Kant Üzerine Dört Ders – Gilles Deleuze

Kant’a bir dönüş yapıyoruz. Bu, Saf Aklın Eleştirisi’ni karıştırmanın, okumanın ve yeniden okumanın bir vesilesi olsun. Bu eleştiri fikriyle felsefede vuku bulanın olağanüstü bir olay olduğuna hiç kuşku yok. Oraya yeniden dönüyoruz -söyleyeyim ki, çok uzun bir zaman önce okumuştum, sonra bıraktım okumayı ve sizin için yeniden okudum: Bu, ne olursa olsun, tam anlamıyla boğucu bir felsefe. Aşırı yoğun bir atmosfer, ama iyi dayanırsanız -ve her şeyden önce önemli olan anlamak değildir zaten, önemli olan bu adamın, bu filozofun, bu yazarın ritmini yakalamaktır. Eğer sağlam durursanız, üzerimize çöken bütün bu kuzey sisi dağılır ve altından şaşkınlık verici bir mimari çıkar. Size büyük bir filozofun, sonuçta kavramlar icat eden biri olduğunu söylemiştim; Kant vak’asında, bu sisin altında bir tür düşünce makinesi, başlı başına dehşetli bir kavramlar yaratımı işliyor. Şunu söylemeyi deneyebiliriz: Kantçılığın felsefeye getireceği yaratı ve yeniliklerin toplamı, belli bir zaman probleminin ve tümüyle yeni bir zaman kavrayışının etrafında döner -öyle bir kavrayış ki, Kant onu işlemeye başladığında, böyle bir kavrayış bundan böyle bütün olup bitecekler için kesin belirleyici olacak: Yani zamana ilişkin klasik ya da antik bilince karşıt olarak, zamana dair modern bilincin bir türünü orada belirlemeye çalışabiliriz. Bu yeni zaman bilincinin felsefi kavramlarını yaratarak ona felsefi ifade olanağını sağlayanın neden Kant olduğu bizi ilgilendirmiyor -ya da en azından beni ilgilendirmiyor. Ama söylemek istediğim, bu zaman bilinci türünün tam da Kant’la yepyeni bir felsefi konum edindiğidir. Numaralayarak gideceğim, çünkü her numaraya belli bir kavram tipinin tekabül ettiğini hep düşünmüşümdür; ve bir kez daha, derslerin sonunda benim gibi, bir filozofun tam da şöyle biri olduğunu siz de kabul edersiniz: Bir filozofun bir ressamdan ya da müzisyenden daha az yaratıcı olmadığını, yalnızca kavramlar yaratımı diyeceğim belirlenebilir bir alanda yaratmakta olduğunu… Birincisi, Kant aposteriori denen şeyin karşıtı olarak şu apriori’den ne anlıyor? Bunlar çok yaygın olarak kullanılan kelimeler. Bazı durumlarda yeni kelimeler icat etmek gerekir ve çok tuhaf bir mefhum olan transandantal özne mefhumunu yarattığında Kant’ta da durum budur… Kuşkusuz bu sözcüğün daha önce de mevcut olduğu söylenecektir. Ama çok ender olarak kullanılmaktadır ve şu sıradan aşkın sözcüğünden hiçbir farkı yoktur. Oysaki Kant ona çok özel bir anlam verir: Transandantal özne – neredeyse yepyeni bir sözcük yaratmıştır… Apriori ve aposteriori’deyse sözcükleri ödünç almakta, ama anlamlarını tümüyle yenilemektedir. İlk belirleniminde apriori, deneyimden bağımsız, deneye dayanmayan demektir; deneyimde verilmiş veya verilebilir anlamına gelen aposteriori’nin karşıtıdır.


Nedir apriori olan? Dikkat ederseniz, apriori bir şey var mıdır, başka bir deyişle, deneyimden bağımsız şeyler var mıdır, diye sormuyorum. Varoluş sorusu sonradan gelir; varoluş sorusunu -bu var mıdır, yok mudur, sorusunu- telaffuz edebilmek ya da cevaplandırabilmek için, önce bir şeyin ne olduğunu bilmek gerekir. Diyorum ki, eğer böyle bir şey varsa, deneyimden bağımsız olacak bu şey nedir? Şimdiye kadar hiçbir şey karışık değil; Kant bütün bunları çok süratli geçmektedir: Bu anlamda apriori evrensel ve zorunlu olandır. Evrensel ve zorunlu olan her şeye apriori denir. Neden? Bu, apriori’nin ilk koşuluna cevap veriyor: Deneyimde verilmemiş -çünkü deneyim, tanım icabı, bana özel ve tesadüfi olanın dışında hiçbir şey vermez. Evrensel ve zorunlunun ifadeleri her zaman zorunludurlar, ya da bazı gelecek zaman kullanımlarında belirirler -ya da, yine, ‘her defasında’ tipinden ifadelerle verilirler: Suyu 100 dereceye kadar ısıttığım her defasında, kaynayacaktır. Filozoflar bunu çoktandır söylüyorlardı: Orada, içeride bir şey var ve bu şey deneyim tarafından verilmiş değil. Peki bu nedir? Bunlar, ‘her zaman’, ‘zorunlu olarak’ gibi ifadeler, hatta bu gelecek zaman kullanımıdır. Deneyimin kesin olarak bana verdiği, suyu 100 dereceye kadar ısıttığım her defasında gerçekten kaynadığıdır; ama “su 100 derecede zorunlu olarak kaynar”, formülündeki ‘zorunlu olarak’, deneyim nesnesi değildir. Aynı şekilde, eğer “bütün deneyim nesneleri” dersem, böyle bir şey demeye acaba hakkım var mıdır? Hatta, “bütün deneyim nesneleri” teriminin toptan anlamsız olup olmadığını bile bilmiyoruz. Varsayalım ki, bu bir anlamsızlık değildir ve “bütün deneyim nesneleri” bir deneyim içinde verilmiş değildirler. Bunun basit nedeni, deneyimin olmasıdır. Demek ki, deneylediğimiz nesnelerin bir toplamını her zaman yapabilirsiniz, ama bu toplam hep belirsiz olacaktır. Öyleyse, evrensel ve zorunlu olan, tanım icabı, bir deneyimde verilebilir değildirler. Çünkü bir deneyim her zaman özel ve tesadüfidir.

Demek ki, elimizde apriori’nin ikinci bir belirlenimi var. Apriori öncelikle deneyden bağımsız olandı; İkincisi, evrensel ve zorunlu olandır. Üçüncü nokta: Bu evrenseli, bu zorunluyu nasıl tanımlayabiliriz? İşin içinde daha şimdiden çok çok ince bir püf noktası var: Herhangi bir şeyin deneyimden bağımsız olduğunu söylersiniz, ama belki de bu durum o şeyin deneyime uygulanmasını ve deneyimden başka hiçbir şeye uygulanamamasını engellemez. Uygulama meselesi tümüyle başka bir şeydir. “Su her zaman 100 derecede kaynayacak”, dediğimde, bu ‘her zamanın’ bana nereden geldiğini bilmiyorum, çünkü onu bana veren deneyim değil; ama bu durum, ‘her zamanın’ suya, 100 dereceye, kaynamaya, deneyimin verdiği bütün bu şeylere uygulanmasını engellemiyor. Öyleyse, apriori’nin kendisinin deneyimden bağımsız olduğunu, ama deneyim nesnelerine uygulandığını varsayalım. Başka terimlerle söylersek, evrensel ile zorunlu, deneyim nesnelerine ilişkin olarak söylenilirler -belki başka şeylere dair de; fakat deneyim nesnelerine dair her durumda söylenilirler. Evrensel ve zorunlu olan nedir? Deneyim nesnelerine dair söylenebilir olan bu evrenseller, bu zorunlular nelerdir? Burada, felsefede ünlü olan bir mefhum devreye giriyor: Kategori mefhumu -bazı önde gelen filozoflar kategoriler tablosu denen şeylerden bile hazırladılar ya da önerdiler. Aristo’nun ünlü bir kategoriler tablosu vardır. Kant’ın da, Aristo’nun güçlü etkisi altında olmaksızın değil, başka bir kategoriler tablosu olacaktır. Peki nedir bir kategori? Bir kategori felsefede öyle herhangi bir şey değildir; başka bir alanda en az bilimsel bir mefhum kadar kesinlik taşıyan bir şeydir. Bir kategori evrensel bir yüklemdir -bir sıfat da diyebilirsiniz. Yani her nesneye atfedilen, yüklenen, her nesneye dair söylenen bir yüklemdir. Bu ‘her nesne’ mefhumu tuhaftır. “Gül kırmızıdır”, diyorum.

Nedir bu? Hiç karışık değil, “gül kırmızıdır” iki kavram arasındaki bir ilişkidir; ‘gül’ ve ‘kırmızı’ kavramları arasında -ve eğer burada evrensel veya zorunlu olan nedir, diye sorarsam, ‘hiç’ cevabını veririm. Bütün nesneler gül değildirler, her gül kırmızı değildir, bütün kırmızılar da gülün rengi değildirler. Bir kırmızı gül deneyimi olduğunu ve bu deneyimin, bütün deneyimler gibi özel, tesadüfi, aposteriori olduğunu söyleriz. “Bu gül kırmızıdır” yargısını, “nesnenin bir nedeni vardır”, hatta “gülün bir nedeni vardır” yargılarıyla bir karşılaştırın.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir