Cumartesi, 13 Haziran. Ve Robert Caligari bugün ölecek. Harikulade bir gün. Yer, Lenham yakınlarında; Kent’in en yüksekte kalan kasabası Sandway. Sabah saat 7.30. Hayatta olduğunuza sevindiğiniz günlerden biri ve cumartesi elbette. Sıcak ve güneşli bir haziran cumartesinde genç olmak gerçekten de muhteşem. Ve bugün Robert Caligari’nin öleceği gün. 13 yaşında ve tüm hayatını Lenham kasabasında geçirdi. Dörtbinyediyüzkırkbeş günü aynı küçük kasabada geçirdi ve bugün, 13 Haziran’da ölecek. Bunu bilmiyor; henüz yani. Bu gerçekten üzücü ve korkunç bir hikaye. Katıksız bir dehşet masalı. Canavar olarak görülen bir çocuğun hikayesi. Bu konular hakkında bilgi sahibi olduğu farz edilen insanlar, yetişkinler diyorum, sonradan onun toplum düzenine aykırı olduğunu söylediler. Bu, büyüklerin ne hakkında konuştuklarını tam olarak bilmedikleri zamanlarda söyledikleri türden bir şeydir. “Toplum düzenine aykırıydı,” derler. Ama Robert Caligari hakkında bir şeyleri keşfettikçe kendi kararınızı verebileceksiniz. Bu hikayeyi yazmaya başladığımda birkaç yetişkinden taslağa bakmalarını istedim. Ne dediler biliyor musunuz? Hadi, tahmin edin. Evet işte o! Tek seferde bildiniz. “Kim ki bu tip şeyler yazar, o toplum düzenine aykırıdır, hastadır,” dediler. Tam da böyle söylediler. Neyse, ben ne söylediklerine çok aldırmıyorum. Bu hikaye gerçekleşti ve ben de onu yazmak zorundayım. Alın öyleyse. Ve eğer hikayeyi okumaya karar verdiyseniz, o zaman iyi şanslar dilerim size. Kendi kararınızı verirsiniz. Severseniz, bazı yetişkinler sizi kafadan çatlak olarak görse de bana söyleyin. Yok sevmezseniz, büyükler onların tarafında olduğunuzu düşünüp memnun olurlar. Tam da kimin kimle hemfikir olduğu noktasındayken, size bir ipucu. İyi niyetli bir ipucu bu, o yüzden keyfiniz kaçmasın. Sadece sizle benim aramda. Bu tıpkı bir sihirli değneğinki gibi, güç fısıldayan bir ipucu. Umarım anlatabiliyorumdur. Durum şundan ibaret: Otoriteyle ne zaman, herhangi -tekrar ediyorum- herhangi bir şekilde muhatap olursanız, daima kibar olun! Hayır, hayır, durun. Paspas olun demiyorum; bahsettiğim özellikle o değil. Sadece kibar davranın ve azıcık gülümseyin diyorum. Neden? Çünkü bu onların kafasını karıştıracaktır da o yüzden. Bunu yapabilecek duruma gelirseniz fark edeceksiniz ki insanlardan her ne istiyorsanız güzellikle alma gücününüz var. Bak şimdi, biri çıkıp da kırmızı ışıkta geçmenin iyi bir fikir olmadığını söylerse, onun kaim kafalı olduğunu düşünürsün, bu çok açık. Ama açık olsa da, haklı bir tavsiye, öyle değil mi? Aynı durum, sakin ve iyi huylu kibarlık tavsiyesinde de geçerli. İyi huylu dedim çünkü bir de, elbette, sinsi, sırıtkan, alaycı türden bir kibarlık var ki, ona kibarlık bile denemez. Genellikle filmlerde ve televizyonda görürsünüz o tür kibarlığı. TV’de her zaman güldürür ve akıllıca görünür. Ama gerçek yaşamda nadiren işe yarar ve insanların sizden nefret etmesine neden olur. Aslında genellikle yumruklaşmalarla ve hatta bazen birilerinin ölümüyle sonuçlanır. Kibarlık genç bir insana çok büyük kazanç sağlayan bir dil biçimi ve tavırdır. Neredeyse sihirli bir güç verir size. Kendi içinde, en az para kadar güçlüdür. İnsanların işbirliği yapmasını sağlayabilir. Ve insanlar üzerinde güç sahibi olmak güzeldir. Aksini söyleyen martaval okuyordur. Bir süreliğine dene, gücün zevkine vardıkça hemfikir olacaksın. Şimdi şu korkunç hikayeye gelelim. Robert Caligari yerel gazetenin sürekli okuyucusuydu. Gazetenin ismi Kent Clarion idi. Başyazıları okuduğu yoktu tabii ki. Genellikle o kadar sıkıcı olurlardı ki, bu yazıların iki tanesinden fazlasını yarım saat içinde okursanız komaya girebilirdiniz. Yerel gazeteler ölümüne sıkıcı ve hatta tehlikelidirler. Aslında, bir arkadaşınızı ağır bilinçsizlik halinde bulursanız ilk yapacağınız şey yerel gazeteyi okuyup okumadığını kontrol etmek olmalıdır. Durum buysa, o zaman gazeteyi pencereden fırlatın ve içeriye olabildiğince taze hava girmesini sağlayın, sonra da arkadaşınıza bir fincan şekerli çay yapın. Biraz şansla onu kurtarabilirsiniz. Tabii ki Robert Caligari başyazıları okumaktan daha iyisini biliyordu. O seri ilanları tercih ederdi. Seri ilanları çok dikkatli inceliyordu çünkü ona, insanların akıllarından ne geçtiğinin iyi bir resmini çiziyordu bu ilanlar. Seri ilanlar her zaman, hatta dandik olanları bile, sözüm ona başyazılardan daha ilginçti. Seri ilanlar, bazen şifreli bir şekilde de olsa, insanların gerçekten ne düşündüğünü gösterir. Küçük ilanlar Robert Caligari’ye çok şey ifade ediyor ve onun parlak hayal gücünü besliyordu. Hayır, parlak onun hayal gücünü tarif etmek için doğru sözcük değil. Obur daha doğru olurdu. Ya da belki, aşırı obur. Hayır. Buldum! Parlak ya da obur değil, doğru kelime, doymak bilmez. Evet işte, doymak bilmez. Bu şu demek: “tatmin edilemez”. Durum Robert’ın kafasında böyleydi. Hayal gücü tatmin edilemezdi. Bir şeyle ilgilenmeye başladığında bu ona yetmiyordu. Bu tip insanlardan etrafta yeterince var. Bazıları müziğe kaptırır kendini ve pop grupları hakkında bilinmesi gereken ne varsa bilirler. Diğerleri de futbol takımları ya da pembe diziler konusunda öyledir. Kendilerini heyecanlandıran bu şeylere doyamazlar. Bazı alaycı yetişkinler buna Boş Uğraş [1] derler.
Tom Baker – Domuzları Tekmeleyen Çocuk
PDF Kitap İndir |