Jane Austen – Emma

Emma Woodhouse, güzel, zeki, varlıklı bir kızdı. Rahat bir evi, iyimser bir yaradılışı vardı. Böylece, dünyanın en büyük nimetlerine sahip sayılırdı; ömrünün şu ilk yirmi yılında pek az sıkıntı, üzüntü çekmişti. Sağlıklı, yumuşak huylu bir babanın iki kızının küçüğüydü. Ablasının evlenmesi üzerine, pek genç yaşta evin hanımı olup çıkmıştı. Küçük yaşta yitirdiği annesinin şefkatini ancak hayal meyal anımsıyordu. Gelgelelim son derece kusursuz bir kadın olan mürebbiyesi, şefkat bakımından gerçek bir anayı ona pek aratmamıştı. Mürebbiye Miss Taylor, Woodhouse ailesine gireli tam on altı yıl oluyordu. Artık mürebbiyeden çok, bir dost olup çıkmıştı. Evin kızlarının ikisini de pek severdi. Emma’ya daha düşkündü. Emma ile Miss Taylor arasındaki yakınlık bir kardeş yakınlığıydı. Emma daha çocukken bile Miss Taylor’ın yumuşak huyu, ona çok baskı yapmasına engel olmuştu. Emma’nın mürebbiye isteyecek çağı geçmesinden sonraysa, tamamen birbirine çok bağlı iki arkadaş olarak kalmışlardı. Emma, Miss Taylor’ın görüşlerine son derece değer verir, gene de kendi bildiğini yapardı.


Aslında Emma’nın kusurları, gerektiğinden çok, kendi başına buyruk oluşu ve kendini biraz fazlaca beğenmesiydi. Bu kusurlar, yaşantısındaki sayısız zevklerin katıksızlığını tehlikeye atıyordu. Gelgelelim şu sırada genç kız bu tehlikelerin hiç ayırdında değildi ki, korkmak ya da durumunda bir kusur bulmak hiç mi hiç aklından geçmiyordu. Bu arada, üzüntülü bir şey oldu. Ama bu, tatlı bir üzüntüydü. Emma’nın iç huzurunu kaçıracak türden bir olay da değildi: Miss Taylor evlendi. Emma acıyı ilk olarak Miss Taylor’ı yitirmek yoluyla tattı. Bu çok sevgili dostunun evlendiği gün Emma’nın yüzünde ilk olarak yaslı bir ifade görüldü: Nikâh töreni bitip gelin ve çağrılılar evlerine gidince, Emma’yla babası yalnız başlarına kaldılar ve bir üçüncü kişinin artık hiçbir zaman gelip onlara neşe vermeyeceğini bile bile öğle yemeğine oturdular. Yemekten sonra Mr. Woodhouse, her zamanki gibi arkasına yaslanarak uyuklamaya koyulunca, Emma için de oturup yaşamındaki eksikliği kara kara düşünmek dışında yapacak bir şey kalmadı. Bu evlilik, arkadaşını her yönden mutlu kılacağa benziyordu. Miss Taylor’ın evlendiği adam, yani Mr. Weston bulunmaz derecede iyi karakterli, varlıklı ve çok sevimli, terbiyeli bir erkekti; yaşı da uygundu. Emma, Miss Taylor’ın bu adamla evlenmesini çok istemiş, aralarındaki bağı perçinlemeye çalışmıştı. Şimdi bu konuda pek büyük gönüllü davrandığını, kendi rahatından çok, arkadaşının mutluluğu için çırpındığını düşünerek avunmaya çalışıyordu ama bu, pek kolay bir iş değildi.

Miss Taylor’ın eksikliği günün her saatinde kendini duyuruyordu. Eski günler Emma’nın aklından çıkmıyordu: on altı yıllık sevgi ve iyilik dolu anılar. Beş yaşından beri Miss Taylor onunla oynamış, ona ders vermişti. Ömrünü Emma’yı hoş tutup güzel vakit geçirtmeye, hastalıklarına bakıp iyileştirmeye adamıştı. Emma’nın mürebbiyesine karşı büyük bir gönül borcu vardı. Hele şu son yedi yılın anıları daha da tatlı, daha candandı. Çünkü Emma’nın ablası Isabella evlendikten sonra, mürebbiye ile kız baş başa kalınca, çok geçmeden eşit oluvermişler, aralarındaki bütün çekinceyi, resmiyeti kaldırmışlardı. Miss Taylor, Emma için az bulunur bir arkadaş olmuştu; zeki, bilgili, becerikli, sevecen ve tatlı dilli olduğu kadar, evin ve aile bireylerinin bütün gidişatını bilen, bütün evdekileri, hele Emma’yı pek çok seven bir arkadaş. Öyle bir dost ki, Emma ona aklına geleni, aklına geldiği anda söyleyebilirdi ve Miss Taylor onda hiçbir kusur bulamazdı. Böyle birinin eksikliğine insan nasıl dayanır? Gerçi Miss Taylor’ın yeni evi onlardan ancak beş yüz metre uzaktaydı. Bu uzaklıkta oturan bir Mrs. Weston ile aynı evin içinde oturan bir Miss Taylor arasında çok fark olduğunu Emma biliyordu. Doğanın verdiği ve ailesinin sağladığı tüm üstünlüklere karşın, Emma şu anda ruh ve kafa yönünden bir yalnızlık tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Çünkü babasını çok sevdiği halde hiçbir zaman bir arkadaş olarak göremezdi. Mr.

Woodhouse ile ne ciddi ne de sudan bir biçimde arkadaşlık edip çene çalmasına olanak vardı. Baba ile kız arasındaki kuşak farkının doğurduğu ayrımlar (ki Mr. Woodhouse üstelik bir hayli de geç evlenmişti) babanın sağlık durumu ve özel yaşantısı yüzünden büsbütün belirginleşmiş gibiydi. Eskiden beri ne kafaca ne de bedence çalışan, hareketsiz bir ömür süregelen Mr. Woodhouse, aslında yaşından çok daha ihtiyar bir adamdı. Gerçi arkadaş canlısı oluşu, iyi yüreği ve kibarlığı sayesinde herkesçe çok sevilirdi, ama insanı oyalayacak başkaca hiçbir yönü yoktu. Emma’nın ablası da, evlenince pek uzağa gitmiş sayılmazdı. Onlardan ancak yirmi yirmi beş kilometre uzakta olan Londra’da oturuyordu. Gene de, ne olsa Emma’nın gündelik arkadaş gereksinimini giderecek durumda değildi. Demek ki, genç kız aylarca yalnızlık çekerek Noel’in gelmesini bekleyecekti. Ancak o zaman Isabella ile kocası ve çocukları Hartfield Konağı’na uzunca bir ziyaret yaparak konaktakilerin yalnızlığını gidereceklerdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Yazarını çok seviyorum