Karen Barkey – Eşkiyalar ve Devlet

B atı Avrupa devletleri, iktidarlarını 17. ve 1 8. yüzyıllarda, eski yerel güçlerin ve kurumların yok olması pahasına kurdular; bu da çeşitli muhalefet hareketlerinin doğmasına neden oldu. Batı Avrupa’da yaşananlara bakarak tüm dünyada aynı şekilde gerçekleşen süreci her yönüyle içeren bir kurama ulaşabilir miyiz? Gerçekten de, devletler genelde denetimleri altındaki toprağı genişletip sahiplcnnıe kaygısındaki güç odakları arasındaki savaşlar bağlamında ortaya çıkmıştır. Devletleri kuranlar, ordularını oluşturmak için ahaliden yararlanmak zorundaydılar. Ağır yükümlülükler ve idari özerkliğin yok oluşu, pek çok durumda şiddetli ımıhalcfctc yol açtı ve devleti zora daha fazla başvurmak ve daha yoğun bir denetim uygulamak zorunda bıraktı. Bu durum, kendi içindeki farklılıklara rağmen, en azından Batı Avrupa’da oldukça yaygındı. Devlet oluşuınu modeli Batılı devlet modclinden türetildiği için, araştırmacılar rekabet sonucunda sağlanan mcrkezilcşme ilc bürokratikleşmcyi devlet gelişimi için tck mümkün yol olarak algılama cğilimindedirler. Uzmanlar, genellikle, güçlü ve etkili Avrupa devletinin, genel olarak ımıhaletete, özellikle de köylü isyanlarına yol açan, iyice belirginleşmiş tek bir gelişim çizgisinin ürünü olduğunu varsayarlar. Farklı örnekler ise kural dışı durumlar, tuhaf sapmalar ya da öteki kültür ve toplumların eksikliklerinin göstergeleri olarak görüli.ip öncmsenmezlcr. Ne var ki, Batı modeli, devlet merkezileşmesinin tüm olası biçimlerini temsil etmez. 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun incclenmesiyle, devlet gelişiminin tek yönlü ve çeşitlilikten uzak olmadığı görülebilir. Osmanlı devletinin gücü, toplumsal grupların feda edilmesiyle değil, devletin bu grupları kendisiyle bütünleştirmesi ya da meşrulaştırması ve kendine bağlamasıyla artmıştır.


Hem geleneksel elirleri, hem de kaynağı başka top- ı tumsal yapılara dayanan çeşitli toplumsal unsurları mcrkezlc bütünlcştirerek, Avrupa devletinin kuruluşuna ilişkin modelde yaşandığı varsayılan rekabet ve mücadeleden kaçınmıştır. Yaygın bir olgu olan cşkıyalık bile genelde zor kullanılarak değil, pazarlığa girişiterek alt edilmiştir. Devlet ilc toplum arasındaki bu etkileşim, t:uklı devlet gelişimi süreçlerinin, sonuçlarının da t:lrklı olacağına işaret etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda köylü ya da elit isyanları yaşanmadı. Merkezi yönetimler devlete yönelik başlıca tehdit sayılan eşkıyaları bile kendi güçlerini pckiştirmcktc kullanıldılar. Devlet, iç güçleri kendi lehine olacak şekilde yönlendirerck Batı Avrupa’da sık sık görülen yıkıcı mücadelelerden kaçınınayı büyük ülçüdc başardı. Avrupalı krallar da eliılerlc pazarlığa oturdular ancak geleneksel düzenin dışına çıkan bir ımıhalct-ct karşısında hemen ütkelcnip devletin kılıcına sarıldılar. Osmanlı padişahları ise bu tür yenilikçi çıkışları pazarlık tirsarı olarak değerlendirdiler ve yeni oluşan ımıhalekti satın almak ya da başka bir taraf:1 yöneltmek amacıyla devlet gelirlerinden yararlanıp mansıb verdiler. Padişahlar, ancak daha sonraki dönemlerde zora başvurdular. Avrupalı muhalifler benaraf edildi, Osmanlı ımıhali tl eri ise “cvcilleştirildilcr”. I 7. yüzyılda hem Osmanlı İmparatorluğu’ndaki hem de Batı Avrupa’daki devlet gelişimi süreçleri, zıt yönlü yolları takip etse de, iyice merkezileşmiş bir otoritenin doğuşuyla sonuçlandı. Çoğu Avrupa ülkesi, üzellikle de hansa, soylular sınıfının dotaylı denetimine dayanan daha kodal bir ürüntiidcn, devlet tarafindan atanan görevliler aracılığıyla sağlanan, devletin doğrudan denetimine dayalı daha merkezileşmiş bir örtintüye kaydı. Osmanlı devleti ise, başlangıçta atanmış güreviiierin doğrudan denetimine dayanan merkezileşmiş bir örtintüye sahipkcn, denetimin merkez ilc çevre arasında payiaşıidığı bir ara dönem geçirdikten sonra, dotaylı denetimin yerel ayanlar üzerinden si.irdürülmcsinc dayanan bir sistem geliştirdi.

Her iki devlet türü de toplum üzerindeki denetimlerini sağlamlaştırarak kaynakların çoğunun yeniden devlete akmasını sağlamaya çalışıyordu. Ancak daha kodal, daha t:1zla birleşmiş Avrupa toplumu, tımar sistcminin esas olduğu, merkezileşmiş Osmanlı topluımından brklıydı. Bu yüzden de Avrupa devletleri ilc Osmanlı devleti brklı tarzlarda mcrkczilcşmck zorundaydı. Osmanlı devleti eşkıyalarla pazarlık yapıp onları kendi konumunu sağlamlaştırmada ve toplum üzerindeki hakimiyetini sürdürmcdc kullandı. Bu kitapta, Batı Avrupa’daki devlet oluşumu örneği ilc, benzer bir siyasi sürecin Osmanlı ‘daki yaşanış şeklini karşılaştırarak, devlet-toplum ilişkilerinin gelişim sürecinin üç yönünü inceleyeceğim. Öncelikle, devletin gücünü perçinlcmcsinc yarayan ve benzer şekillerde gerçekleşen savaş, vergilendirme ve idari yükümlü lüklerin dayatılması süreçlerinin Avrupa ile Osmanlı İmparatorluğu’ndaki devlet oluşumlarında nasıl ve neden biiylesine farklı sonuçlar doğurduğunu araştıracağım. İkinci olarak, Osmanlı toplumunun izlediği alternatif gelişim çizgilerini ve eşkıyalığın ortaya çıkışını incclcyeccğim. Son olarak da, Osmanlı usulü devlet gelişiminin çarpıcı örneklerinden biri olarak, devletin cşkıyalarla olası bir çatışmadan kaçınıp onları kendisiyle nasıl bütünleştiı-diğini göstereceğim. Devletler kendi amaçlarını gcrçckleştirmcye ve halk üzerindeki denctimlerini güçlendirmeye çalışıdarken muhakkak muhaldctlc karşılaşırlar. Toplumsal gruplar her yerde devletin müdahalelcrindcn, orduları ağırlamaktan, bürokrasinin dayattığı yükümli.ili.iklerdcn hoşnutsuzluk duyarlar. Mcrkczilcşmc, kökleşmiş yerel iktidariara sahip grupların çıkarlarını tehdit eder. Geleneksel elirler, soylular ve yerel eşraf bu yerel çıkarları dile getirmesi en muhtemel gnıplardır. Devlet kurucuları vergilendirme, askeri mcsclclcr ve (soyluların ya da cşrafın alanına giren) kamu güvenliği gibi komılarda yerel güçlerin ve yerel idarenin denetim gi.

iciinü azaltmak için geleneksel yapıları, müsadcrc haklarını, imtiyazları ve merkezi idare içindeki mcvkikri manipüle ederler. Örneğin, fransa krallığının yönetim mevkilerini satması, devletin idari işler konusunda burjuvaziye güvenmesini mümkün kılarak soyluların otoritesini zayıHatmıştır. Mcvkilcrin ortadan kaldırılması, görev süresinin değiştirilmesi, yerel otoritcyi kısıtlamakta kullanılan mekanizmalar arasında sayılabilir. Devlet kurucuları belli bir toprak parçası üzerinde, bütünleşmiş, doğnıdan ve görece türdeş bir hakimiyet kurabilmek için, biçimsel yapısal bir brklılaşmanın yanı sıra kan bağına dayalı cemaatlcrdcn, aşiret, sınıf ya da herhangi bir kiiltürel gruptan bağımsız görevlilerden oluşan, merkeze sadık bir idare yaratmak zorundadırlar. Merkezin temsilcileri çevre bölgelerine gönderilirler ve yavaş yavaş bölgesel kurum ve clitlcrin h;l.kimiyctini kırarlar . Örneğin, Fransa’da, ilk başta merkezilcşme projesinde yer alması di.işünülmcycn interıdanrlar, yararları anlaşılınca askeri ve mali idareyle ilgili işleri yünctip koordine etmeleri için eğitilmişlcrdi.ı İngiltere’de de bu ­ na benzer bir süreç işlemiş ve yerel eşraf ilc lordların otoritesinin yerini, atanmış vali ve sulh hakimlcrininki almıştı. Perez Zagorin, “ailelerin öne çıkması sayesinde orta sınıfın (gentry) genişlemesi, sonradan elde ettikleri u nvanlarla soylu olanların sayısının 1 603 ilc 164 1 arasında iki kat artmasıPerry Anderson, Lineages of the Absolutist State, Londra, 1979, s. 96. Genelde Maitres de requetes arasından gelen -yani okullu avukatlar olan- intendantlar, noblesse de robe’a mensuptu. Idare memurluğu alınıp satolamayan bir mevkiydi. nın ve imtiyazlada unvaniarın genel artışı”nın, bu sürecin göstergeleri olduğunu söylemektedir.2 Devlet kurulurken, yalnız idari otoritenin merkezileştirilmesi değil, aynı zamanda bölgesel iktidar sahiplerinin silahtan arındmiması da gerekir.

Devletler elidere bağımlı olmayan, kendilerine ait bir askeri güç oluşturmak zorundadırlar. İngiltere’de Tudor hanedanı, büyük lordların “kendi adamlarından oluşan büyük silahlı güçlerini dağıtarak, kalelerini yıkarak, anlaşmazlıkları halletmek için şiddete başvurma alışkanlıklarını törpüleyerek ve vasalları ile kiracılarını onlarla işbirliği etmekten caydırmaya çalışarak” bu lordları etkili bir şekilde silahsızlandırdı.3 Richclieu ile XIII. Louis de benzer biçimde, düelloyu ve ateşli silahların kullanımını açıkça kınayarak, merkezileşmenin en çetin karşıtlarını etkisiz hale getirerek soyluların gücünü kırdı. İngiltere’de de, Fransa’da da bu tür taktiklerle devletin meşru şiddet tekeli güvenceye alındı. Kırsal kesimde yaşayan ahalinin kaynaklarından yararlanan Avrupa devletleri de İcraatiarına tepki olarak ortaya çıkan yaygın isyanlada karşılaştılar. Savaşa giren devletler, ordularına asker almak ve bu askerleri beslemek için paraya ihtiyaç duyuyorlardı. Devletler, kaynaklardan yararlanmak ve artıkürünü aracılar olmaksızın doğrudan kendilerine akıtabilmek için denetim yapılarını yenilemek amacıyla topluma nüfuz ettiğinde, isyanlar, genelde devleti ciddi biçimde tehdit eden, vergi ve devlet karşıtı ayaklanmalara dönüştü. Charles Tilly’nin açıkça ifade ettiği gibi, bu gibi dayatmalar, köylülerin hayatının akışını kesintiye uğratıyordu: “Savaşlar ve devletlerin kuruluşu, köyün t:lkirlerine verilmek üzere ya da tohumluk olarak ayrılmış tahıl, çiftlik işlerinin yürütülmesi için gerekli insan gücü, çeyiz düzınekte kullanılacak tasarruflar gibi yerleri belli olan toprak, emek, sermaye ve mallar üzerine çeşitli talepler dayatıyordu. “4 Özellikle, devletin müdahalesi ilc hem tarımla uğraşan sınıtlardan, hem de geçimini bu yolla sağlamayanlardan artıkürün çekilerek yerel soyluların ve onlara bağlı olanların özerkliği baltalandığında, elider ile köylüler devlete karşı ittifak kurdular.5 Küçük ölçekli isyanlar devleti taviz vermeye zorladı ve bu süreç boyunca denetim 2 Perez Zagorin, Rebels and Rulers, 1500-1660, Cambridge, 1 982, 1, s. 74-75. 3 Charles Tilly, “W ar Making and State Making as Organized Crime”, Peter Evans, Di· etrich Rueschemeyer ve Theda Skocpol ed., Bringing the State Back In içinde, Camb· ridge, 1 985, s. 1 74.

4 Charles Tilly, As Sociology Meets History, New York, 1 981, s. 121. 5 Charles Tilly, Coercion, Capital and European States , AD 990-1990, Oxford, 1 990, s. 1 00. Benzer tezler için bkz., Roland Mousnier, “Recherches sur les soulevements po· pulaires en Fronce avont la Fronde”, Revue d’histoire moderne et contemporaine, ve baskı biçimleri değişim geçirdi. Yaygınlık kazanan hareketler iç savaşlara, büyük halk isyanlarına dönüştü, ayrılıkçılığa ve büyük güçlerin müdahalesine yol açtı. İngiliz İç Savaşı, Fransız Fronde’u, Napoli’deki isyanlar ve Fransızların Katalonya macerası, devletin ciddi bir tehdide maruz kaldığı durumlardı.6 Bölgesel tabanlı kırsal ayaklanmaların yanı sıra Avrupa’da yer yer eşkıyalık da görülmekteydi. Fernand Braudel’in dediği gibi “eşkıyalık denen bu kara korsanlığının altından, lordların kesintisiz desteği çıkmaktadır”; bu da soylular sınıtinın devlet kuruluşunu bu gibi yaratıcı yöntemlerle sabote etmeye çalıştığının bir göstergesidir) Eşkıyalık Avnıpa’da 1 7. yüzyılda vahim boyutlara ulaşınadıysa da devlet politikalarını etkiledi. Yüz Yıl Savaşları’nı izleyen şiddet dalgasının anısı Fransa’nın ortak hafizasına kazındığı için, askeri birlikler, eşkıyalığa neden olacak ölçüde dağıtılmamıştı. Avrupa, terhis sorununa dahiyane bir çözüm bulmuştu: Savaş zamanlarında yabancı memleketlerden paralı askerler alınıyor, daha sonra bu birlikler sınır dışında terhis ediliyordu. Paralı ordular kurmak kolaydı; üstelik, bunlara yalnızca savaş zamanında ödeme yapıldığı için hizmetleri uzun vadede ucuza geliyordu.8 Terhis edilen askerlerin bir kısmı yine de yağmacılık yapıyordu ama da bu konudaki sorunlar hiçbir zaman ciddi boyutlara ulaşmadı.

9 5 ( 1 958), 81-1 1 3. Ayrıca bkz., “The Fronde”, R. Forster ve J. Greene ed., Preconditions of Revolution in Early Modern Europe içinde, Baltimore, 1 970, s. 1 31-59; Peasant Uprisings in the Seventeenth Century France, Russio, China, çev. Brian Pearce, New York, 1 970. Aşağıdaki kitaplar ve makaleler, bu isyanlar hakkında epey bi lgi vermektedir: Yves-Marie Berce, Revalt and Revolution in Early Modern Europe, New York, 1 987; Zogorin, Rebels and Rulers; William Brustein, “Class Conflict and Class Colloborotion in Regionol Rebellions, 1 500-1 700•, Theory and Society, 14 (1 985), 445-68; William Brustein ve Morgoret Levi, “The Geogrophy of Rebellion: Rulers, Rebel s, and Regions, 1 500 to 1 700”, Theory and Society, 16 ( 1 987), 467-95; C. S. L. Davies, “Les Revoltes populaires en Angleterre, 1 500- 1 700”, Anna/es: Economies, societes, civilisations, 24 ( 1 969), 24-60. 6 Zagorin, Rebels and Rulers, ll, s. 36-37. 7 Til ly, As Sociology Meets History, s.

2-3’te aynı fikri dile getiriyor. Ti l ly kitapta, ele geçirdiklerini fokire dağıttıkları kesin olmasa do 1 7. yüzyılın ilk yarısının Robin Hood’lorı sayılan Brötonyolı üç soylu kardeşin, Guillerilerin, maceralarını anlatıyor. 8 Devlet, poralı askerleri tutmak için, savaşton önce ordunun eksiklerini giderip askerlere ödeme yapan condotierre tarzı bir askeri yatırımcı i le anlaşmak zorundaydı. Avrupa’da meşhur paralı asker orduları vardı ve devletler bunlarla anlaşmaya çalışırlardı. Örneğin Fransa, lsveçli, Irianda lı, Alman ve lskoç paralı askerleri hizmetine almıştı. John Childs, Armies and Warfare in Europe, 1 648- 1789, New York, 1 982, s. 7-8; ayrıca bkz. Ti l ly, Coercion, Capital, and European States, s. 80-8 1. 9 Tilly, Coercion, Capital, and European States, s. 83-84. Merkezileşmekte olan devletlerin çoğu, toprak bütünlüğünün sağlanması, vergilendirme, merkezileşme ve bürokratikleşme konularında genel örüntüleri takip ederler; ancak uygulama boyutunda farklılık gösterirler. Merkezileşme türü ile devlet kurucularının siyasi planlarını uygulayabilme dereceleri ve iradeleri, devletin hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalıştığı toplumsal ortamın kaynak yapısına ve örgütleniş biçimine bağlıdır. Hakimiyeti sağlamlaştırma araçları, çeşitli toplumsal sınıt1arın örgütlenişinc, özerkliğine ve kaynaklarına göre biçimlenir.

Devlet, tarımsallığın ağır bastığı durumlarda, soylulada ve toprağı işleyen kırsal sınıflada mücadele etmek zorundadır; ticariliğin ağır bastığı durumlarda ise devlet kuruculannın ticari sermaye, loncalar ve şehirlerdeki örgütler arasında manevra yapması gerekir. Tilly, bu ayrımı temel alarak, kendi içinde bazı çeşitlilikler gösteren belli başlı üç devlet oluşumu tipi saptamıştır. Zor kullanımının baskın olduğu birinci tipte, para sıkıntısı çeken devlet, toprağa dayalı sınıflara yüklenip yüksek vergilerle ürettikleri artık ürüne el koyar. Tilly buna örnek olarak Rusya ilc Brandenburg Prusya’sının haraç topladığı dönemlerden bahseder. Sermaye unsurunun baskın olduğu ikinci tipte, sermaye bakımından zengin bir ortamdaki yöneticiler, kaynak sağlamak i��in ticaretic uğraşan sınıtlara yönelirler. Devlet kurucuları ile sermaye sahipleri arasmdaki pazarlık, himaye ilc kaynakların değiş tokuş edilmesi ile sonuçlanır. Son olarak, Fransa ile İngiltere’de görülen, yöneticilerin aynı anda hem zora başvurdukları hem de sermayeden yararlandıkları, “kapitalistleşmiş baskı” denebilecek bir ara biçimden söz edilebilir. lO İngiltere ilc J-<ransa’da izlenen yol kendi içinde de aynşmaktadır. Michael Mann’a göre, ortaçağ Avrupa’sındaki devletler zayıttı ve “çok sayıda güç şebekesinin başsız federasyonu” olarak nitelediği bir yapı ile farklı derecelerde yerel özerkliğc sahip toplumsal gruplaşmalardan oluşan bir bağlamda yer alıyorlardı. Devletler, daha fazla merkezileşme peşinde koştukça hayati önem taşıyan birtakım kaynaklara ulaşabilmek için nüfusa bağımlı hale geldiler ve halklarıyla karşılıklı bağımlılık ilişkileri geliştirmek zorunda kaldılar. Ulaşılabilcn kaynakların türüne göre iki farklı tipte Avrupa devleti oluştu: Sermayenin bulunmadığı bir bağlamda yer alan Fransız devleti, nüfusunu merkezi bir ordu kurmak için seferber etti ve bürokratik bir idare geliştirdi. İngiliz devleti ise bunun aksine, insan gücünü zor kullanarak denetim altına almaktan ziyade sermaye kullanarak anayasal bir devlet haline geldi. ll 10 Age., s. 30.

ll Michael Mann, The Sources of Social Power, vol. 1: A History of Power from the Beginning to A.D. 1760, Cambridge, 1 986. Avrupa’da görülen devlet kuruluşu biçimlerinin her biri, devletin aynı anda hem çıkarlarını koruyabilmek hem de gruplar üzerindeki denetimini sürdürebilmek amacıyla aldığı kararlara göre kendi içlerinde çeşitlilik göstermcktedirler. Örneğin, Tilly, zor kullanımının baskın olduğu biçim içerisinde, soyluların imtiyazlarını koruyabilmc derecelerine göre, ülkeden ülkeye değişildiklcr görülebileceğinden bahscdiyor. Polonya ilc Macaristan’da soylular son derece güçlüydü ve devletin hücuımınu geri püskürtebilmişlcrdi; oysa Rusya i lc İsveç’teki devlet kurucuları, soylular sınıtim tümden döni.iştürüp kendilerine hizmet eden sınıflar arasına katmakta daha başarılı olımışlardı.12 Tilly, aynı şekilde diğer iki devlet kuruluşu biçiminin de kendi içlerinde çeşitlilik sergilediklerinden bahsetmektc ve Britanya, Fransa, Prusya ve İspanya gibi, aslında aynı kategoriye konabilecek örnekler arasında brklılıklar bulunduğunun altını çizmektcdir. Bu devletler, taşradaki büyük ölçekli malikanelerin başını ezmek için zora başvurmaları ve askeri amaçlar için ihtiyaç duyulan kaynakları sağlama almak amacıyla sermaye kullanmaları bakını lanndan genel bir benzerlik sergilcrler. Ancak bu iki yoldan hangisini tercih edecekleri konusunda tarklı eğilimkrc sahiptirler. Mann’ın yaptığı ayrımdan yararlanarak, Fransa’nın zora başvurmayı nispeten tereddütsüz bir şekilde seçtiğini, İngiltere’nin ise daha ziyade sermayenin baskııı olduğu devlet gelişimi çizgisini izlediğini söyleyebiliriz. Tilly ilc Man n ‘ın çözümlcmelcri, Avrupa kıtasında görülen çeşitliliği açıklamamızı sağlayacak çok geniş bir tarihsel bilgiler dağarcığını kull anımıımza sunuyor. Vardıkları sonuç, z;or kullanımının baskın olduğu biçimden sermaye kullanımının baskın olduğu biçime uzanan bir tablo. Topl umsal yapılar da, sınıfların ve devletlerin birbirleriyle giriştikleri mücadeleler ya da kurdukları ittit:1klara göre tamamen tarınısal olanlar ilc tamamen ticari niteliktekiler arasında bir yerde bulunmakta, ya da ikisinin karışımı bir biçim sergilemektedir.

Çatışmanın ya da ittifakın sonucu duruma göre değişir. Mcrkezilcşmcyc gösterilen tepkiler arası ndaki t�uklılıklar, hem kendi başlarına önemlidir, hem de devleti şekillcndirmeleri ve devletin faaliyetlerinin geleecktc izleycccği yolu ana hatlarıyla çizmeleri bakımından bclirleyicilcrdir. Örneğin, devlet kurucuları, soyluları artıkürünü çekme işlemleri için kullanabilirlcrse, isyanlar doğrudan devleti hedef almayıp feodalizm ve soyluluk karşıtı olarak tczahür eder. Devletin soyluları kullanıp kullanamayacağı büyük ölçüde mevcut toprak sömürüsü yapısına bağlıdır. Fransa’nın ticarileşmiş bölgelerinde devlet, köylülüğü sömürmcsine yardım etmesi için soylulardan yararlanabildi. Soylular, kırsal sınıfların vergilendirilmesi ve askeri amaçlarla seferber edilmesi konuların12 Til ly, Coercion, Copitol, ond European Stotes, s. 1 37-43. 7 ll da devletle işbirliği yapmak zorunda kaldılar. Prusya ve Rusya devletleri ile bu ülkelerdeki soylu sınıflar arasında da benzer bir anlaşma gerçekleşti. Devletler her zaman soylular ya da köylüler arasmda müttefik bulamazlar. 17. yüzyılda, sınıflar arası ittifakların çıkardığı devlet karşıtı isyanlara nazaran, feodalite-karşıtı isyanlara çok daha az rastlanıyordu. Devlet karşıtı isyanlar, devletin üzerlerine gelmesinden mustarip olan büyük toprak sahibi soylular ile köylülerin, bu müdahalelcrc karşı koymak için ittifak kurmasıyla ortaya çıkar. Fransız, İspanyol ve İngiliz kralları, ülkelerinin pek çok bölgesinde devlet karşıtı isyanlada yüz yüze kalmışlardır; bu hareketlerin hem sayı hem de yoğunluk bakımından en fazla olduğu ülke ise Fransa’dır. Devletin soylular aleyhine köylüler i lc ittifak kurmak gibi bir seçeneği de vardır.

Ne var ki devlet kurucuları, ancak köyiiiler ilc soylular arasında ciddi gerilimlerin bulunduğu durumlarda bu iki grubun arasını tamamen açabilirler. Bunu yapmak için de, tıpkı 1 7. yüzyılın ikinci yarısı ilc 18. yüzyılın ilk yarısında Burgundy’de olduğu gibi, köylülüğün devletle olan bağını pekiştirip kırsal ccmaati güçlendirirler. ı 3 Çeşitli biçimlerde rekabet ve çatışmaya dayanan bu devlet gelişimi türü, I SOO’ler civarında Batı Avrupa’nın pek çok bölgesinde görülmeye başladığından beri devlet gelişiminin modeli olarak kabul edilmiştir. İç çatışmalarda genellikle bir yandan zor kullanılıyor, diğer yandan da toprak sahipleri, çeşitli zümrclcrin mensupları ve sermaye sahibi tüccarlar gibi -ekonomik ve siyasi kaynakları ellerinde bulundurdukları için devlet kuruluşu sürecine katılma olasılığı en yüksek olan- gruplarla pazarlık ediliyordu. Avrupa devletleri daha sonraları köylüler, büyük toprak sahipleri ve yükselmektc olan burjuvaziyle genellikle zor kullanarak baş ettiler. Toplumdaki direniş, daha büyük ve daha iyi bir askeri örgüt! enmeyi gerekli kılıyordu . Tilly’ye göre, “Avrupa’da devlet kuruluşunun tarihi genel olarak yukarı doğru, birikimin ve yoğunlaşmanın artması yönünde ilcrler, ancak yol boyunca sivri doruklardan ve derin vadilerden geç”miştir. 14 Sermayenin ya da zor kullanımmın giderek yoğunlaşması süreci, çoğu sosyolog tarafından, devletlerin kuruluşunu açıklarken kullanılabilecek genelgeçer bir kuramsal durum olarak kabul edilegelmiştir. Diğer bütün tarihsel örneklere ise önemsiz sapmalar gözüyle bakılmıştır. Oysa Osmanlı İmparatorluğu, devletin hakimiyetini kalıcı kılmak ve merkezileşmek için oldukça benzer çabalara girdiyse de feodalite ya da devlet karşıtı kırsal isyanlarla karşılaşmadı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir