Jules Verne – Doktor Ox’un Deneyi

Eksiksiz bir dünya kataloğu: Dünyanın girintileri, aranan her tür oyuğu, dipsiz kuyu ve uçurumu, karmaşık koridorları ve labirentleri, sulu oyukları, dereleri, yeraltı denizlerini ve fırtınalarını, elektrik, manyetik ve tektonik ateşleri barındırır Jules Verne kitapları: Dünya değil de yerküredir söz konusu olan, bilindik ve bilinmedik birçok mikro-dünyaları içeren bu yerkürede yapılan destansı yolculukların eğlenceli ama esasta bilimsel bilgilere ve kehanetlere yaslanan tutanakları. Jules Verne’in kitaplarının Homeros’un destanlarına kimi zaman açıkça kimi zaman gizliden gizliye bağlandığını ileri sürmek aşırı bir yargı sayılmaz. Jules Verne: Dünya yazarları arasında, mitler, ezoterizm, başlatıcı ve dinsel ayinler, gizemcilik bakımından Avrupa geleneğinin neredeyse tamamını, dikkat çekici bir yabansıllık ve döneminin eğilimlerine uygun ama ona tabi de olmayan bir bilgi birikimi altında toplayan ve saklayan tek isim. “Ay’a Seyahat”ten sonra gidilmedi mi Ay’a? Onun sınır tanımaz “hayal gücü”nün ürünü olan Nautilius adlı denizaltı ismini, daha sonra ilk “gerçek” nükleer denizaltıya vermedi mi? Onun “icatlar ambarı”ndan resmi bilim yararlanmadı mı? Evet! Ya teknoloji? Evet! Jules Verne’in apaçık bir dille bizlere açtığı mitler hala içimizdedir. Dışımızdadır da! Hiç abartmadan denilebilir ki, neredeyse bütün modern “fantastik” edebiyatın köklerinin derinliklerinde onun yarattığı mitler, büyülü esrarengiz seyahatlerinin seyir defterleri yatmaktadır. “Dr. Ox’un Deneyi” avant-garde, deneysel üslubuyla da dikkat çekici değil midir? Ya muhteşem hayal gücünden kaynaklanan ve ondan güç alan betimlemelerinin çarpıcılığı? Jules Verne sadece bilimsel öngörülere dayalı icatlar ambarıyla önemli değildir, ki bu da başlı başına bir insanı önemli kılabilir, aynı zamanda iyi bir yazardır. Her ne hikmetse ülkemizde “çocuk kitapları yazarı” olarak bilinen bu yazarı nihayet üslubunun inceliklerini yansıtan yetkin bir Türkçeyle ve kısaltılmamış olarak okuyabileceğiz. Artık Verne’i yeniden ve belki de “yeni” tanıyacağız. Hep birlikte. Eski ya da yeni bir Flandres haritasında küçük Quiquendone kentini ararsanız, bulamamanız olasıdır. Yani, Quiquendone kayıp bir kent midir? Hayır. Geleceğe ait bir kent midir, peki? Hiç değil. Coğrafyacılara karşın var olmakta, üstelik sekiz ya da dokuz yüz yıldır. Aynı zamanda bu kentin, her insanın bir ruhu olduğu düşünüldüğünde, iki bin üç yüz doksan üç ruhu vardır.


Audenarde’ın on üç buçuk kilometre kuzeybatısında ve Bruges’ün on beş ve bir çeyrek kilometre güneydoğusunda, tam da Flandres’da yer alır. Escaut’nun küçük kolu Vaar, Tournai’deki gibi, Ortaçağ’a ait tarihi çatısını hala koruyan üç köprüsünün altından geçer. İlk taşı, geleceğin Konstantinopolis imparatoru Kont Baudouin tarafından, 1197’de konulan eski bir şatosu; yerden üç yüz elli yedi ayak yükseklikteki bir gözetleme kulesinin hakim olduğu, bir dizi mazgalla çevrili ve Gotik tarzda yarım pencereleri olan bir belediye sarayı vardır. Burada her saat başı, ünü meşhur Bruges kariyonunu [→] aşan, adeta havada asılı bir piyano diyebileceğimiz beş oktavlık kariyonun sesi duyulur. Yabancılar -o zamana dek Quiquendone’a hiç gelmemişlerse-, Brandon’a ait ayakta duran Nassau’lu Willem’in resminin süslediği stathouder’ler [→] salonunu; XVI. yüzyıl mimarisinin başyapıtı, Saint-Magloire Kilisesi’nin minberini; bezemesi demir ustası-ressam Quentin Metsys tarafından yapılmış, büyük Saint-Ernuph Meydanı’nın ortasında yer alan dövme demirden su kuyusunu; şimdilerde Bruges’ün Notre-Dame Kilisesi’nde ebedi uykusunu sürdüren, Gözüpek Charles’ın kızı Bourgogne’lu Marie için vaktiyle inşa edilmiş anıt-mezarı vs. ziyaret etmeden, bu ilginç kentten asla ayrılmazlar. Nihayet, Quiquendone’da büyük ölçekte üretilen arpa şekeri ve çırpılmış krema kentin başlıca sanayisini oluşturur. Kent, babadan oğula geçen bir sistemle, uzun yıllardır Van Tricasse ailesi tarafından yönetilmektedir. Ve tüm bunlara karşın, Quiquendone, Flandres haritası üzerinde yer almaz. Bu, coğrafyacıların unutması mı, yoksa bilinçli bir atlama mıdır? Bunu bilemem ama, dar yolları, takviye edilmiş surları, İspanyol tarzı evleri, sebze-meyve hali ve belediye başkanıyla Quiquendone gerçekten yaşamaktadır -öyle ki, yakın geçmişte, şaşırtıcı, olağanüstü, gerçekdışı göründüğü halde bir o kadar da gerçek olaylara sahne olmuştur. Bu öyküde sözü geçen olaylar, size, tümüyle sadık kalınarak aktarılacaktır. Kuşkusuz, Batı Flandres Flamanları hakkında ne kötü bir şey düşünülebilir, ne de söylenebilir. Onlar uysal, aşırı tutumlu, geçimli, sakin bir mizaca sahip, konuksever, belki biraz konuşma ve düşünmede ağır, iyi insanlardır; ama bu durum topraklarının en ilginç kentlerinden birinin neden hala çağdaş haritalarda yer almadığını açıklamaz. Bu unutulmuşluk kesinlikle üzüntü vericidir.

Bari, Tarih, Tarih değilse yıllıklar, yıllıklar değilse ülke gelenekleri Quiquendone’u ansaydı. Ama hayır; ne atlaslar, ne rehber kitaplar ne de yolculuk el kitapları ondan söz etmekte. Önemli küçük kasabaları bulup ortaya çıkaran zeki Mösyö Joanne bile bu konuda tek kelime etmiyor. Bu suskunluğun kentin sanayi ve ticaretine ne denli zarar verdiği ortada. Ama hemen eklemeliyiz ki Quinquendone’un, ne sanayi ne de ticaret açısından dünyanın en iyisi olma gibi bir derdi vardır. Arpa şekerleri ve çırpılmış krema kent içinde tüketilir, ihraç edilmez. Kısacası, Quiquendone’lular kimseye ihtiyaç duymazlar. Arzuları sınırlı, yaşamları şatafatsızdır; sakin, ılımlı, soğuk, ağırkanlı ve tek kelimeyle “Flaman”dırlar; aynı Escaut ve Kuzey Denizi arasındaki bölgede hala zaman zaman rastlanıldığı gibi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir