George Orwell – Aslan ve Unicorn

Ben bu satırları yazarken, son derece uygar ademoğulları tepemde uçuyor ve beni öldürmeye çalışıyorlar. Ne onlar bana birey olarak düşmanlık duyuyorlar ne de ben onlara. Onlar, söylendiği gibi «sadece görevlerini yapıyor». Bir çoğunun özel hayatlarında cinayet işlemeyi akıllarından bile geçirmeyecek kadar yufka yürekli, yasalara bağlı insanlar olduğundan hiç şüphem yok. Öte yandan, onlardan biri eğer hedefini bulan bir bomba ile beni paramparça edecek olsa, bu, uykularını hiç mi hiç kaçırmayacaktır. Çünkü o, günahları affetme gücüne sahip olan ülkesine hizmet etmektedir. Yurtseverliğin ve ulusal bağlılığın karşı konulmaz gücü tanınmaksızın modem dünya kavranamaz. O belirli çevrelerde yok olabilir, uygarlığın belirli düzeylerinde var olmamış olabilir, fakat pozitif bir güç olarak onun yanında yer alabilecek hiç bir şey yoktur. Hıristiyanlık ve Uluslararası Sosyalizm onun yanında bir zerre kadar zayıf. Hitler ve Mussolini, kendi ülkelerinde büyük ölçüde bu olguyu kavrayabildikleri ve karşıtları kavrayamadığı için iktidara yükseldiler. Ve kabul edilmelidir ki uluslar arasındaki farklılıklar gerçek bakış farkları üzerine oturmaktadır. Yakın zamana kadar bütün insan türünün birbirine çok benzediği düşünülürdü. Oysa, gerçekte gözlerini kullanmayı bilen herkes, ülkeden ülkeye insan davranışlarının çok büyük oranda değişiklikler gösterdiğini görebilir. Bir ülkede olabilen şeyler diğerinde olamaz. Hitler’in Haziran katliamı, örneğin İngiltere’de olamazdı.


Batılı halkların söylediği gibi İngilizler oldukça farklıdır. Bunda hemen hemen bütün yabancıların bizim ulusal yaşam biçimimize duydukları hoşnutsuz kabul yatmaktadır. Çok az Avrupalı İngiltere’de yaşamaya tahammül edebilir, hatta Amerikalılar bile Avrupa’da yaşamayı daha fazla benimseyebilir. Yabancı bir ülkeden İngiltere’ye döndüğünüzde, hemen farklı bir havayı soluduğunuz duygusuna kapılırsınız. Daha ilk bir kaç dakikada düzinelerce küçük şey size bu duyguyu verir. Bira daha acı, bozukluklar daha ağır, çimenler daha yeşil ve reklamlar daha gösterişlidir. Büyük kasabalardaki kalabalıklar, yumuşak yamru yumru yüzleri, berbat dişleri ve uysal tavırlarıyla başka bir Avrupalı kalabalığından farklıdır. Sonra, İngiltere’nin genişliği sizi yutar. Ve bir süre için bütün bir ulusun belirlenebilir tek bir karakter taşıdığı duygusunu yitirirsiniz. Uluslar olarak, gerçekten böyle şeyler var mıdır? Biz, hepsi farklı 46 milyon birey değil miyiz? Ve daha türlüsü; kaos! Lancashire’ın değirmen kasabalarında nalın tıkırtıları, Büyük Kuzey yolunda öteye beriye giden arabalar, iş bulma bürolarının önündeki kuyruklar, Soho barlarında fahişelerin gürültüleri, sisli bir sonbahar sabahında kilisesine bisiklet süren yaşlı bir rahibe, bunlar salt tablolar değildir, bunlar İngiliz sahnesinin karakteristik tablolarıdır. Bu karmakarışıklıktan örnek bir model nasıl çıkarılabilir? Fakat ister yabancılarla konuşun, ister yabancı gazete kitapları okuyun yine aynı düşünceye dönersiniz. Evet, İngiliz uygarlığında ayırt edici ve fark edilir bir şeyler vardır. O İspanyol kültürü kadar başlı başına özel bir kültürdür. Her nasılsa kuvvetli sabah kahvaltıları, sıkıcı ve karanlık pazar günlerine, sisli kasabalara, rüzgarlı yollara, yeşil sahalara ve kırmızı posta kutularına bağlıdır. Kendine has bir tada sahiptir.

Dahası, o, süreklidir, geçmişe ve geleceğe yayılmıştır. Onda, yaşayan bir varlık gibi direnen bir şey vardır. 1940’ın İngiltere’si 1840’ın İngilteresi’yle ortak neye sahip olabilir? Fakat siz, annenizin şömine kenarında muhafaza ettiği 5 yaşındaki çocuk fotoğrafı ile ortak neye sahipsiniz? Aynı kişi olduğunuzdan başka hiç bir şeye! Hepsinin ötesinde o senin uygarlığın, o sensin. Çoğu zaman nefret etsen ya da gülsen de, uzun bir süre ondan ayrı kalırsan mutlu olamayacaksın. Yağlı kekler ve kırmızı posta kutuları ruhuna işlemiştir. İyi ya da kötü o senin, sen ona sahipsin. Ve mezar. Sana verilen işaretlerden kaçamayacaksın. İngiltere, bütün dünya ile birlikte değişiyor. Ve her şey gibi o da ancak belirli bir noktaya kadar öngörülebilecek belirli yönlerde değişir. Bu, gelecek sabittir anlamına gelmez, belirli alternatifler mümkündür, diğerleri değil. Bir tohum büyüyebilir ya da büyümeyebilir, ama şalgam tohumundan yabani havuç yetişmez. Bu nedenle süregiden muazzam olaylar ortasında İngiltere’nin oynayabileceği rolü tahmin etmeden önce, İngiltere’nin ne olduğunu belirlemeye çalışmak derin bir önem taşır.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir