Milorad Pavic – Hazar Sozlugu

Bu kitabın şimdiki yazan, okuyucuya kitabı okuduktan sonra, ölüme mahkûm olmayacağı konusunda güvence veriyor; 1691’de Hazar Sözlüğü henüz ilk baskısı ve ilk yazarının elindeyken seleflerinin kaderi olmuştu bu ölüm. Söz konusu ilk baskı üstüne bazı açıklamalar yapmak gerekiyor, ama sözlükçü, lafı boşu boşuna uzatmamak için, okuyucuya bir anlaşma teklif ediyor: Sözlükçü gözlemlerim yemekten önce yazacak, okuyucu da bunlan yemekten sonra okuyacaktır. Böylelikle, açlık, soz-lükçüyü kısa kesmeye zorlayacak, doymuş olan okuyucu da ön bilgileri çok uzun bulmayacaktır. 1. Hazar Sözlüğü 1 nün Tarihçesi Bu sözlükte irdelenen olay, İS 8. ya da 9. yüzyılda geçmiştir (ya da bu yüzyıllarda benzer birçok olay olmuştur). Bu olay özel literatürde “Hazar tartışması” v diye bilinir. Hazarlar v , güçlü ve bağımsız bir kavım, savaşçı ve göçebe bir halktı; belirsiz bir tarihte Doğudan gelmişler, tehlikeli bir sessizlik içinde büyüyüp gelişmişlerdi. 7. ve 10. yüzyıllar arasında Hazar Denizi ve Karadeniz arasındaki bir bölgede yaşadılar. 1 Onları getiren rüzgârlann erkek, hiçbir zaman yağmur getirmeyen rüzgârlar olduğu biliniyor-üzerlerinde ot biten rüzgârlar, gökyüzünde sakal gibi ta-şıdıklan bir ot. Geç Dönem Bir Slav mitolojik kaynağı Kozice adlı bir denizden söz eder, bu da “Hazar Denizi” denen bir denizin var olmuş olduğunu akla getiriyor, çünkü Slavlar Hazarlara “Kozarlar” derlerdi. Ayrıca Hazarların bu iki deniz arasında (Hazar Denizi ve Karadeniz) güçlü bir krallık kurdukları ve günümüzde artık unutulmuş olan bir dine inandıkları da biliniyor.


Hazar kadınları, savaşta ölen kocalarının arkasından bir yastık alır ve bu savaşçılar uğruna gözyaşı akıtırlardı bu yastıklara. Hazarlar tarihe Araplarla yaptıkları savaşlar ve İS 627’de Bizans İmparatoru Herakleios’la yaptıkları ittifakla geçtiler; ama bugün, soylarım hangi ad altında ve hangi halkta arayacağımızı bize bildirecek bütün izler kaybolmuş olduğundan kökenleri bilinmemektedir. Tuna kıyılarında, gerçekten bir Hazar mezarlığı olup olmadığı bilinmeyen bir mezarlık, ve halkaları altın ya da üç köşeli gümüşten-Daubmannus’ao göre bir Hazar sikkesi-bir sürü anahtarlık bıraktılar. Hazarlar, tarih sahnesinden, Hazar devletiyle aynı zamanda, bu kitabın ortasında yer alacak olayın arkasm-dan-ve bizim bilmediğimiz kendi dinlerinden, bugün olduğu gibi o zaman da inanılan üç dinden birine (hangisi olduğu bilinmiyor) döndükten sonra-Yahudilik, İslam ve Hıristiyanlık-kayboldular. Din değiştirmelerinden kısa süre sonra Hazar Krallığı son bulur. Rus savaş senyörlerin-den biri, Knyaz Svyatoslav, 10. yüzyılda, krallığı, atından bile inmeden elma gibi çıtır çıtır yemiştir. Hazarların Hazar Denizi kıyısında, Volga ağzında bulunan başkentleri, Rusların sekiz gün sekiz gecelik hiç uyumadan sürdürdükleri kuşatma sonucunda 943’te yakılıp yıkıldı; Hazar devleti de 965-970 yılları arasında yok oldu. Tanıklar, Hazar başkentinin evlerinin gölgelerinin, tahrip edilmelerinden sonra daha uzun süre varlıklarını sürdürdüklerini söylüyor. Bu gölgeler rüzgârda ve Volga’nm sularında oynuyormuş. Bir 12. yüzyıl tarihine göre 1083’te, Oleg, Hazar ülkesi arkhonu unvanını elinde tutmaktadır, ama 12. yüzyılda, başka bir halk-KumanlarHazarların eski topraklarına yerleşmiştir bile. Hazar kültürünün maddi kalıntıları çok azdır. Genel ya da özel hiçbir kayıt bulunamamıştır, Halevi’nn» söz ettiği Hazar kitaplarından hiçbir iz bulunamamıştır, KiriPinî kendi dinletinde dua ettiklerini söylemesine karşın, Hazarların dilinden de bir iz yoktur.

Suvar’da, eski Hazar bölgesinde ortaya çıkarılan tek yapı büyük bir olasılıkla Hazarlara ait değildir, Bulgar-lardan kalmadır. Sarkil’de yapılan araştırmalar hiçbir sonuç vermemiştir, Bizans’ın Hazarların isteği üzerine orada inşa etmiş olduğu kalenin izi bile bulunamamıştır. Devletlerinin çökmesinden sonra Hazarların adından hemen hemen hiç söz edilmediğini söylemek mümkündür. 10. yüzyılda bir Macar önderi, onlara kendi topraklarında yerleşme çağrısı yapar. Hazarlar 1117’de Knyaz Vladimir Monomah’ı görmeye, Kiev’e giderler. 1309’da Pressburg’da, Katoliklerin Hazarlarla evlenmeleri yasak edilir ve 1346’da Papa bu yasağı onaylar. Hemen hemen hepsi bu kadar. Hazarların kaderinin kesin belirleyicisi olan din değiştirme olayı şu şekilde gerçekleşmiştir. Eski günlüklerde belirtildiği gibi kağan v , Hazar önderi, bir düş görmüş, daha sonra bu düşünü yorumlamaları için uzak ülkelerden üç bilge kişi getirtmiş. Olay Hazar devleti için önemliymiş, çünkü kağan, halkıyla birlikte, düşünü en akla yakın biçimde yorumlayacak olan bilgenin inancını benimsemeye karar vermişmiş. Bazı kaynaklar kağanın bu karan aldığı gün, kafasındaki saçların yok olduğunu, kendisinin de bunu bildiğini, ama bir şeyin onu devam etmeye zorladığını söyler. Böylece üç yetkili, kağanın yazlık konutunda buluşur: Bir Müslüman, bir Yahudi ve bir Hıristiyan-yani bir derviş, bir haham ve bir papaz. Kağan her birine tuzdan bir bıçak verir ve tartışmaya başlarlar. Üç bilgenin görüşleri, üç ayrı dinin dogmaları üzerine oturtulmuş tartışmaları, “Hazar tartışması”nm aktörleri ve sonucu, büyük bir merak uyandırır ve, olay ve sonuçlan, galipler ve mağluplar üzerine çelişkili yargılar doğurur.

Hazarların çok uzun süre önce kaybolmuş olmalarına karşın, Hazar tartışması yüzyıllardır İbrani, Hıristiyan ve İslam çevrelerinde tartışmalara yol açmıştır. 17. yüzyılda Hazar sorununa duyulan ilgi, 1691’de Prusya’da, bu konu üstüne çok sayıda belgenin toplanıp yayınlanmasıyla birdenbire canlandı. Üç köşeli sikke örnekleri, eski yüzüklerdeki adlar, tuz küplerine kazılmış şekiller, diplomatik yazışmalar, arkap-kınlarındaki başlıkları büyüteçle incelenen bütün bu kitaplardaki yazar portreleri, casusların raporları, vasiyetler, kaybolan Hazar dilini konuştuklarına inanılan Karadeniz kıyıları papağanlarının sesleri (partisyonların üstüne yazılmış notların çözümlendiği müzikal temalı resimler) ve hatta dövmeli bir insan derisi, ayrıca Bizans, Yahudi ve Arap kaynaklı arşivler incelendi. Tek kelimeyle, bir 17. yüzyıl insanının hayalinin yakınlık kurup hizmetine alabileceği her şeyden yararlanıldı. Ve bütün bunlar bir sözlüğün iki kapağı arasında biraraya toplandı. Olaydan bin yıl sonra, Hazar tartışmasına karşı yeniden ilgi gösterilmesinin açıklaması, bir tarihçi tarafından bazı gizemli sözlerle yapıldı: “Hepimiz, düşüncelerimizi tasmasından tuttuğumuz bir maymunu gezdirir gibi gezdiriyoruz onun önünde. Okuduğunda hep iki maymun çıkıyor önüne: seninki ve başkasınınki. Ya da daha kötüsü, bir maymun ve bir sırtlan. Çözümle bakalım her ikisini de doyurma işini. Çünkü sırtlan maymunun yediğini yemez….” Ne olursa olsun, Lehçe bir sözlüğün yayımcısı, Joannes Daubman-nuso (ya da aynı soyadlı bir başkası), 1691’de, Hazar sorunu üstüne toplanmış her şeyi, kalemleri kulak küpelerinde, ağızlarını mürekkep hokkası yapmış insanlann, yüzyıllardan beri biriktirdiği ya da bozduğu bütün yazıları yayımladı. Bu yayın Lexicon Cosri adıyla Hazarlar üstüne bir sözlük biçimini aldı. Bir kaynağa (Hıristiyan) göre, bu kitap Avusturya ve Türk orduları arasında bir savaşın geçtiği yerde Hazarlar üstüne değişik kökenli elyazmalarını toplayan ve bunları ezberleyen Teoktist Ni-kolski E adlı bir papaz tarafından yayıncısına dikte edildi.

Sonuç olarak Daubmannus’un yayını üç sözlük içeriyordu: İslam kaynaklı, bir eski ve az bilinen sözcükler sözlüğü, İbrani elyazmaları ve geleneklerinden oluşmuş metinlerle bir alefbe kitabı ve Hıristiyan kaynaklarından alınmış bir abece kitabı. Daubmannus’un yapıtınm-Hazar Krallığı üstüne bu sözlükler sözlüğünün-kaderi biraz şaşırtıcı oldu. Hazarlar üstüne bu ilk sözlüğün beşyüz nüshasından biri, Daubman-nus tarafından zehirli bir mürekkeple basılmıştı. Altın bir kilidin koruduğu bu zehirli kitaba, kilidi gümüşten bir denetim nüshası eşlik ediyordu. 1692’de, Engizisyon Daubmannus’un yayınım imha ettirdi, yalnızea zehirli nüsha ve ona eşlik eden gümüş kilitli nüsha kaldı. Sansürden kurtulabilmişlerdi. Böylelikle, yasak sözlüğü okumaya cesaret eden boyun eğmemiş ve inançsız insanlar, ölümcül bir tehlike karşısında buldular kendilerini. Kitabı açan anında felçleniyor, kendi yüreği kendisine bir iğne gibi batıyordu. Okuyucu dokuzuncu sayfadaki şu sözcükleri okuyunca da ölüyordu: Verbum carofactum est (“Kelam beden oldu”). Denetim nüshası zehirli yapıtla birlikte okunduğu takdirde, ölümün yaklaştığı anm bilinmesine olanak veriyordu. Bu denetim nüshasında aşağıdaki açıklama yer alıyordu: “Hiçbir acı duymadan uyandığınızda, biliniz ki artık canlılar dünyasında değilsinizdir.” Bir miras davasının, 18. yüzyılda Dorfmer ailesinin miras davasının, belgeleri, sözlüğün “altın” (zehirlenmiş) nüshasının bu Prusya ailesinde kuşaktan kuşağa el değiştirdiğini kanıtlıyor: Kitabın yarısı büyük oğula kalıyor, dörtte biri de öbür iki çocuğa düşüyordu, çocukların sayısı fazlaysa daha az pay düşüyordu. Kitabın her bir bölümüne Dorfmer mirasının öteki mallarından bir parça denk düşüyordu: Meyvelikler, tarlalar, çayırlar, evler ve göller ya da sürü. Uzun bir süre, insanların ölümü ve kitabın okunması arasında hiçbir ilişki kurulamadı.

Günün birinde sürü hayvanlan ölmeye başlayınca ve kuraklık başgösterince, birisi Dorfmer-lere, kitabın tümüyle, bir genç kızın, ruhu çevresindeki her şeyi kirleterek ve yok ederek dolaşan cadı Mora’ya dönüşebilmesi gibi dönüşebildiğim söyledi. Bu durumda, ruhun çıkmasını ve aile bireylerini öldürmesini engellemek için, kitabın kilidine, cadılara dönüşmüş genç kızların ağızlanna konduğu gibi ağaçtan küçük bir haç koymak gerekiyordu. Hazar Sözlüğü için de bu yöntem uygulandı-kilide, bir ağıza sokulur gibi bir haç sokuldu-ama felaket daha da büyüdü, aile bireyleri uyurken boğulmaya ve ölmeye başladılar. O zaman bir papaza başvuruldu: papaz kitaptaki haçı çıkardı ve kınm durdu. Papaz ayrıca şunlan söyledi: “Bundan böyle kitabın üzerine haç koymamaya dikkat edin, ruh dışarda dolaşırken haçtan duyduğu ölümcül korku, onun oraya dönmesini engeller.” Böylece yaldızlı kilit kapalı kaldı ve Hazar Sözlüğü artık onyıllar boyunca kullanılmadı. Kitabın bulunduğu raftan geceleri acayip bir gürültü geliyordu. O tarihlerde Lvov’da tutulan bir günlükten öğrenildiğine göre, Daubmannus’un sözlüğüne, Zohar uzmanı Nehemya adlı biri tarafından yapılmış, aynı anda hem yazabilen hem de okuyabilen bir kum saati konmuştu. Bu Nehemya, kendi İbrani dilinin sessiz “he”sinin çizgilerini kendi elinden ve eril ruhunu da “vav” harfinden bildiğini söylüyor-f; du. Kitaba yerleştirdiği kum saati gözle görülmüyordu, ama okuma sıra-g& smda kumun tam bir sessizlik içinde akıp gittiğini işitmek mümkündü. | Bütün kum akıp gittiğinde, kitabı çevirmek ve tersinden başa doğru oku-te maya devam etmek gerekiyordu ki bu da, onun gizli anlamının keşfedilSEİ- ‘ Ü- meşine olanak sağlıyordu. Bu arada başka birtakım notlar da, hahamla-§*T nn, hemşerilerinin Hazar Sözlüğü’ne karşı ilgisini onaylamadıklarını ve j®: kitabın da, çoğu zaman İbrani dünyası bilginlerinin saldırılarına hedef İp olduğunu belirtiyordu. Hahamlar sözlüğün İbrani kaynaklarının gerçekSEL*. liginden kuşkulanmıyorlardı, ama öbür kaynaklan tanımıyorlardı. Niha-! ;- yet şunu da söylemek gerekir ki, Lexicon Cosri’nin şansı Ispanya’da da gr yaver gitmemiştir; bu ülkedeki İslam [Mağrip] çevrelerinde “gümüş nüs-ha”nın sekizyüz yıl boyunca okunması yasaklanmıştır.

Bu süre henüz g dolmamıştır ve yasak yürürlüktedir hâlâ. Bu durum, Ispanya’da o dö-W nemde hâlâ Hazar kökenli ailelerin bulunması olgusuyla açıklanabilir. I- Bu “Son Hazarlar”ıngözlemlenmiştir-tuhaf bir âdeti vardı. Herhangi bi-P? riyle kavga ettiklerinde, onu, uyurken, ne pahasına olursa olsun, bir ta-§rr raftan uyandırmamaya dikkat ederek aşağılamaları ve lanetlemeleri gereli kirdi, çünkü lanetleme böylelikle daha etkili oluyordu. Hazar kadınlan E ’ Büyük İskender’i bu şekildeDaubmannus’un iddiası-lanetlemişlerdir ve I bu da, Hazarların MakedonyalI İskender’in egemenliğine boyun eğmek §^-;- zorunda kaldıklannı söyleyen Pseudokalistenes’in tanıklığıyla doğrulan-g: mıştır. 2. Sözlüğün Düzenlenişi Bugün, Daubmannus’un yayınladığı Hazar Sözlüğü’nün (1691) nasıl bir biçimle sunulmuş olduğunu bilmemiz olanaksız, çünkü sansürden kurtulabilen iki nüsha da, zehirlenmiş olanı ve gümüş kilitli öbürü, her biri dünyanın bir ucunda kayboldu. Bir kaynağa göre, altın nüsha çok ığ-renç bir biçimde tahrip olmuş. Nüshanın son sahibi Dorfmer ailesinden yaşlı biriymiş, yaman bir adam olduğunu gösteren çan sesi gibi güçlü sesiyle dikkat çekermiş. Hiç kitap okumaz ve şöyle dermiş: “Işık yumurtalarını gözlerime bırakıyor, sineğin bir yaraya salyalarını salması gibi. Bundan ne çıkabileceği bilinir….” İhtiyarın yağlı yiyeceklere tahammülü yokmuş, ve ailesinden gizli, her gün Hazar Sö^îüğü’nün bir yaprağım, yağını emmesi için çorba kâsesine daldınyormuş, sonra da atıyormuş bu kirlenen yaprağı. Numarası çakılmadan önce de Lexicorı Cosri’yi tahrip etmiş. Aynı kaynak, kitabın, ihtiyarın çorbanın tadını bozacağından, kullanmak istemediği gravürlerle süslü olduğunu da belirtiyor. Sözlüğün yalnızca bu illüstrasyonlu sayfalan kurtanlabilmiş ve bugün, bunları izlemiş olanlann ilk ayak izlerinin de seçilebilmiş olmasıyla bulunmaları da mümkündür.

Bir arkeoloji ve doğu uygarlıkları profesörünün, Dr. îsa-ilo Sukt adında birinin Hazar Sözlüğü’nün bir nüshasına ya da bir kopyasına sahip olduğu sanılıyor, ama ölümünden sonra eşyalan arasında bununla ilgili hiçbir şey bulunamadı. Sonuç olarak, Daubmannus’un ya ymladığı sözlüğün yalnızca bazı parçalan kalmıştır bize, tıpkı bir düşten sonra insanın uykusuzluktan gözlerinin acıması gibi. Hazar Sözlüğü’nün yazar ya da yazarlarıyla tartışanların örnek olarak gösterdiği bu parçalara göre şurası açık ve kesindir ki; (daha önce söylenmiş olduğu gibi) Daubmannus’un yayını bir tür Hazar ansiklopedisi, bir kuşun bir odayı bir baştan bir başa geçmesi gibi, Hazar Krallığının gökyüzünü şu ya da bu biçimde geçmiş kişilerin bir biyografi derlemesi niteliğindeydi. Azizlerin ve Hazar tartışmasının öteki katılımcılan-nın yaşamları ve yüzyıllar boyunca bu konuyu dile getiren ya da araştıran insanların yaşamları, her şeyin üç bölüme ayrılmış olduğu kitabın konusunu oluşturuyordu. Daubmannus’un İbrani, İslam ve Hıristiyan kaynaklarıyla bölümlenmiş, Hazarların din değiştirmesine ilişkin sözlüğünün bu düzenlenişi, aynı zamanda bu ikinci basımın da ilkesini oluşturmakta. Sözlükçü, Hazar söziüğû’nde yer alan aşağıdaki cümleyi okuduktan sonra, temel belgelerin bulunmamasından kaynaklanan görülmemiş zorluklara rağmen bu karan almıştır: “Düş, Şeytanın bahçesidir, ve bu dünyada çok uzun zamandan beri bütün düşler görülmüştür. Şimdi de senet karşılığı elden ele dolaşan para gibi kullanılmış ve yıpranmış olan gerçeklikle değiştiriliyorlar yalnızca….” Böyle bir dünyada ya da daha doğrusu bu aşamaya gelmiş olan bir dünyada, insan bu seçimi yapmakta sakınca görmeyebi-lirdi. Ama bir şeyi unutmamak gerekir: Hazar Sözlüğü’nün bu ikinci versiyonunun editörü, Daubmannus’un 17. yüzyılda yararlanmış olduğu malzemenin güvenilir olmadığının, büyük bölümünün efsanelere dayandığının, düşte yenen yemek gibi bir şeyi düşündürdüğünün ve bir ağda tutulmuş olan ayn çağlann hayalleri olduğunun bütünüyle bilincindedir. Ne olursa olsun, bu malzeme burada okuyucunun değerlendirmesine sunulmuştur, çünkü bu sözlük Hazarlar üstüne modern bir görüş açısı vermeyi amaçlamamaktadır; Daubmannus’un kayıp baskısını yeniden oluşturmak için bir denemedir bu. Aynı zamanda şunu da belirtmek gerekir ki, burada, anlaşılması gereken nedenlerle, Daubmannus’un sözlüğü alfabetik düzeniyle ele alınamamıştır; bu sözlük üç alfabeyle ve üç farklı dille yazılmıştır-Yunan, İbrani ve Arap-ve tarihler de üç takvime denk düşmektedir. Burada, bütün tarihler tek ve aynı takvime göre hesaplanmıştır ve Daubmannus’un metni üç ayrı dilden tek bir dile çevrilmiştir. Aynı zamanda şurası da çok açıktır ki, 17.

yüzyıl basımında konular, kullanılan dile göre (İbrani, Arap, Yunan) ayrı ayn sımflandınlmıştı, çünkü harfler ayn ayn alfabelerde aynı yerlerde bulunmaz, aynı şekilde, kitap sayfalan aynı yönde çevrilmez ve sahnedeki başlıca kişilerin hepsi sahnenin aynı tarafında gözükmezler. Bu kitabın bütün çevirileri de aynı görünüm içinde olmayacaktır, çünkü Hazar Sözlüğünün konusu, kaçınılmaz olarak her dilde ve her alfabede farkh biçimlerde düzenlenecek, konular yer değiştirecek ve adlar da başka bir düzene göre sıralanacaklardır. Sonuç olarak, Daub-mannus basımında da görülmüş olan Aziz Kirilt, Yehuda Halevio ve Yusuf Mesudi® ve bunlar gibi daha başka önemli adlar, burada Hazar Söz-lüğü’nün ilk basımına göre farklı bir düzenleme içinde yer alacaklardır. Kuşkusuz yeni versiyonun temel kusurudur bu, çünkü yalnızca bir kitabın farklı bölümlerini doğru yönde okuyan biri dünyayı yeniden yaratabilir. Ama Daubmannus’un alfabetik düzeni korunamadığına göre başka türlü hareket etmek de olanaksızdı. Bununla birlikte bütün bu kusurlar çok önemli değildir: kitabın gizli anlamını, onu doğru yönde okuyarak bulabilecek olan okuyucu, bu dünyayı uzun zamandan beri terk etmiştir ve bugünkü toplum, imgelemin, kendisinin değil yazann meselesi olduğunu kabul etmektedir. Özellikle de bir sözlük söz konusu olduğunda. Böyle bir toplum için, kitabın, okumanın yönünü değiştirmenin gerektiği anı bildiren bir kum saati taşımaya ihtiyacı yoktur, çünkü bugünün okuyucusu okuma biçimini değiştirmez kesinlikle.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir