Anatole France – Thais

Anatole France’ın romanları genel ikle yergi, insan sevgisi ve kuşkucu (sceptique) felsefe gibi üç öğenin birleşmesinden oluşur. Thais romanında ise bu üç öğeye bir dördüncüsü, psikanaliz* eklenir. Roman baskı altına alınmış cinsel arzuların ve rüyanın incelemesini yapar ve yorumunu sunar. A. France, Thais’i yayımladığında, kendi otuz üç, Freud*** kırk beş yaşındaydı ve Avusturyalı psikanalist Rüyaların Yorumu adlı ünlü yapıtını henüz sunmamıştı. Freud araştırmalarını bölüm bölüm yayımlıyor ve France da bunları okuyor muydu? * Parnasse Okulu: Leconte de Lisle’in önderliğinde bir araya gelmiş 19. yüzyıl Fransız şairler grubu. Romantiklerin duygusal diline tepki olarak ölçülü ve nesnel bir anlatıma önem vermeleriyle tanınırlar. ** Psikanaliz: Ruh çözümleme olarak da bilinen; zihinsel bozuklukları, bilinçdışı zihin süreçlerini inceleme ve çözümleme yoluyla iyileştirmeyi amaçlayan tedavi yöntemi. *** Sigmund Freud (1856-1939): Geliştirdiği kuramlar, tedavi yöntemleri ve insan ruhunun karanlıkta kalmış yanlarını anlamaya yönelik araştırmalarıyla psikolojide yeni bir alan açmış olan, psikanalizin kurucusu Avusturyalı nörolog. Ya da romancımız, Freud’un da bir yıl yanında çalıştığı, isteriyi,* ipnotizmayı,** bel ek kayıplarını inceleyen Paris’teki ünlü ruhbilimci Jean Martin Charcout’un çalışmalarını izliyor muydu? Yoksa Shakespeare ve Dostoyevski gibi o da bilinçaltının bazı gerçeklerini salt dehasıyla mı kavramıştı? Gerçek olan şu ki Thais, asıl psikanaliz açısından ele alınması gereken önemli bir yapıttır. Freud düşüncesine göre, cinsel arzular bastırılıp, bilinçaltına atılabilir ama asla sürekli orada tutulamaz. Rüyalarla, gündüz görülen hayal erle bilinçaltından bilinçüstüne çıkarlar. Cinsel arzuların sürekli baskı altında tutulması, ruh hastası, nevrozlu bir insan yaratır. Thais romanının kahramanı, soylu bir aileden gelen Romalı Paphnuce, ilk gençlik yıl arını ruhsal karmaşalar içinde geçirir.


Karanlık ve yabanıl bir yaradılışı vardır. Yirmi yaşında, felsefe öğrenimini yaparken evreni vahşi bir atın gözüyle gördüğünü, arkadaşı Nicias’ın konuşmalarından öğreniriz. Ne paraya bağlıdır ne de mutlu bir yaşama. Bu ruhsal ortamda Rahip Macrin’i tanır, yüreğindeki boşluğu Tanrı’nın, tanrısal düşüncenin doldurabileceğini sanır. Çilekeş bir keşiş olur, insanlardan, toplumdan kaçıp çölün ıssızlığına, yalnızlığa sığınır. Freud, bir kez tadılan bir arzuyu terk etmekten daha zor hiçbir şey yoktur der. Paphnuce de on yıl çölde çile çekerken, ilk gençlik yıl arında tattığı cinsel arzulardan arındığını sanır. Bastırılmış haz sonunda patlak verir. Çilekeş keşiş, on beş yaşında iken yatmak istediği, ancak çok sıkılgan olduğu, görülmekten korktuğu, üstünde yeteri kadar para bulunmadığı için eşiğinden geri döndüğü, tiyatro oyuncusu, kibar fahişe Thais’i görür düşlerinde sürekli. * İsteri: Sinir krizleri, çırpınma nöbetleri, kasılmalar halinde kendini gösteren ve bilinçdışı tasarım ve duygularla ilgili hiçbir nörolojik sistemleştirmeye el vermeyen nevrotik bir tür bozukluk. ** İpnotizma: Hipnoz (telkinde yaratılan ve başka etkileri algılamanın azalmasıyla belirginleşen yapay durum) hali yaratmaya yarayan tekniklerin tümü. Bu düşü, Thais’i hayâsız yaşamdan kurtarıp dine döndürmesi için Tanrı’nın esinlediğini sanır. Çöl er aşıp İskenderiye’ye gelir. Kadını, erdemsiz yaşamdan koparıp çilehaneye kapatmayı başarır. Ama sonunda, yaptığı işin Tanrı buyruğu değil şeytanın buyruğu sonucu (bilinçaltı özlemlerin, bastırılmış cinsel arzuların patlak vermesi sonucu) olduğunu anlar…

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir