ŞAİR, AĞZIYLA KUŞ TUTANDIR! / Şeref Bilsel Bu dille -Türkiye Türkçesi- herkes sövebilir, dövebilir, ölüp öldürebilir. Yazarın başka mümkünü ve mülkiyeti yoktur. Dilden başka gidecek yeri de yoktur. Şiir, yoksullukta bile çoğalmaya doğru parlayan bir kalp atışıysa, herkesin karşısında dil aynı imkânlarla durmuyor demektir. Dilin imkânlarıyla şairin donanımı arasında yakın bir ilişki vardır. Dili dilin içinde düşünmek gerekir. Sözcüğün yapısal ve sessel özelliklerini düşünmek gerekir… Şiir canlılık vaat eden bir şeydir, konusu ölüm olsa bile. Şairle şiirin arasına kim girebilir ki? Hele ki şairle okur(u) arasına?.. Antoloji, yıllık, cönk, seçki vb. kitaplar hazırlayanlar okurla şairin arasına girebiliyor. Unutulmuş şairler, gözden düşenler, görülmek istemeyenler… Bir kadının öldükten sonra doğurması ne hayret verici bir şeydir. Bizde şairlerin önemli bir kısmı böyle törenlerle anılır. Şöyle demiştim: Şairler iki saf halinde kâğıdın önünde duruyor. Bir kısmı daha iyi görmek için ışığa koşarken, diğer bir kısmı ise daha iyi parlamakgörünmek için ışığa koşuyor: Ateşe koşan pervaneler ne için yaşıyor: Ateşin gücünü ışık yutarak hissetmek için mi? Öldükten sonra doğan şairleri var bu ülkenin. Biz daha çok, yaşayanları aldık çünkü, ‘Yaşamak tehlikelidir, yaşayan ölür.’ Şiir, yaşayan olmak durumundadır. Yaşayan ve yaşatan. Nice kötü şiir, taşlara yazılmış olduğu halde, parçalanıp gitmiştir, zaman denen rüzgârın önünde. İçimizdeki zamanla dış zaman şiiri kapsama alanına almadığı sürece, bu böyle olacaktır. Zaman en büyük seçici ve eleştirmendir. Oysa şairin en büyük eleştirmeni zamandır… Şiir zamandır. Zaman ise şiir dışındaki her şey. Zaman kötü: Savaş haberleri, silaha karşı olduğu halde silah fabrikalarında çalışanlar, veresiye ip alıp kendini asanlar, bir bankaya kuyruk olanlar, haplarla vücutlarını onarmak isteyen insanlar… Yaşadığımız zamandan taşanlardır bunlar. Şair ne yapacak, yaşadığı zamana benzememek için kullandığı araçlar elinden alınmışsa? Posta kutularından mektup yerine sadece faturalar çıkıyorsa? Şair ne yapacak, kalbiyle girdiği yerden ayaklarıyla çıkmak zorunda bırakılmışsa? Bu kitabı oluşturmak için çok geniş bir alan tarandı. Şiirleri ayrı kaynaklardan beslenen -muhteva ve biçim olarak birbirine 6 benzemeyen- iki insan tarafından böyle bir hazırlığa girişilmiş olması bize hayli ilginç göründü… Böylece bir olgunun olaya dönüşme aşaması, iki ayrı uçtan incelenmiş oldu. Yeni olanaklar getirenler… Kendini kanıtlamış (yanıtlamış) bir kısmıyla görüşmediğimiz, bir kısmıyla görülmek istemediğimiz birçok şairin ‘şiirleriyle konuşmak’ daha anlamlı göründü bize. Aslolan şiirdi bizim için… Şiirlerin çoğunda çarpıcı dizeler var: Akıl almaz, yüz verilmez görüntüler, kulak verilmez sesler, kışkırtıcı sayıklamalar… Ahizeler arasına sıkışmış kafa kol muhabbetleri dışında, masaların altında birbirini parçalayan diz ilişkileri dışında, ilişkilerden yükselen seslerin -sessizliklerin- de döküleceği bir nehir olsun istedik. Ve biz iki genç adam kendi ölçülerimizi taşırmadan tamamen özümüze dayanan bir beğeni nezaretinde bu şiirleri bir araya getirdik. Belki de gelecek birkaç yıl içinde -Dili ve şiiri vicdana çağıracak güçten ve merhametten yoksun olan- ülkemiz şiirinin ‘üleştirmenleri – bölüştürmenleri’ bilgisayarlara yükleyecekleri beğenileri eşliğinde antoloji ve yıllıkların hazırlanmasını makinenin sağduyusuna bırakacaklar… Kim bilir?.. Şair, ağzıyla kuş tutandır! Eleştirmen, bu kuşun rengine, cinsiyetine bakar. Bir kuşu eti için kesip yiyenlerin vay haline… Kuş kimin ağzındaysa o ağza göre öter. Hayatlar ve yaşama biçimleri birbirine benzedikçe, birbirinden beslendikçe, yazılan şiirler de sanki tek bir kalemden çıkıyormuş izlenimi veriyor. Hiçbir şey bırakıldığı yerde bulun(a)mıyor. Değişmek zorunda her şey: Şiir, şair, eleştirmen… Değişmek zorunda direnen ve diretilen de… Hayat, hayatta olmayanlara muhtaç ediyorsa bizi, bu değişim olumlu bir yönde gerçekleşmiyor demektir. Sevgililerimizi kırıyoruz, dostlarımızı kırıyoruz, aynaları kırıyoruz… Şiir için değer mi? 7 ŞİİR GÜNEŞTEN DAHA UZAK / Kadir Aydemir Şiir tarihimizde ilk kez böylesi bir çalışma gerçekleştiriliyor. İlk defa internet ortamında e-kitap formatında bir Şiir Yıllığı yayınlanıyor ve bu yıllık ücretsiz olarak binlerce kişiye dağıtılıyor. Yine ilk defa iki genç yazar, birlikte şiir yıllığı hazırlıyorlar… Bir şiir yıllığı projesi önceleri hiç aklımızda yoktu. Bir gün karar verdik ve ‘alternatif’ bir kitap hazırlığına giriştik. Matbu olarak yayınlanan, yaklaşık 64 edebiyat-sanat dergisini ve kimi web sayfalarını taradık. Şiir beğeni ölçütlerimize sadık kalarak, titiz bir seçki oluşturmaya çalıştık. 159 şair yıllıkta yerini aldı. Gözden çıkartılan, görmezlikten gelinen, umursanmayan pek çok şaire de açtık sayfalarımızı. Ölçütümüz hep aynıydı: İyi şiir. Anadolu’da yayınlanan onlarca dergiye ulaştık, kimilerinden şiir seçemesek bile, onları özenle okuyup inceledik. Böyle kapsamlı araştırma, yapılması gereken bir şeydi bizce! Bu eksikliği bizim değil de eleştirmenlerimizin kapatması gerekiyor olsa bile… Bilindiği gibi ülkemizde ‘Antoloji Savaşları’ meşhurdur. Kim bilir, bizim bu çalışmamıza da dudak bükenler, bu kitabı yetersiz bulanlar olabilir… Biz, farklı bir çalışma yaparak, yeni şairlere, genç şairlere biraz daha fazla yer vererek ve çeşitli renklerden oluşan bir şiire ağırlık vermeye çalışarak bu yıllığı yayına hazırladık. Şiir yıllıkları, pek çok nedenden ötürü ‘gergin’ kitaplardır. Yıllıklar yayınlandıktan sonra ortalık birbirine girer, o sene yıllıklarda yer alamayan yazarlar için dünya kararır, yazdıkları her şey anlamsızlaşır sanki. Oysaki şiir serüvenini bir yıllık asla sınırlayamaz; bir şiir yıllığı, bir şairi övüp, parlatıp, göklere de çıkartamaz. Şiir yıllıklarında yer almak bir onur kaynağı olamayacağı gibi olmamak da üzücü bir şey değildir. Aslolan yazılan şiirdir. Okur ve gelecek, o şiire en uygun değerini biçecektir. Yeni bir şiir yıllığında buluşmak üzere.
Şeref Bilsel & Kadir Aydemir – 2002 Şiir Yıllığı
PDF Kitap İndir |