Romain Gary – Kadının Işığı

Taksiden inerken çarptım ona. Elinde paketler vardı. Kapıyı açarken Vurdum: ekmek, süt, yumurtalar kaldırıma saçıldı -sıkılgan, ince ince yağan yağmur altında tanışmamız böyle oldu. Hemen hemen ben yaşlarda olmalıydı. Gençliğin ve çizgilerin hoşluğunun yalnızca bulanık bir vaat olarak ortaya koyduğu şeyi başarmak için saçlarının ağarmasını beklemiş bir yüzü vardı sanki. Geç kalmaktan korktuğu için koşmuş gibi nefes nefeseydi. Önsezilere inanmam, ama uzun zamandır inançsızlıklarıma olan inancımı da yitirdim. “İnanmıyorum artık,” gibi kesinlemelerden daha aldatıcı bir şey yoktur. Ayaklarımın altındaki yiyeceklerden kalanları toplamaya çalışırken az kalsın düşüyordum. Hayli gülünç olmuştum. “Bırakın.” “Üzgünüm, üzüldüm, affedersiniz…” Gülüyordu. Gözlerinin çevresinde kırışıklıklar oluşuyordu ve yıllar buralarda gelip yerlerini alıyordu. “Hasar o kadar önemli değil, daha beterleri de olur…” Arkasını dönmüştü bile, ben en kötü şeyden korktum: görgü ve saygı kurallarından yoksun biri gibi tanınmak, ‘kaba’ bir insan izlenimi uyandırmak. İmdadımıza yetişen taksi şoförü oldu.


Dudaklarında hafif bir gülümsemeyle bana doğru eğildi. “Affedersiniz efendim, Bourgogne Sokağı nerededir, söyleyebilir misiniz lütfen?” “Ama… burası işte…” “Varenne Sokağı’nın köşesindeki tütüncüyü biliyor musunuz?” “Burası.” “Ne bekliyorsunuz p çıkma alışkanlığı olan sakin görünüşümü korumayı bilmiştim. Etkileyici bir fiziki görünümüm vardı: güçlü omuzlar ve insanın içine işleyen bakışlar. Geçen her dakika beni benden alıyordu, ama günümüzde patladıktan sonra bile bin kilometre yapabilen lastikler var. “Gerçekten madam, bazı eski romanlar vardır, insan tercihen tanınmayan bir papaza başvurur hani; işte o anlardan birine benziyor bu,” dedim. Onu güldürme başarısını gösteremedim. Gözlerim dileniyordu ve hissetmiş olmalıydı bunu. Hiç bu kadar çaresizlik içinde olmamıştım. Daha sonraları Lidya’ya bu ilk anlarda neler hissettiğini sorduğumda kıvırdı: “Kör kütük sarhoş birisine yüz frank borç verdiğimi ve bu parayı hiçbir zaman geri alamayacağımı düşünüyordum.” Yaşamın yakamızı bıraktığı bir gerçekti ve buna da hep rastlantı adı verilir. “Bakın, ödemek istiyorum bu parayı size.” “Gerçekten hiçbir önemi yok.” “izin verirseniz bir çek yazacağım…” Roissy Havaalanı’ndan dönüyordum. Kararlaştırıldığı gibi öğleden sonra Caracas uçağına binmek üzere havaalanına gitmiştim.

Şapkamı gözlerime indirmiş ve bir köşeye oturmuştum. Duvara bakıyordum. Uçakların hareket saatlerini bildiren anonsları dinliyordum oturduğum yerde. On yedi yıllık Air France’h olduğumdan mürettebatın çoğu tanırdı beni. Onlarla karşılaşmaktan ve dostça sorulardan kaçmak istiyordum. “Ne arıyorsun burada, yolcu olarak? Altı ay tatil de biraz fazla, abartmıyor musun! Ya Yannik? Ne oluyor böyle, artık tatile götürmüyor musun onu?” Öylesine karmaşık bir durumdaydım ki bütün kararlar anında karşıt eylemlere dönüşüyordu. Caracas uçağının kalkacağını bildiren anonsu duydum, salonu geçtim, bir taksiye atladım ve şoföre adresimizi (Vaneau Sokağı) verdim. Tam zamanında davrandım ve şoföre köşedeki tütüncüde bırakmasını söyledim. Çok yalandı, yıllardır aynı mahallede oturuyorduk, birisi tanıyabilirdi beni. “Ondan saat kaçta ayrıldınız?” -“Öğleden sonra saat üçte. Güney Amerika’ya gidiyordum ve uçağım…” – “Saat on dokuz yirmide Varenne Sokağı’nda görüldünüz.” – “Evet, döndüm.” – “Ve evinize gitmediniz. Oysa iki adımlık bir mesafedeydiniz.” – “Hayır, tam zamanında durdum.

Ve zaten aramızda kararlaştırmıştık…” – “Neyi?” – “Eleştirilecek hiçbir davranışım yok. Yapacak başka bir şey yoktu.” – “Böyle durumlarda bayım, yaşamı sürdürme alçaldığı gösterilmez. İnsan kafasına bir kurşun sıkma inceliğini gösterir.” Kendi kendimle ilişkilerimde alayı her zaman abartmıştım. Ama daha yıllarca yaşamam gerekecekse bu sorgulamaya hemen alışmam daha doğru olacaktı. Arkası kesilmiyordu. Oysa kendime yöneltebileceğim tek eleştiri uçağa binmemiş olmamdı. Cinayet işlediği yere dönüp oralarda dolaşan bir katil değildim. Dünya, güneşin çevresinde dönmeye başladığından beri çok yaşlı bir katildi. Yağmur altında, yere saçılmış yiyecek paketleri arasında ayakta bekliyorduk. “Bir türlü ayrılamıyoruz,” dedim. Güldü ve yüzünde gene iç açıcı, güven verici kırışıklıklar belirdi. Kafenin adı Chez Arys’ti. Tezgâhta deve tüyü paltolu ve başında Borsalino 1 bulunan yakışıklı bir adam vardı.

Tasmasını tuttuğu şahane gri kaniş, Le Nötre’un 2 elinden çıkmış bir bahçe gibi tıraşlanmıştı. Hiçbir zaman rastlantı olduğundan emin olamayacağımız bir rastlantıyla, alay mı, kibarlık mı, onu da bilmeden, kuşkusuz kendi parasıyla oraya gelmiş olan bir delikanlı müzik dolabının önünde bir şarkı dinliyordu. “Konuşsak daha iyi olacak belki, çünkü aksi takdirde olaylar çok daha hızlı hiçbir yere gitmeyecek ve sonra geri dönmek gerekecek… ‘Tanımadığım bir adamla bu kafede ne yaptığımı bilmiyorum.’ Doğru mu?” “Doğru.” Garson sipariş almak için başımızda bekliyordu. “İki sütlü kahve,” dedim ve ona döndüm: “İşte şimdi burada bulunmamız için bir sebep var.” Gülüşünde belli belirsiz bir acımasızlık sezdim. “Hâlâ çekinizi bekliyorum. Hepsi bu.” “Hay Allah…” Çantamda çek defterini buldum. “Adınız?” “Hamiline, yazın.” “Gene de adınızı öğrenmek isterdim. İleride…” “Lidya Towarski.” Kanişli adam bana doğru eğildi. “Af edersiniz, beyefendi.

Madam…” Ustaca bir el hareketiyle şapkasını çıkarıp tekrar başına koydu. “…Köpek eğiticisiyim ve… öyle sanıyorum ki…” “Las Vegas 1975” dedim. Çok sevinmiş gözüktü. “Yaptığınız numara neydi?” “Sand’s’ te, barmendim.” “Ha, evet anımsadım, şimdi…” Kartını uzattı. Senyor Galba ve New York, Paris ve Londra’da ajans adresleri. “İnsan durmadan yolculuk edince sonunda hiç kimseyi tanımıyor…” Susuyordum. Anladı. Varını yoğunu rulette yitirmiş gibiydi, şapkasını çıkarıp tekrar başına koydu ve kanişiyle birlikte bara döndü. “Ne arıyordunuz barmen olarak Las Vegas’ta 1975’te?” “Hiç.” Ama bu adam birisini tanıma gereksinimi içindeydi. Merakla ve biraz soğuk bir tavırla yüzümü inceledi. “İnsan tanımadığı birinin yalnızlığını bu kadar çabuk teşhis edince…”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir