Isaac Deutscher – Troçki #3 – Kovulan Sosyalist

Troçki’nin Rusya’dan nasıl sürüldüğüne bakılacak olursa ileride de başına neler geleceği kestirilebilirdi. Garip bir şekilde ve yabanca sürülmüştü Rusya’dan. Stalin, sürgünü haftalarca geciktirmiş, bu sırada Troçki, kararın kanunsuz olduğunu bildiren protestolar yağdırmıştı Politbüro’ya. Stalin henüz bir karara varamamış ya da hala Politbüro’ya danışıyormuş gibiydi. Sonunda hırsız polis oyunu bitmiş, 10 Şubat 1929 gecesi Troçki ile karısı ve büyük oğlu alelacele Odesa limanına sevkedilmişler ve İlyiç adındaki gemiye bindirilip Rusya’dan uzaklaştırılmışlardı. Muhafızları ve liman makamları kesin emirler almış bulunuyorlardı; gecenin ilerlemiş, denizin donmuş ve fırtınanın çıkmış olmasına rağmen bu emirleri yerine getirmek zorundaydıIar. Stalin artık en ufak bir gecikmeye bile göz yumacak durumda değildi. İlyiç’e (ve önünde giden buzkıran gemisine) ayrıntılı talimat verilmişti: Gemide Troçki ile ailesi ve iki G.P.U. memurundan başka hiç bir yolcu ve yük bulunmayacaktı. Stalin sonunda Politbüro’yu bir oldu-bitti karşısında bırakmıştı; böylece her türlü kararsızlığa son vermiş ve Politbüro’dan ilk kez Troçki’yi sürgüne göndermek için yetki istediği sırada orada geçen sahnenin tekrarını önlemişti: İlk oturumda Buharin çok üzülmüş, oturum boyunca ağlamış, Rikov ve Tomski ile birlikte sürgün aleyhinde oy vermişti. [1] Sürgün büyük bir gizlilik içinde yapılmıştı. Karar ancak işler tamamiyle olup bittikten sonra halkoyuna açıklanmıştı. Stalin herhangi bir karışıklık çıkmasından hala korkuyordu.


Herhangi bir protesto gösterisini ve Muhalefetin bir yıl önce Troçki’nin Moskova’dan uzaklaştırılması sırasında yaptığına benzer bir veda töreni yapmasını önlemek için limana askeri kuvvetler getirtilmişti. [2] Bu sefer olayı gören ve anlatan bulunmayacaktı. Troçki herhangi bir kalabalığın gözü önünde herhangi bir pasif direnmeye kalkışamıyacaktı. Geminin mürettebatına bile yerlerinden ayrılmamaları, yolcularla herhangi bir temasta bulunmamaları emredilmişti. Yolculuk sinirli ve esrarlı bir hava içinde geçiyordu. Stalin bu işin sorumluluğunu henüz tamamiyle üstüne almak niyetinde değildi. Yabancı komünistlerin bu olay karşısında nasıl bir tepki göstereceklerini öğrenmek istiyordu; ilerdeki gelişmelerin sonunda hasmını geri getirmek zorunda kalıp kalmıyacağını bilmiyordu. Bu bakımdan sürgün o şekilde düzenlenmişti ki sıkıştığı takdirde bunu başka bir şekilde anlatabilecek, ya da büsbütün inkar edebilecekti. Nitekim sürgünden birkaç gün sonra yabancı ülkelerdeki komünist basın Troçki’nin resmi ya da yarı resmi bir görevle ya da kendi arzusuyla Türkiye’ye gittiğini yazdı. İşte Troçki, boş bir ufka doğru rüzgarı yara yara giden kasvetli ve hemen hemen terkedilmiş bir geminin içinde böylece bulmuştu kendisini. Çevresinde dolaşan iki G.P.U. memuruyla büsbütün kötüleşen bu boşluk, Alma Ata’da aynı şekilde bir yıl geçirmiş olmasına rağmen, yine de sinir bozucuydu. Neydi bunun anlamı? Neyin işaretiydi bu? Yanında yalnızca Natalya ile Lyova vardı ve onların da gözlerinde aynı soruyu okuyordu.

Onlar çevrelerini saran bu boşluktan ve rüzgardan kurtulmak için aşağıdaki kamaralarına inmişler ve bütün yolculuk boyunca kamaralarından çıkmamışlardı. Ama boşluk peşlerini bırakmıyordu. Ne demekti bu? Yolculuk nerede bitecekti? Troçki daha da kötü olaylara hazırlamıştı kendisini. Stalin’in onu Karadenizin karşı kıyısına göndermekle ve oradan istediği yere gitmesine izin vermekle yetineceğini düşünemiyordu. Stalin ile Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine karşı bir komplo hazırlamış olmalarından ya da kendisini İstanbul’daki Beyaz Rus göçmenlerinin eline gizlice teslim etmelerinden korkuyordu. G.P.U.’nun o güne kadar başvurduğu hileler bu korkusunu doğrulayacak nitelikteydi: Sermuks ve Posnanski adındaki iki eski sekreterinin ve muhafızının hapisten çıkarılmasını ve kendisiyle birlikte gelmelerine izin verilmesini istemiş, G.P.U. bu isteğini yerine getireceğini vaad etmiş, ama sözünde durmamıştı. Hayatını koruyacak bir arkadaşı olmadan kendini karaya çıkaracakları anlaşılıyordu. Yolculuk sırasında yanındaki memurlar kendisine teminat vermişlerdi: Sermuks ile Posnanski İstanbul’da kendisine katılacakdı; ancak bu arada güvenliğinden G.P.

U. sorumlu bulunacaktı. Troçki bu sözlere şöyle cevap veriyordu: “Siz beni bir kere aldattınız, bir daha aldatırsınız.” Şaşkın ve üzgün durumda karısına ve oğluna son kez yaptıkları deniz yolculuğunu hatırlattı: 1917 Mart’ında Kanada’daki İngiliz kampından kurtulduktan sonra bir Norveç gemisine binerek Rusya’ya dönmüşlerdi. Kendi yazdığı biyografisinde şöyle diyor Troçki: “Ailemiz yine böyle idi (gerçi 1917’de yanlarında bulunan küçük. oğlu Sergei bu sefer Ilyiç’te değildi) , ama o sırada oniki yaş daha gençtik.” Ama yolculuk durumlarındaki aykırılık yaş aykırılığından daha önemliydi ve Troçki bu aykırılık üzerinde herhangi bir yorumda bulunmuyordu. Devrim 1917 yılında, gelecekteki büyük savaşmalar için kendisini Rusya’ya çağırmıştı; ama şimdi devrim adına iktidarda bulunan bir hükümet tarafından Rusya’dan sürülüyordu. 1917’de İngiliz kampında bulunduğu bir ay içinde tel örgüler arasında yaşayan Alman denizcilerine Karl Liebknecht’in Reichstag’da, hapishanede ve cephede Kayzere ve emperyalist savaşa karşı aldığı tutumu anlatmış, onlarda sosyalizme karşı bir sevgi yaratmaya çalışmıştı. Serbest bırakıldığı zaman deniz erleri kendisini kampın kapısına kadar omuzlarında taşımışlar, bağırmışlar ve Enternasyonal söylemişlerdi [3] . Ama şimdi çevresinde bir boşluktan ve rüzgarın uğultusundan başka bir şey yoktu. Spartakus hareketi bastırılalı ve Liebknecht öldürüleli on yıl olmuştu. Troçki kendi sonunun da “Liebknecht’in sonu” gibi mi olacağını düşünmüştü kaç kere. Bu aykırı havaya pek önemi olmayan başka bir olay da bir gülünçlük. katmıştı: Ilyiç İstanbul Boğazına girdiği sırada G.

P.U. memurlarından biri kendisine 1,500 Dolar uzattı; Sovyet Hükümeti eski Savaş Komiserinin “yabancı diyarlarda yaşaması için” bu hediyeyi kendisine veriyordu. Troçki Stalin’in kendisiyle alay ettiğini elbette anladı; ama cebinde on parası olmadığı için bu hakarete boyun eğdi ve parayı kabul etti. Kurucuları arasında bulunduğu devletten aldığı son para oldu bu. Troçki bu çeşit melankolik düşüncelere kendisini kaptıracak bir adam değildi. İleride başına ne gelecek olursa olsun bunları ayakta ve dövüşerek karşılamaya kararlıydı. Kendisini boşluğun içinde kaybetmiyecekti. Bu boşluğun ötesinde keşfedilmemiş kavga ve umut ufukları vardı: bir yanda yaşanmış bir geçmiş, öteyanda geçmişle birlikte yaşanacak bir gelecek. Hegel’in tanımladığı tarihsel kişilerden olmak istemiyordu: Onlar “tarihteki görevlerini ” yaptıktan sonra yorulmuşlar ve “içi boşalmış kabuklar” gibi toprağa düşmüşlerdi. Stalin’in ve olayların etrafında çevirdiği boşluğu yarmak için savaşacaktı. O gün için yapması gereken son hareket yurdundan sürülmesini protesto etmekti Yolculuk sona ermeden yanında bulunan memurlara Parti Merkez Komitesine ve Sovyetler Merkez Yürütme Komitesine hitaben kaleme aldığı iki mesajı vardı. Bu yazılarda Stalin ve G.P.U.

nun Mustafa Kemal Paşa ve Mustafa Kemal Paşa’nın “milli faşist” polisi ile birlikte bir “komplo” hazırladıklarını bildiriyor, bu “haince ve utanç verici olayı” hazırlayanların günün birinde hesap vereceklerini söylüyordu. Bundan sonra İlyiç İstanbul limanında demirleyip de Türk sınır polisleri gemiye gelince Troçki Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben yazılmış başka bir protesto mektubunu bu polislere verdi. Yazının resmi dilinin altında Troçki’nin öfkesi ve alayı sezilmekteydi: “İstanbul kapılarında bulunduğum şu sırada size şunu bildirmekle şeref duyarım ki Türkiye sınırlarına kendi arzumla gelmiş değilim: bu sınırı geçmenin nedeni kaba kuvvete boyun eğmek zorunda kalmış olmamdır. Bay Başkan, lütfen iyi duygularımı kabul ediniz.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. harikasın… çok ama çok teşekkürler