Hastahanenin avlusunda, avret otlarının, ısırganları» ve yabani kenevirlerin teşkil ettiği koca bir ormanla çevrili küçük bir pavyon vardır. Çatısı paslanmış, bacası yarı yarıya yıkılmış, antresinin
çürümüş basamaklarında otlar fışkırmış ve sıvalarından ancak izler kalmıştır. Pavyonun ön cephesi hastahaneye bakar; arka cephesi ise – hastahanenin, üzerine çiviler çakılmış kurşunî renkli tahta
perde-sile ayrılan – tarlaya nazırdır. Sivri uçları yukarıya çevrili olan bu çivilerin, bu tahta perdenin ve bizzat bu pavyonun, bizde yalnız, hastahane ve hapishane binalarında görülebilen, o kendine has
mağmum ve menhus bir manzarası vardır.
Şayet ısırganların sizi dalamasından korkmazsanız, pavyona giden daracık yoldan yürüyerek, içerde ne olup ne bittiğini gözden geçirelim. Dış kapıyı açarak taşlığa giriyoruz. Burada, duvarların dibinde ve sobanın yanında, hastahanenin eski püsküleri, bir dağ
gibi yığılı durmaktadır. Şilteler, parça parça olmuş eski hırkalar ve kaputlar, nantalonlar, mavi çizgili gömlekler, hiç bir işe yaramayan kullanılmış ayakkabılar… Bütün bu eski püsküler bir kümeye
yığılmış, buruşmuş ve birbirine karışmış bir halde çürümekte ve boğucu bir koku neşretmektedir.
Anton Pavloviç Çehov – 6. Koğuş
PDF Kitap İndir |