Cevat Rifat Atilhan – Medeniyetin Batisi

«Birleşmiş Milletler Anayasasının 19. maddesi şöyle der: «Her şahıs, düşünmek ve düşündüğünü açıklamak hakkına sahiptir. Bu hak, herkese tanınmıştır. Hiç kimseye imtiyaz verilmeksizin ve resmî makamların müdahalesi olmaksızın her doktrini ileri sürmek serbestisi ve tefekkürü izhar, memleket hudutları nazarı itibara alınmaksızın her nevi ifade vasıtasiyle neşriyat yapmak serbesttir.» 14 İNSANLIK DÖNÜM NOKTASINDA! Dünya siyaset alemindeki umumî şaşkınlık gittikçe artmaktadır. Üzerinde yaşadığımız memleketlerin perişanlığı hazin bir manzara arzediyor. Nesillere miras yoluyla intikal eden bugünün kültürü, cümlemizi derin derin düşündürüyor. Bir zamanlar hayal ve yahut uydurma olduğu iddia edilen «Benî İsrail’in Protokolları» bugün harfi harfine tatbik sahasındadır. Bu hâl, artık örtülüp gizlenmiyecek bir kerteye gelmiştir. Yahudiler de bunu inkâr etmekten vazgeçmişlerdir. Şimdi aklı başında olan ve mantık dairesinde düşünebilen her insan, dünyamızın cezri bir şekilde yeniden ihyası ve makul nizam prensipleri esası üzerinde ve tekmil halkların hürriyet ve haklarını tekeffül edecek bir tarzda kurulmasını istemektedir. Milletlerin kültürünü soysuzlaştırmadan inkişaf ettirmek ve her milliyetçiyi tatmin edecek bir tarzda düzenler kurmak günün en doğru ihtiyaçlarındandır. * * * Milletlerin birleşmesi, günümüzün en mühim şartı ve ihtiyacıdır. Asırlardanberi milletlerin birbirlerini yemesi, sonsuz derecede maddî ve manevî zararlara ve kayıplara uğraması 15 ve pek çok kurbanlar vermesinden sonra, artık yakın bir zamanda, bir menfaat birliği ve istikbalin emniyeti nam ve hesabına bir tesanüt vücuda getirilmesi, daha başka bir tabirle mazinin acı hatıralarından ders alarak umumî bir tesânüd ve vahdet halinde yaşamak bir zaruret haline gelmiştir. Ancak bu suretle, iki buçuk milyarlık insan kitlesine karşı cephe almış olan on milyonluk Yahudinin hile ve desisesine ve insanlar arasına ektiği fesat ve iftira tohumlarına karşı koymak mümkün olacaktır.


Tarihten aldığımız ders ve tecrübeler, bize istikbale doğru atılacak adımlarda, kader yolunun ancak bu suretle birlikte aşılacağını göstermektedir. Aksi takdirde dünya dağınık ve gayrı mütesânid olmak yüzünden mahvolacaktır. Ve kuvvet blokları arasında ezilecektir. Devamlı surette büyüme ve kuvvetleşme istidadı gösteren bu dev bloklar, muazzam sömürücü kuvvetleriyle münferit ve küçük milletlerin müstakil olarak yaşama şanslarını ve imkânlarını yok edeceklerdir. Düne kadar düveli muazzama dediğimiz büyük devletler için dahi bu tehlike aynen varittir. Kaderin eli kapılarımızı çalmaktadır. Sulh, pamuk ipliğinde sallanmakta ve şaşkına dönmüş olan insan toplulukları, ürkmüş ve yılmış bir halde «NewYork» ve «Moskova»daki büyüklere bakmaktadır. Tıpkı koyun sürülerinin önlerindeki güdücü koyuna baktıkları gibi… Böylece bugünün bedbaht insanları büyüklerin her sözünü hassas terazilerde tartıp her cümleden bir mâna çıkarmak istemektedir. Korktukları şey, iki cepheden bir zırdelinin günün birinde bir düğmeye basıp cihan harbini çıkarmasıdır. Acaba yakın bir gelecekte, dünyayı tek taraflı ideolojilerle idare eden parti politikacıları; kıpkızıl, kan kırmızı ufukların işaret ettikleri felâketleri görebilecekler mi ve siyasî rotadan çıkmış olan milletler gemisini ana hatta tekrar so- * Şimdi beş buçuk milyar. 16 kabilecekler mi? Bu uğursuz ve kara günleri evvelinden görebilecekler mi? Yoksa kendi ihtirasları ve idraksizlikleri yüzünden milletleri bile bile ve göre göre, medeniyetleriyle birlikte batıracaklar mı? Artık insanlığın karar verme ve tedbir alma zamanı gelmiştir. Fakat bu işi, kimlere hizmet ettiklerini bildiğimiz kaşarlanmış politikacıların başaracaklarına inanmak zordur. Demokrasilerin bugünkü şekilleri LAÇKA olmuş, çığrından çıkmış, kısırlaşmıştır. Çünkü ana prensiplerinin çoğu tenakuz halindedir. Ve hayatın tabiî kanunlarına zıddır.

Bu sebepten ötürü ve bu doktrinler, günün dinamik neşvü nemasına ve icaplarına uymak hassasını kaybetmiş birlik hayatını ihya edecek vasfı ve siyasî insiyatifi yok olmuştur. ONLARI ESERLERİNDEN, MEYVALARINDAN TANIYINIZ!. Bu meyvalarm mühim kısmı çürümüş veyahut ekşimiştir. Hatta bazıları zehirli olup, yenmesi tehlikeli ve imkânsız hâle gelmiştir. Demokrat devlet, sanat ve idaresinin, şu geçen kırk yıl içinde önümüze serdiği hadise ve neticeleriyle tetkik edecek ve manevî mağlubiyetler ve kötü hareketleri yan yana sıralayacak olursak, milletlerin ne kadar çile çekmiş ve ne çeşitli işkence merhaleleri geçirmiş olduklarını görürüz. Hind fakirlerinin yaptıkları gibi insanları çivili tahtalar üzerinden ve dikenli, meşakkatli ve ızdıraplı yollardan nasıl geçirdiklerini görecek olursak, sonumuzun çok acı biteceğine hükmetmek icabeder. Bu, kanla mülemma yolun kenarında yalnız İkinci Dünya Savaşında elli milyon insanın cesetlerinin yığıldığı görülmüştür. Bunların ekserisi medeniyetin seçkin ve mümtaz evlatlarıdır. 17 Bu ölülerin kemikleri ve vatanları ile birlikte Yalta’da Tahran’da, Postdam ve Londra’da gayet hissiz ve soğukkanlı olarak kumar masasına konmuştur. (1) Bu kumar masasında mesela KATİN ormanlarında işlenen korkunç cinayetlerde bir sistemin şikâyetçisi idiler. Bu sistem ise, zaferlerini kutlamak için ilk atom bombalarını Hiroşima ve Nagazaki üstünde patlatıp ondan sonra komünist sürülerini, hak ile yeksan edilmiş Avrupa’ya salıvermişler ve onlara katliam, ifna, ırza tecavüz ve imha emriyle hudutsuz soygunculuk ve cinayetler yaptırmışlardır. Halbuki bu hudutsuz nefret anında demokrasiler, hiç bir milleti boyunduruk, esaret ve açlık altında bulundurmayacaklarını ve her millete ebedî sulh hazırlanacağı vaadinde bulunmuşlardı.(2) Fakat milletler siyasî bir ümitsizlikten doğan şaşkınlık içinde bir gece zarfında Moskof boyunduruğu altına girerek kendilerini iflasa sürüklediler. Hepimizin bildiği gibi garplılar, komünistlere sadece en iyi silahlarını değil, bundan başka istihsal sırlarını da ellerine vermekle moskofların her iki cihan harbinde en çok kâr temin eden devlet olarak çıkmasına sebep ve önayak olmuşlardır. Bu yetmiyormuş gibi, komünizmin tek panzehiri olan dünya Milliyetçilerini de imha etmek suretiyle beşeriyeti derin bir felâket uçurumuna sürüklemişlerdir.

Böylece demokrasi sistemleri, kendi bindikleri dalı bizzat kendileri kesmiş ve sistemlerini gülünç ve inanılmaz bir hale sokmuşlardır. Bundan dolayı da komünizm bugün, bütün yeryüzünde geniş bir cephede umumî taarruza geçmek için hazırlanmaktadır. Böylece, İkinci Dünya Savaşında komünistlere yardım edenler, Moskoflara vermiş oldukları silahlar ve icatların kendilerini yoketmek için daha mütekâmil bir şekilde kendilerine döndüğünü göreceklerdir. (1) Mesela Hollanda Yahudi asıllı Rozvelt’in Yahudi Stalin’e Türkiye ve Boğazları peşkeş çektiği gibi… (2) Ebedî harp. 18 – Demokrasiler; haksız tutumları ve dünya siyonizminin perde arkasında oynadığı rolün ve tahrikin farkında olmadan komünizmi sinelerinde beslediklerini takdir edememişlerdir. Bu, kanla mülemma yolun kenarında yalnız İkinci Dünya Savaşında elli milyon insanın cesetlerinin yığıldığı gürülmüştür ki, bunların ekserisi medeniyetin seçkin ve mümtaz evlatlarıdır. LENİN kendi zamanında: «Burjuvaziler bir gün gelecektir ki komünistler tarafından bir an evvel asılmak ve acele ile kendi iplerini çekmek için birbirleriyle yarış edecekler ve kuyruğa girip sıra bekleyeceklerdir.» sözü ile istikbali iyi gördüğünü ifşa etmişti. Demokrasiler, ruhî iktidarsızlıkları yüzünden iki dünya harbiyle ortalığı kasıp kavurmuşlarsa da, milletler davasının hiç birini çözememekle yetinmemişler, aksine olarak eskilere yeni muammalar ve meseleler ilave etmek suretiyle dünyayı ve beşeriyeti daha muzlim bir karanlığa sürüklemişlerdir. Bununla demokrasiler, hedeflerinden ve gayelerinden asla şaşmayan komünistler tarafından daha büyük ve çıkışı olmayan çıkmazlara zorlanmaktadır. Komünistler ise «Hayat standardı demokrasisi»nin çürük binasını kundaklamakta berdevamdırlar. Üstelik bütün dünya muvacehesinde de demokrasilerle alay etmektedirler. Barikatların arkasından ilk atılacak kurşun ve ilk çekilecek tetik, yeni ve eskilerinden çok daha korkunç bir dünya harbinin başlangıcı olabilir. Şu anda en taze misal olarak, içinden çıkılmaz bir mesele haline gelen Berlin işi ileri sürülebilir. Orası muazzam bir temerküz kampı manzarası göstermektedir.

Bir esirler devletinde mahkum olarak yaşamayı kabul etmeyen hürriyet aşığı her insanın mania hatlarını geçmeğe çalıştığı sırada tereddütsüz olarak öldürüldüğünü her gün gazetelerde okuyoruz. Aynı zamanda bu hadiselere 19 karşı dünya vicdanının ve büyük devletlerin de ne kadar hareketsiz ve alâkasız olduğunu da görüyoruz. O büyük devletler ki, başkumandanları ve büyük devlet adamlarını bir kaç Yahudi için mahkemeye çekip vahşice öldürmüşler ve bunun için de uçakla taa Amerika’dan Yahudi cellat getirmek küçüklüğünü de göstermişlerdir. Batı Berlin’i bir tarafa bırakalım, hâlâ milletlerin vicdanında taptaze kanamakta olan Macar hâdiseleri karşısında demokrasiler hissiz ve hareketsiz kalmışlardır. Gariptir ki, dünya vicdanı, hak ve hürriyetlerin böyle ulu orta çiğnenmesine karşı demokrasilerin pasif ve korkak tavırları karşısında, daima taviz vermeye hazır bulunmaktadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir