Cang Şianliyen – Erkeğin Yarısı Kadın

Çin gizemli bir ülke. Anlaşılması güç; yabancılar için olduğu gibi Çinliler için de tam bir bilmece. Onu böylesine çekici yapansa, işte bu anlaşılmazlığı. Bu kitap bilmecenin yanıtı için birkaç ipucu veriyor. Umarım her okur kendi yanıtını bulur. Erkeğin Yarısı Kadın, Çin’de 1985 yılında basıldı ve büyük bir tartışma başlattı. Çalışma ıslah kampındaki bir siyasal tutuklunun yaşamını anlatan kitap, cinsellikten, cinsel iktidarsızlıktan da söz eder. Çin’de hâlâ tabu sayılan bu tür konuları irdelemekten kaçınmayan yazar, kitlesel bir ruhsal çöküntünün portresini çizmek için kendi yaşamının ayrıntılarına girmekten de çekinmez. Dilden cinselliğe kadar bütün kişisel işlevlerin denetimini bütünüyle yitiren insanı tanımlarken, totaliter yönetimin bireye indirdiği o sarsıcı darbeyi lanetler. Cang Şianliyen kendi başından geçenleri yazıyor. Yaşamının yirmi yılını ya hapiste ya da Çin’in kuzeybatısında bulunan devlet çiftliklerinde, Sibirya’dakilerin benzeri çalışma kamplarında geçirdi -Çin’in Gulag’ını yazdığı söylenebilir. Bu kitapta anlatılan 1966 ile 1976 arasındaki on yıllık dönemde Çin, yaşamın her ayrıntısını siyasallaştırmak gibi akıl almaz bir maskaralık yaşadı. Toplumun dörtte biri şiddet dolu bir kaosun içindeydi. Bu kitap, o kaosun kişisel bir düzlemdeki anlatısıdır. Sözcüklerin tam karşıtı olan başka sözcüklerle anlatma zorunda kalan insanların sonunda konuşmaktan bütün bütüne vazgeçtiği, kadınların siyasal puan kazanmak için kocalarını ihbar ettiği bir toplumu, uygarlığın kazınıp alındığı ve geride yalnızca hayvansı güdülerin en temelinin, en ilkelinin kaldığı bir dünyayı tanımlar.


Erkeğin Yarısı Kadın, düşsel bir 1984’ten söz etmez. Orwell’in karabasanı Çin’de çoktan gerçekleşmiştir. Bu kitap, çıldırmış bir dünyada sağ kalmanın öyküsüdür. Cang’ın betimlediği şey, aklını kaçırmış bir ülkedir. Bütün öteki Çinliler gibi Cang da bu çılgınlığın bir parçasıdır; bundan kaçınmanın yolu yoktur -ölüm dışında. Cang hem romanda hem de gerçek yaşamda sağ kalmayı başardı. 1960’daki kıtlık sırasında, bulunduğu çalışma kampındaki ‘ceset yığınının altından sürünerek çıktıktan’ sonra, yirmi yıl süren bir siyasal isteriye katlanmak zorunda kaldı. İnsana özgü esnekliği, sağ kalmanın bedelini anlatır, sonra sorar: Totaliter bir sistemde kişi ya da ulus Hayır demeye hangi aşamada karar verir? İnsan, Hayır deme gücünü hangi noktada yitirir? Sağ kalabilen kişinin ‘onurum’ diye koruduğu şey nedir? Sağ kalmakla neyi yitirmiştir? Bu roman yayınlandığında Çinli yazarlara henüz baskı uygulanmıyordu. Ama uygulama başlar başlamaz Cang’ın son kitabı hemen yasaklandı. Gerekçe olarak da yapıtın fazlasıyla açık saçık olduğu gösterildi. Oysa eserin konusu yalnızca insan ve politikaydı. Kitabın ana izleklerinden biri Çin’deki siyasal sistemin Çin halkını cinsellikten nasıl soyutladığıydı. Bu sistem, kendi halkına, hükümete, akrabalarına karşı önyargılı bir güvensizlik aşıladığı gibi insanların özgür iradesini, başkaldırma dürtüsünü de iğdiş etti. Halk hem ruhsal, hem de bedensel olarak iktidarsızlaştırıldı. Cang Erkeğin Yarısı Kadın’da, yoksa Çinli aydınların tamamı hadım mı edildi, diye sorar.

Cang Şianliyen 1936’da Nancing’de doğdu. 1940’da Çin Halk Cumhuriyeti kurulunca Cang, lise eğitimini komünist bir ülkede tamamlamış oldu. 1955’de, henüz on dokuz yaşındayken kuzeybatıdaki Ningşa eyaletinde, bir devlet okulunda öğretmenliğe atandı. 1956’da Mao Zedong ‘Yüz Çiçek Hareketini’ başlattı; bu hareket şimdilerde ‘yılanları (aydınları) deliklerinden çıkarmak için sahnelenen bir oyun’ olarak değerlendiriliyor. Hareketi izleyen acımasız kampanya sırasında Mao’nun politikasını eleştirmeyi göze alanlar ‘sağcılıkla’ suçlanarak ya öldürüldü, ya hapsedildi ya da toplumdan dışlandı. Şiir yazma gibi bir gerekçeyle tutuklandığında Cang, yirmi bir yaşındaydı. Bundan sonraki yirmi yılı hapishaneyle Çin’in Gulag’ı olan çalışma ıslah kampları arasında geçirdi. Çin’in yönlendirilmiş toplumundan bir kez dışlanan kişi, bütün ülkeyi kaçınılmaz bir biçimde kasıp kavuracak olan bir sonraki hareketin doğal hedefi olur. Mao’nun sürekli devrim politikası her başarılı ‘savaşım’ için bir saldırı noktasına gereksiniyordu. Çalışma kamplarındaki öteki Çinliler gibi Cang da pek çok kez bu saldırıların odak noktası oldu. 1965 yılının başlarında Mao Zedong Komünist Partinin pek çok eyalet ve kentteki, özellikle Beijing’deki denetimini yitirdi ve 1966’da Kültür Devrimini başlattı. Asıl amacı Partinin önde gelenlerini, önderleri alaşağı etmek olan bu iktidar savaşımı, yani Kültür Devrimi giderek Çin’i bir iç savaşın eşiğine kadar getiren, kendine özgü bir ivme kazandı. Cang Şianliyen, Kültür Devriminin on yılını sırayla hapiste, Ningşa’daki bir çalışma ıslah kampında ve bir Devlet Çiftliğinde geçirdi. İşte bu kitabında o kampı ve o çiftliği anlatır. Roman 1966’da başlar, 1976’da, Çu Enlay’ın ocaktaki ölümünden sonra, ancak Mao’nun eylüldeki ölümünden önce biter.

Mao öldüğünde çeşitli hizipler, gücü ele geçirmek için çatışmaktadır: Dörtlü Çete, Mao’nun ölümünden bir ay sonra tutuklanır, 1978’de ise Deng Siyaoping yanlısı reformcu ekip yönetimi ele geçirir. Ülke, yıllardır süren kendi kendini yok etme politikasından yavaş yavaş sıyrılır; aydınların ve toplumdan dışlanan pek çok kişinin ‘saygınlığı geri verilir’. Cang da 1979’da eski haklarına kavuşur. Yaşamının neredeyse yarısını mahveden bu ‘yanlış uygulama’ için Cang’dan resmen özür dilenir. Cang, Ningşa’da kalır, yeniden yazmaya başlar; başından geçenleri anlatır. Bu kitapta politikayla şiirin böylesine iç içe geçişi, birlikte dokunuşu Çinli olmayan bir okura yapmacık gelebilir, ama kişisel yaşamların ve kararların politikaya kaçınılmaz bir biçimde bağlandığı Çin’deki çağdaş okur için bu oldukça doğal bir üsluptur. Çinliler, aynı işlemden geçmiş birinin, zihinlerin çarpıtılma işleminden söz ederken ne kadar zorlandığını bilirler: İşte Cang’ın yapıtının Çin’de bunca ses getirmesinin nedeni. Kitap bugünkü Çin’in bamteline basmıştır. Cang’ın okurları arasında Çinli gençlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Bu gençler için Cang, salt yaşadıklarını yazan birini değil, aynı zamanda kendi kuşağının çoğundan farklı olarak bu deneyimler karşısında yıkılmayan birini simgeliyor. Erkeğin Yarısı Kadın’ın başkişisi, dünyayı değiştirmek isteyen insanın elinden hiçbir şey gelmese bile ‘en azından haykırabileceğini’ söylüyor: ‘Bu, kalın bir battaniyenin boğduğu bir çığlık da olsa zararı yok.’ Bu kitap böyle bir çığlık. Cang çığlığını duyanların olduğunu umuyor.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir