Sâmipaşazade Sezâi – Sergüzeşt

Yazınımızda Gerçekçi anlatının ilk örnekleri Ahmed Mithat Efendi’nin Henüz On Yedi Yaşında (1881) ve Felâtun Bey ile Râkım Efendi (1875) romanlarıyla verilmiştir. Ancak bu romanlarında yazar, Gerçekçiliğin en önemli özelliği olan dil ve anlatım güzelduyusu yaratmaya yönelmeden (bu romanlarda, Mithat Efendi’nin o kendisine özgü meddah anlatımı egemendir) daha çok gözleme dayanmıştır. Gerçekçi romanın ve öykünün ilk eli yüzü düzgün örneğinin Sâmipaşazâde Sezâî’nin tek romanı Sergüzeşt olduğunu söylemek bu bakımdan yanlış olmaz. Sezâi’nin bu romanıyla, Hâlit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Câhit gibi Servet-i Fünûn romancılarının yolunu açtığını da söyleyebiliriz. Sergüzeşt, bir esir (ya da köle) kızın konaktan konağa satılırken başına gelenleri ve acıklı sonunu anlatır. Aslında Tanzimat romanında doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak esirleri anlatan yapıtlar bir incelemeye konu olacak denli çoktur. [15] Esirlik (ya da kölelik) konusunu ilk işleyen yapıt, Ahmed Mithat Efendi’nin Esâret (1870/71) adlı uzun öyküsüdür. Ahmed Mithat, Letâif-i Rivâyat’ı oluşturan uzun öykülerin çoğunda esirliği de ele alır. Mithat Efendi’den Recâizâde Mahmud Ekrem’e, bu konuyu ele alan yazarların yapıtlarında esirlik, ya yapıtın ana öğesini ya da yan öğelerden birini oluşturur. Dolayısıyla Sergüzeşt’in konu bakımından yeni olduğu söylenemez. Bununla birlikte, Sergüzeşt romanında esirlik konusunun, öteki romanlara oranla çok daha ustaca betimlendiği, yazarın, babasının onlarca esirin bulunduğu konağında edindiği gözlemlerini çok daha inandırıcı biçimde kullandığı da açıktır. Romanın ana kişisi, Kafkasya’dan İstanbul’a küçük yaşta getirilen ve kendisine Dilber adı verilen küçük esir kızdır. Yazar, roman boyunca Dilber’in yaşamını, İstanbul’a gelişinden kendisini Mısır’da Nil ırmağına atışına dek başına gelenleri epizodlar hâlinde çok uzun bir zaman diliminde anlatarak, yapıta bir “yetişim romanı” niteliği verecek yöntemle izler. Bu nedenle romandaki öteki kişiler, sanki Dilber’in serüveninin anlatılması için yaratılmış yan kişiler izlenimini verir. Buna kendisini seven Celâl de dahildir.


Buna göre, olayların geçtiği yerler de, l. Esirci Hacı Ömer’in evi, 2. Harputlu Mustafa Efendi’nin evi; 3. Âsaf Paşa’nın konağı ve 4. Mısırlı zenginin konağı olmak üzere sınıflandırılabilir. Dilber bu evlerde, kendisi de bir köle olan Cevher dışında herkesten aşağılanma, eziyet, acımasızlık görür. Ancak yazar, Dilber’in yaşamından üç ayrı dönemi farklı Dilber’leri anlatarak vermektedir: Harputlu Mustafa Efendi’nin konağında küçük bir hizmetçi olan çocuk Dilber; Âsaf Paşa’nın konağında, Celâl Bey’in önce oyalanacak bir köle, sonra sevgili gözüyle gördüğü bir genç kız olan Dilber; Mısırlı zenginin konağındaysa, odalık yapılmak istenen, ama bunu kabul etmektense ölümü göze alan, ruhça olgunlaşmış bir genç kız olan Dilber… Bu türden bir anlatı ustalığı, yazınımızda ilktir. Romandaki çıkış noktası, Tanzimat yazınında çokça görülen, “karşıtlıkların çatışması”na dayanır: Dilber’in “esirlik” konumu ile içinde yaşadığı çevrelerin “sahiplik” konumu. Yazar yapıtını, sanki Dilber’in çektiklerini vurgulamak amacıyla yazmıştır ve Dilber, Celâl’e duyduğu kısa süren aşkı dışında hep çile çeker, ezilir. Ancak bu karşıtlık ve çatışma, dramatik bir çatışmaya dönüşmez; bir başka deyişle, yazar Dilber’i ve çevresini iç dünyalarını irdelemeksizin yalnızca dıştan betimleyerek verir. Dolayısıyla, Dilber’in kişiliğinde roman boyunca değişme söz konusu değildir; onun konumunda bu beklenemez de. Bundan başka, romanda yazarın kendi kişiliğini gizlememesi, zaman zaman araya girerek kendi düşüncelerini söylemesi, zaman zaman konu dışına çıkması, okuru acındıracak etkiyi sağlamaya çalışması, melodram öğelerini bol bol kullanması gibi nedenlerle, roman, Coşumcu bir yapıta dönüşür. Bununla birlikte Sergüzeşt, olağanüstü olgulara, akıldışı rastlantılara yer verilmemesi (ya da pek az yer verilmesi), gözleme dayanması, karşılıklı konuşmaların en aza indirilip betimlemelere (belki de gereğinden daha) çok yer verilmesi, betimlemelerde konuşma dilinin dışında süslü ve güzelduyusal denebilecek bir dil yaratılmaya çalışılması, betimlemelerin süs olarak değil, işlevli olarak konulması ve her şeyden önemlisi de, Dilber’in kişiliğinin olayların akışına ve çevre koşullarının değişimine koşut olarak yavaş yavaş gelişmesi gibi nedenlerle de, yazınımızda ilk Gerçekçi yapıtlardan sayılabilir. Betimlemelerde kullanılan süslü ve yabancı öğelerle dolu dilin, yazarın hayrânı olduğu Nâmık Kemal’in etkisini taşıdığı söylenebilir; ancak karşılıklı konuşmalarda yazar, gerçekçi davranarak yalın bir konuşma dili kullanmıştır. Sergüzeşt, Türk romanında Gerçekçiliğe geçiş döneminin en önemli yapıtıdır.

Not: Sergüzeşt’in dilini günümüz diline uyarlamak zorunda kaldık; Osmanlıca bilmiyorlarsa günümüz okurları, hele öğrenciler için romanın dilini anlamak olanaksızdı. Bu konuda şu yöntemi kullandık: Yazarın anlatımı olan bölümlerde Osmanlıca sözcükleri, sözlük anlamlarıyla değil cümle içindeki bağlamlarını gözeterek günümüz sözcükleriyle değiştirdik. Yazarın özgün diline pek fazla karışmadık; anlatımınaysa dokunmadık. Karşılıklı konuşmaları, o dönemi canlandırdığından olduğu gibi bıraktık; Osmanlıca sözcüklerin Türkçeleriniyse sayfa altında dipnot olarak verdik. Metinde ( ) içinde verilen az sayıda sözcük ve ekler, anlamı daha belirginleştirmek için konulmuştur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

Yorum Ekle
  1. Çok güzel bir roman