Bu kitabı yazmamdaki neden, Güneydoğu Anadolu’da yıllardır Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmeye çalışan PKK’lı teröristlere karşı Türk ulusunun birlik ve beraberliği, ülkenin bölünmez bütünlüğü için özveriyle savaşan, bu uğurda terlerini ve kanlarını döken, en kıymetli varlıkları olan canlarını gerektiğinde hiç çekinmeden seve seve veren kahraman Mehmetçiklerin, subayların, astsubayların, polislerin, korucuların, savcıların ve öğretmenlerin anılarını büyük Türk milletine anlatarak ölümsüzleştirmektir. Böylece onlara olan vefa borcumu kısmen de olsa ödemektir. Hayatlarının baharındaki bu kahramanlar, milletin onlara verdiği görevi en iyi şekilde yapabilmek için hiçbir şeyden çekinmeden ateşin içine atıldılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliğini, bütünlüğünü sağlamak görevi dışında hiçbir düşünce yoktu kafalarında. Tek düşündükleri, ulusun birlik ve beraberliğine, ülkenin bütünlüğüne yönelen tehdidi ortadan kaldırmaktı. Bu tehdide karşı onları harekete geçiren güç, yüreklerindeki vatan ve millet sevgisiydi. Bu uğurda kimisi şehit, kimisi gazi oldu ama Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunu ve vatanın bütünlüğünü korudular, kendilerine düşen görevi en iyi biçimde yaptılar, ülkeyi bölmeye xiii çalışan teröristleri hak ettikleri biçimde cezalandırdılar. Herkes büyük Türk milletini bölmenin, ülkeyi parçalamanın kolay olmadığını ve büyük Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin sahipsiz olmadığını gördü. Bölücü örgüt destekçileri de umutlarının beyhude olduğunu anladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin sorunları olabilir. Ama bunlar bahane edilerek vatanı bölmeye kalkmak kolay değildir. Bir tehlike ânında tüm Türk milleti bütün kurum ve kuruluşlarıyla bu tehlikenin karşısında kararlı biçimde yer almakta, devlete yönelen tehdidi yok etmek için hiçbir özveriden kaçınmamakta, tehlikenin karşısında hiçbir kuşkuya düşmeksizin yerini almaktadır. Güneydoğu’daki süreçte bu açık olarak görülmüş ve yaşanmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan ve Kürt olarak tanımlanan insanların büyük çoğunluğunu; gelenek, görenek, düşünce ve kültür bakımından Türk’ten ayrı görmedim. Bu insanların yüzyıllar süren birlikteliği, büyük bir kültür birliği oluşturmuştur. Öte yandan, bölgede yaşayan insanların büyük çoğunluğu kültür, gelenek, görenek yönünden ortaklığımızı bilmekte, Türkiye Cumhuriyeti içinde birlikte yaşamak istemektedir. Bunun en büyük kanıtı, o bölgede yaşayan yurttaşlarımızın yıllardır PKK’ya karşı silâhla direnerek bu tavırlarını açıkça ortaya koyması olmuştur. Bölgede yaşanan olay, terör ve terörün değişik uygulamalarıdır. Oysa halk teröristleri ve terörü benimsememiştir. Bölge insanı teröristlere karşı güvenlik güçlerinin yanında yer almış ve PKK’ya karşı savaşmıştır. Bu kitapta anlatılan ve bölgede yaşanmış olaylar, çoğunlukla tarih sırasına göre yazılmış, zaman zaman kısa değerlendirmeler yapılarak sunulmuştur. Anlatılan olaylardaki kişiler ve yerler gerçektir. Anlatılan olayların geçtiği bölgede yaşanan en büyük sıkıntı ekonomik olup, bölge halkının büyük kısmı fakirdir. Ulaştırma olanakları sınırlı olup denetimden uzaktır. Bölgede güvenlik ve denetimin istenen düzeyde yerleştirilmesinde zorluklar vardır. Bu yaşam koşullarında güçlü olanlar, aslında devletin sağlamaxiv sı gereken bazı görevleri bizzat kendileri yapmaktadır. Güçlü odaklar, aşiretler, aileler, gruplar bu fakir insanları para karşılığı kullanmıştır. Bir yandan Suriye ve İran, öte yandan Kuzey Irak’taki Barzani ve Talabani, özellikle sınır boylarında yaşayan bölge insanlarını sürekli olarak kullanmışlardır. PKK, her ay düzenli paralar ödeyerek, mal, mülk, makam ve silâh verecekleri sözünü vererek bölge halkının bir kısmını kandırıp kullanmaya çalışmıştır. Teröristlere karşı mücadelenin yapıldığı alan 120 bin kilometrekareye yakın olup, 13 ili içine alan bu coğrafyanın büyüklüğü neredeyse Yunanistan büyüklüğündedir. 15 yıl süren mücadelede Türkiye’nin insan ve para kaybı büyük olmuştur. 1984-1999 yılları arasında asker, polis, öğretmen, savcı ve geçici köy koruyucusu olarak 5 bin 664 şehit verilmiştir. Buna, bölgede teröristlerin köyleri basarak öldürdüğü 4 bin 487 vatandaşımızı da kattığımızda verilen şehit sayısı 10 bin 151’e yükselir. Buna karşılık teröristlerin ölü sayısı 18 bin 951’dir. Toplam insan kaybı 29 bin 102’dir. Bu sayı, bir şehir nüfusuna yakındır. Türkiye’nin bu mücadeledeki parasal kaybı ise 100 milyar dolar kadardır. Bu parayla Türkiye ekonomisi aynı süre içerisinde ikiye üçe katlardı. Bu değerler, bir yandan yaşanan olayların büyüklüğünü açıkça ortaya koymakta, diğer yandan da Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüklüğünü göstermektedir. Bölgede en büyük gücümüz sivil ya da asker yetkililerin iyi anlaşması, her konuda birbirlerini desteklemesi olmuştur. Buna bölge halkının desteğini de katmak gerekir. Bu, büyük bir güçtür. Hepsine sevgiler, saygılar… Bölgede aşiretler varlığını hâlâ sürdürmektedir. Ayrıca çok kadınla evlilik ve çok çocukluluk her ne kadar aileleri güçlü kılma amacını taşıyorsa da, karşılaşılan ekonomik zorluklar bu gücün oluşmasını engellemekte, hatta aileler arasında ve aile içinde çatışmalara neden olmakta, yıkıcı olmaktadır. Bu yüzden bölgede öncelikle yasaların egemenliği sağlanmalıdır. Bu, hem yasal düzeni sağlayacak hem de diğer pek çok sorunun çözümünde önemli bir adım olacaktır. Bölge normalleşecek, diğer XV konular da çözüme ulaşacaktır. Bugün bölgede elektrik, su, telefon, yakıt gibi çoğu hizmetten vergi alınmamaktadır. Bu savaşta terlerini ve kanlarını döken kahraman gazilerimize acil şifalar dilerken, en değerli varlıkları olan canlarını çekinmeden seve seve veren şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum. Gazi ve şehitlerimizin tümü kahramanca savaşmıştır. Onların Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupmar’da savaşan dedelerinden hiçbir farkları yoktur. Onlarla gurur duyduğumu vurgulamak istiyorum. Komutanlığım sırasında yaz kış demeden her tarafa gittim. Arazi de kaldım. Yedim, içtim. Emir subaylarım Jandarma Yüzbaşı Ü. Y. ve Jandarma Yarbay B. Ç. her konuda yardımcı oldular. Kuzey Irak hareketi sırasında her yerde aldığı önlemler her türlü övgünün üstündedir. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. Birliklerin yönetimi zordur. Eşim Şenay ile işbölümü yaptık. O subay, astsubay ve uzmanların eşleriyle meşgul oldu. Ben de beyleriyle dağda uğraştım. İşe yaradı. Kendisine teşekkür ediyorum. Belediye başkanlarına, valilere, muhtarlara yazılar göndererek, şehitlerimizi yaşatmak ve ölümsüzleştirmek için katkıda bulunmalarını istedim. Sağ olsunlar, yardımcı oldular, çocuklarına sahip çıktılar: Şehitlerin adlarını sokaklara, caddelere, mahallelere, okullara, parklara, köprü ve geçitler gibi herkesin görebileceği yerlere verdiler. Onları unutulmazlar arasına soktular. Unutulmadıklarını ve iz bıraktıklarını gördüm. Buralardan her geçişte gözümün önüne şehitlerimiz gelir, gözlerim yaşarır. Bundan esinlenerek kitabımın adını Güneydoğu’da Unutulmayanlar koydum. Tüm okurlarıma sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Hasan Kundakçı (E) Korgeneral xvi GİRİ Ş Güneydoğu Anadolu’da yıllardır, büyük bir mücadele verilmektedir. Bu, PKK’nm Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmesi tehdidine karşı verilmiştir. PKK’nm hedefi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir Kürt devleti kurmak olmuştur. PKK, kuruluşundan beri dış destek almış, dışarıdan güdümlü bir terör örgütüdür. Terörist başı Abdullah Öcalan ve karargâhı 1980’den beri, Suriye’de veya Suriye kontrolündeki Bekaa Vadisi’ndedir. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Sırbistan, Irak ve İran da PKK’yı desteklemiştir. PKK, içeride ağır darbeler almasına rağmen, dış desteği sürdüğü için ayakta kalmıştır. PKK, 15 Ağustos 1984’te Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerini basarak ortaya çıkmıştır. Bu baskınlar, PKK’nın ilk silahlı eylemleridir. PKK terörü o günden beri inişli, çıkışlı bir grafik çizmiştir. PKK, bu ilk olayın hemen ardından Güneş Harekât emriyle harekât yapan birlikler tara1 fmdan yoğun baskı altına alınmıştır. Hatta, kendi dokümanlarında da yer aldığı gibi, 1985 yazında yok olmakla karşı karşıya kalmıştır. Ancak, terörist örgüt Türkiye’deki faaliyetlerini bir süreliğine en aza indirerek Kuzey Irak’taki kamplara çekilmiş, orada toparlanmaya çalışmıştır. PKK, 1986 başında tekrar ortaya çıkmış, küçük çapta eylemlere girişmiştir. Çalışmalarını hızlandıran ve eksiklerini gideren örgüt zor da olsa ayakta kalmıştır. PKK’nın 1986’daki eylemleri, genellikle, devlet veya özel teşebbüs tarafından işletilen karayolları, kömür ocakları gibi toplu işyerlerine, karayollarında çalışan iş makinelerine, telefon ve telgraf hatlarına, elektrik hatlarına, zaman zaman da karakollara saldırılar şeklinde olmuştur. Bütün bu çabalara karşın örgüt, daima yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Etrafta görünmeyen, kendilerini gizleyen, halkın arasına girmeye çalışan teröristlere direnmek isteyen köylüler devletten silâh istemiş, devlet de bu talebi yerine getirmiştir. Silâhlanan köylülerin PKK’lı teröristlere direnmesi sonucunda teröristler köylere girememiş ve güç durumda kalmışlardır. Düştüğü kötü durumdan kurtulmak için 1986 Ekimi’nde 3. Büyük Kongresini yapan terör örgütü sert kararlar almış ve bunları acımasızca uygulamıştır. 1987’de köyleri basan teröristler katliamlar yapmış, köylüleri kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürmüşlerdir. .Siirt’in Milan, Şırnak’ın Kavuncu, İdil’in Peçenek, Uludere’nin Taşdelen, Mardin’in (Ömerli) Pınarcık, Dargeçit’in Başyurt köylerine yapılan baskınlar aradan yıllar geçmesine karşın hâlâ hafızalardadır. Benzer köy baskınları ve katliamlar Hakkâri, Van ve Diyarbakır’da da olmuştur. PKK eylemlerini yoğunlaştırıp güçlenirken, güvenlik güçleri de örgütten daha hızlı bir gelişme içine girmişlerdir. Güçlü ve eğitimli insanları kazanan güvenlik güçleri ve Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) silâh ve araç-gereç yönünden de teknolojinin en son ürünlerine kavuşmuştur. Eylemlerin önlenmesinde ve teröristlerin cezalandırılmasında Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin tartışılmaz bir başarısı olmuştur. İngiltere’nin, arazi yüksekliği 300 metreyi geçmeyen bölgede IRA ile 35 yıllık mücadelesi ve Rusya’nın Çeçenler karşısındaki durumlarını gördükten sonra Mehmetçik’in bölgedeki büyük potansiyel ve dış destek olanaklarına sahip PKK’ya karşı dünyanın en çetin arazisinde süren bu mücadelesine şapka çıkarmaktan başka yapılacak bir şey yoktur. Olayı küçümsemek, başarısından şüphe etmek konuyu bilmemektir. PKK, 15 Ağustos 1984’teki eylemlerinden sonra bölge halkının kendilerini bağrına basacağını, hareketin kısa zamanda halk hareketine dönüşeceğini, bölgenin büyük kısmını kopararak kendi devletini kuracağını düşledi. Ancak, TSK ve gevenlik güçlerinin bölgede çalışmalarını sabırla yürütmesi, bölge halkının sağduyulu hareketi, PKK’nın bu düşünün gerçekleşmesini önledi. Eruh ve Şemdinli baskınlarından sonra bölgeye sevk edilen komando birlikleri bölgeye fırtına gibi girdiler, teröristleri dağ taş demeden her yerde aradılar, sindirdiler, susturdular. Durumu gözlemleyen kararsız bölge halkına devletin gücünü gösterdiler. Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünün, adaletinin, şefkatinin ve büyüklüğünün en güzel örneklerini sergilediler. Bölge halkı bu gücü ve şefkati iyi algıladı ve yanılgıya düşmedi. Her türlü tehdide karşın PKK’nın arkasından gitmedi, devletin yanında oldu. 1987 Temmuzu’nda bölgede idari yönden büyük bir değişiklik oldu: 19 Temmuz 1987’den itibaren sıkıyönetim kaldırıldı, yerine Olağanüstü Hal Bölge Valiliği yürürlüğe girdi. Sıkıyönetim döneminde PKK’nın büyük ölçüde yavaşlatılan faaliyetleri sıradan hale gelmişti. PKK’nın eylemleri köy baskınları, köy yakmaları bazen de askerî karakollara saldırılar şeklinde devam etti. PKK, Ekim 1986 sonunda 3. Büyük Kongre’de aldığı kararlarla önemli adımlar attı. Alınan kararlardan en önemlileri; vergi toplama, asker alma ve şehir örgütlerinin hayata geçirilmesiydi. PKK’nın şehirlerde örgütlenmesi, asker alma, vergi toplama, istihbarat elde etme ve lojistik destek sağlama yönünden büyük aşama kaydetmesine neden oldu. PKK, her geçen gün şehir olanaklarının çoğuna sahip olmaya başladı. Şehirlerde devlet dairelerinde çalışan bölge insanlarını her türlü tehdidi kullanarak, korkutarak pek çok olanak elde etti. İsteklerini yaptırdı. Hastahanelerden ilaç ve malzeme kaçırmak, yaralıları hastahanelerde tedavi ettirmek gibi devlet olanaklarından yararlandı. Dağlardaki faaliyeti yavaş da olsa devam etti, varlığını sürdürdü. Dağlardaki terörist sayısı artmakla birlikte tam bir etkinlik sağlayamadı. PKK, 1987 yazından sonra bölgeden büyük paralar topladı. Toplanan paralara ek olarak, Avrupa’daki yandaşlarından da para akmaya başladı. Bunun sonucu olarak, daha kolay terörist topladı. Teröristleri besledi, donatıp silâhlandırarak eğitmeye başladı. Şehir örgütleri ile dağdaki örgüt arasında iyi ilişki kurdu. Örgüt gelişmeye ve büyümeye başladı. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği (OHAL) hakkındaki kanun hükmünde kararname, 14 Temmuz 1987 tarihinde Resmî Gazete’de 19517 sayı ile yayınlanarak, 19 Temmuz 1987’den itibaren yürürlüğe girdi. PKK, şehirlerde iyi olanaklara sahip belediyelere yöneldi. 1989 yerel seçimlerinde bölgedeki belediyelerin büyük çoğunluğu yandaşlarının eline geçti. Diğerlerine de baskılar yaparak onlara da istediklerini yaptırır hale geldiler. Belediyelerin sağladığı olanaklarla, PKK yandaşları belediyelere yüksek aylıklarla alındılar. Hepsi de çalışmadan iyi para aldılar. Bu paraların bir kısmı PKK’ya pompalandı. Şehir eşkıyaları artık dağdaki teröristlerden daha tehlikeli olmaya, şehir örgütleri dağdaki teröristlerin isteklerini her yönden karşılamaya, onların her dediğini yerine getirmeye başladılar. Dağdaki teröristin bir sözüyle Diyarbakır’da ve Batman’da kepenkler kapandı, açıldı. PKK’mn hızla büyüyüp gelişmesinde en önemli olay şüphesiz, belediyelerin PKK yandaşlarının denetimine geçmesidir. PKK’mn el attığı önemli konulardan biri de cezaevleriydi. 4 Teröristlerin çoğu cezaevlerindeydi. Çatışmalarda ölen terörist sayısının 2-3 katı terörist sağ olarak ele geçiriliyor, bunlar cezaevlerine konuyordu. Cezaevlerinde önlem almazlarsa örgütün sonu gelebilirdi. 1987-1988 yıllarında cezaevlerinde örgütlenmeye başladılar. 1990’da bunu başardılar. Cezaevleri onların üniversitesi haline geldi. PKK’lı teröristler devletin parasıyla cezaevlerinde eğitilir oldular. Örgütün büyümesi ve güçlenmesinde büyük adım attılar.
Hasan Kundakci – Guneydoguda Unutulmayanlar
PDF Kitap İndir |