Barış Ünlü, Sarp Balcı, Sina Akşin – 100. Yılında Jön Türk Devrimi

Tarihimizin çok önemli bir dönüm noktası olan II. Meşrutiyet’in 100. yıldönümünü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi büyük bir kongreyle kutlamayı hayli önceden kararlaştırarak işe girişti. 28-30 Mayıs 2008 tarihlerinde fakültemizde gerçekleştirilen “1908-2008: Jön Türk Devriminin 100. Yılı” başlıklı uluslararası kongrenin programında açılış bildirileriyle birlikte 79 bildiri yer alıyordu (bazı gelmeyenler dolayısıyla kimi bildiriler sunulamadı). 1.Meşrutiyet: Anayasa Rejimi Geliyor, Cumhuriyet Yolu Açılıyor – Prof. Dr. Halil İnalcık Bu kürsüde otuz sene önce ders veriyordum. 1956-1972 yılları arasında “Devrim Tarihi” ve “İdare Teşkilat Tarihi” dersleri verdim. Siz öğrencilerin huzurunda tekrar konuşmak beni son derece mutlu ediyor. Şimdi, otuz sene sonra genç nesli, sizleri karşımda görmekten bahtiyarım. Türkiye bugün tekrar siyasi ve toplumsal bir bunalım devresi geçirmektedir. Bin senelik tarihimizden beri geleneklerimizi temsil eden Türk milleti, yeniden derin buhranlarla karşı karşıyadır. Samuel Huntington ünlü yazısında, dünyada kültürce bölünmüş milletler arasında Türkiye ve Rusya’yı misal gösterir.


Türkiye, otuz yıldır bir kültür ve siyaset bunalımının içinde yuvarlanmaktadır. Bu konferans, tarihimizde bunalımın en keskin örneklerinin ortaya çıktığı bir dönemi konu alıyor. 1908’deki meşrutiyet, saltanatı fiilen yıkmış, günümüz Türkiye Cumhuriyeti’ni hazırlamıştır. Bugünkü Türkiye’yi anlamak için meşrutiyet dönemini anlamak şarttır. Bu sempozyumu, böyle bir görüş açısından ele almak gerekir. 1.Meşrutiyet döneminde çok yoğun bir uyanış, aydınlanma hareketi görülür. Aydınlar Batı’dan geniş bir tercüme faaliyeti içine girdiler. O bunalımlı dönemde genç Türkler ve yeni yetişen genç nesil, bu arada Mustafa Kemal gibi genç kurmay subaylar; Garpçıları, Celal Nuri’nin, Kılıçzade Hakkı’nın, Hüseyin Cahit’in yazılarını heyecan ile okuyor, devlet ve toplum için çıkış yolları arıyorlardı. Garpçılar yanında aynı zamanda Türklük ve Türkçülük akımı gündeme gelmişti. Tabii öbür tarafta, İslam’da reform isteyen İslamcılar vardı. Durumu, Türkçülerin önderi Yusuf Akçura Üç Tarz-ı Siyaset kitabında özetlemiştir. Üç Tarz-ı Siyaset, Türkçülük, İslamcılık ve Garpçılık akımlarını özetler. I. Dünya Savaşı sonunda padişahlık çökünce, Garpçılık ideolojisini hayata geçiren Atatürk’tür.

Atatürk’ün fikirleri daha o dönemde olgunlaşmış, radikal Garpçılığı temel kavram olarak benimsemiştir. Ziya Gökalp’ın temsil ettiği Türkçülük ve Türk milliyetçiliği ideolojisi Garpçılıkla, milli devlet ideolojisiyle bir bakıma uyum halinde idi, fakat Ziya Gökalp, bir toplumu bir arada tutan, onun çimentosunu oluşturan şeyin, örfüâdat olduğunu söylüyor, Türk’ü bir arada tutan şey din dahil örfüâdattır, diyordu. Gökalp’a göre kültür organik bir bütündür; edebiyat, tarih, iktisat, bediiyat (estetik); bütün bunlar milli-kültür olgusunu yapmakta ve toplum milli kültürle hayat bulmak ve yaşamaktadır, diyordu. Bu ilginç sosyolojik teori, tabii Durkheim’dan gelen strüktüralistfonksiyonalist sosyolojiye dayanıyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir