Isaac Deutscher – Troçki #2 – Silahsız Sosyalist

Cariyle, bir ara Cromwl’in biyografisini yazarken, büyük İngiliz devrimcisini yığın yığın iftiraların, büyük yalan ve ihmallerin altından çekip çıkarmak zorunda kaldığını söylemişti. Ben de, Troçkinin biyografisini yazarken hemen hemen aynı duruma düştüm. Yalnız şu farkla ki, ben önümdeki büyük malzeme yığınının üstüne saldırdığım sırada, bu malzemeyi altüst edecek muazzam olaylar çıkmak üzereydi: Troçki konusundaki incelememin ilk bölümünü teşkil eden birinci cildi tamamladığım zaman Stalin daha sağdı ve Stalin’e “tapma”, Troçki’nin üzerinden hiç çıkmayacak bir leke gibi duruyordu. Birinci cildi eleştirenlerin çoğu, İngiliz eleştirmenlerinden birinin şu sözünü çok yerinde bulmuşlar dı: “Otuz yıldan beri süren Stalin’cİ iftiraları silip süpüren tek kitap.” Öte yandan. Batıda çıkan en saçma sapan “Sovyetoloji” paçavraları üzerinde bile genellikle büyük bir titizlikle duran Sovyel tarihçilerinden ve eleştirmenlerinden ne kitap ne de kitapta gösterdiğim belgeler konusunda tek bir kelime bile çıkmamıştı. Sonra Stalin öldü; Yirminci Kongre toplandı; Kongrede Hruşev “gizli” bir konuşma yaptı. Muazzam iftiralar yığını büyük bir depremle sarsıldı. Yığının yansı çöktü. Geri kalan yarısı da neredeyse çökecek gibiydi. Otuz yıldan beri ilk olarak Troçki’nin Rus İhtilâlinde oynadığı rolü belirten gerçek tarihsel değinmeler Sovyet dergilerinde yer almaya başladı. Ancak bu değinmelerin az olması ve yazarların çekingenliği bu olayda tarih ile politika arasındaki bağın hâlâ ne kadar birbirine bağlı olduğunu, bunun ne kadar ince bir problem teşkil ettiğini gösteriyordu. Stalin putu yıkıldığı zaman uydurma Stalinist tarih de resmen ve hemen ortadan kaldırıldı. Bu sırada en biiyük S lal in düşmanının gölgesi de ister istemez, taze ve canlı, ama korku ile karışık, bir ilgi topladı. Moskova, Pekin, Varşova ve Doğu Berlin’de Troçki’nin Stalin’e karşı giriştiği savaşın önemi ve bundan alınacak dersler üzerinde yeniden durulmaya başlandı.


0 zamana kadar kilit altında tutulan arşivlerin kapıları birdenbire ardına kadar açılınca genç tarihçiler Bolşevik tarihinin bilinmeyen belgeleri arasında kendi sorularına cevaplar aramaya başladılar. Hruşev, Stalin’in parti içinde kendisini eleştirenleri korkunç uydurma suçlamalarla ortadan kaldırdığını söylemişti; bu bakımdan bu tarihçiler de “Büyük Temizlik” e kurban gidenlere “itibar iadesi” yapılacağını sandılar. Nitekim itibar iadesi şurada burada başlamıştı bile. Örneğin, Polonya’da çıkan yazılarda Troçki’den, Buharin’den, Rakovski ve Radek’ten parçalar alınıyor, dahası, Stalin dönemi muammasını aydınlatmaya yarayacağı için, bu devrimcilerin eserleri bile basılıyordu (Bu arada benim kitaplarım ve yazılarım da basıldı). Ama “iftira yığınlarına” yapılan saldın az sonra yarıda kaldı: 1956’nın sonuna doğru, ya da 1957’nin başında, Macaristan olayına karşı gösterilen tepki sırasında, Moskova tarihsel gerçeklerin ortaya çıkarılması hareketini durdurttu. Günlük politika çıkmazları ve çalkantıları yeniden tarih eserlerinde yansımaya başladı ve, eskiden olduğu gibi, yine Troçki üzerinde duruldu. Stalin’in gözden düşmüş olan Sovyetler Birliği Komünist Partisi Kısa Tarilıi’nm yerine yeni resmi bir parti tarihi yazıldı ve bu tarih kitabında da, değişik ve biraz daha yumuşak bir dille olmakla bir İlkte, Troçki yine lanetlendi; Sovyet dergilerinde, özellikle Troçki’yi gözden düşürmek için çıkan yazılann sayısı, S talin döneminin son on yılında çıkanların sayısını aştı. Ancak, bir zamanlar bir dram olan hikâye şimdi sadece bir komedi olmuştu: Stalinci lanetleme saçmaydı ama yine de kendine göre bir “mantığı” ve tutarlılığı vardı ve Stalin, tarihi temelinden sistemli bir şekilde ve alçakça değiştirmedikçe lânetini sürdüremeyeceğini biliyordu. Hruşev ise Troçki konusundaki gerçekleri açıkça değiştirmiyor, sadece örtmeye çalışıyordu. “Ufak” dozda bozmalarla yetinmekteydi. Ama bu tutumuyla lânetlemeyi yalnızca gülünçleştirmiş oluyordu, örneğin, partinin tarihini yeniden yazanlar 1917 de Askeri Devrimci Komite’nin ve iç savaşta da Savaş Komiserliğinin yaptığı işleri ballandıra ballandıra anlatırlarken Troçki’nin bu komitenin ya da Komiserliğin başında bulunduğunu söylemiyorlardı. Ama aynı komitenin ya da aynı Komiserliğin bir hatasını yakalayınca hemen bu gerçeği açığa vuruveriyorlardı (Saklambaç oyununu bilmeyen bir çocuğun annesinin eteğini çekerek “Buradayım” diye bağırmasına benziyordu). Hruşev’ci tarihçiler Sovyet okurlarının övgü ile suçlamanın aynı kişiye yöneltilmiş olduğunu anlamayacak kadar budala sanıyorlar. Stalin, kendi sapık davranışı sırasında, hiç olmazsa yurttaşlarının daha akıllı olduklarını hesaba katmıştı. İnançlarını sarsacak tahminlere yol açabilecek gerçekleri onlara bildi rmemeyi ve bu gibi tahminlere meydan vermemeyi daha doğru bulmuştu.

Yeni yazılan parti tarihleri de Lenin ile Troçki arasındaki uyuşmazlığı yine eskisi gibi tek yanlı olarak anlatmaktadırlar, ama yeni parti liderleri Lenin’in yasaklanmış olan yazılarını yayımlamakla ve arşivlerin kapılarım açmakla aslında Troçki’ye itibarının iadesi için gereken her şeyi yapmış oldular. Bu bakımdan Troçki’yi tarihten silmek için yapılacak her teşebbüs artık İster istemez boşa çıkmaya mahkûmdur. Troçki’nin hayali Stalin’in yerine geçmiş olanların uykularını anlaşılan hâlâ kaçırıyor. Okuyucu bu garip durumun, hiç olmazsa bir kısım açıklamasını ilerideki sayfalarda bulacaktır. 1920’Ierden beri Sovyet toplumunda büyük değişiklikler olduğu halde, ya da bu değişikliklerden ötürü, Stalin ile Troçki arasındaki çatışmanın ana sorunlan bugün de hâlâ eskisi kadar canlı olarak ortadadır. Troçki işçi devletinin “bürokratik yozIaşması”nı yermiştir, Stalin’in. “sımsıkı” ve “değişmez” partisinin karşısına, söz, tartışma ve eleştiri özgürlüğü isteği ile çıkmış, içten gelen gerçek komünist disiplinin ancak bu temele dayanabileceğini ve dayanması gerektiğini söylemişti. 1920 yıllarında sesini boğdular; ama Sovyetler Birliğinde sanayi, eğitim ve sosyal alanlarda kaydedilen çok yönlü ilerlemelerden sonra Troçki’nin fikirleri yeniden canlanmaya, birçok komünist kafalarda yer etmeye başladı. Yalnız Tito ile Nagy değil, Hruşev ile Mikoyan, Mao ile Gomulka, Kadar ile Togliatti de arada sırada gerçeği söyledikleri zaman Troçki’ye saygı duymaktan kendilerini alamadılar. Bütün bunların “deStalinizasyon” konusundaki sözlerinde, biraz çekingence ve parça parça da olsa, “Troçkizm”in kokusu sezilmektedir. Artık gerçeklerin ortaya döküldüğü bir zamanda Troçki onlar için bütün bunları önceden sezmiş olan dev bir adamdır. Çünkü biri, Stalinizm’i Troçki’nin eleştirici kafasındaki derinlik, bütünlük ve kesinlikle ele almamıştır. Ama bu eleştirilerden sonra, bu adamlar, eski dalkavukluklarından korkarak, yine eski yollarını izlemeye başladılar. iki adım ileri bir adım geri giden Sovyet rejimi ile Komünist Partisi de bu “bürokratik çarpıklığı” gidermekten hâlâ çok uzak, Troçki’nin ortaya attığı sorunların hiç olmazsa yarısının çözülmüş olması onun Stalin’e karşı açtığı savaşın hikâyesini, daha az değil, daha çok ilginç kılmaktadır. Ayrıca, Troçki ile Stalinist bürokrasi arasındaki çekişme, bu mücadelenin çağımızı etkileyen tek yanı da değildir.

Bu kitabın büyük bir bölümü Troçki’nin enternasyonalizmi ile Stalin’in sonradan savunduğu ve Bolşevik Partisinin de tuttuğu izolasyonist kendikendincyeterci politikası arasındaki çatışmanın çevresinde dönecektir. Bu çatışma Stalin döneminin kapanmasından Önce de ortaya çıkmış ve önem kazanmıştı, o günden bu yana denge enternasyonalizme doğru ağır basmaya başlamıştır. 1920’Ierdeki tartışmalara yeniden ilgi toplayan çözülmemiş problemlerinden biri de budur. Stalin’in yerine geçenler büyük bir Troçki korkusu içinde yaşamaktadırlar; çünkü Troçki’nin, vaktinden çok önce ortaya atmış olduğu problemleri ele almaktan çekinmektedirler. Bu tutumları kısmen objektif, ve kısmen de alışkanlıklarıyla açıklanabilir. Çünkü Hruşev ile arkadaşları, Stalinizm’e karşı baş kaldırdıkları zaman bile, yine Stalin’in yetiştirmeleri olarak kalmışlardı. 1957 Haziranında Merkez Komitesinin bir oturumunda geçen aşağıdaki olay durumlarını çok iyi gösterir: Hruşev, Molotov’un, Kaganoviç’in ve Malenkov’un partiden atılmalarını isteyen önerge üzerinde konuşurken Stalin’in ölümünden beri gizli oturumlarda boyuna ortaya atılan Büyük Temizlik hareketine değinir. Molotov ile Kaganoviç’i göstererek şöyle bağırır: “Parti liderlerimizin ve sayısız masum Bolşeviklerin kanları ellerinize bulaşmıştır.” Bunun üzerine Molotov ile Kaganoviç de Hruşev’e şöyle bağırırlar: “Senin de ellerin bulaşmıştır!” Hruşev cevap verir: “Evet, kabul ediyorum, benimki de bulaşmıştır. Ama Büyük Temizlik sırasında ben yalnızca sizin emirlerinizi yerine getirdim. O sırada Politbüro üyesi değildim ve Büronun kararlarından sorumlu bulunmuyordum. Ama sizler sorumluydunuz.” Mikoyan, sonradan Moskova’da olayı Komsomol’a anlatırken, Stalin’in suç ortaklan neden yargılanmadı sorusuna şu cevabı verdiği söylenir: “Biz onları yargdayamayız, çünkü onları suçlu sandalyasına oturttuğumuz zaman bu işi nerede durduracağımızı bilemeyiz. Bu temizlik hareketlerinde hepimizin payı var.” Bu bakımdan Stalin’in yerine geçenler, kendilerini kurtarabilmek için, Stalin’in kurbanlarından bir kısmının ruhlarını hâlâ suçlu olarak göstermek zorundadırlar.

Troçki’ye gelince, onu ihtilâlin anıt kabirine taşımaktansa, yattığı yerde, yarı iftira yığınlarının altında bırakmak daha sağlam bir yol olmaz mı?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir