Bir Yılbaşı sabahı dostum Sherlock Holmes’u ziyarete gitmiştim. Yanı başında piposu ile kanepeye uzanmıştı. Üzerinde robdöşambr vardı. Yanında duran bir yığın buruşmuş gazetenin hepsinin okunduğu belli oluyordu. Gözüme bir şapka çarptı. Kanepenin yanında bir sandalye bulunuyordu. Sandalyenin arkasına bir şapka konmuştu. Bu, kullanılamayacak kadar eski olan bir fötr şapkaydı. Sandalye üzerinde tutulduğuna göre Sherlock Holmes […]
Arthur Conan Doyle – Sherlock Holmes – Dörtlü İttifak
Sherlock Holmes, şömine rafının köşesinden şişeyi, halis maroken kutusundan da şırıngayı aldı. Uzun, beyaz, titreyen parmaklarıyla ince uçlu iğneyi ayarladı ve sol kolunu sıvadı. Düşünceli bakışları bir süre sayısız iğne izleriyle dolu adaleli kolunda ve bileğinde dolaştı. Nihayet iğnenin ucunu kolundan içeri daldırdı, küçük pistonu aşağı doğru bastırdı ve keyifle derin bir nefes vererek kadife […]
Arthur Conan Doyle – Sherlock Holmes – Dörtlerin Yemini
Sherlock Holmes şöminenin üstünde, bir köşede duran şişesini aldı ve maroken kutu içindeki enjektörünü çıkardı. Uzun, beyaz parmaklarıyla enjektörün ucuna incecik iğneyi telaşla taktıktan sonra, gömleğinin kol ağzını kıvırarak sol kolunu açtı. Bir süre düşünceli bakışlarla bileğindeki ve kaslı kolundaki sayısız iğne deliğine ve yaraya baktı. Sonunda iğnenin sivri ucunu koluna batırdı, ufak pistona parmağıyla […]
Arthur Conan Doyle – Sherlock Holmes – Böcek Avcısı
“Tuhaf bir tecrübe miydi?” diye sordu doktor. Evet, dostlarım, hayatım boyunca bir daha asla yaşamak istemeyeceğim çok tuhaf bir tecrübeydi. Böyle bir olayı bir daha yaşayabileceğimi zannetmiyorum, çünkü bu olayın sahip olunan tek bir hayatta bir insanın başına iki kez gelmesi olasılık teorilerine bile aykırı. Bana ister inanın ister inanmayın, ama anlatacağım olaylar tamamen ve […]
Arthur Conan Doyle – Sherlock Holmes – Boş Ev
1894 baharında saygıdeğer Bay Ronald Adair’in olağandışı ve anlaşılmaz koşullar altında öldürülmesi, tüm Londra ahalisinin dikkatini çekmiş, sosyete dünyasını ise dehşete düşürmüştü. Halk, polis soruşturması sırasında ortaya çıkan birçok ayrıntıyı öğrenmişti ancak kovuşturma için açılan dava öylesine eziciydi ki kanıtların önemli bir miktarı saklanmış ve tüm gerçekleri ortaya çıkarmak gerekli görülmemişti. Ancak şimdi, yani olayın […]
Arthur Conan Doyle – Sherlock Holmes – Bir Kimlik Vakası
Sherlock Holmes’le birlikte Baker Sokağı’ndaki evde şöminenin karşısında oturuyorduk. “Aziz dostum,” diye söze girdi, “hayat, insan aklının alabileceğinden çok daha gariptir. Bizler aslında sıradan denen şeyleri çoğu zaman hayal bile edemeyiz. Şayet ikimiz şu pencereden el ele uçup, bu büyük şehrin üzerinde dolaşarak çatıları hafifçe kaldırıp aşağıda olup biten garipliklere, sıra dışı tesadüflere, planlara, niyetlere […]
Arthur Conan Doyle – Sherlock Holmes – Baskerville’lerin Köpeği
Sabahlamadığı zamanlarda ki, bu çok sık olurdu, genellikle geç kalkan Bay Sherlock Holmes, kahvaltı masasında oturuyordu. Ben ise şöminenin önünde duruyordum. Konuğumuzun bir gece önce unutmuş olduğu bastonu eğilip yerden, halının üstünden aldım. Penang Lawyer dedikleri cinsten ucu topuzlu, kalın, güzel bir bastondu bu. Topuzun hemen altında iki üç santim genişliğinde gümüş bir halka vardı. […]
Arthur C. Clarke – Uzay Efsanesi #4 – 3001 Son Efsane
Onlara ilkçocuk deniyordu. İnsanoğluyla uzaktan yakından ilgileri olmamalarına rağmen, etten ve kandandılar; uzayın derinliklerine baktıklannda, korku ile hayranlık arası bir saygı, şaşkınlık ve yalnızlık hissi kaplıyordu içlerini. Güç kazanır kazanmaz, kendilerine yıldızlar arasında dostlar aramaya başladılar. Araştırmaları sırasında, çok çeşitli yaşam türleri ile karşılaşmışlardı ve binlerce gezegenin evrim süreçlerini izlemişlerdi. Kozmik gecede ilk zeka pınltılannın […]
Arthur C. Clarke – Uzay Efsanesi #3 – 2061 Uzay Efsanesi
Yazarın Notu; 2010: İkinci Efsane’nin 2001: Bir Uzay Efsanesi’nin doğrudan doğruya bir devamı olmayışı gibi, bu kitap da 2010’un devamı değildir. Aynı konu hakkında aynı karakterleri ve olayları içeren, ama aynı evrende geçmesi gerekmeyen çeşitlemeler olarak kabul edilmelidirler. 1964’te (insan Ay’a ayak basmadan beş yıl önce!) Stanley Kubrick “dillere destan bir bilimkurgu filmi” yapmamızı önerdiğinden […]
Arthur C. Clarke – Uzay Efsanesi #2 – 2010 Uzay Efsanesi
‘ Tüm Galakside, “bilinç”ten daha değerli bir şey bulamadıklarından, onun her yerde doğması için çaba gösterdiler. Yıldız tarlalarının çiftçileri oldular, ektiler, bazen de biçtiler. Bazen de soğukkanlılıkla zararlı otları ayıkladılar. Bin yıllık bir yolculuktan sonra araştırma gemisi Güneş Sistemi’ne girdiği zaman dev dinozorlar çoktan yok olmuştu. Gemi donmuş dış gezegenleri geçti ve ölmekte olan Mars’ın […]
Arthur C. Clarke – Uzay Efsanesi #1 – 2001 Bir Uzay Efsanesi
Şimdi hayatta olan her insanoğlunun ardında otuz hayalet duruyor, çünkü bu aynı zamanda yaşayanların ölenlere oranıdır. Zamanın başlangıcından günümüze kadar Dünya gezegeninde aşağı yukarı yüz milyar insan yaşamıştır. Bu sayı ilginçtir, çünkü şaşılası bir rastlantıyla bizim yerel evrenimiz Samanyolu’nda yaklaşık yüz milyar yıldız olduğu tespit edilmiştir. Buna göre yaşayan her insan için evrende bir yıldız […]
Haruki Murakami – Zemberekkuşu’nun Güncesi
O kadın telefon ettiğinde mutfakta kendime makarna pişiriyor, bir yandan da Rossini’nin radyoda çalan Hırsız Saksağan uvertürüne eşlik ediyordum, ki makarna pişirmek için bu kadar uygun bir müzik olamaz. Önce telefon sesine aldırış etmeyip makarnamı pişirmeyi sürdürmek geldi içimden. Neredeyse hazırdı zaten. Claudio Abbado yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrası, kendini müziğin coşkusuna kaptırmış, sesini iyice yükseltiyordu. […]
Haruki Murakami – Yaban Koyununun İzinde
Sabah baskısında, tek paragraflık bir haberdi. Bir arkadaşım bana telefon edip, haberi okudu. Bir özelliği yok. Liseyi yeni bitirmiş acemi bir muhabirin yalnızca alıştırma olsun diye yazabileceği bir haber. Tarih; bir sokak köşesi, bir kamyon sürücüsü, bir yaya, bir kaza, bir ihmalin araştırılması. Bir derginin iç kapağındaki o şiirler gibi geliyordu kulağa. “Cenazesi nereden kalkıyormuş?” […]
Haruki Murakami – Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında
4 ocak 1951 benim doğum günüm. Yirminci yüzyılın ikinci yarısının ilk senesinin ilk ayının ilk haftası. Annemle babam bana Hacime –Japonca’da “başlangıç” anlamında– ismini verdiklerine göre, kutlanacak bir şey olmalıydı. Üstelik yüzde yüzlük bir doğum artışı varken. Babam büyük bir borsa kuruluşunda çalışıyordu, annemse tipik bir ev kadınıydı. Savaş sırasında, babam daha öğrenciyken askere çağrılmış […]
Haruki Murakami – Sahilde Kafka
“Öyleyse, para meselesi bir şekilde halloldu?” diyor Karga adlı delikanlı, o her zamanki sakin konuşma tarzıyla. Sanki derin bir uykudan yeni uyanmış da, çene kaslarını henüz tam olarak hareket ettiremiyormuş gibi. Aslında mahsus öyle yapıyor; gayet uyanık olduğu kesin. Her zamanki gibi. Başımı sallayarak onaylıyorum. “Ne kadar?” Bir kez daha içimden hesapladıktan sonra yanıtlıyorum: “Nakit […]
Haruki Murakami – Koşmasaydım Yazamazdım
Gerçek bir centilmen ayrıldığı kadından da, ödediği vergiden de konuşmaz diye bir söz vardır. Aslında bu kuyruklu bir yalan. Bunu az evvel ben öylesine uydurdum. Kusuruma bakmayın. Fakat böylesi bir söz gerçekten var olsaydı, nasıl sağlıklı kaldığını anlatmamak da centilmenliğin kurallarından biri olabilirdi. Evet, gerçek centilmenler kendi sağlıklı kalma yöntemlerini insanların karşısında yerli yersiz anlatmazlar […]