J. R. R. Tolkien – Húrin’in Çocukları

Túrin karakteri babam için çok önemliydi ve açık sözlülüğü, dobralığı ile babamın kendi çocukluğundan, bütün karakterinin temelini oluşturan, keskin bir portre çizmektedir: haşinliği ve neşesizliği, adalet duygusu ve merhameti; Húrin karakterinin zekası, neşesi ve iyimserliği, annesi Morwen’in ketum, cesur ve gururlu karakteri; Túrin doğmadan önce, Morgoth’un Angband Kuşatması’nı kırdığı soğuk Dor-lómin diyarı senelerinde, ev halkının o zamandan korku dolmuş olan yaşamı da konu edilmektedir. Ama bütün bunlar dünyanın Birinci Çağ’ında, Kadim Günlerde, hayal edilemez ölçüde uzak bir zamanda geçmekteydi. Bu öykünün eriştiği zaman derinliği, Yüzüklerin Efendisi’ndeki bir pasajda, hatırlanmaya değer bir biçimde aktarılmaktadır. Ayrıkvadi’deki büyük divanda, Elrond üç binden fazla sene önce elfler ile insanların son ittifakından, İkinci Çağ’ın sonunda Sauron’un alt edilmesinden bahsetmektedir: Burada Elrond bir süre ara vererek iç geçirdi. “Sancaklarının ihtişamını gayet iyi hatırlıyorum,” dedi. “Bir arada onca ulu prens ve komutan, Kadim Günlerin görkemini ve Beleriand’ın ordularını aklıma getiriyordu. Yine de, Thangorodrim’in yıkıldığı ve elflerin de kötülüğe ilelebet son verdikleri yanılgısına kapıldıkları zamanki kadar kalabalık ve göz alıcı değillerdi.” “Hatırlıyor musun?” dedi Frodo, hayretinden düşüncelerini yüksek sesle söyleyerek. Elrond ona doğru dönünce de, “Ama ben,” diye kekeledi, “ben Gil-galad’ın uzun çağlar önce düştüğünü zannediyordum.” “Hakikaten de öyleydi” diye cevapladı Elrond vakarla. “Lâkin, benim hatıralarım ta Kadim Günlere kadar gidiyor. Pederim, Gondolin düşmeden önce orada doğmuş olan Eärendil, vÂlidem de Doriath’lı Luthien’in oğlu Dior’un kızı Elwing idi. Dünyanın Batı’sında bozgunlarıyla, meyvesiz gÂlibiyetleriyle üç çağ gördüm geçirdim.” Túrin, Ayııkvadi’deki Elrond Divanı’ndan altı bin beş yüz sene kadar önce, Dor-lómin’de, Beleriand Vakayinameleri’nde kaydedildiği şekliyle, “senenin kış mevsiminde, keder alametleri ile” doğdu. Ama hayatındaki trajedi yalnızca karakterinin tasvirinden anlaşılmaz, çünkü o muazzam ve gizemli bir gücün şerrinin, Húrin onu alt ettiği ve hükmünü reddettiği için Morgoth’un Húrin, Morwen ve çocuklarına ettiği nefret dolu lanetin pençesinde yaşamaya mahkûm olmuştu.


Ve Morgoth, ona verilen adla “Kara Düşman”, tutsak edilip huzuruna getirilen Húrin’e bildirdiği şekliyle, “Melkor, Valar’ın birincisi ve en kudretlisi, dünyadan önce de var olan”, onun kökeninde vardı. Şimdi, devasa, görkemli ama korkunç bir kral olarak, Orta Dünya’nın kuzeybatısında kalıcı bir biçimde vücut bulan Morgoth, Angband Kalesi’nde, Demir Cehennemlerde, fiziksel varlığıyla bulunuyordu: Thangorodrim’in, Morgoth’un Angband üzerine yığdığı dağların zirvelerinden sızan kara dumanın kuzey göğünü kirlettiği çok uzaklardan görülebiliyordu. Beleriand Vakayinamelerinde, “Morgoth kapılarının, Menegroth köprüsünden yalnızca yüz elli fersah uzakta; uzak, ama fazla yakın olduğu” söylenir. Bu sözler, Túrin’i evlat edinen elf kralı Thingol’un meskenine giden köprüye atıfta bulunur: güneyde, uzakta ve Dor-lómin’in doğusunda bulunan bu meskene Menegroth, yani Bin Mağara deniyordu. Ama, vücut bulmuş olduğu için Morgoth korkuyordu. Babam onun hakkında şunları yazmıştı: “Kötü niyeti büyüdükçe ve kötü yalanlar ve kötülük yaratıkları biçiminde yarattığı şerri yolladığı zaman gücü onlara aktarılmış oldu ve dağıldı, kendisi dünyaya çok daha bağımlı, karanlık kalesinden çıkmaya çok daha gönülsüz oldu.” Bu yüzden, Noldorin Elflerinin Âli Kralı Fingolfin atını tek başına Angband’a sürüp, teke tek dövüşmek üzere Morgoth’a meydan okuduğunda, kapıda şu şekilde bağırdı: “Öne çık, seni korkak kral, ki kendi ellerinle savaşasın! Mağaralara saklanan, köle güdücüsü, yalancı ve sinsi, Tanrıların ve elflerin düşmanı, gel! Çünkü senin ödlek suratını görmek istiyorum.” Sonra (diye anlatılır) “Morgoth geldi. Çünkü kumandanlarının gözleri önünde böyle bir meydan okumayı reddedemezdi.” Her darbede büyük bir çukur açan büyük çekiç Grond ile savaştı ve Fingolfin’i yerle bir etti; ama Fingolfin ölürken Morgoth’un koca ayağını yere çiviledi, “ve kara kan fışkırdı ve Grond’un açtığı çukurları doldurdu. Bundan sonra Morgoth topal kaldı.” Aynı zamanda, Beren ile Luthien, kurt ve yarasa kılığında Morgoth’un oturduğu, Angband’ın en derin salonuna gittiklerinde, Luthien ona bir büyü yaptı: ve “aniden Morgoth, çığla kayan bir tepe gibi düştü, gökgürültüsü gibi bir sesle tahtından fırlayıp cehennemin zeminine yüzükoyun serildi. Demir tacı yankılarla kafasından yuvarlandı.” “Maksadımın gölgesi Arda’nın [Dünya’nın] üzerine yayılmış ve onun içindeki her şey ağır ağır ve kesin bir biçimde benim irademe göre şekilleniyor” diye bir iddiada bulunabilen böyle bir varlığın laneti, kuvvetçe çok daha düşük varlıkların lanetlerine ya da beddualarına hiç benzemez. Morgoth, Húrin ve çocuklarının üzerine bir şer ya da bela çağırmakta değildir, daha yüksek bir gücün aracılığına “başvurmamaktadır”: çünkü o, kendini Húrin’e tanıttığı isimle, “Arda’nın yazgılarının efendisi”, düşmanının yıkımını kendi muazzam iradesinin gücü ile getirmeye niyetlenmektedir.

Bu şekilde, nefret ettiği kişilerin geleceğini “tasarlar” ve bu yüzden Húrin’e şöyle der: “Düşüncem sevdiğin herkesin üzerine bir Kıyamet Bulutu gibi çökecek ve onları karanlığa ve ümitsizliğe boğacak.” Húrin için tasarladığı işkence, “Morgoth’un gözleri ile görmek”ti. Babam bunun anlamını tarif etmişti: Biri Morgoth’un gözünün içine bakmaya zorlanırsa, olayların, Morgoth’un dipsiz kötülüğü ile çarpıtılmış, inanmak zorunda kalacağı kadar gerçekçi bir yansımasını “görürdü” (ya da Morgoth’un zihninden onun zihnine aktarılırdı); Morgoth’un emrini reddedebilecek biri varsa bile, o Húrin değildi. Babamın dediğine göre bunun sebebi kısmen kendi akrabalarına duyduğu sevgiden ve onlar için hissettiği ızdırap dolu endişeden kaynaklanan, onlara dair öğrenebileceği her şeyi, nereden gelirse gelsin öğrenme arzusuydu; kısmen de gururu yüzündendi, tartışmada Morgoth’u yendiğine ve Morgoth’un bakışlarını kaçırmasına sebep olabileceğine, ya da en azından eleştirel mantığını koruyup, gerçek ile kötülük arasındaki farkı ayırt edebileceğine inanıyordu. Dor-lómin’den ayrılmasından sonra Túrin’in ve babasını hiç görmeyen kız kardeşi Niënor’un hayatları boyunca, Húrin’in kaderi bu oldu; Thangorodrim’in yüksek bir yerinde, işkencecisinden esinlenmiş, gittikçe artan bir ızdırap içinde, kıpırtısızca oturdu. Turambar (Kaderin Efendisi) adını almış olan Túrin’in öyküsünde, Morgoth’un lanetinin şer işlesin diye salıverilmiş, kurbanlarını arayan bir güç olarak görüldüğü anlaşılır; bu yüzden, yenik Vala’nın bile, Túrin’in “gücünün, ona ettiği laneti boşa çıkaracak kadar büyümesinden, onun için tasarlanmış sondan kurtulmasından” korktuğu söylenir (s.168). Ve daha sonra, Nargothrond’da, Túrin gerçek ismini saklamıştır, öyle ki Gwindor açıkladığında öfkelenmiştir: “Gerçek ismimi ele vererek bana kötülük yaptın, dostum ve saklanmayı tercih edeceğim kaderi bana çağırdın.” Gwindor’un tutsak tutulduğu Angband’da dolaşan, Morgoth’un Húrin’i ve bütün akrabalarını lanetlediği söylentisinden Túrin’e bahseden Gwindor’du. Ama Túrin’in gazabına şu cevabı verdi: “Kaderin isminde değil, sende saklı.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir