Caner Taslaman – Bin Bang ve Tanri

Big Bang Teorisi doğru mu? Big Bang Teorisi felsefe ve dinler açısından hangi sonuçları doğuruyor? Tanrı var mı? Tanrı’nın varlığı bilimsel verilerle ve akılcı delillerle ispatlanabilir mi? Evren, bilimsel kanunlar, evrensel tüm oluşumlar, bütün canlılar ve biz; tesadüfen mi oluştuk, yoksa bilinçli bir yaratılışın ürünleri miyiz? Bu sorulara vereceğimiz cevapların, neye inanmamız gerektiği ve hayatın bir anlamı olup olmadığı hususlarında önemli neticeleri olacaktır. Bu inançlar ve hayatın anlamı konusundaki yaklaşımımız ise hayatımızın ahlak gibi pratik alanlarında belirleyici olacaktır. Evren hakkında ne düşündüğümüz gerçekten de önemlidir. Evren hakkındaki görüşümüz, evrenin bir parçası olan kendimiz hakkındaki görüşümüzü de oluşturmaktadır. Big Bang (Büyük Patlama) teorisi evrenin kökeni ve yapısı hakkındaki bilgimizi arttırmış ve evreni daha iyi tanımamızı sağlamıştır. Big Bang teorisi, evrenin tek bir noktadan, çok yoğun ve çok sıcak bir şekilde oluşmaya başladığını; evrenin sürekli genişlediğini ve bu genişlemeyle evrendeki sıcaklığın ve yoğunluğun düştüğünü, buna bağlı olarak evrendeki tüm aşamaların gerçekleştiğini, bu aşamalarda atom-altı dünyadan yıldızlara kadar tüm oluşumların meydana geldiğini gösterir. Kitap boyunca “Big Bang” ve “Big Bang teorisi” deyimlerini bu anlamda kullandım. Big Bang’in bilimsel açıklamasının yanında, felsefe ve dinler açısından sebep olduğu sonuçları da çok önemlidir. Son birkaç yüzyılda bilimin, felsefenin ve dinlerin arasına kalın duvarlar örüldü. Bilim adamlarının çoğu, evrenin “nasıl” oluştuğu ve yapısının “ne” olduğu konularına o kadar odaklandılar ki, elde ettikleri bilimsel verilerin, felsefe ve ilahiyat alanı açısından sonuçlarıyla ilgilenmediler. Felsefecilerin çoğu, bilimin verilerini takip etmeyi gerektiren bir uğraştan uzak durdular ve pozitivist dil felsefesi geleneği gibi, felsefeyi dillerin çözümlenmesine indirgeyen sınırlayıcı yeni geleneklerin etkisi altında kaldılar. İlahiyatçıların çoğu da, bilimsel araştırmaya girişmekten uzak durarak bilim, felsefe ve dinler arasında örülen bu duvarları kabullendiler. Bilimin farklı, felsefenin farklı, dinin farklı hakikatleri olamaz; fakat, yanlış bilim, yanlış felsefe ve yanlış din olabilir. Anlaşılıyor ki , bu duvarların içinde kalan tüm bu faaliyetlerin yanlışlıklarına müdahale edilememesi ve her alanın kendi otoritesini muhafaza edebilmesi için bu duvarlar örülmüştür. Bu ise, bilimin verilerinden gerekli sonuçların çıkarılamamasına, felsefelerin kısır şüphelere boğulup kalmalarına ve din alanına sayısız hurafelerin sokulmasına sebep olmuştur.


Bu çalışmamda, tüm bu sakıncalı sonuçlardan korunmak için bilim, felsefe ve din alanını hep beraber ele aldım. Kitabın ilk iki bölümünde, Big Bang teorisi ortaya konmadan önceki felsefe ve bilim tarihini tanıttım. Böylelikle okuyucunun, Big Bang teorisini, tarihsel bir bakış açısıyla değerlendirebilmesini hedefledim. Üçüncü, dördüncü ve beşinci bölümlerde Big Bang teorisinin temel ve yan delilleri ile Big Bang teorisine karşı yapılan bilimsel itirazları ve bunlara verilen cevapları inceledim. Bu üç bölüm daha çok Big Bang’in bilimsel verileri ile alakalıdır. Bu bölümlerden sonraki dört bölümde, Big Bang’in ışığında felsefe tarihini ve dinleri inceledim. Tanrı’nın var olup olmadığı ve evrenin ezeli olup olmadığı konusunda yapılan tartışmalarda, Big Bang’in hangi tezleri desteklediğini hangilerini yanlışladığını göstermeye çalıştım. Böylece binlerce yıldır yapılan tartışmayı Big Bang’e yargılattım. Kitabın son bölümünde, Big Bang’in ve evrendeki oluşumların, bilinçli bir yaratılışı gerektirip gerektirmediği konusunu ele aldım. Tüm bunları yaparken bilim tarihi, felsefenin önemli tartışmaları ve dinler hakkında okuyucuyu bilgilendirmeye çalıştım. Bu çalışmayı hazırlamamda, yaptığımız tartışmalarla, önerdikleri kaynaklarla, yazdıklarımı okumalarıyla ve beni teşvik etmeleriyle birçok kişinin yardımları oldu. Bu şahısların herbirine, ayrıca değerli katkılarından dolayı Feryalim’e ve değerli profesörlerimiz Bekir Karlığa’ya, Îlyas Çelebi’ye, Necip Taylan’a ve Kasım Turhan’a teşekkürlerimi sunuyorum. Bu kitabı okuyan siz değerli okurlarıma da ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor; eleştirilerinizi, katkılarınızı ve önerilerinizi, kitabın arka kapağında yazılı olan internet adreslerine göndermenizi rica ediyorum. I – BIG BANG TEORİSİ ORTAYA KONMADAN ÖNCEKİ DURUM 1.BÖLÜM: BIG BANG TEORİSİNDEN ÖNCE FELSEFE TARİHİ VE DİNLER Big Bang teorisinin felsefi sonuçlarını daha iyi anlayabilmek için öncelikle bu teori ortaya konmadan önce felsefe tarihinde ileri sürülen fikirleri incelemek faydalı olacaktır.

Böylelikle, bu teorinin insanlık tarihi boyunca ortaya konan fikirlerden hangilerini desteklediği, hangilerini geçersiz kıldığı anlaşılabilecektir. Big Bang’in temel ve yan delilleri ile karşıt delillerini göstereceğimiz sonraki bölümlerin ardından, şimdi kısaca özetleyeceğimiz fikirler çok detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Bu bölümde kısaca tanıtılan felsefe tarihi, o bölümlerde detaylı bir şekilde Big Bang’e yargılatılacaktır. Bu bölümde sadece Big Bang’ten önceki durumun zihinlerde canlandırılması amaçlanmıştır. Felsefe tarihinin en önemli sorunlarının başında Tanrı’nın var olup olmadığı gelir. Yine bu sorunla çok alakalı olduğunu göreceğimiz maddenin ve evrenin ezeli olup olmadığı meselesi de felsefe tarihinin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Felsefe tarihinin bu iki önemli sorunu bu kitabın en temel tartışma odağını oluşturacağı için, Big Bang’ten önceki felsefe tarihi bu iki soruya verdikleri cevaba göre ayrılıp incelenecektir. TANRININ VARLIĞINI İNKAR EDEN VE MADDENİN EZELİLİĞİNİ KABUL EDEN GÖRÜŞ Materyalist felsefenin en temel tezi olan bu görüşe göre yalnız madde gerçektir ve onun dışında hiçbir şey yoktur. Madde yaratılmamıştır, yok edilemez, kendiliğinden varlığını sürdürür, evrenin tek yapı taşıdır. Materyalizmin bu inancından çıkarttığı sonuca göre Tanrı yoktur, dolayısıyla Tanrı’nın varlığı fikri üzerine inşa edilmiş dinlere inanç yanlıştır. Maddenin ezeliliği fikri, materyalist felsefenin dışında da savunulmuştur. Örneğin Budizm’de (kuruluşu M.Ö. 5. yy), Tanrı’nın hiçbir müdahalesi olmadan, var olan her şeyin mekanik yasalara uygun olarak maddeden meydana geldiği söylenir.

Budizm’in bazı kollarında Tanrı’nın varlığı kabul edilmiş olabilir, fakat temel metinlerde Tanrı’dan hiç bahsedilmediği ve evren ezeli kabul edildiği için; Budizm, Tanrı’yı yok sayan ve maddeyi ezeli kabul eden başlığın altında incelenebilir. Hint felsefesinin (kuruluşu M.Ö. 20. yy’a kadar uzanır) önemli bir bölümü de evreni ezeli kabul eder ve Tanrı’ya yer vermeden evreni açıklamaya çalışır. Çin düşüncesindeki Taoizm’de de (kuruluşu M.Ö. 6. yy) her şeyin kendiliğinden oluştuğu ve evrenin ezeli olduğu fikrine rastlanır. Bu konu ileride daha ayrıntılı işlenirken Uzakdoğu’nun bu felsefelerinden ve dinlerinden alıntılar yapılacak, Big Bang’in tüm bu felsefeler ve dinler için doğurduğu sonuçlar gösterilecektir. Eski Yunan’ın atomcuları Demokritos (M.Ö. 460-370) ve O’ndan felsefesinin ana çizgilerini alan Epikuros (M.Ö. 341-270), günümüz materyalist görüşlerinin babası kabul edilirler.

Onlar da evreni ezeli (öncesiz) ve ebedi (sonsuz) kabul ediyorlardı ve Tanrı’ya yer vermiyorlardı. Fakat Tanrı’yı açıkça inkar ederek evreni ezeli kabul etme ilk olarak Lucretius’ta (M.Ö. 98-55) kendini gösterir. İlk olarak O’nda apaçık gözüken ateizmden dolayı, O’nu, materyalist felsefenin ilk temsilcisi olarak kabul edenler de vardır. Felsefe tarihindeki matematikçi d’Alembert, iktisatçı Turgot, ayrıca Condorcet, Baron d’Holbach da materyalist felsefenin temsilcileridir. Fakat hiç şüphesiz ki materyalist felsefenin en ünlü ve en etkili olmuş temsilcileri Karl Marks (1818-1883) ve Friedrich Engels’tir (1820-1895). Felsefelerini eylemle birleştiren Marksçılar, Marks’ın ölümünden 70 yıl sonra Dünya’nın üçte birini yanlarına almışlardır. Karl Marks’ ın dışında düşünceleri bu kadar kısa bir zamanda bu denli büyük etki yaratmış bir düşünürün olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Marks’ ın ve Engels’in yazılarını okuyanlar, onların felsefenin en temel sorununu şu şekilde ortaya koyduklarına tanık olacaklardır: 1- Ya madde ve doğa öncedir, Tanrı yoktur. 2- Ya da Tanrı öncedir, madde ve doğa Tanrı’nın eseridir. Onlara göre felsefenin en temel sorunu budur. Onlar felsefenin en temel sorununu ortaya koyarken birinci maddenin doğruluğunu savunmuşlardır. Materyalist felsefenin en ünlü ideologları bilimi kutsamışlar, dinlerle berabar agnostikliğin (bilinemezciliğin) her türlüsüne de karşı çıkmışlardır. Bilimi kutsayan bu kişilerin görüşlerinin, Big Bang teorisi tarafından bilimsel bir merkezde ele alınması gerçekten de ilginç olacaktır.

Onlar bilimin hakemliğini kabul etmişlerdi, bilimin felsefi sonuçlara yol açacağını savunuyorlardı. Bakalım bilim (Big Bang örneği ile) onların felsefesini nasıl yargılayacak! Bu ilerleyen bölümlerde ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır. HEM TANRININ HEM DE MADDENİN VARLIĞINI EZELİ KABUL EDEN GÖRÜŞ Materyalistlerin de kabul ettiği gibi iki temel görüş vardır. Ya madde ezelidir ve Tanrı yoktur, ya da Tanrı ezelidir ve madde sonradan yaratılmıştır. Fakat felsefe tarihinde çok geniş bir yer kaplayan felsefecilerden Platon’un (M.Ö. 427-347) ve Aristo’nun (M.Ö. 384-322), hem Tanrı’nın hem de maddenin varlığını ezeli kabul eden görüşte olmaları, bu fikrin de özel bir bölüm olarak ele alınmasının sebebidir. Evrenin ezeliliği fikri Aristo’da kendini daha da açık bir şekilde gösterir. Ona göre yıldızlar ezeli bir yakıtla yanarlar ve ebedidirler. Platon her şeyin “kaos” tan çıktığını söylerken, onun bu açıklamasının yoktan yaratılışa daha yakın olduğu söylenebilir, fakat Platon yorumcularının çoğunluğuna göre Platon da maddenin ezeliliği fikrine inanmaktadır. Bu görüşün tarihteki en önemli savunucuları Platon ve Aristo olmakla beraber, onlardan sonra gelip onlardan etkilenen filozoflar da benzeri görüşleri savunmuşlardır. Örneğin Farabi ve İbni Sina’nın bu görüşlerden etkilenmesi ve Gazali’nin onlara getirdiği eleştiriler İslam dünyasında çok ünlüdür. Platon ve Aristo, Hristiyan dünyasında adeta Hristiyanlık öncesi azizler olarak kabul edilmelerine rağmen, tek Tanrılı dinlerle en büyük farklılıklarından biri maddenin ezeliliği konusunda olmuştur.

Bu yüzden Big Bang’in bu konuda söyleyecekleri tarihin bu önemli tartışmasına da ışık tutacaktır. Acaba kim haklıydı? Platon ve Aristo mu? Yoksa tek Tanrılı dinler mi? Bakalım Big Bang ne karar verecek? AGNOSTİK (BİLİNEMEZCİ) TAVIR Daha önce görüldüğü gibi Tanrı’nın varlığı ve maddenin ezeli olup olmaması konusunda iki temel görüş vardır, Platon ve Aristo’nun görüşleri ise üçüncü bir görüş olarak bunlara ilave edilebilir. Felsefe tarihini incelerken, bu konuda dördüncü bir görüş olmasa da, bu üç görüşe girmeyen, fakat önemli bir yer işgal eden dördüncü bir tavıra rastlıyoruz. Bu agnostik (bilinemezci) tavırdır. Agnostik tavır, daha önce sayılan görüşlerin hangisinin doğru olduğunun bilinemeyeceği iddiasındadır. Yoksa agnostizm alternatif bir model sunmamaktadır. Bu tavıra sahip olanları da üçe ayırabiliriz:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir