Devletşah – Şair Tezkireleri

Eşi olmayan tek Tanrı’ya hamdüsenadan, onun bütün resul ve nebilerine salat ve selamdan sonra, Tanrı’nın kullarının en fakiri olan İngiliz Edward Browne (Tanrı onun günahlarını bağışlayıp ayıplarını örtsün) kendi halini şöyle anlatır: Gençliğimin ilk devirlerinden beri Doğu memleketlerinin dillerini, ilimlerini öğrenmek için içimde büyük bir şevk ve arzu vardı. O Doğu insanlarının kitaplarını daima önüme koyar, okurdum. Nihayet 1305 yılına rastlayan Miladi 1887’de İran’a seyahat etmek nasip oldu. Aynı yılın Muharrem ayında Trabzon ve Erzurum yoluyla Tebriz’e gittim. Oradan Tahran, İsfahan, Şiraz, Yezd ve Kirman şehirlerini ziyaret ettim. Her şehirde oranın âlim ve fazıllarını arayıp buldum. Onlarla görüşüp konuşma fırsatını kaybetmedim. Onların fazilet ve bilgi harmanından bir başak toplayıp aldım, bunu kendime azık edindim. Bir yıl sonra, 1306 yılı Muharrem ayında Tahran ve Mâzenderân yoluyla kendi vatanıma döndüm. Londra’dan on beş fersah mesafedeki Cambridge Üniversitesi’nde Farsça muallimi oldum. Bu ahenkli, tatlı dili öğrenmekle uğraştım. Aradan on üç yıl geçtiği halde bu vazife hâlâ bu kulun uhdesindedir. Bu öğretim müddeti zarfında öğrencilere bu dili öğretmek için lazım gelen vasıtaları ve kitapları yeter bulmadım. Şahnâme, Gülistan, Bostan, Hafız Divanı ve bunlar gibi faydalı birçok kitap İran’da ve Osmanlı memleketlerinde, Mısır, Hindistan ve diğer İslam memleketlerinde defalarca basıldığı halde Avrupa’da pek nadir bulunuyor. Birçok zahmetle ele geçse dahi fihristleri olmadığından talipler istediklerine süratle ve kolaylıkla erişemiyor, istedikleri şeyi bulmak için zaman kaybediyorlar.


Doğu ve Batıda hiç basılmayan nefis ve faydalı kitaplardan vazgeçtim, Doğuda basılan taşbasmaları da şikeste1 yazısıyla basılmış olduğundan bu dili öğrenmeye yeni başlayanların, özellikle henüz nesih yazısını diğer yazılardan daha iyi bilen, yalnızca onunla alışkanlık oluşturmuş Avrupalı taliplerin işine pek yaramıyor. Bunun için Fars dilini öğrenmek isteyen öğrencilerin hali, Arapça öğrenmek isteyenlerinkinden daha kötüdür. Çünkü Arapçayla uğraşan âlimlerin himmetiyle gerek Doğu, gerekse Batıda [Muhammed Cerîr üt-] Taberî, Dîneverî, Mes’udî, Yakubî, İbnül’esir, Fahrî, İbn Hallikân, İbn Haldûn gibi yazarların kitapları pek güzel ve mükemmel bir tarzda basılmıştır. Halbuki Fars tarihçilerinden Cüveynî’nin Tarih-i Cihangüşâ, Reşîdüddin’in Câmiü’t-Tevârih, Hamdullah Müstevfî-i Kazvînî’nin Tarih-i Güzîde, Şeyh Ferîdüddin Attâr’ın Tezkiretü’l-Evliyâ’sı, Avfî’nin Lubâbü’l-Elbâb adıyla da bilinen şairler tezkiresi gibi eserler o kadar nadirdir ki, bütün dünyada iki nüshadan fazla yoktur. Bundan başka Fars ahvali hakkında tam bilgi sahibi olmak için lazım ve zaruri olan birçok faydalı ve kıymetli tarihler vardır ki, şimdiye kadar nisyan köşelerinde kalmıştır. Londra, Paris ve Avrupa’nın muteber diğer medeni ülkelerindeki kütüphanelerde bulunanlar dışında bunlardan faydalanmak imkânsızdır. Ben bu hususta bir süre düşündükten, bu noksan ve kıymetli kitapların kıtlığına teessüf ettikten sonra, bunu önlemeye yalnız şu suretle çare bulunacağını gördüm: Bu dil ve bu dille yazılmış ilimlerle candan ilgisi olanlar –bunlar ister İran’ın şerefli milletinden, isterse diğer milletlerden olsunlar– geçmişlerin bize emanet bıraktığı eserlerden, faydalı ve değerli buldukları eserleri seçsinler. Mümkün olduğu kadar eski nüshaları bulup onlarla karşılaştırdıktan ve tashih ettikten sonra tamamıyla unutulmuş olan bu eserleri bastırsınlar. Bu suretle onlardan istifade yaygınlaşsın. Buna teşebbüs edenler de ilim erbabının takdirine mazhar olsunlar. Tanrı’ya hamdolsun elime böyle bir fırsat geçti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir