Bilimle dinin [1] birbirleriyle uzlaştırılamaz şekilde çelişkili olduğu görüşünü savunan pek çok kişi bulunmaktadır. Her ne kadar Tertullianus’a atfedildiği gibi “Saçma olduğu için inanıyorum” [2] diyerek din adına böylesi bir yaklaşımı savunanlar olduysa da, genelde bu yaklaşımı ateistlerin benimsediği söylenebilir. Pozitivizmin babası Auguste Comte, teolojik ve metafizik inançları, evrimsel sürecini tamamlamamış toplumların ve zihinlerin bir ürünü olarak görmüştü ve tarihsel evrim sürecinde bilimin bunların yerini alacağını iddia etmişti. [3] Comte’un ‘tarihin evrimi’ hakkındaki öngörüsü doğru çıkmadıysa da, günümüz ateistlerinin en ünlüsü Richard Dawkins gibi birçok ateist, bilimin, dinlerin yerini alması gerektiğini savunmakta ve Comte’un hayalinin gerçekleşmesini arzu etmektedirler. [4] Bilimle dini çelişkili gören yaklaşımların sonucunda, bilim adına veya din adına ‘karşı kampı’ eleştiri bombardımanına tutan birçok yazıya veya konuşmaya tanıklık etmişsinizdir. Bunlara karşın, bilimle dinin tamamen farklı alanlar olduğu görüşüyle, böylesi bir çatışmanın durdurulabileceğini ve bu çatışmanın tamamen anlamsız olduğunu düşünenler de vardır. Genelde bu görüşü savunanlar, bilimin, olguların nedensel ilişkileriyle alakalı olduğunu, dinin ise hayatın anlamını ve amacını öğrettiğini; bu yüzden, bu iki alanın birbirlerini tamamladıklarını ve birbirlerinden bağımsız, ayrı alanlar olduklarını söylemektedirler. [5] Diğer yandan, birçok düşünür ise Tanrı’nın yarattığı evreni inceleyen bilim ve Tanrı’nın gönderdiği din arasında çelişki olamayacağını ve aynı kaynağa dayandıklarından dolayı bunların arasında bir irtibatın olmamasının düşünülemeyeceğini dile getirmişlerdir. İslam düşüncesinin önemli simalarından, 12. yüzyılda yaşamış olan İbn Rüşd’e göre din ile bilim arkadaş ve süt kardeştir. [6] Günümüzün Hıristiyan bilim adamı ve teoloğu John Polkinghorne ise bilim-din arası ilişkiyi, benzer şekilde kuzen ilişkisi olarak tasvir etmektedir. [7] Din felsefesi açısından bilimle dinin ilişkisinin nasıl kurulması gerektiği önemli bir sorundur. Bu ilişkinin nasıl olabileceğini göstermek için son 10-20 yıllık sürede birçok sınıflamalar teklif edildi. John Haught 4’lü, Ted Peters 8’li, Willem Drees 9’lu, Ian Barbour ise 4’lü bir sınıflamayı önerdiler. [8] Bu sınıflamalar; bilimin biyoloji, fizik gibi farklı alanları, felsefenin fizik felsefesi, bilim felsefesi, din felsefesi gibi farklı dalları ve tüm çeşitliliği ve kompleksliğiyle teoloji arasında, disiplinler arası bir çalışmayı gerekli kılan bilim-din ilişkisi konusunu ele almayı kolaylaştırıcı nitelikte olduğu için değerlidir. Diğer yandan bu sınıflamalar, bilim ve din gibi çok kompleks olguları çok genelleyici nitelikte olduklarından önemli yanılgılara da sebep olabilmektedir. Bilim-din konusuna giriş mahiyetinde çalışmalar için bu sınıflamalar yararlı olacaktır ama daha derinlemesine çalışmalarda bu sınıflamaların yanıltıcılığının faydalarından fazla olabileceğini düşünüyoruz. Bilimle dinin arasında bir çatışma olup olmadığıyla ilgili bir soruya verilmesi gerekli ilk cevap “Hangi din ve hangi bilimden bahsediyorsunuz” şeklinde bir soruyla olmalıdır. ‘Bilim’ veya ‘din’ gibi genelleyici ifadelerin birçok zaman yanıltıcı olabildiğine dikkat etmek gerekir. Örneğin bu kitabın konusu olan kuantum teorisi, modern bilimin en temel teorilerinden biri olmasına ve birçok teknoloji ürününün icadı ve geliştirilmesi bu teori sayesinde gerçekleşmesine, bu teorinin başarısı bilimsel alanda tartışmasız bir şekilde kabul edilmesine rağmen; ilerleyen sayfalarda göreceğimiz gibi, bu teorinin geliştirilmesine katkıda bulunan bilim insanlarından başlayarak birçok kişi, bu teorinin nasıl anlaşılması gerektiği hususunda ortak bir kanaate ulaşamamışlardır. Her bir dinin içinde mezheplerin ve farklı düşünürlerin, birçok teolojik meseleyi birbirlerinden farklı değerlendirdikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin tektanrıcı dinlerin teolojileri içerisinde özgür irade sorununa farklı yaklaşımlar olmuştur. Bu farklı yaklaşımlardan, insanın özgür iradesi olmadığını veya determinizmle özgür irade arasında bir çelişki bulunmadığını (bağdaşırcılığı/ılımlı determinizmi) savunanlar, bu kitabın konusu olan kuantum teorisinin, indeterminist yorumuna; libertaryan bir özgür irade yaklaşımını benimseyen bir teolojik görüşe sahip olanlardan, muhtemelen daha az ilgi duyacaklardır. Bu ise dinlerin, indeterminist yoruma olumsuz yaklaştığı şeklinde kesin bir hükme varmamıza sebep olmamalıdır; çünkü tektanrıcı dinlerin teolojilerinde bu konuyla ilgili farklı görüşler ifade edilmiştir. Kısaca değindiğimiz bu sebeplerden dolayı ‘din’ ve ‘bilim’ diye genellemeler yapılırken çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyoruz.
Caner Taslaman – Kuantum Teorisi, Felsefe ve Tanrı
PDF Kitap İndir |