Martina Cole – Patronun Oyunu

“Demek kulübe gidiyorsun?” Terry ‘run sesi tedirgindi ve Maura gözlerini sıkıntıyla kapattı. Tartışmaktan hiç hoşlanmıyordu ve kısa bir süre sonra da spor konusunda tartışacaklarını çok iyi biliyordu. Birkaç günden beri ikisi de bilinçaltında tartışmaya kendilerini hazırlıyorlardı. Đçini çekti ve yanıt vermeden önce sessizce ona kadar saydı. “Gitmek zorundayım, Terry. Roy bu konuyu tek başına çözümleyemez.” Terry odadan çıkarken Maura arkasından baktı. Soho’daki Dean Sokağı’nda bulunan kulübü düşünüp duruyordu. Terry’yle ilgili olumsuz düşünmek zorunda kaldığı için de üzülüyordu. Çünkü o kendisi için çok önemliydi. Odadan çıkarken Terry’nin yüzündeki ifade dikkatini çekmişti. Maura sanki onun için hiçbir şey ifade etmiyormuş gibi başını çevirip ona bakmamıştı bile. Düş kırıklığı ve nefret duygularını gizlemeye gerek bile duymamıştı. Maura çok kırılmış, ürkmüş hatta öfkelenmişti. Ne var ki, Terry baskı ve sorun söz konusu olduğunda, Maura’nın kendini hem kulüpteki hem de aile içindeki bu sorunları çözmek zorunda hissedeceğini artık öğrenmişti.


Ve şimdi de çok ciddi bir sorunla karşı karşıyaydüar. Maura’nın erkek kardeşi Roy elinden geleni yapmıştı ama yine de Maura’nın pratik zekâsına ve desteğine gereksinimi vardı. Hepsinin buna gereksinimi vardı. Roy gündelik sorunları halla-debilirdi ama gerçek sorunlarla hiçbir zaman başa çıkamazdı. Ya işi yüzüne gözüne bulaştırır ya da sorunların altında ezilirdi. Maura o gün daha geç bir saatte yapması gereken şeyi hatırladığında eliyle ağzını kapattı. Şiddet dolu günlerin sona erdiğini, her şeyin yoluna girdiğini ve sınırın çizildiğini sanıyordu, oysa ne kadar da çok yanılmıştı. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi hoşnut ermesi, gönlünü alması ve mutlu etmesi gereken bir de Terry vardı. Terry’nin yaşlı ve huysuz bir kadın gibi davranmasından nefret ediyordu. Büyük ve geniş pencereden dışarı bakınca işçilerin eşyalarını MARTINA COLE toplamaya koyulduklarını gördü. Eşyalarını onlardan sonra toplamaları gerektiğini hatırlattı kendine. Otomatik olarak her şeyin yerli yerinde olup olmadığını denetledi; her şey yolunda görünüyordu. Đşçilerden biri başını kaldırıp cama bakınca Maura’yı görüp gülümsedi. Maura onu görmezden geldi. Pencereden uzaklaşıp odadan çıktı, geniş holden geçerek mutfağa gitti.

Terry bahçeye açılan çift kapının önünde duruyordu. Burası onların çok sevdikleri bir yerdi, bahçeyi birlikte düzenlemişler, bitkileri birlikte dikmişlerdi. Đkisi de burada kafa dinlemeye bayılırdı. Aslında bahçeyi ilerde bir gün çocukları olur düşüncesiyle çocuklara göre düzenlemişlerdi ama Maura, Roy’un kızı Carla’yla onun oğlu Joey’de çocuk sevgisini gideriyordu. Maura çocukları çok seviyor, onlar da ona bayılıyorlardı. Hayatta olan erkek kardeşleri bile -sekiz kardeşten yalnızca üçü kalmıştı hayatta- Maura’nın yardımına ve önderliğine her zaman ihtiyaç duyarlardı. Đçlerinde en çok Roy’un ona gereksinimi vardı. Roy’un o günlerde Ryan aile şirketlerinden sorumlu kişi olması gerekiyordu. Aile şirketleri emlakçilik, inşaat işleri, leasing firmaları, kulüpler, dükkânlar ve bazı kamuya açık olmayan işleri içeriyordu. Ryan’lann at yansı oynayan kumarbazlara ödünç para verdikleri doğruydu ama bunun yanında profesyonel suçlulara işlerini görebilmeleri için oldukça yüklü miktarlarda paralar veriyor ve onlara herhangi bir bankanın öneremeye-ceği yüksek performanslı kaçış araçları, her tür silah, güvenli yerler ve yeni kimlikler gibi hizmetleri de yerine getiriyorlardı. Terry her ne kadar Maura’nın tüm bu olaylardan artık uzaklaştığını düşünüyorsa da Maura aslında en büyük ağabeyi Mio hael’la birlikte Londra’da Suç Kral ve Kraliçesi seçildiği 1980’li yıllara oranla şimdi çok daha yoğun bir şekilde bu işlerin içindeydi. Maura Ryan dünyanın en yürekli ve en acımasız suçlularını bile ürkütebilecek düzeyde bir kadındı. Özellikle tarihin en büyük trilyonluk soygunundan elini kolunu sallayarak çıkmasından bu yana saygınlığı artmıştı. Bazı rüşvet yiyen üst düzey polis yetkilileri ve politikacılarla ilgili dosyaları ortaya çıkartarak Ryan aile şirketlerinin, kendisinin, Terry’nin ve Ryan PATRONUN OYUNU ailesinin güvenliğinin sürmesini sağlamıştı. Ama şimdi Roy’un başı ciddi şekilde beladaydı ve bu da Maura’yı korkutuyordu.

Bu konuya ilişkin içinde çok kötü duygular vardı. Bu birkaç ensesi kalının bazı ihaleleri ele geçirmeye çalışma sorunu değildi, bu kez çok ciddi olaylar söz konusuydu ve bu sırada Terry’nin kendisine karşı cephe alması canını çok sıkıyordu. Çünkü Terry’yi canından çok seviyordu ve bu ilişkinin bitmesine asla izin veremezdi. Söz konusu sorunu Roy’un beceriksiz ellerine de bırakamazdı. Bırakması her şeyin, hatta hepsinin sonu olurdu. Maura bu kez farklı bir yol izledi. Terry’ye arkasından yaklaşarak kollarını beline dolayıp ona sarıldı. “Bu konuda tartışmayalım, olur mu, Terry? Her şeyi oluruna bırakamayacağımı sen de biliyorsun.” Terry silkinerek ondan uzaklaştı. Kaşlarını çatmıştı. Kaşlarını çattığında her zaman küçük bir oğlan çocuğuna benzerdi, aslında birçok açıdan hâlâ küçük bir çocuk gibiydi. Eski bir polis olarak bir insanı değiştirebilecek güce ve etkiye sahipti. Sivil yaşama alışması pek kolay olmamıştı ve Terry, Maura’nın bunu unutmaması için elinden geleni yapıyordu. Maura’ya karşılık verirken ses tonu mızırdanan bir çocuğun sesini andırıyordu. “Bunları söyleyeceğini tahmin ediyordum, Maura.

Hep aynı, değil mi? Hainlerin ve canilerin dostu, harika Maura Ryan. Bir şey ters gitmeye görsün, sen kendi gerçek dünyana, gerçekten ait olduğun yere, Soho’ya koşuyorsun. Çalıntı mallar, aylaklar, fahişeler, kumarbazlarla dolu, arkadaşlarım ve ailem dediğin haydutlarla dolu Soho’ya.” Maura, Terry’nin ensesine baktı. Terry ona bir kova dolusu soğuk su fırlatmış olsaydı bu sözcüklerin yaptığı etkiden çok daha az şaşırırdı. Bunlar gereksiz, önemsiz ve çirkin sözlerdi. Ailesi onun için çok önemliydi ve Terry de bunu biliyordu. “Nasıl böyle konuşabiliyorsun?” diye tısladı Maura. “Sen kendini ne sanıyorsun?” Terry hızla ona doğru dönünce Maura irkilerek geriledi. Terry’nin yakışıklı yüzü öfke doluydu. Başparmağını göğsüne bastırarak avazı çıktığı kadar bağırdı. “Sana kim olduğumu söyleyeyim mi, Maura? Ben eski Dedektif Terry Petherick. Her 10 I MARTINA COLE şeyini senin için terk eden adam.” Maura bir iki adım geriledi. Gülümseyerek başını iki yana salladı.

“Bu tür saçmalıkları bana karşı kullanabileceğini sanıyorsan aklını kaçırmış olmalısın.” Terry’nin buruk bakışlarını görünce bir kez daha ama bu kez daha yüksek sesle bir kahkaha patlattı. “Sen, lütfen bana yaşamından tam olarak nelerden vazgeçtiğini bir daha söyler misin? Dünyadaki gerçek suçluların, en büyük baş belalarının aslında sizin meslekten çıktığını öğrendin ve sonra da onların beni güç duruma sokmalarından memnun olmuştun, hatırlıyor musun? Ama hemen sonra da senin saf değiştirmenden hoşlanmadıklarını ve seni de benim yanıma gönderdiklerini unuttun mu yoksa?” Terry genç kadına baktı, onun da buruk bakışlarla kendisine baktığını görünce içini çekti. “Hiçbir zaman pes etmiyorsun, sevgilim,” diye sürdürdü konuşmasını Maura. “Ağabeyim Goeffda olan dosyalarla patronlarının yanına gittiğin an polis kuvvetlerinden atılmayı sen zaten göze almıştın. Onlar kulüplerinde senin gibi insanları istemezler. Sen onlar için çok fazla dürüsttün, aşkım. Onlar benim gibi kişilerle iş yapmak isterler. Böylece hiç olmazsa nerede olduklarını bilirler.” Terry bu sözlerin çok doğru olduğunu yüreğinin derinliklerinde biliyordu. “Mesleğinle ilgili o saçma sözler, her şeyi benim uğruma bırakmana ilişkin saçmalıklar… her neyse, harika mesleğinin başka olaylarda ilk sırada olduğu günleri hatırlıyorum. Hamile olduğum sırada arkamdan dolap çevirmiştin ve o günlerde her şeyini yitirmek üzere olan bendim, hatırladın mı?” Terry bir kez daha genç kadından uzaklaştı, onun yüzüne bakmakta zorlanıyordu. Maura alaycı bir kahkaha patlattı. “Kardeşim senin aklının alamayacağı kadar büyük bir belanın içinde. Bunun ne tür bir bela olduğunu anlamana olanak yok.

Gırtlağına kadar boka batmış bir durumda. Sen ve senin gibi insanların böylesi durumlarda neler yaptıklarını bilmiyorum ama ben bugüne değin her zaman kardeşimin yanında oldum PATRONUN OYUNU I \ \ ve yine olacağım. Gerektiğinde o da benim yanımda olacak. Eğer bunu arılamıyorsan Terry bunca yılı birlikte boşuna harcamışız demektir.” Tam o sırada telefon çaldı. Zil sesi aralarındaki tehlikeli gerginliği hiç olmazsa bir süre ertelemişti. “Sen açsan daha iyi olur. Büyük Ağabeyin sana gereksinimi var,” dedi Terry alaya bir sesle. Maura arayanın paniğe kapılmış olan Roy olduğunu biliyordu. Kız kardeşinin neden yanına gelmediğini merak ediyordu. Zil sesi kesilinceye değin Terry’ye baktı. Saatine bakarak alçak sesle konuştu. “Gitsem iyi olacak.” Ne var ki, Terry’yi o şekilde bırakmak istemiyordu. “Demek gidiyorsun?” “Başka bir seçeneğim yok ki, Terry.

” “Herkesin bir seçeneği vardır Maura, sen nasıl istersen öyle düşün, ama vardır.” Terry’nin yakışıklı yüzüne baktı. Hâlâ onu etkileyecek ve onu sanki ilk kezmişçesine arzuyla kıvrandıracak gücü vardı. “O zaman ben seçimimi yaptım demek ki, değil mi?” Genç adamdan uzaklaşarak başını çevirmeden konuştu. “Sen seçenekler konusunda birçok şey biliyorsun, değil mi, Terry? Sen de bazı seçimler yaptın.” “Ben pişman olduğum tek bir şey bile yapmadım, Maura.” Maura bu kez ona gerçekten de içtenlikle gülümsedi. “Yapmazsın çünkü sen hamile kalamazsın, Terry. Bu biyolojik gerçek bile erkeklerin gerçek anlamda seçim yapmalarını ve gerçek anlamda kararlar almalarını engeller. Bugüne değin yaptığın her seçenek ve aldığın her karar başkalarını değil ama yalnızca seni ilgilendiriyordu.” Hole çıktı. Arkasından gelen Terry’nin ayak seslerini duydu. “Peki ya Joey ne olacak?” O gün Carla’nın oğlu Joey’yi okuldan alması gerektiğini hatırlaması birkaç saniyesini aldı. Terry sırıttı. “Onu unuttun, değil mi? Ama görebildiğim kadarıyla da anında vaftiz anne moduna geçtin bile.

” Maura karşılık vermeden dudaklarını ıslattı. 121 MARTINA COLE “Kıskanıyorsun, değil mi Terry? Senden çok daha cazip bir şey bulmamdan ödün kopuyor. Son birkaç yıldır seni yakından izliyorum Terry. Kardeşlerim yokmuşçasına onları görmezden geldin ve ben senin bu davranışını yuttum. Hatta anlamaya bile çalıştım. Ama ben hiçbir zaman olduğumdan başka biri gibi davranmadım. Ben buyum işte. Roy bir zamanlar bana ne demişti, biliyor musun? Benim taradığı birçok gerçek erkekten daha erkek olduğumu söylemişti bana. Galiba haklıydı da. Ve ben şimdi senin için de fazla erkek olduğumu görüyorum, Terry. Ama öte yandan da fazla kadın da olduğumu söyleyebiliriz, değil mi?” Merdivene doğru giderek Terry’nin kendisine yanıt vermesini engelledi. On dakika sonra üstündeki kot pantolonla kazağını çıkarmış onların yerine harika bir süet tayyör giymiş ve çok farklı bir görünüm kazanmıştı. Kapıya doğru yaklaşırken Terry’ye gülümseyince Terry onu durdurmak istedi. “Çok özür dilerim, Maura bu şekilde olduğu için özür dilerim.” Genç kadın omuz silkti.

“Bunun er ya da geç olması gerekiyordu, Terry. Đkimiz de bunu kalbimizin derinliklerinde biliyorduk. Seni tüm kalbimle seviyorum ama başka sorumluluklarım da var. Senin gibi onları elimin tersiyle itemem.” “Yani istemiyorsun ama…” “Yani yapamam demek istiyorum, Terry. Sana söylenilenleri hiçbir zaman dinlemiyorsun, değil mi? Bunu bir an önce halletmeliyim. Ben üzülmesem bile başkaları üzülebilir. Hem de gerçekten.” “Senin tarzına uymayan bir cümleydi bu.” Telefon yeniden çalmaya başladı. “Açsan iyi olacak,” dedi Terry içini çekerek, “ikimiz de kimin aradığını biliyoruz.” Maura evet dercesine başını sallayarak ahizeyi kaldırdı. “Dinle Roy, şimdi çıkıyorum. Tamam mı?” Ahizeyi yerine koydu ve yaşamının yansında deliler gibi sevdiği adama baktı. PATRONUN OYUNU I 13 “Demek her şey buraya kadar, öyle mi? Finito? Nokta mı?” Terry karşılık vermedi.

Uzunca bir süre karşılıklı bakıştılar. Hiçbir kadın onu Maura Ryan kadar etkilememişti ve etkilemeyecekti de. Terry bundan adı gibi emindi. “Joey’yi ben alayım mı?” diye önerdi Terry. Maura evet dercesine başını salladı. “Teşekkürler.” Terry gülümsedi. “Senin Mercedes’ini alırım. Joey üstü açık arabalardan hoşlanıyor. O arabaya bayılıyor.” Maura gülümsedi. “Sonuçta o da bir Ryan. Biz Ryan’lar her zaman en iyisini isteriz.” Terry bu sözleri duymasına karşın bir şey söylememeyi yeğledi. Maura olayları keşke onun açısından görebilseydi.

Bu berbat kulüplerle içlerindeki fahişeleri pazarlayarak kendisine ve ailesine ne yaptığını keşke görebilseydi. Sürdürdükleri yaşam tehlike ve şiddet doluydu. Bu da sokakların yasasıydı. Terry son sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini kabul etmesine karşın Ma-ura’nın tüm öğütlere kulaklarını tıkadığını üzüntüyle görüyordu. Ayrıca Maura’nın bu tür tehlikeli oyunlardan çok hoşlandığını da biliyordu. Đşte zaten bu yüzden ona çok kızıyordu. Maura yıllardan beri ilk kez yeniden canlanmışta ve bu heyecanın onu ele geçirdiği her halinden belli oluyordu. Kendisi asla genç kadına yetmiyordu ve ne yazık ki, ikisi de bunun farkındaydı. Birkaç saniye sonra konuştu. “Đstersen benim BMVV’mi al. Roy’u bekletmemelisin, değil mi?” Böylelikle genç kadına onu hemen o anda terk etmediğini söylüyordu. Đlişkileri henüz bitmemişti. Bunun bilincine varan Maura heyecanlandığını fark etti. Ah keşke Terry onun ailesinin işleriyle ilgilenmesi gerektiğinin bilincine varabilseydi. Bu iş ilişkileri genç kadının yaşamının ikinci büyük aşkıydı.

Bu şekilde ikisi de istedikleri gibi bir yaşam sürebiliyorlardı, istedikleri her şeyi yapabilme olanakları vardı ve Terry de en az onun kadar bu işin kaymağını yiyordu. Terry zaman zaman Maura’ya annesini anımsatıyordu. Her ikisi de bu lüks yaşam tarzından çok hoş141 MARTINA COLE lanıyorlardı ama paranın kazanıldığı yerden nefret ediyorlardı. Maura’ya göre ikisi de yalancının tekiydi. Ne var ki, Maura gülümsedi, çünkü yalnız kaldıklarında ve ona dokunduğunda her şeyin unutulacağını çok iyi biliyordu. Bu tatsız tartışmayı bir kenara atabilirlerdi. En azından Maura bunu ümit ediyordu. Maura tedirginlikle bu tartışmanın bardağı taşıran son damla olup olmadığını geçirdi içinden. Ama Terry akşam eve geleceğine göre en azından oturup onunla konuşmayı deneyebilirdi. Hiç olmazsa ona nelerin olduğunu açıklayabilirdi. O zaman elbette her şeyi daha iyi anlayacaktı. Acaba? “Seni çok seviyorum, Terry.” Genç adam karşılık vermedi. Bunun yerine Maura’nın arabasının anahtarlarını alarak dışan çıktı. Maura geniş pencerenin önünde durarak Terry’nin arabaya binişini izledi, işçiler gitmişti.

Buna sevindi. Sabahın ve öğleden sonranın büyük bir bölümünü orada çalışarak geçirmişlerdi. Terry hiçbir zaman kilitli olmayan arabanın kapısını açtı. Maura uzun boylu genç adamın hafifçe eğilerek arabaya binişine baktı. Terry arabayı çalıştırırken başını hafifçe kaldırıp genç kadına gülümsedi, bu da onun mutlu olmasına yetti. Đşte o zaman Maura bu tatsız tartışmanın tatlıya bağlanacağına yürekten inandı. Patlamanın hemen ardından Maura döşenmesi için aylarca uğraştığı odada yere düştü. Sırtı kanepeye çarpınca acıyla haykırdı. Son olarak duyduğu tek şey susmak bilmeyen telefonun sesiydi. Sonra da bayıldı. ¦¦ ) 1 Roy Ryan çok korkmuştu. Telefon çalar çalmaz ahizeyi kaptı. Karısının sesini duyar duymaz da ahizeyi hızla yerine koydu. O anda karısının üç saat sürebilecek dırdırlarrna kesinlikle ihtiyacı yoktu. Sızlanıp şikâyet etmek eğer Olimpiyat oyunlarından biri olmuş olsaydı altın madalyayı mutlaka karısı alırdı.

Telefon bir kez daha çaldı ama Roy bu kez telefonu açmadı bile. Karısının her zamanki şikâyetlerini dinlemeye hiç niyeti yoktu. Janine sürekli olarak sızlanan, hiçbir şeyden memnun olmayan bir kadındı ve Roy o anda ondan yaşamında hiç nefret ermediği kadar nefret ediyordu. Başını ellerinin arasına aldı ve ağlamamak için kendini tuttu. Korku terlemesine neden olmuştu. Bedenine yayılan korkunun kokusunu duyabiliyordu. Koltuk altları terden sırılsıklam olmuştu. Maura da hangi cehennemde kalmıştı? Çoktan gelmesi gerekirdi. Büyük olasılıkla o lanet olasıca herifin, Petherick’in ya-tağındaydı. Roy bir an için bu düşüncelerinden utandı. Terry’ye sahip olmak onun en doğal hakkıydı ve onu ele geçirmek için çok uğraş vermişti. Ne ki, Roy ne düşünürse düşünsün herkes Petherick’in tam bir baş belası olduğunu biliyordu. Roy onun şu son sorunda parmağı olduğundan emindi. Birileri suçu Ryan’lann üstüne atmak için elinden geleni ardına koymuyordu. Ailedeki eski polis olacakları önceden haber vermemişti.

Ve Petherick de aileden biri olmadığından küçük parmağını bile kıpırdatmamıştı. Aslında Petherick ukalanın tekiydi, onları küçümser dururdu. Hatta annelerini bile küçümsemekten kaçınmazdı. Roy bir kez daha içini çekti. Gözleri uykusuzluktan yanıyordu. Tıraş olmamıştı. Biraz yatıp uyumak için can atıyordu ama buna zamanı yoktu. Kentte yaklaşık on yıl, huzur içinde geçmişti ama şimdi birdenbire ortalık yine karışmıştı. Peki ama neden? Tüm bu tutuklamaların ve şiddetin arkasında kim vardı? Birileri ortalığı 16| MARTINA COLE karıştırmaya başlamıştı ve ailesinin bu kişinin kim olduğunu bir an önce bulması gerekiyordu. Aksi halde tüm itibarlarını yitireceklerdi: Londra’nın ve güneydoğunun önde gelen suçluları. Bugün, tüm eski ortaklarıyla yemden bir araya geleceklerdi. Eski ortakların bazı soruların yanıtlarını vermeleri bekleniyordu. Peki ama lanet olasıca kız kardeşi nerede kalmıştı? Maura olmadan bu işi beceremezlerdi. Janine kocasının kaba davranışı karşısında çok üzülmüştü. Dişlerini öfkeyle gıcırdatıyordu.

Bu da yüzünün her zamankinden daha fazla çirkin ve yorgun görünmesine neden oluyordu. Kendisine büyük bir bardak cin hazırladıktan sonra içkiyi bir dikişte bitirdi. Alkol boğazını yakmıştı. Alkolün tadına varabilmek için gözlerini kapadı ve sonra açarken de aynaya yansıyan görüntüsüne baktı. Gözleri yaşarmıştı. Olduğundan çok daha yaşlı gösteriyordu. Dürüst olması gerekirse altmış yaşındaydı ama yetmiş gibi duruyordu. Büfenin üstünde düğün resimleri duruyordu. Janine uzunca bir süre gözlerini resimden alamadı. Kocası yanında, çocukları da kanundaydı. Kendini evlendiği gün nasıl hissettiğini çok iyi hatırlıyordu. Herkesin dikkatini çeken uzun, kızıl saçları Roy’u çok etkilemişti. Ah, keşke annesini ve babasını dinlemiş olsaydı! Roy’u ve ailesini görür görmez dudaklarını büzmüşler ve hem damat adayını hem de ailesini hiç beğenmediklerini söylemişlerdi kızlarına. Ama her gelin adayı gibi Janine de evlendikten sonra kocasını yola getireceğine, onu denerimi altına alabileceğine emin olduğunu söylemişti onlara. Ne var ki, polis bile çok uğraşmasına karşın onu denetimi altına alamamıştı.

Ama Janine ona sahip olmayı çok istemişti. Ne ondan sonra ne onunla evlendiğinden beri de başka bir erkeği gözü görmemişti. Ve işin en önemli yanı da onu hâlâ istiyor olmasıydı. Onu her zaman istemişti ve her zaman da isteyecekti. Bununla birlikte kocasının PATRONUN OYUNU I 17 kendisini insan yerine koymadığını ve sürekli küçümsediğini de biliyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir