktır, Ayakları suya ermek. Tehlikeden kurtulmaktır, Ayakları suya ermek.
Yukup Kavas – Dut Yemis Bulbul
PDF Kitap İndir |